Saç koparma hastalığı: Triktillomani

Artık nefret ediyorum kendimden. Ben bu halde nasıl evlenecegim bilmiyorum. Ailemde destek çıkmıyor . Bu hastalık ile ilgili bildiginiz ilaç var mi
 
Çok ilginç bir hastalık mı desem kötü bir alışkanlık mı bilemiyorum. Çünkü kimse hastalıktan zevk almaz ama kötü alışkanlıklar zevk verdikleri için tekrarlanıyorlar. Yalnız kökünden çekildiğine nadiren rastlamıştım. Benim arkadaşım uçlarını koparıyor sürekli. Allahtan çok fazla saçı var birde kökünden değil ucundan kırıklarını alır gibi yapıyor da problem yaratmıyor. Saçlarını uçlarından eliyle koparıyor farkında olmadan. Oturduğu yerde tüylü bir hayvan yatmış gibi kıl bırakıyor. Bunun kötü bir alışkanlık olduğunu varsayarsak kötü bir alışkanlıktan vazgeçmek için neler yapılması gerekiyorsa bu durum içinde aynı şeyler yapılabilir. Örneğin kendinizi saçınızı koparırken bulduğunuz anda hemen başka bir iş yapmaya başlayın mesela ellerinizi meşgul eden bir iş olabilir. Fakat ihmal etmeyin aklınıza geldiği anda başka bir şeyle uğraşın. Alışkanlıkları terk etmek zordur ama umarım başarırsınız.Geçmiş olsun.
 

Bu konunun başlığını düzeltemiyor musunuz?
 
merhaba arkadaşlar bu saç yolma takıntısı nı tedaviyle yenen varmı aranızda nasıl bir süreç geçirdiniz paylaşırsanız sevinirim.hatta bir blok veya site varmı paylaşım açısından.
 
merhaba arkadaşlar bu saç yolma takıntısı nı tedaviyle yenen varmı aranızda nasıl bir süreç geçirdiniz paylaşırsanız sevinirim.hatta bir blok veya site varmı paylaşım açısından.

http://trikotilomani.blogcu.com/cok...ilomaninin-ilaci-n-acetylcystein-nac/12390224

Arkadaşlar şu Yazıyı bi okuyun derim. Sanırım trikotilomaninin tedavisi bulunmuş.
Sonuç alanlar olmuş eczaneden alınabilen nac diye bi ilaçmış.yazıyı Detaylı okuyun. Bende 17 yıldır bu hastalığın muzdaribiyim. Kafamın üst kısmında avuç içi kadar kellik var.az önce okudum bu yazıyı keşke daha önce karşıma çıksaydı mutlaka denerdim.. Şuan bebek sahibi olmaya çalışıyorum herhangi bir ilaç kullanamıyorum. İnşallah işinize yarar. Inşallah bende kurtulurum.
 
Benim bir arkadaşımda da vardı,kirpiklerini yola yola kalmadı resmen,o da nac kullanmaya başladı ve koparmıyor artık,böyle basit bir tedavisi olması çok iyi birşey
 
