Sağlıklı beslenme için tüm gıda, meyve ve sebzeler.

1 BARDAĞI SADECE 40 KALORİ
Eskiden süt denilince akıllara sadece inek sütü geliyordu. Günümüzde ise intolerans veya alerji gibi nedenlerden dolayı inek sütü tüketemeyen veya tadından dolayı tüketmekten hoşlanmayanların seçebileceği birçok alternatif mevcut.

Uzman Diyetisyen Merve Tığlı Çınar, kalp dostu badem sütünün sağlığa faydalarını anlattı ve ev yapımı badem sütünün tarifini verdi.

Artık çoğu markette sıklıkla görebileceğiniz soya sütü, pirinç sütü, yulaf sütü, fındık sütü, badem sütü gibi alternatifleri sadece vejetaryen ve inek sütü intoleransı olan kişiler değil, farklı tatlardan hoşlananlar da sıklıkla tüketiyor. Bu grupta tadı en beğenilen lezzetlerden biri de badem sütü. Hazır paketlerde olanların 1 bardağında sadece 40 kalori içeriyor.

Görünüş açısından inek sütüne benzeyen badem sütü oldukça kaliteli bir magnezyum ve manganez kaynağı. Yüksek protein içeriğine sahip bu muhteşem kaynak, kemik sağlığınızın korunmasına da yardımcı oluyor. İçerdiği E vitaminiyle hücre zarının korunmasına yardımcı olan badem sütü, selenyum içeriğiyle de hem bağışıklığınızı güçlendiriyor hem de tiroid metabolizmanızın sağlıklı bir şekilde çalışmasına yardımcı oluyor. Tam bir antioksidan deposu olan bu muhteşem besinin hücre hasarını önlemesi ve doku hasarının önüne geçmesi de bir başka faydası olarak göze çarpıyor.

Bu süt tam bir kalp dostu

Elbette badem sütünün yararları bunlara sınırlı değil, kendisi tam bir kalp ve damar dostu. Doymamış yağdan ve flavonoidlerden zengin bu besini düzenli olarak tükettiğinizde kalp hastalığı riskini önemli oranda azaltabilirsiniz. Badem sütü aynı zamanda içerdiği potasyumla sağlıklı kalp fonksiyonunu ve kan basıncını koruma konusunda da etkili.

Badem sütünün en önemli özelliklerinden biri de laktoz içermemesi. Bu yüzden vejetaryenler, laktoz intoleransı veya inek sütü intoleransı olan kişiler badem sütünü keyifle tüketebilirler. Bu kişilerin yanı sıra inek sütünün tadından hoşlanmayanlar veya zayıflama diyeti uygulayanlar da günlük beslenmelerine badem sütünü ekleyebilirler. Çünkü bu harika besinin kalorisi oldukça düşük! Şeker içermeyen badem sütü 1 bardağında sadece 40 kalori içermekte.

Bazı firmaların inek sütü üretiminde verimliliği arttırabilmek adına ineklerine bir takım ilaçlar veya hormonlar verdiği daha önce kulağınıza gelmiş olabilir. İneklere verilen bu ilaçlar bazı kişilerde alerjik reaksiyonlara sebep olabilir. Eğer bu konuda şüpheleriniz varsa badem sütü tam size göre. Çünkü badem sütü üretimi esnasında bu tür ilaçlar kullanılmamaktadır.

Badem sütünün sağlığa faydası çok ama…

Badem sütü her ne kadar vücudunuza sayısız yarar sağlasa da, aşırı miktarda tüketildiğinde bu yararlar sizin için zarara dönüşebilir. Çünkü guatrojenik gıdalar sınıfından olan badem aşırı tüketiminde tiroid bezine zarar vererek tiroit bezinin büyümesine ve guatra sebep olabilmektedir. Badem sütü uygun miktarlarda tüketildiğinde vücudunuza zarardan çok yarar sağlar. Ancak tiroid bezlerinin fonksiyonu yetersiz olan kişilerin badem sütü tüketmemesini öneririm.

Badem sütünü hazır olarak almak istemeyen veya marketlerde bulamayan kişiler evde kendi badem sütlerini kolayca hazırlayabilirler.

Ev yapımı badem sütü tarifi

1 su bardağı bademi 6-8 saat boyunca suda bekletin. Ardından beklettiğiniz suyu süzün ve bademlerin üzerine 3 barda su ekleyerek süt kıvamına gelene kadar blenderdan geçirin. Ardından hazırladığınız karışımı temiz ve ince bir bez yardımıyla süzün. Dilerseniz elde etmek istediğiniz miktara göre ölçüleri arttırabilir ve sütünüzü kapalı bir kapta buzdolabında 2-3 gün boyunca saklayabilirsiniz. Badem sütü baskın bir tada sahip olmadığından hemen hemen her tarifte dilediğiniz gibi kullanabilirsiniz.

Yetişkin, sağlıklı bireyler badem sütünü günlük beslenmelerinde kullanabilirler. Protein olarak anne sütü ve inek sütündeki miktarı karşılamamakla birlikte çocuklar da rahatlıkla bu sütü içebilirler. Özellikle çocuğunda inek sütü alerjisi olan anneler evde hazırladıkları badem sütü ile çeşitli tarifler geliştirip çocukların inek sütü içerdiği için tüketemedikleri besinleri hazırlayabilirler.

Yazının tamamı: http://goo.gl/Pch8lZ
 
Son düzenleyen: Moderatör:

Hindistancevizi yağı Alzheimer hastalığını tedavi edebilir mi?




Alzheimer nörolojik ve psikiatrik bozuklarla ortaya çıkan bunama ile karakterize yozlaştırıcı bir beyin hastalığı. Yaşlanma ile birlikte hastalık riski de artıyor.

Öyle ki 80-85 yaş arasındakilerin %20’si ve 85 yaşın yukarısındakilerin yaklaşık yarısı hastalığa yakalanıyor. Çok sayıda ilaca rağmen hastalık hızla ilerliyor. Yani modern tıbbın çare bulamadığı bir hastalık Alzheimer. Son zamanlarda internetteki önemli sağlık sitelerinde Hindistan cevizi yağının Alzheimer hastalığının belirtilerinde bariz düzelme yaptığına dair yazılar çıkıyor. Bültenimizin bu sayısında editörümüz Prof. Dr. Ahmet Aydın ile hindistancevizi yağı-Alzheimer hastalığı arasındaki ilişki hakkında yaptığımız söyleşiyi yayınlıyoruz. Bu söyleşinden sonra editörümüzün son kitabındaki (Yediden Yetmişe Taş Servi Diyeti) ‘Unutkanlık, Bunama, Alzheimer’ bölümünü okuyacaksınız.


Hocam internette Hindistan cevizi yağının Alzheimer hastalığını düzelttiğine dair haberler çıkıyor. Bunlar gerçekten doğru mu?

Bu haberler benim de ilgimi çekti ve bir hayli okudum. Tedaviyi yapan kişi Dr. Mary Newport Amerikanın bir eyaletinde yenidoğan yoğun-bakım merkezinde başkanlık yapan bir hekim ve 56 yaşında. Tedaviyi yaptığı kişi ise kendisinden 2 yaş büyük olan kocası Steve Newport (Resim 1).

Steve Newport 50 yaşında iken ‘erken Alzheimer’ (60 yaşından önce başlayan) tanısı almış bir talihsiz. Çok sayıda ilaç almasına rağmen hastalığı hızla ilerlemiş.



Resim 1. Mary ve Steve Newport. Resmin altındaki karalamalar hastanın tedavi öncesi, tedaviden 14 gün sonra ve 37. gün sonra yaptığı saat resimleri.

Kocasının gittikçe kötülediğini gören Dr. Mary Newport internette çok yoğun bir yayın incelemesi yapmış (1). Sonunda Hindistan cevizi yağının faydalı olabileceğine dair henüz tıp dergilerinde yayınlanmamış araştırma yazılarını okumuş ve bu tedavi aklına yatmış. Zaten yapılabilecek fazla bir şey de olmadığı için bu tedaviyi kocasında denemeye karar vermiş. Bir akşam eve dönerken markete uğramış ve oradan sızma Hindistancevizi yağı almış. Ertesi gün kocasının yulaf ezmesine 2 tatlı kaşığı Hindistancevizi yağı koymuş. Daha sonraki günlerde kaşık sayısını giderek artırmış ve 6-7 kaşığa çıkarmış

Tedavi ilk haftadan itibaren etkili olmaya başlamış. 4 ay sonra;

  • Görme bozuklukları düzelmiş
  • Yürümesi düzelmiş, tekrar koşmaya başlamış
  • Yardımsız evdeki işlerini yapmaya başlamış
  • Ayakkabılarını bağlamaya başlamış
  • Uzun Sohbetlere başlamış
  • Bir yıl önce adını unuttuğu bütün, hısım, akraba ve tanıdıkların isimleirni hatırlıyormuş.
Resim 1’in altındaki karalamalar hastanın tedavi öncesi, tedaviden 14 gün sonra ve 37. gün sonra yaptığı 3 ayrı saat resmini gösteriyor. Tedavinin ne kadar çarpıcı olduğu aşikar.

Hocam bu sonuçlar kalıcı mı geçici mi?

Bu sonuçların kalıcı mı geçici mi olduğunu bilmiyoruz. Hastaya bu tedavi 2008 yılında başlanmış ve belirtilerde geri dönme olmadığı gibi ilerlemeler de saptanmış. Tabii bu düzelmelerin her hastada gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini de bilemiyoruz. Fakat bu tedavinin zararı yok, üstelik klasik tedavilerden çok daha ucuz. Bence denemeye değer.



Bu tedavi aklınıza yatmış görünüyor, benim bildiğim siz bir konuyu iyi incelemeden bu tarz kararları vermezsiniz. Nedir bu tedavinin bilimsel ilkeleri?

Beynimizin hayatiyetini sürdürebilmesi için enerjiye ihtiyacı var ve öncelikli olarak kullandığı enerji kaynağı da şeker (glükoz). Fakat beyin hücrelerinin glükozu kandan içerlerine alabilmek için insüline ihtiyacları vardır (Şekil 1). Ama bu insülin pankreastan gelmiyor. Beyin kendi insülinini kendisi üretiyor.

Bildiğiniz gibi unlu-şekerli gıdaları fazla yiyenlerde insülin direnci yani metabolik sendrom gelişir. İnsülin direnci nedeni ile kan glükozu yeteri kadar beyin hücresine geçemez ve beyin hücresi aç kalır (Şekil 2).



Şekil 1. Glükozun (kırmızı toplar) beyin hücresine geçişi insülin reseptörlerinin açık olmasına bağlıdır.



Şekil 2. İnsülin reseptörlerindeki direnç nedeniyle glükozun beyin hücresine geçişi azalmıştır.

Alzheimer gibi hastalıklarda beyin hücresine geçen glükoz azalmıştır. Bunu PET incelemeleri ile de gösterebilmek mümkün (Resim 2 ve 3). Çünkü PET incelemesi glükozun hangi dokuya girdiğini gösteriyor. Nitekim ikinci resimdeki normal beyin dokusuna glükoz yeteri kadar girerken üçüncü Resimdeki Alzheimer’lı beyin dokusuna çok az glükoz giriyor (2).



Resim 1. Normal bir kişide beyin PET incelemesi



Resim 3. Alzheimer’lı bir hastada beyin PET incelemesi

Peki glükoz yeteri kadar beyin dokusuna geçemezse ne oluyor?

Bu durumda enerji yetersizliğine giren beyin dokusu atrofiye olmaya, yani dumura uğramaya başlayarak küçülüyor (Resim 4).

10-20 yıl içerisinde bellek, konuşma, hareket ve kişilik bozuklukları karakterize klasik Alzheimer tablosu oluşuyor.

Fazla unlu şekerli gıda yeme insülin direncine yol açtığına ve insülin direnci beyini enerjisiz bıraktığına göre diyetimizden bunları çıkarırsak Alzheimer riskimiz de azalıyor diyebilir miyiz?

Tabii ki diyebiliriz. Zaten araştırmalara göre diyabetli hastalardaki Alzheimer riski %65 daha fazla.



Resim 3. Sağda normal bir beyin dokusu, solda Alzheimer’lı bir hastanın dumura uğramış beyni.

O halde taş devri diyetinin Alzheimer’a karşı da koruduğunu söyleyebilir miyiz?

Tabii ki. Ama bazıları için düşük şekerli bir diyetin nasıl oluyor da beyin dokusundaki glükozu artırdığını anlamaları zor.

Evet ben de iyi anlayamadım.

Aslında anlaşılmayan şey şu. Siz hiç şeker yemeseniz de vücudunuz yağlardan ve proteinlerden glükoz yapıyor. Buna biyokimya biliminde glükoneogenez deniyor. Üstelik insülin direnci de olmadığı için glükoz kullanılabiliyor.

İnsülin direnci olan hastalarda beyine enerji verecek başka bir madde var mı?

Var. Tabii glükoz beyinin birinci öncelikli enerji maddesi ama beyin hücreleri yağ metabolizması sonucu elde edilen keton cisimciklerinden de tıpkı glükoz gibi enerji kaynağı olarak faydalanabiliyor. Bu şekilde hücrelerin canlı kalması sağlanıyor. Zaten keton cisimciklerinin beyin kan akımını artırdığı da gösterilmiştir(3). Şöyle düşünün açlık grevlerine katılan insanlar niçin açlıktan ölmüyorlar? Çünkü depoladıkları yağları yıkarak keton cisimciklerine dönüştürüyor ve glükoz yerine yakıt olarak kullanıyorlar.

Keton cisimciklerinin hipoglisemili hastalarda bilişsel fonksiyonları düzelttiği de görülmüş (4).

Kanda keton cisimciklerini artırmanı bir yolu yok mu?

Ketonlar yağ yıkım ürünleridir. Kandaki keton cisimciklerini iki şekilde artırabilirsiniz;

  1. Aç kalarak: Bu durumda vücut yağlarınız yıkılır ve kandaki keton cisimcikleri artar.
  2. Yağdan zengin, yani taş devri diyeti gibi undan-şekerden fakir bir diyet. Bu tip diyetlere ketojenik diyet de deniyor.Bazı hekimler asidoz yapar diyeketojenik diyetlere karşı çıkıyorlar ama kandaki artan miktar asidoz yapmıyor.
Peki Hindistancevizi yağının diğer yağlara ne üstünlüğü var?

Orta zincirli yağ asitleri (MCT) MCT en iyi keton cisimciği kaynağıdır. Yağların içinde en fazla MCT Hindistancevizi yağında vardır. Hindistancevizi yağının yaklaşık üçte ikisi (%60) MCT’dir. Palmiye yağındaki oran %55. Anne sütünde ve tereyağında ise bu oran %12 civarında. Geri kalanın tamamına yakını uzun ya da çok uzun zincirli yağ asitleri. Sıvı yağlardaki MCT oranı ise %10’dan çok daha düşük.

Tereyağı bu bakımdan da üstün bir yağ, tevekkeli siz boşuna ‘yaşasın tereyağı’ demiyorsunuz.

Bu hiç aklıma gelmemişti. Birçok hekimin yaşlı kişilere tereyağı tüketmemelerini söylemeleri bir cinayet. Neyse konumuza dönelim. Orta zincirli yağ asitlerinin (MCT) metabolizması uzun zincirli yağ asitlerininkinden daha faklı. MCT safra asitlerine ihtiyaç olmadan bağırsaktan emilebiliyor. Hatta mideden de direkt emiliyor. Özetle söyleyecek olursak MCT diğer yağlardan farklı olarak depolanmıyor ve daha hızlı bir şekilde keton cisimciklerine ve daha sonra da enerjiye dönüşüyor. Bu beyin için çok büyük bir avantaj.

