- 11 Aralık 2015
- 6.602
- 8.284
-
- Konu Sahibi Yagmurun_kizi
- #1
PEMBE HAYALLER,GRİ GERÇEKLER
hayallerimizde çizdiğimiz pembe bir dünya
ve sonunda kabul etmek zorunda kaldığımız gri gerçekler
evet gri,çünki dünya yaşamı ne pembedir nede siyah
ne istediklerimizi verir
nede tüm güzelliklerini uzaktan göstermekten vazgeçer
içinde bütün güzel çiçeklerin olduğu bir bahçe gösterir
bu çiçeklerin adı
aşk'tır,zenginliktir,sevgidir,mutluluktur vs.vs.vs
elimizi uzattığımızdaysa avucumuza bir papatya koyar hayat
o bahçeye gitmek için
bir sürü tuzaklarla dolu yollardan geçmek zorunda kalırız
ve yolun sonunda,bir avucumuzdaki papatyaya bakarız
birde düştüğümüz tuzaklardan sonra,harabeye dönmüş kendimize
her insanda doğuştan var olan
ulaşılması kolay
ve dünyada olan çiçeklerin çok daha güzellerinin
çok daha fazlasının olduğu bir bahçe vardır halbuki
ama biz,bütün çiçeklerinin adı mutluluk olan
bu bahçenin farkında olmadan
dünyanın ne rengi ne kokusu olan sahte bahçesine aldanırız
peki gerçek mutluluğun olduğu
içimizdeki bahçeye nasıl ulaşacağız?
çok kolay
dünyanın sahte güzelliklerinin farkına vararak
nasılmı?
pembe rengin yalan,gri'nin gerçek olduğunu kabullenerek
işte size,pembe renginin altındaki gri,ama gerçek dünya
AŞK...
ilahi bir duygudur
sanılanın aksine,iki kişi arasında bedenen yaşanan bir şey değildir
iki insanın birbirlerinden hoşlanmaları tabiki çok normaldir
çünki bu yaratılışımızda var,evlenip çoğalmamız için bu gereklidir
bunun adı sevgidir,hoşlanmadır,ama asla aşk değildir
işte tertemiz,gencecik yüreklerin,en çok aldandığı şey budur
bu gayet normal olan hissi alır
kafalarında süsler büyütür ve adını aşk koyar
çoğunuz duymuştur HAK AŞIKLARI denir
yani ALLAH'a olan sevgidir
şimdi bir düşünün bakalım
eğer aşk,bir çok kişinin düşündüğü gibi birşey olsaydı
ulaşamadığımız,dokunamadığımız,göremediğimiz
bir varlığa aşık olunabilirmiydi
bu kişiler,yani hak aşıkları gerçek aşk'ı bulmuş kişilerdir
o zaman gayet normal olan bir duygunun adını aşk koymaya ne kadar hakkımız var
EVLİLİK...
resmi bir kurumdur
evet,çevrenizde gördüğünüz en mutlu evlilikler bile
pembe panjurlu bir ev,bahçesinde oynayan çocuklar
her anı neşe ve mutluluk içinde yaşanacak bir birliktelik
hep bu beklentiler ve umutlarla başlanır
ama çok kısa bir sürede
erkeğin para kazanıp evini geçindiren
kadının çocuklara bakıp (tabi bunuda ALLAH nasip ederse)
ev işleriyle uğraşan,ve ikisininde sırtlarında
oldukça ağır sorumluluklar taşıyan kişiler haline dönüşmesi kaçınılmazdır
evlendikten en fazla birkaç ay sonra
bazı gerçekler açığa çıkmaya başlar zaten
o herşeyimizi feda ettiğimiz,aşk sandığımız duygu
ilk o terkeder bizi
sonra sırasıyla bazı duygularda yavaş yavaş uzaklaşır
görevleri bitmiştir artık
evlenmeden önce gözlerimizde bir perde oluşturan
bu sahte duygular gittikten sonra
gerçeklerle yüzyüze kalırız,ama artık çok geçtir
şöyle bir bakarız elimizde kalanlara
sevgi,saygı,sorumluluklar,ve zorunluluklardır kalan
sevgi ve saygıda her an kaçacakmış gibidir
zorda olsa bu kalanları elimizde tutmaya çalışarak
ve dışarıya mutlu bir çift görüntüsü vererek
devam ettirmeye çaba gösteririz bu resmi kurumu
(evlilik bazı güzel şeyleri paylaşmak değil
karakterleri birbirine doğal olarak zıt olan
bir kadınla bir erkeğin
karşılıklı fedakarlıklarla birbirlerine katlanma çabalarıdır)
ZENGİNLİK...