Merhaba
Ben 12yaşimdan beri yani 26 yıldır trikotillomani hastasıyım.Hastalığın bir yan etkisi olarak gördüğüm depresyon zamanları haricinde ilaç kullanmanın bir faydası olduğunu düşünmüyorum, sadece depresyona iyi geliyor, bu da hastalığın şiddetini azaltıyor.Ayrıca terapi de gördüm ama faydasını görmedim.Tuhaf biri olmadığımız halde öyle algilandigimiz için yaşadığımız psikolojik durumları ancak birbirimiz anlayabiliriz, hepinizi çok iyi anlıyorum.Şu aralar hipnoterapi, regresyon, sineterapi, ne var ne yok araştırmaya başladım.NAsetilsistein kullanmaya da başladım.Parmak bantı konusunu sizden öğrendim ve onu da kullanicam.Yalnız kalınca spor ya da dans da işe yarıyor.Elinde sürekli stres topuyla oynamak da.Benim çok uzun süreler iyileştigim oldu ama bildiğiniz gibi büyük sıkıntılar hep tetikleyici.Benim deneyimlediğim bişey varsa o da ümitli inançlı olmak gerekiyor ve tamamen o konuya odaklanmak değil de aklımın bi kosesinde tutup ona göre rahat davranmak gerekiyor çünkü sürekli bunu düşününce tetikleyici oluyor.Ilk zamanlar evde başınızı kapatın, gece bile.Regl donemlerinizi takip edip tetikte olun.21er günlük takvimler yapıp saç uzaması konusunda hedef koyun.Ve lütfen yeni fikir ve olumlu deneyimlerinizi paylaşın.Dedigim gibi pozitif olmak çok önemli.Ben özel ve başarılı insanlar olduğumuzu düşünüyorum, hepinize sevgiyle sarılıyorum..
 
Haklısın canım,herşey beyinde bitiyor aslında,kararlılık herşeyin çözümü
 
Bu saç koparmaktan dolayı tepemde saclarimda seyrekleşme oldu saçlarimin çıkması ve uzamasi icin ne yapmaliyim sizleer neler yaptinizz ??
 
Sizce online psikoterapi gercek terapi gibi ise yarar mi? Bircok psikoterapi merkezi bu hizmeti veriyor.diye bir siteyi tvde gördüm. Bircok farkli sehirden psikolog/ psikiyatrist/doktor/diyetisyen var.erkek arkadasimi ikna edebilirsem ben de bu sistemi denemek istiyorum.bu konudaki tecrubelerinjzi merak ediyorum.
 
Son düzenleyen: Moderatör:
3 gün 5 gün koparmiyorum kaslarimi nasil umutlaniyorum nasil.. hemen esime cim adamimi gosterir gibi gosteriyorum 3 5 cikan seyi.. sonra bir gece hooop yine başa dönüyorum.. sabah eşim yine dolu dolu gözlerle bakacak bana biliyorum..

Kızımdan utanıyorum sadece.. 3 yaşında. Anne kaslarına ne oldu diyeceği günü bekliyordum dedi. Hasta olmuş annenin kasları dedim.. üzülme geçer dedi

Artık o kadar yoruldum ki sanki kamyon çarpmis gibi oturduğum yere çöküp kalıyorum.. bunları yazarken bile elim Kaşimda.. 1.5 yıl oldu.. hiç bitmeyecek gibi geliyor.. kökten kopara kopara sert kalın simsiyah dik çıkıyorlar.. tam da parmaklarimin aradığı şey.. tam koparmalık.. %95 gece kopariyorum o zaman erkenden yatıp uyumali ama uyku duzenim yok.. Kaşim yok cirkinim vs bunlar umrumda değil sadece kendime zarar veriyor olmak beni deli ediyor..

Genetik olduğu söyleniyor.. umarım değildir.. depresyona bağlanıyor.. beyindeki hormonlara baglaniyor..

Umarım birgün çaresi bulunur. Herbirimiz kendi caremizi buluruz..
 
Ben yaklaşık 15 yıldır bu hastalıkla uğraşıyorum onceleri umursamıyor günde 50 tele yakın saçı kökünden dikkatle çıkarıp çekirdek yer gibi kökünü ve saçımı çıt çıt yiyordum zamanla tepelerimde azalma farkettim dikkatle arayıp bulduğum kalın saç telleri yoktu meğer 10 yıl içinde hepsini yemişim haha vala hastalık mastalıkta kahretsin kurtuluşu ilaçla doktorla değil iradeyle ben paso patik atkı şal işliyorum akşamları çünkü en çok akşamları yoluyorum saçlarımı
 
kardeşimde de var hipnoza gideceğiz çok güvendiğim bir hocaya... çünkü bu hastalığı modern psikoloji falan halledemiyor. bıktık çocuk kel kalacak resmen. tırnak yeseydi bundan iyiydi. lanet olsun bu hastalığa.
 