Hindistancevizi yağı hangi dozda kullanılıyor?

Hindistancevizi yağında önerilen günlük doz yaklaşık 35mL yani 7 tatlı kaşığı. Bunun karşılığı 20 gram MCT. Bu doz günde 2-4 kez alınır. 1 tatlı kaşığı ile başlayıp zaman içinde 7 kaşığa çıkılabiliyor. Bulantı kusma gibi belirtiler oluşursa bir önceki doz dönülür ve bir müddet sonra tekrar doz artırılır.7 tatlı kaşığı bir öğünde de alınabilir. Bu durumda ketonlar 24 saat kanda kalabilir.

Hindistancevizi yağı doymuş bir yağdır, Yani katı bir yağdır, ama 24oC’de eridiği için sıvılaşır. Zeytinyağı ve diğer sıvı yağlara göre ısıya çok daha dayanıklıdır.

Alzheimer’n dışında ketojenik diyetin kullanılması gereken hastalıklar var mı?

Evet çok sayıda hastalık var (5).

  • Parkinson
  • Multiple skleroz
  • Huntington koresi
  • ALS (Amiyotrofik lateral skleroz)
  • Duchenne kas distrofisi
  • Otizm
  • Down sendromu
  • Akut beyin hasarı
  • Diyabet
  • Maküler dejenerasyon
  • Glokom
Hocam son olarak başka bir şey söylemek istiyor musunuz?

Önümüzdeki yıllarda yapılacak araştırmalarla Hindistan cevizi yağının Alzheimer üzerindeki etkisi daha iyi anlaşılacak. Ama bu arada Alzheimer’lı hastalarda çok sayıda vitamin ve mineral eksiklikleri ile ağır metal ve diğer kimyasalların birikimi olduğu unutulmamalı ve bunlar da tedavi edilmelidir. Bu konuda daha fazla bilgi sahibi olmak isteyenlere son kitabındaki (Yediden Yetmişe Taş Servi Diyeti) ‘Unutkanlık, Bunama, Alzheimer’ başlıklı yazıyı da okumalarını öneririm

KAYNAKLAR

  1. Dr. Mary Newport MD. What If There Was a Cure for Alzheimer’s Disease… and No One Knew?http://www.coconutketones.com/
  2. Piert M, Koeppe RA, Giordani B, Berent S, Kuhl DE. Diminished glucose transport and phosphorylation in Alzheimer’s disease determined by dynamic FDG-PET. Hasselbalch SG, Madsen PL, Hageman LP, Olsen KS, Justesen N, Holm S, Paulson OB. Changes in cerebral blood flow and carbohydrate metabolism during acute hyperketonemia.Veneman T, Mitrakou A, Mokan M, Cryer P, Gerich J. Effect of hyperketonemia and hyperlacticacidemia on symptoms, cognitive dysfunction, and counterregulatory hormone responses during hypoglycemia in normal humans. Veech RL. The therapeutic implications of ketone bodies: the effects of ketone bodies in pathological conditions: ketosis, ketogenic diet, redox states, insulin resistance, and mitochondrial metabolism.Prostaglandins Leukot Essent Fatty Acids. 2004;70(3):309-19.
ALINTI: beslenmebulteni.com
 
Hindistan cevizi yağının faydaları Ara 21, 2014



Hindistan cevizi yağının; saça, cilde, strese, kolesterole, kilo vermeye, bağışıklık sistemine, sindirime, ve metabolizmaya olan faydaları biliniyor. Böbrek problemlerine, kalp hastalıklarına, yüksek kan basıncına, diyabete, HIV, ve kansere, ve aynı zamanda dişlere ve kemik sertliğine olan etkileri de pozitif yönde. Hindistan cevizi yağının bu kadar şeye iyi gelmesi laurik asit, kaprik asit, ve kaprilik asitle açıklanabilir. Bu bileşenler antimikrobiyal, antioksidan, antifungal, antibakteriyel, ve sakinleştirici özelliklere sahiptir.

Hindistan cevizi yağı genellikle Hindistan, Sri Lanka, Tayland, Filipinler gibi tropikal ülkelerde çokça kullanılır. Bu ülkelerde hindistan cevizi yağının üretimi de fazladır. Zamanında ABD ve Kanada gibi batı ülkelerinde de popüler olan hindistan cevizi yağı, rakibi olan mısır yağı ve soya yağının propagandalarına yenik düşüp çok bir varlık gösterememişti. Barındırdığı yükek doymuş yağ oranından dolayı hindistan cevizi yağı 2000’lere kadar insan sağlığına zararlı kabul ediliyordu. Ancak son 10 yılda insanların yapılan bu propagandayı sorgulamasıyla hindistan cevizi yağının öcü olmadığı ortaya çıktı. Şimdi bu yağın vücudumuzda nasıl çalıştığına bakalım?

A) Laurik asit vücutta nasıl kullanılıyor?
İnsan vücudu laurik asidi monolaurine dönüştürür. Monolaurin ise herpes, grip, sitomegalovirus, ve hatta HIV gibi bakteri veya virüs kaynaklı hastalıklar ile mücadele etmede vücuda yardımcı olur. Listeriosis, helikobakter pilori, ve giardia lamblia gibi bakterisel hastalıklarla savaşmada da monolaurin görev görür.

Bu çeşitli faydalarının sonucu olarak hindistan cevizi yağı Ayurveda’da(geleneksel hint tıbbı) sıkça kullanılmıştır.

Hindistan cevizi yağının faydalarını detaylıca incelemeden önce ilk olarak yapısını ve içeriğini anlamalıyız.

B) İçeriği
Hindistan cevizi yağının yüzde 90’ından fazlası doymuş yağlardan oluşur. Bunun yanında içeriğinde tekli ve çoklu olmak üzere doymamış yağ asitlerinden izler taşır. Sızma hindistan cevizi yağında da herhangi bir farklılık söz konusu değil.

Doymuş yağ asitleri: Çoğu orta zincirli trigliseritlerdir. Vücutta sindirimlerinin herhangi bir zorluğu yoktur. Buraya katkı yapan baş madde yüzde 40’dan fazla bulunma oranıyla laurik asittir. Bunu caprik asit, kaprilik asit, miristik asit, ve palmitik takip eder.

Çoklu doymamış yağ asitleri: Linoelik asit

Tekli doymamış yağ asitleri: Oleik asit

Polifenoller: Hindistan cevizi fenolik asit olarak da bilinen gallik asit içerir. Bu polifenoller hindistan cevizi yağının aroması ve tadından sorumludur. Sızma hindistan cevizi yağı polifenoller açısından zengindir.

Betaine, ethanolamide gibi bazı yağ asitleri.

Vitamin E, vitamin K, ve demir gibi bazı mineraller.

C) Yararları
1. Saç
Hindistan cevizi yağı saçınız için en iyi besinlerden biridir. Saçınızın uzamasını desteklerken parlayıcı bir görünüm kazandırır. Saçınız için sorunlar yaratabilecek olan protein kaybı sorununa da iyi gelir.

Hindistan cevizi yağı saç bakımı için Hindistan taraflarında çokça kullanılır. Oralarda yaşayanlar genellikle duş aldıktan sonra veya banyo yaptıktan sonra saçlarına hindistan cevizi yağı sürerler. İyi bir saç kremi olarak görev görmesinin yanında, zarar görmüş saçlarınızı da yeniden uzatma evresine sokar. Bunu yapabilmesini içinde bulundurduğu elzem proteinlerle açıklayabiliriz.

Kafa derinizi düzenli olarak hindistan cevizi yağı ile ovalarsanız, kafa derinizde kepek kalmayacağından emin olabilirsiniz, kafa deriniz kronik olarak kuru olsa bile. Aynı zamanda saçınızda bit ve sirke olmamasına da yardımcı olacaktır.

Hindistan cevizi yağı bu nedenle saç bakım yağı olarak kullanılıyor ve bazı saç kremlerinin içine konuyor. Ancak normalde hindistan cevizi yağı tek başına saça uygulanabilir ve uygulanmalıdır.

2. Kalp
Toplum arasında hindistan cevizi yağının kalp için kötü olduğuna dair yanlış bir algı mevcut. Bu inanış içinde bulundurduğu yüksek miktarda doymuş yağlardan dolayı oluşuyor. Ancak aslında hindistan cevizi yağı kalp için yararlıdır. Yüzde 50’ye varan laurik asit içeriğiyle hindistan cevizi yağı, yüksek kolesterol ve yüksek kan basıncı gibi çeşitli kalp problemlerini önlemeye yardımcı olur. Hindistan cevizi yağında mevcut olan doymuş yağlar diğer bitkisel yağlarda bulunanları kadar zararlı değildir. Hindistan cevizi yağı vücutta LDL seviyesini yükseltmeye neden olmaz,.

3. Cilt
Hindistan cevizi yağı cilt için de mükemmel bir masaj yağıdır. Tüm ciltler için nemlendirici olarak kullanılabilir. Hindistan cevizi yağının yararları mineral yağıyla karşılaştırılabilir. Ancak mineral yağının aksine hindistan cevizi yağının deride herhangi bir kötü etkisi yoktur. Bu yüzden hindistan cevizi yağı deriyi kurumaktan korumada güvenilir bir çözümdür. Yaşlandıkça size eşlik eden kırışıklık ve sarkmayı geciktirir. Egzema ve diğer cilt hastalıklarına da iyi gelir. Bu kadar faydası nedeniyle hindistan cevizi yağı cilt bakım ürünlerinin ana maddesi olmuştur. Sabunlar, losyonlar, ve kremlerde sıkça kullanılır. Bulundurduğu antioksidanlarla erken yaşlanmayı da önlemeye yardım eder.


https://www.flickr.com/photos/edsuom/10932044183
4. Kilo verme
Hindistan cevizi yağı kilo vermede epey kullanışlıdır. Kısa ve orta zincirli yağ asitleriyle fazla kiloyu atmaya yardımcı olur. Sindirimi kolaydır, tiroid ve endokrin sistemin sağıklı çalışmasını sağlar. Pankreastaki stresi alarak, vücudun metabolizma hızını artırır. Vücut böylece daha fazla enerji yakar ve bu da kilosunun üstünde olan insanların kilo vermesine yardım eder. Tropikal bölgee yaşayan ve günlük yemeklerinde hindistan cevizi yağı kullanan insanlar bu nedenle obez, veya şişman olmazlar.

5. Bağışıklık
Hindistan cevizi yağı bağışıklık sistemi için iyidir. Bağışıklık sistemini içinde bulundurduğu antimikrobiyallerle, laurik asitle, ve kaprilik asitle güçlendirir. İnsan vücudunun laurik asidi monolaurine çevirdiğini artık biliyoruz. Araştırmalar gösteriyor ki monolaurin virüsler ve bakterilerle savaşmada etkili bir bileşen.

6. Sindirim
Hindistan cevizi yağının vücudun içine olan etkisi yemek yağı olarak kullanılmasından gelir. Sindirim sisteminin sıhhatine yardım ettiği için mide ve sindirimle alakalı sorunları önlemede etkilidir. Bulundurduğu doymuş yağların antimikrobiyal özellikleri vardır ve sindirim sorunlarına neden olan bazı bakteriler, fungiler, ve parazitlerle başa çıkmada kişiye yardım edebilir. Vitamin, mineral ve aminoasit gibi besin maddelerinin emilimine de yardımcı olur.

7. Candida
Hindistan cevizinin candida’yı tedavi edici etkisi bulunmuştur. Candida’dan dolayı oluşan vücuttaki yanma hissini hem içten hem de dıştan azaltır. Nemlendirici etkisiyle hastalığın ciltte çatlak oluşturmasını önler. Hindistan cevizi yağını diğer tedavilerden ayıran şey etkisinin bir anlık değil aşamalı olmasıdır. Bu özelliğiyle de hastaya semptomlar vücuttan çekilirken zaman tanımış olur. Ancak bu hastalığın tedavisinde unutulmamalıdır ki birden büyük bir miktar ile başlamak yerine hindistan cevizi yağının dozu azdan başlayıp azar azar artırılmalıdır.

Candida, Candida Albicans denen mayanın midede kontrol edilemeyen bir şekilde çoğalmasıyla oluşan bir hastalıktır. Bu maya aslında herkesin midesinde az ya da çok vardır, ancak, sağlıklı insanlarda kontrol altında tutulduğu için herhangi bir problem oluşturmaz. Bu maya popülasyonunun kontrolsüz çoğalmasıyla ilgili sebepler farklılık göterebilir. Örneğin herhangi başka bir bakterinin bu mayaları yok etmesiyle, veya içilen antibiyotiğin bu mayaları öldürmesiyle vücutta bakteri dengesizliği oluşabilir ve Candida hastalığı ortaya çıkabilir. Mide, ilaçlarla yıkandığında veya kabızlık giderici ilaçların sık kullanıldığında da Candida’nın oluşması için ortam hazırlanmış olabilir.

Candida belirtileri: Genital bölgelerde, mesanede, midede & bağırsakta, kulakta, burunda, veya boğazda enfeksiyon, kaşınan ve kuru bir cilt, organlarda ve deride yanma hissi, cildin parçalara ayrılmış olması ve dökülüyor olması, saç ve tırnaklarla ilgili problemler.

Bu hastalık Avrupa ve Amerika’da yaygındır. Bunun nedeni yemek kültürleri olabilir. Bu iki kıtanın yedikleri yiyeceklerin çoğu öyle ya da böyle fermente edilmiş veya mayalanmış oluyor. Örneğin ekmek, fırında pişirilen şeyler, peynir, şarap ve diğer içkiler… Bu yiyecekler de Candida Albicans’ın oluşumuna yardımcı olabiliyor. Hindistan cevizi yağında bulunan çeşitli yağ asitleri bu yiyeceklerin güvenle yenmesini sağlayabilir, ve Candida tedavisinde kullanılabilir.

Kaprik asit orta zincirli doymuş bir yağ asididir ve hindistan cevizi yağında bulunur. Antimikrobiyal, antiviral, ve antifungal özelliklere sahiptir. Anne sütünde bulunan ve bebeği hastalıklardan koruyan yağ asidiyle aynı yağ asididir. Vücutta bazı enzimlerle reaksiyon vererek çok güçlü bir antimikrobiyal olan monocaprine dönüşür. Candida tedavisinde hindistan cevizi yağı sistematik bir şekilde kullanılırsa, kaprik asidin maya yığınını yok ettiği görülmüştür.

Kaprilik asit, kaproik asit, miristik asit, ve laurik asit hindistan cevizi yağında bulunur. Antimikrobiyal ve antifungal özelliklere sahiptir ve bu özellikleriyle candida albicans’ı yenmeye yardımcı olur. Laurik asit doymuş bir yağdır ve orta zincirli yağ asitlerinden oluşur. Enzimlerle reaksiyona girdiğinde monolaurini oluşturur. Monolaurin tesirli bir bakteri ve fungus öldürücüdür.


https://www.flickr.com/photos/71804756@N00/321969719
8. İyileştirme ve enfeksiyon
Enfeksiyonlu bölgeye uygulandığında hindistan cevizi yağı kimyasal bir katman oluşturur ve enfeksiyon kapmış bölgeyi toz, hava, fungi, bakteri ve virüslerden korur. Vücuttaki ezilmiş bölgelerde oldukça efektifdir çünkü hasar görmüş dokunun iyileşme sürecini hızlandırır.

Enfeksiyonlar: Hindistan cevizi yağı antifungal, antiviral, ve antibakteriyel olduğundan dolayı çeşitli enfeksiyonlarla savaşmada verimlidir. Coconut Research Center’a göre, hindistan cevizi yağı grip, kızamık, hepatit, ve uçuğa neden olan virüsleri öldürüyor. Aynı zamanda ülser, boğaz enfeksiyonu, idrar yolları enfeksiyonlarına neden olan bakterileri de yok ediyor.

9. Diğer
Hindistan cevizi yağı aşağıda açıklanan diğer yararlarıyla da şiddetle tavsiye ediliyor.

Karaciğer: Orta zincirli trigliseritlerin varlığı karaciğer hastalıklarını önlüyor. İçinde bulundurduğu bileşenlerin karaciğere gelişiyle parçalanması bir olduğundan dolayı, karaciğerin yükü azalmış oluyor ve yağ birikimini önlüyor.

Böbrek: Böbrek ve safra kesesi hastalıkları da hindistan cevizi yağı tarafından önleniyor. Böbrek taşlarını çözmede de etkili.

Pancreatitis: Pancreatitis tedavisinde etkili olduğuna inanılıyor.

Stres: Hindistan cevizi yağı rahatlatıcıdır ve bu nedenle stresi azaltmaya yardımcı olur. Kafaya uygulanıp masaj yapılmasıyla mental yorgunluğu vücuttan atar.

Diyabet: Hindistan cevizi yağı vücut şekerini kontrol altına almada etkilidir ve insülin salgısını artırır. Kan şekerinin kullanımını da desteklediğinden diyabeti önlemede ve tedavi etmede kullanılır.

Kemikler: Hindistan cevizi yağı vücudun mineralleri absorbe etme becerisini geliştirir. Kalsiyum, magnezyum gibi minerallerin emiliminin artması kemik gelişimini olumlu etkiler. Orta yaşı geçmiş kadınlar osteoporozdan korunmak için hindistan cevizi yağını kullanabilirler.

Dişler: Kalsiyum dişlerimizi oluşturan önemli bir bileşendir. Hindistan cevizi yağı kalsiyumu daha fazla absorbe ettirmesiyle daha güçlü dişlerin gelişimine neden olur. Diş çürüklerini de durdurur.

Son olarak, hindistan cevizi yağı; atletler, vücut geliştiriciler, ve diyet yapan insanlar tarafından da sıkça kullanılır. Bunun nedeni diğer yağlardan daha az kalori içermesi, içerdiği yağın kolayca enerjiye dönüşmesi ve kalpte ve atardamarlarda yağ birikimine neden olmamasıdır. Atletlerin dirençlerini ve enerjilerini artırarak performanslarını geliştirmelerine yardım eder.

Hindistan cevizi yağı neden sıvı değil?: Diğer yağların aksine hindistan cevizi yağının erime noktası yüksektir. Bu yüzden oda sıcaklığında katı haldedir ve ancak ısıtıldığında erir. Bir gün bir şişe alıp içinin katı olduğunu gördüğünüzde bozuk veya problemli bir ürün olduğunu düşünmeyin. Hindistan cevizi yağı genelde bu formdadır, ve buzdolabında saklanmaz.

Nasıl kullanılır?: Saç bakımı gibi sebeplerle kullanmak istiyorsanız, şişedeki yağı güneşte veya sıcak suyun içinde tutarak eritin. Aynı zamanda katı haldeki yağın birazını bir kaseye koyup kaseyi de ısıtabilirsiniz(Mikrodalga kullanmayın). Sonrasında yağı elinize alıp saçınıza uygulayın. Eğer hindistan cevizi yağını yemeklerde kullanmak istiyorsanız sadece normal tarifinizdeki yağ yerine hindistan cevizi yağı koyun. Ancak şunu unutmayın, yemeklerde sadece hindistan cevizi yağı kullanmak zorunda değilsiniz ve eğer bunu yaparsanız diğer geleneksel yağların faydalarından yararlanamazsınız.

Yemeklerde kullanılır mı?: Evet, tropikal bölgelerde insanlar yemek pişirmede bu yağı kullanıyorlar.

Tadını beğenmedim, ne yapmalıyım?: Hindistan cevizi yağını kullandığınız tarifi değiştirip bir daha deneyebilirsiniz. Yedikten sonra mide bulantısı hissediyorsanız kendinizi yemeye zorlamayın. Tüm yiyeceklerde olabileceği gibi vücudunuz belki de hindistan cevizi yağına alerjik olabilir, böyle bir durumda yememek en iyisidir.

D) Çeşitleri
6 farklı çeşitte hindistan cevizi yağını satın alabilirsiniz. Saf, işlenmiş, organik, virgin, organik virgin, ve extra virgin hindistan cevizi yağının çeşitleridir.

Saf hindistan cevizi yağı: En çok bilinen çeşididir. Copra denilen kurutulmuş hindistan cevizi çekirdeklerinden elde edilir. Ham ve işlenmemiştir. Copra’nın hayvan veya öküz yardımıyla değirmende sıkıştırılmasıyla elde edilir. Ancak daha çok tercih edileni öküzün çektiği değirmende oluşan yağdır. Saf hindistan cevizi yağı yenebilir, saçta ve masajda kullanılabilir. Kozmetik, tıbbi, ve endüstriyel kullanımı da mevcuttur.

İşlenmiş hindistan cevizi yağı: Bu tip yağ ise işlenmemiş hindistan cevizi yağının mekanik ve kimyasal olarak işlenip, ağartılıp kokusunun giderilmesiyle elde edilir. Bu sayede ince, renksiz, kokusuz bir yağ elde edilmiş olur. Burda elde edilen yağ saf doymuş yağdır.

Virgin hindistan cevizi yağı: Taze hindistan cevizinin etli kısmındaki sütten elde edilir, copradan değil. Fermantasyon, santrifüj, ve enzimlerle bir takım işlemlerden geçer. Yağı elde etme sırasında çok az ısı kullanmaya, veya hiç kullanmamaya özen gösterilir. Bu şekilde üretilen hindistan cevizi yağının tadı ve kokusu çok güzeldir. İçeriğinde bolca antioksidan ve orta zincirli yağ asitleri bulundurur. Kayda değer antimikrobiyal özellikleri de vardır. En güvenilir ve saygı duyulur hindistan cevizi yağı çeşitlerinden biridir.

Organik hindistan cevizi yağı: Organik gübrede yetiştirilmiş ağaçlarından koparılan hindistan cevizlerinden elde edilmiş yağdır. Aynı zamanda elde etme veya işlenme sürecinde de hiçbir kimyasal bulunmaz. Bu da saygı duyulur hindistan cevizi yağı çeşitlerindendir. Organik sabun, cilt kremi, losyonlar, yiyecekler, ve bunlara benzer ürünlerde kullanılabilir.

Organik virgin hindistan cevizi yağı: Virgin hindistan cevizi yağının organik hindistan cevizlerinden üretilmesidir. En iyi ve en saf formdaki hindistan cevizi yağı budur, ancak çok da bulunmaz.

Ekstra virgin hindistan cevizi yağı: Diğer tüm hindistan cevizi yağları arasında tartışmaya en açık olan çeşit budur. Çünkü varlığından şüphe edilmektedir, ve ekstra virgin diye bir şeyin olamayacağı söylenmektedir. Hindistan cevizi yağının virgin’liğini ölçen herhangi bir standart mevcut değil. İtibarlı firmalar da bu konuda herhangi bir şey demiyor, ve satmıyorlar. Kısacası bu konuda daha fazla araştırma yapılması gerekiyor.

Hindistan cevizi yağının özellikleri çeşidine göre çok da fark etmiyor. Az ya da çok hepsi birbirine benziyor. Bu yüzden paranızı harcamadan önce seçiminizi gözden geçirip yapıyor olmalısınız.

E) Hindistan cevizi yağını elde etme
Genellikle tercih edilen yöntem soğuk prestir. Yağın kalitesini belirleyen elde etme işleminde kullanılan metottur. İki ana yöntemin varlığından söz edebiliriz. İlk metot copra’nın soğuk preslenmesi, ikinci metot ise taze hindistan cevizi sütünün kaynatılmasıdır. Kaynatma ve ısıtma birçok besin maddesini ve değerli bileşenleri öldürdüğünden bu yöntem soğuk pres kadar iyi bulunmuyor. Soğuk pres ya makina ile ya da öküzler ile olur.

Makinayla pres: Bu yöntemde yağ elektrikli, veya dizel bir motor ile elde edilir. dünyadaki çoğu soğuk pres yağ bu yöntemle elde edilir.

Öküzlerle pres: Bu metotla elde edilmiş yağın tadı ve kokusu daha güzeldir, ve üretim sınırlı olacağı için daha pahalıdır. Daha fazla zaman ve enerji gerektirir. Zayiat daha fazladır. Yani daha yüksek bir fiyatta, daha iyi bir kalitededir, ve aynı zamanda bulması da zordur.


https://www.flickr.com/photos/inottawa/3081850854
F) Hindistan cevizi yağı almak
Öncelikle karar vermeniz gereken şey hindistan cevizi yağına neden ihtiyacınız olduğudur. Yani nerede kullanacaksınız? Yemek,masaj, kilo verme, tıbbi amaçlar bunların hepsini düşünmelisiniz. Yukaırda yazıldığı gibi farklı amaçlara hizmet eden farklı çeşitte hindistan cevizi yağları mevcut. Aşağıdaki listede hangi amaç için hangi hindistan cevizi yağını almanız gerektiğini göreceksiniz.

Yemek — İşlenmiş
Kilo verme — Virgin
Sağlık — Virgin, Organik
Masaj — Saf, işlenmiş
Saç — Saf, işlenmiş
Tıbbi kullanım — Virgin, organik virgin


Herhangi bir ürün almadan önce yemek ve terapik kullanımlar için işlenmiş hindistan cevizinin en iyisi olduğunu unutmayın. Hijyenik ve temizdir. İşlenmemiş hindistan cevizi yağı ise saç ve cilt gibi vücudun daha çok dışına iyi gelir.

Fotoğraf: https://www.flickr.com/photos/tony_donnelly/5414291088

Kaynak: https://www.organicfacts.net/organic-oils/organic-coconut-oil/health-benefits-of-coconut-oil.html

ALINTI: hindistanceviziyagi.net
 

BÖBREKLERİNİZİ ARINDIRMANIN 5 BASİT YOLU

Hatırlamakta fayda var, böbrekleriniz bütün gün boyunca, kanınızı atıklardan ve toksinlerden arındırmakla uğraşır. Bu önemli fonksiyonu bir imtiyaz olarak algılamayın; zira sağlığınız ve yaşam kaliteniz buna bağlıdır. Öyleyse, neden böbreklerimizi sağlıklı kılmak ve üstün performansla çalışmalarını teşvik etmek için bu beş basit yöntemi öğrenmeyelim ki?

Böbreklerinizi Temizlemenin Önemi


Böbrekleriniz, bir an için bile olsun durmaz, sürekli çalışır. Kanı filtreler, arındırır, fazla tuz ve toksinleri giderir, hormon salınımını tetikler ve tüm bunların sonucu olarak da, kan basıncınız daha iyi şekilde düzenlenmiş olur ve vücudunuz elektrolit dengesine sahip olur. Birçok insan, bu organların görevlerinin önemini küçümsemektedir ve farkında olmadan, sağlıksız bir yaşam tarzı güderek, böbreklerine zarar vermektedir. Ancak, sonunda, sorunlar ortaya çıkacaktır. Kreatinin seviyeleri yükselecek, böbrek fonksiyonlarını kaybedecekler ve kanın düzgün filtrasyonu yavaşlayacaktır. Artık yavaş yavaş kendinizi yorgun ve hasta hissetmeye başlarsınız. Ve eğer, şu an hayatınızın karmaşık olduğunu düşünüyorsanız, bir de diyalize bağlı olmak zorunda olduğunuzu hayal edin. Belki de halihazırda bu şekilde yaşamak zorunda olan birini tanıyorsunuz ve böbreklerinize iyi bakmanın önemini öğrendiniz. Peki onları korumaya, neden bugünden başlamayasınız?

Böbreklerinizde Problem Olabileceğinin Belirtileri


Birazdan açıklayacağımız belirtilerden bir veya birkaç tanesini mutlaka yaşamışızdır. Örneğin bazı günler kendinizi daha yorgun hissedebilirsiniz veya bacaklarınızda şişkinlik olabilir. Bu durum tamamen normaldir; ancak eğer bu düzelmeyen bir durum haline gelirse veya bu duruma idrara çıkarken zorlanma veya acil idrara çıkma ihtiyacı da eşlik ederse, mutlaka bir doktora görünmelisiniz.

Sürekli yorgunluk,

Bacaklarda, özellikle de ayak bileklerinde şişkinlik,

Vücut genelinde kaşıntı, gerginlik,

Normalden daha fazla, sık sık idrara çıkma,

İştahsızlık, kusma ve baş dönmesi,

Ellerde ve ayaklarda boşalma,

Ani uyuma isteği,

Vücudun bazı kısımlarında koyu lekelerin oluşması.

Böbreklerinize Detoks Yapmanın Beş Yolu


  1. Karbonat
Eminiz ki, siz bu tavsiyeyi daha önce duydunuz. Karbonat, doğal elektrolittir ve kandaki asiditeyi (pH seviyesini) düzenleyicidir. Böbrek rahatsızlığınız varsa, renal asidoz olarak bilinen, asiditenin artarak böbrek fonksiyonlarının bozulmasına neden olduğu rahatsızlıktan yakınıyor olmanız çok mümkündür. Karbonat, asiditeyi engelleyerek, pH dengesinin sağlanmasına yardımcı olur ve ayrıca böbrek taşı oluşumunu engelleyicidir, varolan böbrek taşlarının ise ilerleyerek böbrek fonksiyonlarını bozmasını önlemeye yardımcıdır. Bu sebeple, bir su bardağı suya bir çay kaşığı karbonat ilave ederek bu içeceği haftada en az üç defa tüketmek iyi bir fikirdir.




2. Elma Sirkesinin Faydaları


Bu konu ile ilgili, elma sirkesi böbreklere faydalı olan bir asit içermesi ile konuya dahil omaktadır. İlk bakışta biraz çelişkili görünebilir, çünkü sirkeyi kandaki asidite seviyesini yükseltmek için kullanmıyoruz; elma sirkesinin bu konudaki işlevi sindirimi teşvik etmesi ve böbreklere olan detoks etkisidir. Ana öğünlerden sonra, bir bardak suya bir çay kaşığı elma sirkesi ekleyerek tüketmeyi deneyin. Neden hemen denemeyesiniz ki?




3. Böbrekleriniz İçin En Faydalı Bitkiler


Fitoterapi, kan akışınızı filtreleyerek, iltihaplanmayı azaltarak ve böbrek taşı oluşumunu önleyerek; böbreklerinizi temizlemek için en ideal yollardan biridir. Akşam çayı yapabilmek için en faydalı bitkiler aşağıdaki gibidir

Fesleğen: Acı verici böbrek taşlarından korunmak için çok etkili bir bitkidir. Bunun için, beş yaprak fesleğen ve bir çorba kaşığı bal kullanarak, bir çay yapabilirsiniz.



Karahindiba: Sindirim, karaciğer ve böbrekleriniz için en etkili bitkilerden biridir. Detoks için mükemmeldir. Çay yapmak için, sadece iki çay kaşığı kurutulmuş karahindiba çiçeğini on beş dakika kadar kaynatın. Bu çayı günde bir defa tüketin.




Zencefil: Halihazırda zencefili seviyorsanız, çok şanslısınız. Çünkü zencefil, enfeksiyon, ağrı, iltihaplanma gibi problemlerin çözümü için kullanılabilecek en ideal köklerdendir. Zencefil ayrıca, karaciğer ve böbrekleri arındırır ve güçlendirir.