Arkadaşlar bende sizler gibi bu hastalıkla uğraşıyorum hala..16 yıl oldu dile kolay.en güzel çağlarımda bu hastalık yanı basimdaydi. Öylesine nankör bir hastalık ki en ufak hatabaffetmiyo. Bu yılları sanmayın ki hiç uğraş vermeden geçirdim. Diyorum ya nankör diye. Her cabam boşa gitti tekrar başa döndüm. Ama son birkaç haftadır hiç olmadığım kadar kararliyim kimin daha inatçı olduğunu gostericem. Size de yardımcı olacağına inandığım bir şey de paylaşmak istiyorum. Ben gerçekten faydasını görüyorum. O kırmak istediğiniz parmaklariniza yara bandı takın. Bu hem parmaklarinizi kontrol etmenizi sağlayacak hem de parmaktaki his duygunuzu azaltacak. Yani o tirtikli saçları hissedemeyeceksiniz. Ayrıca burdan dalga konusu gibi konuşanları da kınıyorum. Allahım acil şifalar versin hepimize.
 
NARKOZ: ASRIN SALGINI DEPRESYON YALANI
Hep söylüyorum!

Günümüzde mevcut psikiyatri global sektörün Truva atına dönüşmüştür!

Sağlıklı beslenme, kitlesel bilinçlenme gibi gelişmeler sonucu fiziksel sağlık alanında fazla hastalık üretemeyen, şimdilik şeker, kalp, tansiyon ve obeezite ile beslenen (ancak bunlarla asla yetinemeyen) kapitalist vampir gözünü psikiyatriye dikmiş durumdadır.

Çünkü bu alanda nesnel gerçekliklere gerek yoktur; felsefi kanaatlerinizi hastalık olarak pazarlamak son derece mümkündür. Bunun yolu da çok kolaydır:

Telkin ve propaganda!

“Şunlar şunlar varsa hastasınız” demek kitlelerin önemli bir bölümünde, “Aaaa onlar bende de var, ben demek ki hastayım” demeleri, derken en tabii ruh halleri üzerinde yatıp kalkmaları, bunlarla ilgili sürekli zihinsel doldur boşaltlar yapmaları (çünkü modern psikiyatriye inanarak hasta olduklarını düşünen kişiler kendileriyle ilgili olan ve hastalık denilen bir duruma nasıl kayıtsız kalabilirler ki. Yeter ki kafaların içine “sen hastasın” virüsünü sokun bir kere) hasta olduklarına inanmaları için fazlasıyla mümkündür.

Nitekim de böyle oldu!

Dünyada global bir sağlık sistemi var. Bu sistem kendi sektörünü dünyanın en karlı sektörlerinin başında tutma işlevi görüyor. “Para bu kadar belirleyici mi” dememek gerekir. Bu sizin için veya benim için öyle olmayabilir. Ancak kapitalizmin en temel sloganı daha fazla insanlık değildir; daha fazla kardır!

Bu günlerde daha güçlü bir sesle tekrar yinelenen, “Dünyada depresyon salgını var” feryadı tam bir kara propagandadır. Yine aynı senaryo sahnede. Kitleler belki zor (zor olan her hal hastalık değildir. Borca girmiş birinin ruh hali de zorludur) ancak doğal olan ruh hallerinden ötürü hasta olduklarına telkin ve propaganda yöntemiyle inandırılmaya çalışılıyor. Böyle yapılarak herkesin kaygılanması (kaygı hastalığa götüren kara bir bataktır nasıl olsa), “Muhtemelen benim yaşadığım da depresyon, çünkü bu kadar yaygınmış baksana” demeleri, bu düşünce sonunda tıpış tıpış kliniklere doğru koşmaları hedefleniyor. Yeter ki oraya kadar ulaşsın insanlar. Oraya gidip de önce hastalık teşhisi, ardından kutu kutu aynı ilaçtan almayan kaç kişi var sanıyorsunuz!

Bu mesajla hedefledikleri ikinci nokta devlet kurumlarını daha fazla kaynak ayırmaya hazırlamak, bunun alt yapısını sağlamaktır! Böylece, devletlerin ilgili birimleri bu “asrın salgını” karşısında vicdani muhasebe yapacak, haliyle halklarını düşünerek şeker tabletiyle aynı etkiyi gösterdiği bilmem kaç kere ortaya konan bu “sihirli ilaca” tüyü bitmemiş yetimin haklarından daha fazla rakam ayıracak!

Bu lobinin diğer çok önemli bir hedefi de dünyadaki mevcut global statükoyu muhafazadır! Onlar her ruhsal sıkıntıya hastalık diyerek, “Ne düşünce biçiminde, ne hayatı yaşama felsefende, ne de içinde bulunduğun koşullarda sorun var. Tek sorun var, o da beyninde. İçindeki maddesi azalmış, serotonini düşmüş” demeye çalışmaktadırlar aslında. Yani sorgulama, öde ücretini, sonra da iç ve uyuş sadece! Çünkü sorgularsa gerçek çözümü falan bulabilir insanoğlu! O yüzden korkuya fobi (hastalık) derler, hatta asla bilimsel olmayan, tam bir kandırmaca olan hipnoza bile önem verirler; ancak gerçek yaklaşımlara bir türlü yer vermezler. Amaç şu: Bir şeylerle uğraş, ama bu asla kesin çözüm veren şeyler olmasın! Yoksa sektör ne yapar sonra!

Yine bu günlerde, “Gerçek depresyon vakalarının en fazla yüzde yirmisi kliniklere gidiyor” denilerek kitlelere, “Kliniğe gitmedik diye kendinizi sağlıklı zannetmeyin. Siz aslında durumundan habersiz olan cahil hastalarsınız. Ama biz, siz kliniğe gelmeseniz bile durumunuzun ne olduğunu oturduğumuz yerden biliyoruz” mesajı veriliyor. Böylece pastayı büyütmek için korku umacılığı yapıyor. Esas söylemesi gereken şeyi, yani, “Demek kliniklere gitmeyen yüzde 80’lik daha büyük kesime hiç de bir şey olmuyor, bak ne güzel yaşayıp gidiyorlar” gerçeğini ise demiyor. Çünkü öyle bir hırsla gözünü o bakir yüzde seksene dikmiş ki bunu göremiyor bile.

NEDEN SIK SIK BUNLARI YAZIYORUM. TAKINTILI BİRİ MİYİM YOKSA

Gerçeklere kayıtsız kalamadığım, göz göre göre yapılan bu sömürüye eyvallah diyemediğim için yazıyorum. “Kötü komşu ev sahibi yapar” derler ya hani, kötü işleyen bu sömürü sistemi de aynı şekilde beni yazar yaptı! (Demek ki her işte bir hayır var hakikaten.)

Bu sektörün çivisinin çıktığını görüyorum; çünkü yıllardır bizzat içinde çalışıyorum. Mutfakta olup biteni aşçı ve garsondan daha iyi kim bilebilir! Mutfağın içini bilmek için prof. olmak değil, aşçı olmak gerekir.

Önce teşhis konuluyor kişilere, sonra önümüze geliyor bu vakalar. Haliyle gerçeği tüm çıplaklığıyla görme şansımız çok fazla.

DEHB denilenlerin en fazla yüzde beşinin gerçek manada DEHB olduğuna, depresyon denilenlerde bu oranın yüzde ikiyi bile geçmediğine binlerce kere şahit oluyorum. On gün önce kocasından boşanmış kadının sekiz - on günlük doğal yas sürecine bile kronik depresyon denilebiliyor, iş o boyuta varmış durumda!