4. En İyi Meyveler ve Meyve Suları

Karpuz: Bu meyve, böbrekler için iyileştiricidir ve adeta doğal bir ilaçtır. Neden? Çünkü her şeyden önce, bu meyve yüksek oranda su içerir, vücuttaki dokuları ve kan akışını arındırıcıdır. Unutmayın, karpuzu, taze iken yemeye özen göstermelisiniz.



Nar Suyu: Sıkıştırıcı özellikleri sayesinde bu asidik meyve suyu, sağlıklı bir beslenme diyetinin olmazsa olmazıdır.




5. Sabahları Bir Çorba Kaşığı Zentinyağı ve Limon


Bildiğiniz üzere, zeytinyağı, oleik asit açısından zengindir ki bu asit de vücuda anti-enflamatuar etki yaparak fayda sağlamaktadır. Zeytinyağı ayrıca, mono doymamış yağlarla doludur, ki bu yağlar böbrekler için çok iyidir. Sabahları, bir çorba kaşığı zeytinyağı ile birkaç damla limon suyunu karıştırın ve tüketin. Bu karışım, sizi böbrek taşı oluşumundan koruyacaktır. Neden hemen başlamayasınız ki?



kaynak: sağlığa bir adım
 
California'da ki su analiz raporuna bakar mısınız ? Korkunç !!!!!!!!




Ağır metalin ne kadar yoğun olduğuna bakın.( Alüminyum, baryum, manganez, stronsiyum ve titanyum ) Sizce bu kadar ağır metal nereden geliyor dersiniz? Hâlâ birçok insanın bilmediği , kimisinin de bilip "hadi canım deyip " ..saçma bulduğu CHEMTRAİL ( AGIR KİMYASALLARIN OLDUĞU KİMYASAL PÜSKÜRMEDEN ) geliyor.Çünkü püskürtülen bu kimyasallar iklim kontrolleri için de kullanılıyor.İş; bulut tohumlama , nano sanal görüntü boyutuna ulaştı bile.Gökyüzündeki kimi zaman gördüğünüz rengarenk renk görünümleri ne yazıkki bu püskürmelerin oluşturdukları....Eminim aynı testi Türkiyede yapsanız benzer sonuçlar elde edilecektir.Çünkü chemtrail dünyanın her yerinde yapılıyor.
Su analizleri pahalı tahlillerdir.O nedenle daha detaylı yapılamamış.Demek ki daha yapılsa içinden neler çıkacak kimbilir !! O nedenle CHARLIZE TERON UN oynadığı MAD AND MAX filmini neden çektiklerini şimdi daha iyi anlıyorum.Zihinsel algının alt yapısını en iyi oluşturacak şey filmlerdir.Oradaki ana tema SU SAVAŞLARI !!!!!!!
Her yerden darbe alıyoruz.GDO ( cüce buğdaydan ) tutun da , CHEMTRAİL püskürmeden , AŞI lardan , İlaç sanayinden , gereksiz çekilen röntgen ve radyasyondan .......Dahasını saymayacağım liste cok uzun zira...Nerden nasıl önlem alınabilir ki !! Niyetim siyasi yada dinsel paylasım yapmaktan ziyade , böyle bir gerçekliğin olduğunu paylasmak istedim.O nedenle Allah yardımcımız olsun deyip noktalamak istiyorum.

Kaynak ; https://www.facebook.com/photo.php?fbid=10156727080050595&set=a.10150604503935595.675755.502895594&type=3&theater
 
AĞIZDA YAĞ ÇEKME

Oilpulling bana göre etkili, en kolay ve en ucuz iyileştirme metotlarından biri. Hem vücudu
arındırma amaçlı hem de mevcut rahatsızlıklardan kurtulmak için uygulanan bu metodu
kısaca tanıyalım:

Tarihçesi

Geleneksel tıpta oilpulling, bin yili askin bir süredir “agizda yag çekme” olarak adlandirdigim sekilde uygulanir. Uygulamanin kökü Ayurveda´ya dayaniyor. Ayurveda´da bu yöntem “kavala” veya “gandusha” olarak adlandirilir ve susam yagi veya ghee ile oilpulling metodunu günümüze tasiyan en büyük etkenlerden biri süphesiz Rus Doktor Fedor Karach´tir. 1990 yilinda Rus doktor F.Karach, katildigi bir kongrede 15 senelik kronik kan hastaligi ve eklem agrisi yüzünden yataktan kalkamaz halde olmasindan sirf bu yöntem ile kurtuldugunu anlatmasi ile bu metot yayilmaya başladı.

Oilpulling uygulamasi hakkında senelerdir çesitli arastırmalar yapiliyor. 2007, 2008 ve
2011’de özellikle dis çürümesini azalttigi bilimsel olarak kanitlandi. (45 gün, günde 15 dk.
yag çekme ile) bakteri ve patojenlerin vücudumuza ilk giris alanlarından biri agiz yoludur. Patojenler agiz içinde, dis ve dis eti ceplerine yerlesebilir. Anatomik olarak bu nedenle vücudumuzda agiz ve bogaz bölgesinde savunma mekanizmalari daha fazla bulunur. Bagisiklik sistemimizin zayif oldugu zamanlarda ve birtakim diger etkenler sebebi ile bu patojenler vücudumuza dagilabilir.

Agizdaki bakteri florasi bagirsagimizdaki bakteri florası gibi iyi ve kötü bakterilerden olusur. Çeşitli gidalar agizdaki pH degerinin asitlesmesine neden olur ve alkali olmayan bir pH degerinde patojenler kolaylikla çogalabilir. Oilpulling – agizda yag çekme sirasinda yag, agiz icinde bulunan mikroplari, bakteri ve bakteri toksinlerini vücudumuzdan atilmasına yardimci olur.

Bir diger önemli nokta da geceleri vücudumuzun kendini temizlemesi ve bu sirada toksinlerin çogunun agzimizda birikmesi. Agizda yag çekme işlemi sirasinda agizda bulunan bezeler çalisir, kan dolasimi artar ve agzimizda bulunan bakteri ve toksinlerin yanı sira vücuttaki toksinlerde agzimizda toplanir. Bu yag da hepsini içine hapseder ve toksinlerden arinmamizi saglar.

Agizdaki tükürük bezelerinin yani sira lenf sistemi de çalismasini artirir. Tükürük bezlerinin aktive edilmesinin bir diger avantaji da bagisiklik sistemini tekrar desteklemesi. Tükürük bezeleri aktive edildigi anda tükürügün içinde bulunan savunma için önemli olan maddeler de aktive edilir. Uzak etkenleri de unutmamak gerek; bezelerin aktive edilmesi sayesinde vucudumuzda birtakim enzimlerde aktive edilir ve bu da tüm vücudu arindirma isleminde destekler. Oilpulling vucudu arindirma´nin yani sira çogunlukla periodontosis, dis cürügü, aft tedavileri için önerilen bir uygulamadır. Ayni zamanda asagidaki rahatsizliklarda da fayda saglayabilir. Ancak bunlarla sinirli değildir.

*Düsük bagisiklik sistemi
*Agiz içi yaralar
*Eklem rahatsizliklari
*Halsizlik
*Mide/Bagirsak sorunlari
*Cilt hastaliklari
*Agiz kokusu
*Kulak/ Burun/ Bogaz rahatsizliklari
*Romatizmal sorunlar
*Dis eti sorunlari
*Alerji …

Alman-Rus tercüme bürosunun ortaklasa hazirladigi Ruslara ait bir tercümeyi sizinle paylasmak istiyorum. Yazi bana ait degil, dogruca kitaptan paylasiyorum:

“Ağızdaki bezelerin önemi sadece sindirim için değil, ayni zamanda toksinlerin vücuttan atılmasinda da fayda sağlar. Ağızda yağ çekme sirasinda bezelerdeki kan dolasimi 3-4 kat fazlalasir bu da bezelerin temizleme etkisini (filtreleme gücünü) yükseltir. Yag bu asamada baglayici olarak görev alir, cikan toksinleri içine hapseder. Bu islem günde bir kere en iyisi aç karnina uygulanmali. Uygulama süresi kisiden kisiye degisebilir, akut hastaliklar için 2 hafta gibi bir süre yetebilir, kronik hastaliklar daha uzun zaman alir. Vücudunda çok fazla toksin bulunanların uygulama sirasinda ilk basta sikayetleri artabilir, bu sonradan dengelenir ve azalir.” Oilpulling sonrasındaki sivi içerigi uygulama sonrasindaki siviyi mikroskop altinda inceledigimizde sivida birtakim toksin, bakteri ve patojenler bulabiliriz. Bilimsel olarak kanitlanan dis çürügünü olusturan bakterium streptococcus mutans bunlardan biri.

Uygulanmasi

  • Sabah uyanir uyanmaz daha henüz hiç bir sey yiyip içmeden bu uygulamanin yapılması.
  • Bir yemek kasigi (mümkünse organik) hindistancevizi yagini agziniza alin ve dislerinizin arasindan geçirin.
  • Diliniz yardimi ile uygulamaya destek verebilirsiniz. Agzinizda yagi çalkalayin, dislerinizin arasindan emin, yagi ileri geri sürükleyin.
  • Agizda yagı çigneyebilir, pipetle su içercesine yagi dislerinizin arasindan çekebilir /emebilirsiniz.
  • Önerim baslangiçta yaklasik 5 dakika uygulayin – sonradan 15-20 dakika arasi uygulanmali.
  • İslem sonrasinda agzinizdaki yagi bir mendile tükürerek çöpe atin.
  • Yag tükürük ile birlestiginde ve uygulamada olusan hareketler sayesinde yagin sivilginin ve renginin degistigini fark edeceksiniz.
  • Uygulama aralarinda ufak paydoslar yapabilirsiniz, sadece yagi yutmamaya özen gösterin.
  • Yanak ve çene kaslarinizda agri veya kramp hissediyorsaniz muhtemelen kaslarinizda fazla asitlesme söz konusu veya uygulamayi çok hizli yapiyorsunuz. Baslangic icin daha kisa bir süre ve daha yavas hareketler ile yapmanizi tavsiye ederim.
  • Uygulamayi yaparken günlük bakiminizi yapabilir veya kahvaltinizi hazirlayabilirsiniz. İslem sonrasinda bekleme süresi yok, ardindan hemen su içebilir veya gida tüketebilirsiniz.
  • Uygulama öncesinde dilinizi temizlemek için bir kasik yardimi ile dilinizin üzerindeki
    tabakayi siyirabilirsiniz. (Mecburi degil, sadece ek öneri)
  • Oilpulling metodunu hergün veya dönemsel (yaklaşık 3-4 hafta boyu) yapmanizi oneririm.
Deneyimler

Okudugum bir kitapta oilpulling metodunu uygulayan katilimcilarin aktardigi
sonuçlari asagida paylasmak istiyorum:

119 katilimcinin belirttigi sonuçlar:

97 kiside pozitif sonuç
10 kiside degisiklik yok
12 kiside negatif sonuç
222 pozitif sonucun bölge/organ ayrintilari:

  • 29 genel saglik düzelmesi
  • 7 göz
  • 22 eklem
  • 22 kulak burun bogaz
  • 18 cilt
  • 9 kalp
  • 31 solunum yollari
  • 9 mide bagirsak
  • 14 sinir
  • 5 uroloji
  • 30 dis ve dis eti
  • 4 digerleri
Negatif sonuç olarak en fazla mide bulantisi, bas agrisi ve dis dolgusu problemi belirtilmistir.
Hollandali bir doktorun kendi yaptigi minik bir istatistiki bilgiyi de paylasayim:
30 kisilik bir grubun katildigi yag çekme uygulamasi sonucu:
• 6 kisi tamamen (%80-100 arasi) rahatsizliklarindan kurtulmus.
Rahatsizliklar: depresyon, konsantrasyon eksikligi, kas krampi, migren, halsizlik, uyku
bozuklugu, eklem rahatsizligi, kabizlik, mide agrisi…
• 80 yasindaki bir nine bacak ülserinden kurtulmuş.
• 9 kiside yüksek oranda düzelmeler görülmüs (%50-%80)
Rahatsizliklar: menopoz sorunu, istahsizlik, cilt kasintisi, soguk el ve ayaklar, isitme
probleminin azalmasi.
• 12 kisi (%30-%50) oraninda farkli rahatsizliklarindan kurtulmus.
• 6 katilimcida yani yüzde yirmisinde iyilesme görülmemis.
Bu sonuçlara göre:
Katilimcilarin %20’si tamamen iyilesmis.
Katilimcilarin %60’ı kismen iyilesmis.
Katilimcilarin %20’sinde iyilesme görülmemis.
Hollandali doktorun açiklamasi:
“Uygulama sirasinda bazi bünyelerde kisa süreli yan etki de görüldü. Bunlar halsizlik, cilt
kasintisi, balgamin artmasi, ishal veya kabizlik gibi sikayetler. Pozitif etkisine bakildiginda bu geçici rahatsizliklar herkes tarafindan seve seve kabul edilir. Hem uygun hem de basit bir islem ve %80 gibi müthis bir basari orani mevcut. Kronik rahatsizliklarda mutlaka
uygulanmali.” Dr. Frey

Bana ulasan deneyimler / Fit in die Kiste Kitabındaki deneyim:

Bu yöntemi uygulayan birçok danisanım halsizlikten kurtulmaktan dis beyazlamasina kadar birçok olumlu etkilerini paylastı. Bu yorumların birkaçsns instagram hesabimda @alternatiftipuzmani sayfamda bulabilirsiniz. Bugüne kadar beni en fazla etkileyen bulundugum sehirde yasayan Alman bir danisanin hikayesiydi. Bunu da sizinle paylaşmak istiyorum. (Danisanin bu deneyimi Fit in die Kiste adli kitapta da yer aliyor)
“Senelerce çektigim sag elimdeki hissizlik ve agri nedeni ile yasam kalitem iyice düsmüstü. Karpaltünnel sendrom teshisi sonrasinda ameliyata karar verdim. Ameliyat sonrasında agrilarimdan kurtuldum diye sevinirken bu sefer parmaklarimda baska bir sorun ile karsilastim. Snapping finger rahatsizligi teshisi kondu. İki parmagimi saran bu rahatsizliktan kurtulmak için de yine biçak altına yattım. Ameliyat sonrasinda doktorum ileri zamanlarda bu tür sorunlarla tekrar karsilasabilecegimi belirtti. Snapping Finger yani sira gut rahatsizligi, diz kapagimda agri ve diger parmaklarimda asiri siskinlikler olmaya başladı. Doktorum agir agri kesiciler disinda yardimci olamayacagini söyledi. Daha 50 yaslarin basinda oldugum için ve bu rahatsizliklardan ameliyat ve agri kesiciler ile kurtulamayacagimi anladim ve kendim çare aramaya başladim. Bir alternatif tip terapistine gittim. Terapistim bana çesitli alternatif tip ilaçlari yani sıra oilpulling uygulamami tavsiye etti. Her sabah agizda yag çekmeyi uyguladim ve bir dönem sonra hiçbir agri kesiciye, hiçbir ilaca ihtiyacim kalmadi. Aksine geçmez denilen Snapping Finger´lardan kurtuldum ve parmaklarimdaki sislikler gitti. Yan etki olarak da kan degerlerimin düzelmesi doktorlarimı sasirtti. O dönemden beri doktorum da ben de eklem ve romatizmal rahatsizliklari olan herkese sabahlari 15 dakika agizda yag çekmeyi öneriyoruz.

SORULAR VE CEVAPLAR:

Hangi yaglar kullanilir?
Asirlar önce bu yöntemi kesfedenler ayçiçek yagi kullandi. Fakat diger bitkisel yaglari da
kullanabilirsiniz. En çok önerdigim yaglardan biri hindistancevizi yagi. Nedeni de en dogal
yaglardan olmasi ve bakteri, mantar gibi virüslere karsi olan etkisi.
Islem sonrasi yagin rengi nasıl degismeli?
Degisim biraz da kullandiginiz yaga baglı. Örnegin ayçiçek yagı bir süre sonra (önerilen 15 dk) iyice sivilasir ve rengi süt beyaza döner.
Detoks isleminin degisen renkle bir ilgisi var mı?
Eger bu islemi çok kisa süre yapiyorsaniz yagin rengi pek degismez. Önerilen yukarida
yazdigim gibi süt beyaza dönüp sivilasincaya kadar uygulamak. Yagin rengi az degisti az
toksin var, fazla degisti çok toksin var demek doğru bir bilgi değil.
Yagi yutabilir miyiz?
Hayır! Yagin kesinlikle yutulmamasigerekir. İslemden sonra bir mendile tükürüp atilmasini öneriyorum.
Kaç gün uygulanmalı?
Bu yöntemi ömür boyu uygulayabilirsiniz. Tabii ki dönemsel de uygulamak mümkün.
Dönemsel olarak önerdigim süre 45 gün. 45 günün ardindan biraz mola verip tekrar
baslayabilirsiniz.
İşlem sonrası disleri firçalayip su içebilir miyiz?
Evet, bekleme süresi yok. Uygulamanin ardindan hemen disleri firçalayabilir veya yemek
yiyebilirsiniz.
İlaç kullanimi:
Eger aç karna ilaç kullanmaniz gerekiyorsa yine oilpulling´in hemen ardindan ilaçlarinizi
alabilirsiniz.
Uygulamayi kimler yapamaz?
Yeni dis veya dis eti ameliyati olanlar oilpulling uygulamamalı. Protez disi olanlar
uygulamadan önce protezi çikarmalı.
Yan etkileri?
Yag çekmenin ardindan hassas vücutlar “temizlik krizi” olarak adlandirdigimiz durum ile
karsilasabilir. Bu aslinda temizleme sürecinin baslamasina ve sakli olan toksinlerin gün yüzüne çikmasi nedeni ile olusabilir. Semptomlari, bogaz agrisi veya gribal enfeksiyon belirtileri olabilir. Bu durumda aslinda uygulamaya ara vermek yerine devam etmenizi tavsiye ederiz. Tabii ki bu genel saglik durumunuza da bagli, eğer kendinizi cok kötü hissediyorsaniz ara vermenizi öneririm.
Amalgam dolgusu olanlar oilpulling uygulayabilir mi?
Öncelikle bugüne kadar terapist olarak agizda yag çekme yöntemini senelerce arastirip birçok kitap okudugumu belirtmek istiyorum. Bugüne kadar okudugum HİÇBİR kitapta HİÇBİR egitimde agizda amalgam dolgusu bulundugunda yag çekme yöntemi uygulanamaz diye bir bilgiye rastlamadim. Yag çekme yöntemini bilhassa Almanya’da tanitan eski Almanya Cumhurbaskanı’nın esi Dr.Carstens Vakfina ait kitaplarda da amalgam dolgusu ile ilgili yazi yoktu. Bu bilgi son dönemlerde bilhassa internet ve forumlar ile yayginlasti. Benim sahsi görüsüm, sicak ve asitli sivilarin amalgam dolgulardaki civayi çözmesi nasil mümkünse, sakiz çignemenin de civayi ayni sekilde çözmesi mümkün. Agizda yag çekme islemi sirasinda da bu olabilir. Çözülen toksinlerin ne kadarini yag içine hapsedip vücudumuzdan atar bunu bilemeyiz. Internet ve sosyal medya üzerinden kisisel görüsmelerde bulunamadigim için her türlü “olasi riski de” göz önünde bulundurmam gerektigini düsündügüm için amalgam dolgusu olanlarin bu yöntemi uygulayip uygulamamalarini tüm yazdigim bilgileri göz önünde bulundurarak ona göre kendileri karar vermelerini öneriyorum. Umarim bu yazim ile amalgam dolgusu olanlarin bu yöntemi uygulayip uygulamama kararini almalarinda biraz yardimci olmusumdur.

Son olarak….
Tabi ki bir terapi metodu her seye karsı faydali diyemeyiz. Her bünye ayridir. Daima kisiye ve hastaliklara bireysel olarak bakilmali. Oilpulling uygularsaniz tüm hastaliklardan kurtulursunuz demek ne kadar yanlis ise bunu uygulamayin hiçbir ise yaramiyor demek de o kadar yanlistir. Basit ve neredeyse masrafsiz olan bu uygulamayi en azindan hayatiniza dönemsel olarak eklemenizi tavsiye ederim.
@alternatiftipuzmani
Ferah Sivga

https://pinoeatshealthy.wordpress.com/2016/03/07/oilpulling-agizda-yag-cekme/

Ek not; ben yaklaşık 2 senedir dişlerimi sadece hindistan cevizi yağı ile fırçalıyorum. Diş hekimim hala inanamıyor diş etleri üzerindeki etkisine. Normalde 6 ayda bir diş eti temizliği yaptırırken bu süre 1,5 seneye kadar çıktı. Hiç diş macunu kullanmıyorum. Diş taşı temizliğine diş hekimleri diş eti temizliği diyor. Hiç diş taşı sorunum kalmadı. Dişeti problemim vardı, çekiliyor ve distaşi vardı, kullandıkça düzeldi ve diş hekimim bile inanamıyor.
Murat Akal

Alıntı
 
Tiroid ve Beslenme İlişkisi
Tiroid bulmacasının bir parçası olan besin yetersizlikleri çok ilginç. Tiroid sağlığı için bazı besinler temel olarak gerekli ancak çoğunlukla doktorlar bir kişinin tiroid sorunlarının kökünde bunların olup olmadığına bakmıyorlar. Bu yazısında Dr. Peter Osborne tiroid sağlığı için gereken 10 besinden söz ediyor.

HER TİROİD HASTASININ KONTROL ETTİRMESİ GEREKEN 10 BESİN YETERSİZLİĞİ
Dr. Peter Osborne, No Grain No Pain kitabının yazarı:

"Günümüzde ABD'de hipotiroidizm en sık teşhis edilen durumlardan biri ancak çok az sayıda doktor tiroidiniz ile vitamin ve mineraller arasındaki besinsel ilişkiye gerçekten önem veriyor. Bu yazıda size tiroidinizdeki sorunun beslenme yetersizliğinden kaynaklanmadığından emin olabilmeniz için ne yapabileceğinizi açıklayacağım.

Anlamamız gereken ilk nokta, doktorunuzun ölçtürdüğü bir hormon olan TSH (Tiroid Uyarıcı Hormon) beyninizden tiroidinize doğru yolculuk yapıyor ve tiroid bezinize T4 üretmesini söylüyor. Bu T4'e biz aktif olmayan tiroid hormonu diyoruz. T4 kan dolaşımına giriyor ve uzaktaki dokulara ulaştığında T3'e dönüşüyor. T3 için tiroid hormonunun aktif formu diyebiliriz. Bundan sonra T3 hücrelerinizin içine girmeli. DNA hücrenin çekirdeğinin içinde bulunuyor. Hücre çekirdeğinin yüzeyinde çekirdek reseptörü (alıcısı) denilen küçük bir delik var ve tiroid hormonunun bağlandığı yer işte bu çekirdek reseptörü. T3 hücre çekirdeği alıcısına bağlanıyor ve işte metabolizmanız hızlanıyor.



Düşük tiroidin belirtileri neler? Düşük tiroidle çoğu kişi enerji eksikliği, kilo alımı, saç dökülmesi, cilt kuruluğu, kolesterol yüksekliği ve kabızlık sorunları yaşar. Bütün bunlar T3 düzeyi düşüklüğü veya genel olarak tiroid hormonu düşüklüğü belirtileridir.

Umarım bu hormonların ne şekilde çalıştığına dair genel bir anlayışınız olmuştur. Şimdi beslenme parametrelerini ekleyelim ki beslenme açısından neler olması gerektiğini daha iyi anlayabilesiniz.

Öncelikle belirtilmesi gereken nokta, bu TSH öyle birden bire büyü yapılmış gibi ortaya çıkmıyor. Gereken şekilde TSH üretmek için beslenmenizde yeterli miktarda PROTEİN bulunmalı. Bu hormonu üretmek için aynı zamanda magnezyum, B12 vitamini ve çinko da gerekiyor. Bu üç mikro besin (magnezyum, B12, çinko) ve ana besin (protein) TSH üretmemiz için gerekli.



T4 üretmek için de belirli besinler gerekiyor. Bunlardan biri İYOT. T4'teki 4 4 iyot molekülüne karşılık geliyor. İyotlu tuz gördüyseniz ki ABD'de yaygın olan guatr salgınıyla başa çıkmak için tuzlar iyotlanıyor. Guatr iyot eksikliği nedeniyle tiroidin büyümesine denir. İşte bu nedenle sofra tuzu iyotlanıyor ancak ben iyotun bu kaynaktan alınmasına karşıyım çünkü sofra tuzunun fazla tüketilmesinin olumsuz sonuçları oluyor. Taze sebzeler, deniz ürünleri, varek külü (kelp) ve deniz yosunundan iyot alabilirsiniz.

İyot T4 üretmek için gereken tek besin değil. Tiroid bezinizde iyotu tiroidin içine çekmeye yardımcı bir mekanizma var. Bu mekanizma simporter denilen bir çeşit kapı ve B2 vitamini ve C vitaminine ihtiyacı var. Bu iki besin (B2 ve C) olmazsa simporter pompası çalışmaz ve iyodu tiroid bezinin içine alamaz.



Buraya kadar TSH'tan T4 e doğru gelebilmek için gereken 7 değişik besin maddesinden bahsettik. Şimdi T4'ten T3'e gelmeliyiz. Bu işlem de besin gerektiriyor. Bu dönüşümü bizim için yapan bir enzim var ve bu enzim SELENYUM mineralinden çıkarılıyor. Selenyum olmazsa T4'ü T3'e dönüştüremeyiz. Selenyumsuz aslında başka bir bileşik olan RT3 (reverse T3, ters T3) üretiriz. RT3 de aktif değildir. Doktorunuz RT3 için laboratuvar testi yapmazsa sorun olur ve pek çok doktor bu testi yapmaz. Çoğu doktor sadece TSH'a bakıyor ve diğer bileşikleri atlıyor. RT3'e bakılmazsa sadece T3'e bakılırsa gerçek durum anlaşılmaz, RT3'e de bakılmalıdır.



Şimdi T3'e geldiğimizde bunun hücre çekirdeği yüzeyindeki çekirdek reseptörünü aktive etmesi gerekiyor. Bu da D vitamini ve A vitamini gerektiriyor. O nedenle D vitamini ve A vitamini eksikliği T3'ün hücrelerinizin metabolizma hızınızı yükselterek enerjinizi arttırmasına engel oluyor.



Sonuç olarak, tiroidinizin sağlıklı çalışması için beynin TSH üretmesi, bunun tiroid bezini uyararak T4 ve T3 üretilmesi ve sonrasında hücrelerin metabolik hızlarının aktive edilmesi için 10 besin maddesi gerekiyor:

  • PROTEİN
  • MAGNEZYUM
  • B12
  • ÇİNKO
  • İYOT
  • B2
  • C VİTAMİNİ
  • SELENYUM
  • D VİTAMİNİ
  • A VİTAMİNİ
Eğer size hipotiroid teşhisi konulursa ve doktorunuz size, sizi Synthroid veya tiroid ilaçlarından biriyle tedavi edeceğiz derse doktorunuzla bir konuşma yapmanız gerekir. Doktorunuza bu 10 besine bakılmasını önermelisiniz. Eğer bu besinlerin eksikliği olup olmadığına bakılmazsa size verilecek ilaç başlangıçta iyi gelebilir ama zamanla bu besin yetersizlikleri devam ederse tiroidiniz iyileşemez. Sorunun nedeni veya kaynağı tedavi edilmemiş olur, metabolizma düşüklüğünün asıl nedeni ortadan kaldırılmamış olur. Sadece yapay hormonlarla sorun maskelenmiş olur.

Bazı kişiler tiroid hormonunun biyolojik olarak benzerini, mesela Armour hormonu aldıklarını ve bunun kabul edilebilir olduğunu söyleyecektir. Armour sizin doğal tiroid hormonunuz gibidir, Synthroid'den farklıdır ancak ben yine de herhangi bir tiroid ilacı önermiyorum, biyolojik olarak benzer veya değil. Doktorunuzun bu besin eksiklikleri parametrelerini değerlendirip öyle karar verilmesi gerekir. Çoğunlukla bana gelen hastalar daha önceden ilaca başlatılmış oluyorlar. Biz bu besin eksikliklerini tamamladıkça aldıkları ilaç çok güçlü olmakta ve aslında hipertiroid durumu ortaya çıkmakta. Yani aşırı terleme, endişe, geçe kabusları, uykusuzluk ve sıcak basmaları gibi semptomlar ortaya çıkmakta. O nedenle eğer tiroid ilacı kullanmaktayken besin eksiklikleriniz giderilirse bu belirtiler ortaya çıkabilir ve ilacınızın dozunun ayarlanması gerekebilir.

Buradan çıkarılacak mesaj; eğer hipotiroidizm teşhisi konulursa doktorunuzun bu besinlerin düzeyini kontrol etmesini ve tiroidin az çalışmasının bundan kaynaklanıp kaynaklanmadığının belirlenmesini isteyin."

Dr. Peter Osborne





Dr. Peter Osborne
Yazar hakkında: Dr. Peter Osborne Teksas, Sugar Land'deki Town Center Wellness'ın medikal direktörüdür. Chiropractic doktorudur ve sertifikalı Klinik Beslenme Uzmanıdır. Klinik olarak odaklandığı konu kronik dejenetatif kas-iskelet sistemi hastalıklarının holistik doğal tedavileridir. Kronik inflamasyon ile gluten hassasiyeti ve besin allerjilerinin bağlantıları konusunda uzmandır. Binlerce hastanın kronik ağrılarından kurtulmasını sağlamıştır. Dr. Osborne, "No Grain No Pain: Kronik Ağrının Kökenindeki Nedeni Giderecek 30- Günlük Beslenme" kitabının yazarıdır.

Çeviri: Nurçin Çağlar, Sağlıklı Yaşıyoruz

Kaynak: http://hypothyroidmom.com/10-nutrient-deficiencies-every-thyroid-patient-should-have-checked/

http://woto.com/tiroid-beslenme
 
Her gün Hindistan Cevizi Yağı Kullanmanın 9 Nedeni

Ayrıca Çok Yaygın Ama Tehlikeli Olan ve Asla Yenmemesi Gereken 4 Yağ Çeşidi..

Tabi Eğer Vücudunuzu Sağlıklı, Güzel Kılmak ve Yenilemek İstiyorsanız


Eminim bu son dakika haberi sizi şaşırtmayacak. Laboratuarda hazırlanan hiçbir şey, doğada bulunan şeyin yerini tutamaz.



Doğa ana sunduğu şeyler bakımından son derece cömert. Uzun sağlıklı bir yaşam sürebilmeniz için vitamin ve mineral bakımından zengin meyve ve sebzeler, vücudunuzu besleyecek gıdalar…

Bunlar arasında özellikle bir meyve, hindistan cevizi, sağlık için o kadar faydalı ki, kendisine “yaşam ağacı” deniyor. 2.Dünya Savaşı’ndan önce, Filipinler gibi adalarda yaşayan insanların, özellikle pirinç, kök ürünleri, sebzeler ve ultra şifalı gıda olan Hindistan cevizinden bol tükettikleri bir beslenmeleri vardı.