Sonra da ya, “Bana ne, salla başı al maaşı” deme durumu ile, “Bari millet öğrensin, kendi tedbirlerini kendileri alsınlar, bu işin kendi içinden düzeleceği yok” deme tercihi arasında tercihe zorlanıyorum.

Beni buna zorlayan şey sadece inancımın yüklediği mesuliyet duygusu ve doğuştan verilen, henüz bozulmadığını düşündüğüm vicdanım! Kimse belki de kendimi hedef haline getirecek bu yazılarım için bana para falan ödemiyor yani. Zaten hayatta en az zaafım olan şeydir, para! Çünkü onun her şeyi satın alacak gücünün olmadığını yıllar önce fark ettim!

BELKİ DE BU, BU KONULARDAKİ SON YAZIM

Çünkü ısrar; bir yerden sonra özün yani içeriğin önüne geçebiliyor, sözlenilenlerin önemini azaltabiliyor. Kişiler bu durumda içeriğin taşıdığı mesajla değil, söyleyen kişinin niyetiyle vs. uğraşmaya başlayabiliyorlar. Bilirim, günümüz insanı biraz tuhaftır. Kendisi için uğraşana değil, aleyhine çalışana meyillidir egoları! O sebeple kendisini seveni pek sevemez, gözü yine de çekip giden de, kendisinden kaçanda kalır daha çok! Onun için dedim zaten, esasında asrın sorunu Stockholm sendorumu diye!

Evet, yeni, yine vicdanımı sızlatan bir tespitim olmadığı sürece bu konulardaki son yazım bu muhtemelen!

Bu arada mühim bir hatırlatma yapmalıyım:

İnsanlara depresyon hastası değilsiniz derken sadece bir suistimal olduğundan dolayı değil; aslında var olan ve adına depresyon denilen bir zorlu ruhsal süreçten kurtulmanın yolunun evvela kendimizi hasta kabul etmemek olduğunu bildiğim için de bunu söylüyorum.

Yani, “Depresyon hastalık değildir, bu durumda siz de hasta değilsiniz” demekle, “Yardım almayın boş verin, çekin derdinizi” demiyorum ben; sizin durumunuzun düzelmesi için de bunun böyle algılanması gerektiğini söylemeye çalışıyorum.

Çünkü hastayım dediğinizde iyileşme olasılığınızı değil; süreci besleme ve uzatma olasılığınızı artırıyorsunuz ancak! Benim hasta değilsiniz telkinim aslında iyileşmeniz için de gerekli olan temel terapötik bir yaklaşım!

Velhasıl gerek özünde hastalık olmadığı için gerekse (velev ki hastalık dahi olsa) bu zorlu insani süreçten kurtulabilmeniz için en doğru psikolojik ve felsefi zemin (yaklaşım) kendinizi hasta kabul etmemek, böylece beyninizi ruhsal dünyanızın üzerine kilitlememektir. Bu kilit açık olursa ilaç alsanız da almasanız da vakti geldiğinde kurtulur gidersiniz. Depresyondan kim ölmüş! (İntihar riski hikayesine kanmayın siz. Bir depresyon vakası intihar edene dek beş depresyonu olmayan sağlıklı kişi intihar ediyor yaşamda)

Dediğim gibi, depresyon vs. denilen bir süreçten kurtulmanın en doğru ilk adımı kendinizi hasta olarak görmek değil; sağlıklı ancak zor bir dönemden geçen bir kişi olarak algılamaktır. Bu ilk adımı doğru atarsanız gerideki adımlar kısa da olsa uzun da olsa hedefinize varırsınız!

(Not: Hemen değil, vakti saati gelince! Çok iyi beslediniz diye yeni doğan bir bebek iki ayda yürümez)

Psikolog
İzzet Güllü
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…