Hindistan cevizi mükemmel bir sağlık için gerekli, önemli besin yapı taşları olan vitamin, mineral ve de lif bakımından zengin, fonksiyonel bir besin.

Nesiller boyu ada insanları onu tüm hastalıkların çaresi olarak gördüler ve günlük olarak et, süt ve de hindistancevizi yağı tükettiler. Bu beslenme doymuş yağ bakımından zengin olsa da, batıda görülen diyabet, kanser ve kalp hastalıkları neredeyse hiç duyulmamıştı.

Filipinliler ve adalılar, çok hoş, genç bir görünüşe, yumuşak kırışıksız bir tene sahiptiler. Yıl boyunca güneşe aşırı maruz kalmalarına rağmen neredeyse hiç cilt kanseri yoktu. Son derece sağlıklıydılar.

Bilhassa Hindistan cevizi yağının, sizi virüslerden, bakterilerden, enfeksiyondan, kanserden, tiroitten, beyin ve kalp problemlerinden koruduğu açıklandı. Ayrıca cildinizi güzelleştirir ve hatta yağ bile yakar.

Doymuş bir yağ olan Hindistan cevizi yağı, sağlığa faydalı özelliklerle doludur. Yüksek kolesterol, obezite, kalp hastalıkları yapmaz ve size inandırılan kötü etkilere asla sahip değildir.

Son olarak, modern tıp ve bilim bu önemli gerçeğin farkına varmaya başlıyor. Bunu fark etmeleri uzun sürdü. Maalesef kalp hastalıkları, kanser, diyabet, obezite ve diğer felaket hastalıklar da salgın boyutuna geldi.

Sağlığınızı Elinizden Alan Doymuş Yağ Efsanesi

2.Dünya Savaşı’ndan önce, mucize şifalı Hindistan cevizi şunları dindirmek için kullanılmıştı: Öksürük, kabızlık, dengesiz beslenme, cilt enfeksiyonları, diş ağrıları, kulak ağrıları, grip ve daha fazlası.

Ama savaş bittiğinde tüm bunlar değişti ve ABD hidrojene yağların “daha sağlıklı yağlar” olduklarını duyurdu. 1960’larda zayıf bir bilimsel teoriye göre tereyağ, yumurta, süt, kırmızı et ve hindistan cevizinde bulunan doymuş yağlar “kötü” LDL kolesterolü artırıyordu ve tüketilmesi tehlikeliydi.

Hiçbir şey gerçekten daha ileri değildi. Ama bu sağlık korkusu halkı doymuş yağlardan uzaklaştırmaya ve de işlenmiş bitkisel sıvı yağa itmeye yetti. Bu yağ üreticilerinin çok işine geldi çünkü bunların üretimi çok daha ucuzdu.

Çok geçmeden batı tarzı beslenme adalara kadar ulaştı ve eski yöntemler unutuldu.

Daha ucuz, topluca üretilen hidrojene gıdalar, çok yönlü faydaları olan ve ada insanlarını nesiller boyu sağlıklı kılan hindistan cevizi gibi geleneksel gıdaların yerini aldı.

Amerikalılar arasında çok yaygın olan kalp hastalıkları, diyabet, kanser ve obezite, ilk kez olarak ada insanlarına da bulaştı.

Aslında Sağlıksız Olan Ama
“Sağlıklı” Denilen ve asla Tüketmemeniz Gereken 4 Yağ Çeşidi

Onlarca yıl önce gıda işleme başladığında, doğanın sunduğunu değiştirmek normal bir eylem haline geldi. Böylelikle genetik yapısı değiştirilmiş gıdalar dönemi başlamış oldu.

Çoğunlukla çiftçiden direk olarak masalarımıza gelen sağlıklı, besin değeri yüksek gıdalar, aşırı işlenmiş, rafine olmuş kimyasal, topluca üretilen hazır yemeklerle yer değiştirdi.

Yağlar da farklı değildi. 40yıl boyunca sağlıklı yağ kaynakları, “sizin için daha sağlıklı olduğu” sanılan bitkisel yağlarla yer değiştirdi. Artık biliyoruz ki yarardan çok zarar verdiler. Aşağıdaki 4 yağ çeşidi her ne olursa olsun kaçınmanız gereken yağlar:

  1. KANOLA YAĞI: Hayvanlar ve böcekler doğada bunu yemiyorlar. Sizin de yememeniz gerekir. Çünkü:
Doğada kanola diye bir şey yoktur. Kanola yağı aslında kolza tohumu yağının modifiye bir türüdür. Asya ve Hint kültürü yüzyıllarca kolza tohumu yağı kullandılar. Ama bu hiçbir zaman Amerikalıların kullandığı kadar çok miktarlarda olmamıştı.

Hardal familyasından olan kolza bitkisi siyanür içeren bileşiklerden oluşur, doğada da vahşi hayvanlar ve hatta böcekler bile bu bitkiden uzak dururlar.

Kanola yağı olabilmesi için gerekli olan koku giderme ve beyazlatma işlemleri, kolza bitkisi yağının yüksek sıcaklığa maruz kalmasıyla olur. Bu da omega 3’ü çok azaltır. Omega 3’de bu bitki içindeki belki de tek iyi faktördür.

Genetiği değiştirilmiş bu gıdanın tüketilmesi, kas bozuklukları, kalp, böbrek, böbrek üstü bezi ve tiroid bezindeki yağ dejenerasyonuyla ilişkilendirilmiştir. Bundan kaçınmak için, etiketleri dikkatle inceleyin. Hatta sözde sağlıklı olanların etiketlerini bile, çünkü bu aslında her yerde bulunuyor.

2.PAMUK YAĞI: Böcek ilacıyla doyurulmuş endüstriyel bir bitkidir.
Konserve yiyeceklerden cipslere ve diğer paketli ürünlere kadar ticari olarak üretilen binlerce gıda pamuk yağı içerir. Hatta Gatorade (sporcu içeceği) gibi içeceklerde bile mevcuttur. Fakat pamuk bir besin maddesi değildir ve bu yüzden de yenilebilir bir besin değil de endüstriyel bir madde muamelesi görür.

Böcekleri uzaklaştırmak ve büyümeyi teşvik etmek için nerdeyse hemen her şey pamuk bitkilerinin üstüne sıkılabilir. Trifluralin, siyanür, dicofol, propargit ve naled gibi tehlikeli zehirler pamuk mahsüllerinde kullanılır. Bunlar bitkinin özüne işler ve onları gerçekten toksik organizmalar haline dönüştürürler.

Pantolon ve gömlek üretimi için pamuk iyi olsa bile, pamuk yağı gerçekten tüketim için hiç uygun değildir. Pamuk bitkilerinin çoğunluğu genetik olarak modifiye edilmiş, yani moleküler düzeyde değiştirilmiştir. Pamuğu direk olarak yemiyorsak da pamuktan çıkarılmış yağ bitki ile aynı özellikleri taşımaktadır.

Yüksek miktarda omega 6 yağ asidi yanı sıra, pamuk yağı aynı zamanda fıstığınkine benzer bir protein yapısına sahiptir. Yani fıstığa alerjisi olan insanlar bu yağa karşı da ciddi bir alerjik tepki verebilirler. Ama AGİD (FDA) Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi, fıstık yağlarının ölümcül olabilmesine rağmen yağ üzerinde bir etiket bastırmamıştır.

  1. ASPİR YAĞI: Araştırmalar göstermektedir ki, omega 6’daki bir artış, kalp hastalıklarından ölüm oranını artırmaktadır. Bu da bu yağdan uzak durmamız için yeterlidir.
Eğer hala doymuş yağın ve kolesterolün kalp hastalıklarının direk sebebi olduğuna inanıyorsanız, o zaman aspir yağı belki sağlıklı bir değiş tokuş olabilir.

Önceki araştırmalar hayvansal yağları bitkisel yağlar ile-mesela aspir yağı- değiştirmenin kolesterol seviyesini keskin bir şekilde düşüreceğini göstermişti.

Ama önceki çalışmaların değerlendiremediği şey, bu yağların içindeki omega 6 miktarının omega 3’ten çok daha fazla olması ve de Amerikan beslenmesinde omega 6 yağ asitlerinin aşırı derecede artış göstermesidir.

Araştırmacılar şu anda ölüme sebep verenin kolesterol değil omega 6 olabileceğini gösteren kanıtlar sunuyorlar. Bir grup insan hayvansal yağları omega 6 bakımından zengin olan aspir yağı ile değiştirdiğinde, kolesterol düzeyleri düştü, ama kardiovaskuler ve koroner kalp hastalıklardan ölüm oranları hayvansal yağ tüketenlere göre önemli derecede artış gösterdi.

Bu sonuçlar araştırmacıların doymuş yağ, kolesterol ve kalp hastalıkları üzerine yaptıkları teorileri yeniden gözden geçirmelerine yol açtı. Suçlu olarak da daha önceden “kalp dostu” olarak unvan alan omega 6 yağ asidi belirlendi.

  1. SOYA FAÜLYESİ YAĞI: Sizlere sürekli olarak sağlıklı olduğu söylenen, genetik olarak modifiye edilmiş, hormonları bozan kabus.
Her daim sorgulanan soya fasülyesi. Pazarlamacılar, sağlıklı Asyalıların düzenli olarak tüketmesinden dolayı, soya fasulyesinin faydalı olduğuna inanmanızı sağlarken, aslında bu muhtemelen en büyük besin efsanelerinden bir tanesi. Asyalılar fermente edilmiş soya fasulyesini seviyorlar ve bizlerden çok daha az miktarlarda tüketiyorlar.

Amerikan soyasının%90’ı genetik olarak değiştirilmiştir ve tükettiğimiz soyanın çoğu fermente edilmemiştir. Bu son derece işlenmiş soya, pitoestrojen denilen yüksek miktarlarda estrojen benzeri bileşimlerinden dolayı, tiroid hasarı ve hormon bozulması da dahil olmak üzere sayısız durumla ilişkilendirilmiştir. Soya fasülyesi yağına gelince, tükettiğimiz yağın %80 e kadar olan bölümü soya fasülyesi yağıdır.

Son derecede işlem görmüş ve yoğun olarak hidrojene edilmiştir. Süpermarket raflarındaki ürünlerin çok büyük bölümünde görülmektedir. Organik soya seçmenin sizi daha güvende yapacağını düşünmeyin. Çünkü bazı sözde organik soya çiftliklerin hile yaptıkları ortaya çıkarıldı. En iyisi soya faulyesi yağından tamamen uzak durmaktır.

Şu anda kilerinizde bu yağları içeren bir besin ya da bu yağlardan biri olduğundan eminiz. Belki de dün gece yemek yaparken bu yağlardan birini kullandınız. Şu anda fark ediyorsunuz ki maalesef besin üretim endüstrisi tarafından kandırılıyorsunuz.

Aslında sağlıklı yemekler saygınlıklarını kaybettiler ve “sözde” sağlıklı yemek seçimleri, gün geçtikçe zenginleşen üreticiler tarafından ustalıkla idare ediliyor. Tüm bunlar olurken sizin yedikleriniz de gittikçe besin değeri olmayan gıdalar haline dönüşüyor.

Hindistan Cevizi Yağı Sizi Özgürleştirecek ve Sağlığınızı İyileştirecek

Kendinizi Kandırılmış Hissediyor musunuz?

Doymuş yağ ile ilgili bize söylenen şeylerin bir yalan, hindistan cevizi yağının ise aslında ne kadar faydalı olduğunu fark ettiğimizde biz kendimizi kandırılmış hissettik.

Ama bu henüz buz dağının görünen ucu. Bu yüzden bu seçkin e-kitabı yazıp yayımlamaya karar verdik: Hindistan cevizi yağı sırrı: Doğanın en şifalı besini. Artık siz de yalan ve gerçeği birbirinden ayırabilir ve hindistancevizi yağının sunduğu sağlık dünyasını deneyimleyebilirsiniz.

Bu kitapta “Doymuş Yağ Efsanesi” ni çok basit biçimde anlatacağız. Böylelikle bu yağı seçmenin ne kadar doğru karar olduğunu kendinizde göreceksiniz.

  • Hepimizi doymuş yağlara karşı korkutan lipit hipotezinin mantıksızlığını ve modern tıbbın kolesterol ve kalp hastalıkları arasındaki ilişki hakkında neler anlatması gerektiğini
  • Sağlıklı olmak için gerçekten uzak durmanız gereken yağları
  • Margarin gerçeğini ve kalp hastalıkları riskini nasıl iki katına çıkardığını
  • Fransızların çok yağlı beslenmelerine rağmen, diğer batı ülkelerine kıyasla neden en az koroner kalp hastalığına yakalandıklarını
  • Tıkalı atardamarlarda en çok görülen yağ çeşidi ve bunun sizi neden şaşırtacağını
  • Ve çok daha fazlasını.
Ama bu kadarla da sınırlı değil…

Hindistan cevizi yağı dünyadaki en sağlıklı içeriğe sahip

Bir annenin çocuğunun bağışıklık sistemini geliştirmek için yapabileceği en iyi şeyin emzirmek olduğunu herkes bilir. Anne sütünü bu kadar sağlıklı yapan şey yüksek miktarda lorik asit içermesidir.

Anne sütü dışında sadece 3 besin kaynağında lorik asit bulunur. Hindistancevizi yağı bunlar içinde en konsantre olanıdır.

Bu kitapta bununla ilgili şunları bulacaksınız:

  • Hindistan cevizi yağı virüs, bakteri ve hatta maya ile bile savaşır.
  • Sağlık ve Bilim Kuruluşunun Hindistan cevizi yağını onaylamasının esas nedeni kolon sağlığına iyi gelmesinden dolayıdır.
  • Hindistan cevizi yağınının üzerlerinde etkili olduğu bilinen parazit, enfeksiyon ve virüslerin listesi
  • Kiloya bağlı olarak ve de sağlık için tüketilmesi tavsiye edilen hindistan cevizi yağı miktarı
  • ve daha fazlası…
Kilo vermekte sıkıntı mı yaşıyorsunuz?

Hindistan Cevizi Yağı Metabolizmanızı Çalıştırır

Araştırmacılar, rafine edilmemiş Hindistan cevizi yağının günlük beslenmenin bir parçası olarak kullanıldığı bölgelerde daha az obezite ve yaşam stiline bağlı hastalıkların daha az görüldüğünü fark ettiler.

Maalesef ABD’de Hindistan cevizi yağı çok az kullanılmakta ve de obezitenin, diyabetin ve kalp hastalıklarının yanısıra, metabolik sendrom salgın miktarına ulaştı.

Bu kitapta şu bilgilerle karşılaşacaksınız:



  • Hindistan cevizi yağında, vücuttaki yağları hızlıca yakan gizli içerik
  • Neden Hindistan cevizi yağı kendinizi tok hissettirir ve sürekli yeme ihtiyacını azaltır.
  • %50 yağlı yemekler yiyen ama yine de ince ve sağlıklı olan ada halkı
  • Sözde kalp dostu olarak bilinen ama aslında kalp hastalığı ve tip 2 diyabet risklerini artıran, uzak durmanız gereken yağlar
  • Günlük 28,3 gr Hindistan cevizi yağı tüketiminin bir grup kadındaki vücut kitle endeksini ve bel çevresi kalınlığını azalttığını.
Sürekli bitkin mi hissediyorsunuz…İşte size harika haberler…

Hindistan cevizi yağı tirodinizi yükseltir
13 milyondan fazla Amerikalı sebebini çok iyi bilmedikleri düşük tiroitten şikayetçi. Şüphesiz çok işlem görmüş gıdaların çoğu iyot tutucular içerir ve iyot da optimum tiroit işlevi için çok önemlidir. Eğer bitkisel yağ ile yemek yapıyorsanız, tiroidinizin iyiliği için bunu bırakın.

Ayrıca sağlıklı bir tiroid olmazsa, kilo kaybı neredeyse imkansızdır, özellikle kadınlar için.

Tiroidinizin kötü çalışıp çalışmadığını ve Hindistan cevizi yağının tiroide nasıl iyi geldiğini öğrenin.

  • Tiroidinizin zayıf olduğunu gösterebilen sayısız belirti- yorgunluk, kilo alma, depresyon, kabızlık, cinsel isteksizlik ve daha fazlası
  • Tiroid sağlığınızı mahveden en kötü iki iyot tutucusu besin.
  • Neden rafine yağlar bilhassa tiroidinize zarar vermektedir ve kilo alımında ve yorgunlukta çok etkilidir?
  • Hindistan cevizi yağı tiroid sağlığınızı iyileştirip enerjinizi nasıl artırır?


Artık hissettiğiniz kadar iyi mi görünmek istiyorsunuz? Öyle olacak çünkü..

Hindistan Cevizi Yağı Cildinizi Korur Ve Güzelleştirir
Tropik bölgelerde yaşayan insanların kırışıksız, güzel ciltleri vardır çünkü hindistan cevizi yağı sadece beslenmelerinin bir parçası değil, aynı zamanda güzelliklerini kontrol ediyor.

Hindistan cevizi yağı doğal bir nemlendiricili temizleyici. Aynı zamanda cildi hem koruyan hem de iyileştiren orta zincir yağ asitleri sayesinde etkili bir güneş kremi; zararlı ışınları %20 ye dek engelliyor.

Şunları okuyacaksınız kitapta,

  • Hindistan cevizi yağı ile karıştırılarak cilt iltihaplarından kaynaklanan bakteriyi öldürmede ve de nemlendirici olarak kullanılan krem..
  • Reçetesiz akne temizleyicilerinin yaptığı kurutma ve de kabuklarını soyma gibi yan etkiler olmadan, hindistan cevizi yağını aknelere karşı etkili kılan gizli içerik.
  • Hindistan cevizi yağı, E vitamini ve D vitamini arasındaki önemli ilişki
  • Pişik olan bebeklerin bakımı. Merhemleri atın ve hindistan cevizi yağı kullanın.

Harika bir zihne de sahip olabilirsiniz…

Hindistan Cevizi Yağı Beyninizi Kurtarabilir
Alzeimer hastalığı gittikçe yaygınlaşıyor. Ama artık bu saldırgan hastalığın kötü etkilerinden beyninizi korumak için bir şeyler yapabilirsiniz.

Nasıl mı? Beyniniz için alternatif enerji kaynağı olan ketonları vücudunuzun üretmesine yardımcı olarak. Orta zincir trigliseridler vücut tarafından katalizlenir, ketonlar üretilir.

Peki orta zincir trigliseridleri nerede bulursunuz? Tabiki hindistan cevizi yağında.

Bu kitapta şunları öğreneceksiniz;

  • Ketonlar, Alzheimer, Parkinson, Huntington, mutiple sikleroz ve pek çok başka güçsüz düşüren hatalıkla savaşmada neden zorunludurlar?
  • Gerçek yaşamdan örnekler.. Hindistan cevizinin beyin sağlığını yeniden kazandırdığını ispatlayan ilham verici hikayeler.
  • Hindistan cevizinin, beyni öldüren plakların ilerlemesini durduran doğal bir alternatif olduğunu gösteren beyin taramaları.

Kanser kelimesi sizi korkutuyor mu? Korkutmasın çünkü…

Hindistan Cevizi Yağı Kanserle Savaşıyor
Kanser hücreleri, hastalık kontrolü ele alıp, sağlığı mahvedene kadar vücutta beslenir ve gelişir. Tabi ölüm gerçekleşmezse.

Artık kanserden korkmayın. Çünkü araştırmacılar gördü ki, kanser hücrelerini aslında gerçekten aç bırakmak mümkün. Bu pro-aktif savunma sayesinde vücut kemoterapi saldırısından çok daha iyi şekilde kanserle savaşabiliyor.

Kitapta şunları keşfedeceksiniz;

  • Vücudunuzun başarıyla kanser hücrelerini öldürebileceği alternatif bir yakıt; bu da Hindistan cevizi yağında bol miktarda bulunur.
  • Kanser tehlikesini köşeye sıkıştırabilmek için sürekli yemeniz gereken 7 besin maddesi. İşte bir ipucu: Hindistan cevizi yağı bunlardan bir tanesi.
  • Optimum sağlık için ve kanserden korunmak için bağlı kalmanız gereken 4 yaşam stili değişikliği.
  • Beslenmenizden çıkarmanız gereken belirgin gıdalar. Çünkü bunlar kanseri tetikler.
Detoksun sağlık için önemli faydalarından bahsedildiğini duymuş muydunuz? Dinleyin çünkü…

Hindistan Cevizi Yağı En Üstün Detoks
Detoks bugünlerde oldukça popüler. Ama dikkatli olun. İnternetteki pek çok detoks metodu bilimsel değil, başka birilerine para kazandırmak için geçici olarak hazırlanmış beslenme şekilleri.

Hindistan cevizi yağının inanılmaz detoks özelliği vardır ve bir detoks programı esnasında enerjinizi destekleyicidir.

Kitapta şunları bulacaksınız;

  • Sağlıklı ve etkili bir detoks programının 5 önemli elementi
  • Detoks esnasında tok hissederken hedefinize nasıl sadık kalırsınız?
  • Hergün uygulayabileceğiniz etkin ve kolay 10 dakikalık detoks
  • Herhangi bir detoks programına başlamadan önce her zaman yapmanız gereken şeyler
Geleneksel kalp tedavileriyle doktorunuzun sizi daha da hasta etmesine izin vermeyin. Bunu deneyin çünkü…

Hindistan Cevizi Yağı Kalp İçin Harikadır

Kalp hastalığı genellikle statin gibi hastalığın kendisinden daha korkutucu ilaçlarla tedavi edilen bir hastalıktır. Statinler ( kolesterol düşürücü ilaç), vücuttan kalbi besleyen gıdaları boşaltarak, kalbe iyilik yerine kötülük yapabilirler.



Hindistan cevizi yağı kalp dostudur ve bu gibi ilaçlara duyulan ihtiyacı ortadan kaldırabilir. Hatta hasta olmanıza bile engel olabilir.

Kitapta şu bilgileri okuyacaksınız;

  • Araştırmaların yaşam süresini uzatmada hiç etkileri olmadığını göstermelerine rağmen neden statinler %75 vaka da reçetelendirilmektedir?
  • Hindistan cevizi yağının düşük ve yüksek kolesterol üzerinde etkileri ve yaşamınız için önemi
  • Hindistan cevizi yağının kan pıhtılarını azaltmadaki, radikalleri serbest bırakmadaki ve karaciğeri iyileştirmedeki benzersiz yeteneği
  • Küçük enfeksiyonlar nasıl kalp hastalıklarına destek olurlar ve bunlardan nasıl korunabilirsiniz?
Mayadan mı şikayetçisiniz? Milyonlarca kişi öyle…Bilin bakalım ne var…

Hindistan Cevizi Yağı Mayanın Kendisine Teslim Olmasını Sağlıyor
Herkesin ağzında ve bağırsaklarında yaşayan az miktarda maya vardır. Sindirim ve besin emilimi için çok önemli bir rolü vardır. Ama aşırı çoğaldığında dikkatli olun!

Aslında bağırsak duvarlarını çökertir ve kan dolaşımına sızar, orada da toksinleri serbest bırakır. Bu sızıntı birkaç hastalığa sebep olur.

Aslında maya yada Kandida( bir çeşit mantar) ile bağlantılı hastalıkları olan çok insan vardır. Belki siz de bunlardan birisiniz.

Kitapta şunları bulacaksınız,

  • Evde yapacağınız çok basit bir test ile mayanın sizi hasta ettiğini nasıl anlarsınız?
  • Vücudunuzda mayanın serbest kalmasını sağlayan 8 suçlu besin- bunlardan uzak durmalısınız.
  • Vücudunuzda sağlıklı bakterinin gelişimine olanak sağlayın; Hindistan cevizi yağı bunlardan bir tanesi.
  • Mayalanmanın aşırı artmasının çok can sıkıcı ve zayıf düşürücü semptomları.
  • Kandida mantarının depresyona sebep olabileceğini bilmiyordunuz değil mi? Başka nelere yol açtığını öğreneceksiniz.
Çeviren ; Sıdıka ÖZEMRE
http://www.thealternativedaily.com/...tablet&utm_medium=referral&utm_source=taboola
Alıntı
http://okyanusum.com/makale
 
ÖMÜR BOYU İLAÇ ALMAYA MAHKÛM OLMANIN NERESİ TEDAVİ OLABİLİR Kİ?


Tıp dünyasından geç de olsa “modern tıbbı” sorgulayan yazılar çıkmaya başlaması memnuniyet vericidir.

Doç. Dr. Alper Çelik’ in “Diyabette başarısızlığın şifreleri” başlıklı makalesi bunun için iyi bir örnektir (1).

Modern tıpta kullanılan ilaçların yüzde 90’ ının gereksiz kullanıldığını savunuyorum.

İlaç yazılanların büyük kısmı zaten hasta değildir ve kalanı da gerçekten hasta olsalar bile şikâyetleri ilaç almadan da düzelebilecek olan kişilerdir.

Sadece diyabet ilaçları değil tüm ilaç ve aşı araştırmaları endüstrinin açıkça veya gizli desteğiyle gerçekleştirilir.

Bir hekimin ilaç ve aşıların çok kâr getiren birer “ticari ürün” olduklarını hiçbir zaman aklından çıkarmaması gerekir.

Bu sebeple de bir ilaç, aşı veya tıbbi bir uygulama hakkında karar vermek için “randomize kontrollü bilimsel araştırmalardan” ve bunların “meta-analizlerinden” önce onun akıl ve mantığa, bilimin ve tıbbın temel prensiplerine uygun olup olmadığına bakılması gerekir.

Aksi takdirde ciddi şekilde yanılma ihtimali vardır.

Mesela tip 2 diyabet de aslında “ilaçla tedavi edilmesi gereken bir hastalık” olmayıp hayat tarzındaki yanlışlar sonucu ortaya çıkan bir “geçici rahatsızlık” tır.

Tip 2 diyabet teşhis edilen biri ya “yanlış besleniyor” veya “yeteri kadar hareket etmiyor” demektir.

Bunları dikkate almadan ve gidermeden böyle bir kişiye (hasta bile demiyorum!) ilaç yazmak tamamen bir “ticari tıp” uygulamasıdır.

Yanlış beslenmenin veya hareketsizliğin yerini tutabilecek bir ilaç yoktur ama modern tıp tip 2 diyabet hastalarını “ilaçlarla” tedavi etme iddiasındadır.

Ömür boyu ilaç almaya mahkûm olmanın neresi tedavidir, biri bana bunu izah edebilir mi?

Böylece “adam gibi yaşamanın icaplarını yerine getirmekle” tamamen düzelecek olan tip 2 diyabet, modern tıp sayesinde ölene kadar ilaç alınması şart olan “korkunç bir hastalığa dönüşür“.

Modern tıbbın ilaçlarıyla tedavi edilemez bir hastalık haline dönüştürülen tip 2 diyabet, endüstrinin gözbebeğidir çünkü kanserler, kalp krizi ve felçler başta olmak üzere sayısız hastalığa davetiye çıkarır.

Gelelim neticeye

Tip 2 diyabet ilaçla tedavi edilecek bir hastalık değildir.

Bu teşhis o kişinin beslenme hataları içinde olduğunu ve/veya yeteri kadar hareket etmediğini gösterir ve yapılması gereken de bu hata ve eksikliklerin giderilmesidir.

Tip 2 diyabeti ilaçlarla tedavi etmeye kalkmak geçici rahatsızlığı başka hastalıklara da davetiye çıkaran ve ölene kadar sürecek olan bir hastalığa çevirmek demektir.

Modern tıbbın istediği de budur, tuzağa düşmeyelim!

Not: Tip 1 diyabet ise mutlaka ömür boyu insülin gerektiren bir hastalıktır!

Kaynaklar:

1. http://www.aksam.com.tr/saglik/diyabette-basarisizligin-sifreleri/haber-497851

2.http://ahmetrasimkucukusta.com
 
Hangi mevsimde NE YENİR?

Kendi mevsiminde yetiştirilmemiş, serada suni koşullar altında üretilmiş meyve ve sebzeleri tüketmek sağlıklı değildir. Bu kullanılan hormonla, tarım ilacı ile ilgili bir mesele değildir. Doğanın ritmi ile uyum içinde olmakla ilgilidir.

Bu tabloyu yazdırın ve buzdolabınızın kapağına asın. "Bugün ne yesem?" diye düşündüğünüz her durumda bakıp kontrol edin, alışverişinizi buna göre yapın.

 
Patatesi buzdolabında saklayanlar dikkat!

Patatesi nerede saklıyorsunuz? Buzdolabında mı yoksa kilerde mi? Cevabınız buzdolabıysa bu haberi mutlaka okuyun...


İngiltere'de kamu sağlığını korumakla görevlendirilen Foods Standards Agency (Yiyecek Standartları Ajansı), patatesin kesinlikle soğutulmaması gerektiğini söylüyor.

The Mirror gazetesinin ajansın internet sitesinden aktardığı bilgiye göre; buzdolabına konmaması gereken en kritik yiyecek patates.

Çünkü buzdolabında saklandığında, patatesin içindeki nişasta şekere dönüşüyor. Pişirildiğinde ya da kızartıldığında şeker, aminoasit asparajin ile birleşerek, çok zararlı olduğu düşünülen ‘akrilamid’ kimyasalı üretiyor.



‘Akrilamid’, kâğıt, boya ve plastik üretiminde kullanılıyor. Yiyecek paketlerinde ve hatta yiyeceklerde bile izlerine rastlamak mümkün...

Basit bir internet araştırmasıyla ‘akrilamid’in kanserle bağlantısı ortaya çıkıyor. cancer.gov adlı internet sitesine göre; kemirgenler üzerinde yapılan çalışmalar, ‘akrilamid’in, birkaç kanser çeşidi için risk teşkil ettiğini ortaya koyuyor.

Kaynak : Hürriyet
 
TÜRK KAHVESI VE SPOR

ANTRENMAN ÖNCESİ ve SONRASI


Araştırma sonuçları gösteriyor ki spor öncesi kafein tüketmek dayanıklılığı arttırabilecek güce sahip!
Bu da daha uzun süre antrenman yapabilmek ve limitlerinizi zorlamaya yardımcı olabilecek demektir. Uluslararası Sporcu Beslenmesi Topluluğu CEO’suna göre kreatinin yanında kafein, en etkili performans arttırıcılardan birisi... Kafein kasları direk olarak etkilemese de, merkezi sinir sistemine baskı uygulayarak ağrı eşiğinizi yükseltir ve son setinizdeki tekrarları tamamlamanızı sağlayabilir.
Nebraska Üniversitesinde yapılan araştırmada ağırlık çalışan erkeklerden oluşan bir topluluğa idmandan 1 saat önce kafein hapı verilmiş ve bench press’te tamamlayabildikleri tekrar sayıları ölçülmüş.
Kafein hapı aldıları gün almadıkları antrenmanlara nazaran daha fazla tekrar tamamlayabildikleri tespit edilmiş.
Alıntı
 
SAĞLIKLI olduğu iddia edilen ama öyle olmayan 11 gıda maddesi:

1) Meyve suları

Taze sıkılıp hemen içilse bile bile meyve suları hele bir de posasından süzülmüşse kan şekerinizi çolk hızlı yükselttiği için sağlıklı değildir. Meyveleri bütün olarak tüketmelisiniz ve sağlığınız ne kadar bozuksa o kadar az meyve yemelisiniz.

2) Tam buğday

Tam olsa da olmasa da buğday, genetiği ile oynandığı için sağlıklı değildir. a) Siyez buğdayı gibi genetiği ile oynanmamış sağlıklı buğdayı, ekşi maya ile işlenmek süretiyle, tarhana gibi probiyotik formda tüketebilirsiniz ama ne zaman b) sadece sizin sağlığınız yerindeyse... şişmansanız, herhangi bir kronik hastalığın pençesindeyseniz siyez
buğdayını dahi tüketmemelisiniz.

3) Agave

Kaynağı ne olursa olsun şeker zararlıdır. Sağlığınız ne kadar bozuksa şekerden o kadar uzak durmalısınız.

4) Sporcu içecekleri

Sporcu içecekleri çok az mineral, bol miktarda şeker içerir. Maden suyu, kaya tuzlu/naneli/fesleğenli ayran gibi içecekleri tercih edin.

5) Bitkisel yağlar

Ayçiçek, mısır, soya, pamuk yağı gibi yağplar sağlıklı değildir. Tereyağı ve zeytinyağından şaşmayın. Merada otlamış hayvanın kuyruk yağını bulursanız benimle de paylaşın.

6) Her türlü yağsız ya da yarım yağlı ürün.


Besinledeki doğal yağlar, mesela sütün kendi yağı, sağlıklıdır (hayvan sağlıklı ise) yağ yemeye ihtiyacımız var. Zaten aslında tam da bu yüzden yağsız ürünler bize lezzetsiz gelir. Yağdan kaçmayın, yağyemeden zayıflayamazsınız. Çünkü yağ yemezseniz çabuk acıkır ve daha çok yersiniz. Mesela Omega-3

7) Glutensiz ürünler


Glutensiz ekmek yapmak için kullanılan, soyalı, mısırlı, pirinçli, nişastalı ürünler daha çok şeker içerir ve sağlığınızı daha çok bozar. Glutensiz beslenmeniz gerekiyorsa gluten yemeyin ama beslenmenize glutensiz ekmek, galete gibi ürünler eklemeyin. Onun yerine daha çok yumurta, kuruyemiş, salata, peynir vb yiyin.

8) Margarinler, hatta "sözde" kalp dostu olanlar

Bütün margarinler sağlıksızdır. Transyağlardan arınmış olsalar bile.

9) Enerji gofretleri


Hem yüksek oranda tahıl, hem de yüksek oranda şeker içerirler. Enerji istiyorsanız kuruyemiş yiyin.

10) Düşük karbonhidratlı ürünler


Bu tür hazır gıdalar son derece rafine ve işlenmiş gıdalardır, her çeşidinden uzak durun. Yüksek proteinli beslenmek istiyorsanız, et ve yumurta ve bakliyat yiyin.

11) Kahvaltı gevrekleri

En büyük kandırmaca. Çok fazla tahıl yemek iyi değildir. Bu gevrekler çok yüksek oranda şeker içerir. Kutu süt içmek sağlıklı değildir. Günlük süt içmek bile her gün yapılmaması gereken bir şeydir. Gevreklerin düzenli tüketimi türlü çeşitli besin alerjilerine yol açar.

Kaynak: Sağlık Koçluğu Türkiye
 

Oksidatif stres nedir?




Vücudumuzda besinlerin oksijen kullanarak enerjiye çevrilmesi sırasında serbest radikal adı verilen metabolik atıklar ortaya çıkar. Serbest radikallerin hücrelere saldırarak hasar meydana getirmesini oksidatif stres olarak tanımlamak mümkündür.

Başta beslenme şeklimiz olmak üzere sigara kullanımı, aşırı alkol tüketimi, hava kirliliği, radyasyon gibi pek çok etki sonucu vücudumuz oksidatif strese maruz kalır. Bunlar neticesinde bağışıklık sistemimiz zayıflar.

Antioksidanlardan zengin besin seçimleriyle beslenme düzenlenerek vücudun serbest radikallere karşı savunması arttırılabilir.

MAVİ ÇÖZÜM!

İşte, tam bu noktada antioksidan ihtiyacımıza yönelik büyük mavi bir çözümden söz edebiliriz: KYANİ SUNRISE
 
GIDA TAKVİYELERİNİN VÜCUDUMUZDAKİ 'FİZYOLOJİK TEPKİME' FAZLARI

Gıda takviyeleri, vücuda alındıklarından itibaren ilk 1 - 1 buçuk hafta adaptasyon dönemi olduğu için baş ağrısı, hafif baş dönmesi, kemik ve kaslarda sızı ve ağrı, belki terleme vb göstergeler olabilir. Bu, vücudun sağlıklı olan dönüşüme vermiş olduğu bir tepkidir. Yenilenme dönemi olduğu için bunu pozitif anlamda düşünmek lazım. Tepki/ cevap olarak nitelendirdiğimiz her durumun biyolojik olarak bir amacı vardır. Çünkü beden hata yapmaz. Bu amacı anlarsak bedenin neden böyle bir değişim yaşadığını da anlarız. Bedenin ne yapmaya çalıştığını anlamak onu tetikleyen şeyi de ortaya çıkarır. Hastalıkların bu ikili aşaması bize hücresel seviyede neler olduğunu anlatır. Hastalıkların iki evresi şunlardır:

1. Stres aşaması
2. Yenilenme aşaması

Vücut her durumda sorumluluğu taşıyabilmemiz için elinden gelenin en iyisini yapar. Biz aslında vücudun bu tepkilerini iyileşme aşamasında fark ederiz çünkü bu aşamada rahatsızlıklar daha da belirginleşir. Bunu tam olarak anladığımızda 'vücudun bu tepkilerin' nedenini de anlamaya başlarız. Bedenin böyle bir durumda ne yaparak yardım etmeye çalıştığını anlarız. İç organlar, kas-iskelet problemleri veya psikolojik sorunların arkasında her zaman bir neden vardır. Düzenlememiz, değiştirmemiz, adapte olmamız gereken bir durum. Büyük adaptasyonlar veya köklü değişimler...

Örneğin aç kalacağına dair güçlü bir inancımız olduğunda karaciğer yiyeceklerden daha fazla besin maddesi almak için hücre sayısını arttırır. Bu inanç devam ettiğinde ise hücreler çoğalmayı sürdürecek ve giderek bu organda bir soruna dönüşecektir.

Özellikle bu süreçteki 4. Aşamaya göz attığımızda, 'yenilenmeyi' tetikleyen birçok şey var. Mesela kullanmaya yeni başladığınız ürünler vücudunuzda değişik tepkimelere yol açabilir. Bunun doğal bir süreç olduğunu, vücudumuzun "yeni bir bilgiye" vermiş olduğu bir cevap olduğunu bilirsek, bu süreç kolay ve bilinçli bir şekilde atlatılır. Sonra zaten 6. Aşamada ŞİFALANMANIN en yüksek olduğu bölge. Burada enerjileriniz çok iyi olacak bundan eminim.

Burak Vardar
META-Health Univ.
META-Health Practitioner
Sağlık Terapist
 
Prof. Dr. Canan Karatay, çocuklar için tavsiyelerde bulundu.



Çocukların paketlenmiş suni yiyecekleri asla tüketmemeleri gerektiğini söyleyen Karatay, günümüz çocuklarının hareketsiz yaşadığına dikkat çekerek, “Saatlerce bilgisayar başında kalmak beyinleri dumura uğratıyor, çocuklar hareket etsin” şeklinde konuştu. Öğrencilere şekeri hiçbir zaman önermediğini söyleyen Canan Karatay, şekerin beyni beslemediğini söyledi.

Zihinsel performans için şeker yerine kahveyi öneren Karatay, “Çocuklar, Türk kahvesini şekersiz olmak şartıyla istedikleri kadar içebilir. Kahve çok güçlü bir antioksidandır. Şeker beyinde tahribat yapar, Türk kahvesi onu düzeltir, cin gibi yapar” ifadelerini kullandı.

“Çocuklarınıza paça verin” diyen Karatay, sözlerine şöyle devam etti:

“Çocukları bunlara alıştırmamız lazım. Sarısıyla doğal köy yumurtası, yağıyla doğal kuzu eti yemeleri lazım. Çocuklara paça vermek de çok önemli. Büyüme çağındaki çocukların köy tereyağı yemesi de çok önemli. Bunların içinde çocukların büyüme çağında çok ihtiyaçları olan kalsiyum, protein, mineral, vitamin, omega 3 ve bütün yağlar bulunuyor. Bu yağlar ve çocukların büyüme çağında ihtiyacı olan A, D, E ve K vitaminleri vücuda girdiği zaman çocuklar cin gibi oluyor."

Sağlıklı kuruyemişlerin önemine değinen Karatay, “Fındık ve fıstıkta doğal karbonhidrat, yağ, protein, mineral ve vitaminler vardır. Fındık, fıstık doğanın vitamin ve mineral kaynağıdır” diyerek çocuklara önerdi.

Kuru baklagillerin doğal karbonhidrat içerdiğini hatırlatan Karatay, okul kantinlerindeki hazır yiyeceklerin çocukların sağlığına zararlı olduğuna vurgu yaparak, kantinleri sağlıklı hale getirmenin zor olmadığını söyledi. Prof. Dr. Canan Karatay, "Kantinlerde doğal, günlük sebze ve meyveler bulunabilir, çocuklara onlar sunulabilir. Sağlıklı, doğal süt, fındık ve fıstık da sunulabilir. Anneler, okula giderken çocuklarının ceplerine, çantalarına fındık, fıstık, bir de ayran, ev yapımı yoğurt koysun. Çocuklar ev yoğurdunun içine ceviz koyup kaşıklasın. Kantinlerde pakete girmiş yiyecek bulunmasın. Ceviz, omega 3, D vitamini çok önemli, beyni geliştirmek için. Roma İmparatorluğu zamanında ruh hastalarına ceviz yediriliyordu, beyinlerini geliştirmesi için" ifadelerini kullandı.

Kaynak: Gıdagündemi
 
Hücreler Gerçek Mutluluk ile Sahte Mutluluğu Ayırt Ediyor

Bir çok insan, hayatında mutlu olmak ister. Mutluluğu yakalayabilmek için de çeşit çeşit şeyler yapar. Kimi boğaz kenarında güzel bir yemek yediğinde mutlu olur, kimi de bir hayır işi yaptığında…

PEKİ, BU MUTLULUKLARDAN HANGİSİ GERÇEK?

Bu sorunun yanıtını, “her ikisi de gerçek” diyerek verebiliriz. Ancak, hücrelerimiz bizimle aynı fikirde değil.

Birleşik Devletler’deki Kaliforniya Üniversitesi ile Kuzey Karolina Üniversitesi’nin işbirliği altında gerçekleştirilen bir araştırmaya göre; hücrelerimiz bu olaylardan sadece bir tanesini gerçek mutluluk olarak algılıyor.

Yapılan araştırmada, hücreleri yakından inceleyen bilim adamları, her iki duruma karşı, bağışıklık sistemimizdeki hücrelerimizin verdiği tepkiyi incelediler ve hiç beklemedikleri bir sonuçla karşılaştılar.

Araştırmaya göre, güzel bir pasta yemek, iyi bir tatil yapmak, güzel elbiseler giymek ya da hoş bir arabaya binmek insanları yanlız o an için mutlu edebiliyor. Bilim adamları bu hissi, mutluluk değil, “anlık tatmin” olarak yorumluyor.

Aç bir kimseye yardım etmek, ihtiyacı olana yardımda bulunmak, hayır işleri yapmak ise; uzun vadede hücrelerimiz üzerinde son derece pozitif bir etkiye sahip
. Nasıl mı?

Bir amaç uğruna yaşamak, hücrede bulunan kronik stresle ilgili genleri büyük ölçüde azaltıyor. Kısa süreli mutluluk anlarıysa, hücredeki stres genlerini arttırdığından, romatizmaya, kalp hastalıklarına neden oluyor ve stres kökenli hastalıklara karşı bağışıklık sistemimizi çökertiyor. Böylece, kendilerine bir amaç edinenler, hem mutlu hem de sağlıklı; bir amacı olmayan ve anı yaşayanlar ise hem mutsuz hem de sağlıksız oluyor.

Kaliforniya Üniversitesi’ndeki araştırma ekibinin lideri Barbara L. Fredrickson, elde ettikleri sonucu şöyle tarif ediyor:

“Günlük aktiviteler kısa süreli hazlar sağlasa da; uzun vadede negatif fiziksel sonuçlar doğuruyor. Hücresel düzeyde bakarsak, vücudumuzun tepki verdiği tek bir mutluluk türü var; o da bir amaç uğruna yaşamak ve o amaca bağlı olmak”

Kuzey Karolina Üniversitesi’nin internet sitesi üzerinden yayınlanan araştırmanın sonucuna göre, manen doyucu işlerle meşgulseniz, ne sizin ne de hücrelerinizin mutsuz olması imkansız… Ancak, tek arzunuz güzel bir yemek, lüks bir ev, pahalı bir tatilse, kendinizi mutluymuş gibi hissedeceğiniz anlar yanlızca yemeğinizi yerken, evinizi satın alırken ve tatildeyken geçirdiğiniz anlarınızla sınırlı olacak. Yemek ve tatil bittikten sonra ise; bu “tatmin bulma” hissi ortadan kalkmış olacağı için, bıkkınlık ve sıkılma başlayacak; depresyon ve stres baş gösterecek.

Görünen o ki, hayatlarında uzun vadede mutluluğu yakalamak isteyen ve sağlıklı bir yaşam sürmek isteyenler için mutluluğun anahtarı, “anı yakalamak”ta değil; gerçek bir amaç uğruna yaşamakta saklı.

Kaynak: University of North Carolina at Chapel Hill (2013, July 29). Human cells respond in healthy, unhealthy ways to different kinds of happiness. http://uncnews.unc.edu/content/view/6145/71/

davinci-institute.org.tr
 
Bir porsiyon turşudan 10 trilyon probiyotik alabilirsiniz.
20 Mart 2014

En önemli probiyotik kaynaklarından biri turşulardır. Mesela lahanayı ele alalım, bu sebzeyi ancak 2-3 ay taze bir şekilde yiyebilirsiniz. Ama lahanayı turşu yaparsanız bütün bir yıl boyunca yiyebilirsiniz. Üstelik lahana turşusu taze lahanadan çok daha besleyici bir gıdadır. Çünkü probiyotiklerden, vitaminlerden ve sindirici enzimler açısından çok daha zengindir. Bir porsiyon turşudan 10 trilyon probiyotik alabilirsiniz. Halbuki en güçlü probiyotik preparatı bile nadiren 10 milyar koloniden fazlasını içerir. Sindirim enzimleri sindirime yardımcı olurken birçok toksinin de nötralize edilmesini sağlarlar.



Prof. Dr. Ahmet Aydın

Şuna da bir bakın :

http://articles.mercola.com/sites/articles/archive/2012/05/12/dr-campbell-mcbride-on-gaps.aspx
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…