tok iken yemek yemeye benzer
ALLAH bir kulundan razı olmazda
ona bir dert vermeyi dilerse o kuluna zenginlik verirmiş
çünki zengin olan bir insan hiçbir şeyden zevk almaz
yukardada söylediğim gibi tok olan bir insan
yemeğin lezzetini alamaz
dünya nimetlerinin hiç biri ona zevk vermez
dışarıdan görünen şatafatlı yaşamlarının altında
bedenen bitmiş,ruhen çökmüş kişiler vardır
hiçbirşeyden memnun olmaz hiçbirşey onları mutlu etmeye yetmez
ne bir amaçları vardır,nede beklentileri
garajında on tane arabası olan bir çocuğa bir araba daha almak
onu ne kadar mutlu edebilir değilmi
ama bir fakirin bayramdan bayrama
eşine çocuğuna aldığı bir çift ayakkabı yada bir elbise
hem çocuğunu hem eşini hemde kendini
bir sonraki bayrama kadar dünyanın en mutlu insanları yapar
manevi açıdanda o bir çift ayakkabı
bir otomobilden çok daha değerlidir
öyleyse mutluluğun anahtarı zenginlikte değildir
MUTLULUK...
başkalarından beklememektir
eğer mutluluğu başkalarının vereceği kırıntılarda ararsak
bir gün güler on gün ağlarız
içimizde var olan
sonsuz mutluluk ve huzuru bulmak için
dışarıya sosyal,kendi içimizde anti sosyal
yani yalnız olmalıyız
yalnızlık sanılanın aksine kötü birşey değil
insanın kendini bulmasıdır
kendini bulmakta
içimizdeki o büyük hazineye ulaşmanın tek yoludur
kendimizden başka bizi ne mutlu edebilir
aşk'mı,evlilikmi,zenginlikmi?
bunların bizleri mutlu edemeyeceğini yukarda gördük
tabiki arkadaşlarımız olacak
okulda iş yerinde toplumda
çevremizde bir sürü insanlar olacak
ama hayatımızı onların yönlendirmesine izin vermemeli
en önemliside
mutlu olmak için onların bize vereceği
küçük mutluluk kırıntılarına el açmamalıyız
yani etrafımızdaki kalabalığa rağmen
kendi içimizde,beynimizde,kalbimizde yalnız olacağızki
istediğimize ulaşalım
bazen bana sorarlar
hiçmi kimseye güvenmeyeceğiz?
bende şu cevabı veririm
insanlar topraktan yaratılmıştır
ve yarısından çoğuda sudur
bu ikisinin karışımı insanların mayasını oluşturur
(ÇAMUR)
en sevdiğimiz en güvendiğimiz kişiyle bile
aramızda bir karış olsun mesafe bırakmalıyız
kırk sene birlikte olup
herşeyimizi paylaştığımız bir kişinin
bir gün gelip
bizi arkadan vurmayacağını kim garanti edebilir
insanlara küsün filan demiyorum
sadece mutluluk için onlardan çok şey beklemeyin
ve herşeyinizi paylaşacak kadar güvenmeyin
son sözüm ve anlatmak istediğim şey
mutlu olmak için
ne dünyanın sahte güzelliklerine aldanın
nede bir başkasından bekleyin
sizi sizden başka kimse sizin kadar sevemez
sizi sizden başka kimse sizin kadar düşünmez
yani sizi sizden başka hiç bir şey ve hiç kimse mutlu edemez
peki içimizdeki o huzuru ve mutluluğu bulduğumuzda nasıl anlarız?
en güzel mevsimin bahar değilde sonbahar olduğunu düşündüğünüzde
ay ışığının güneşin ışığından daha güzel olduğunu gördüğünüzde
her akşam başınızı yastığa koyduğunuz zaman
dudaklarınızdaki küçük bir tebessümün farkına vardığınızda
artık hiç birşey ve hiç kimse sizi mutsuz edemez
hayallerimizde çizdiğimiz pembe bir dünya
ve sonunda kabul etmek zorunda kaldığımız gri gerçekler
evet gri,çünki dünya yaşamı ne pembedir nede siyah
ne istediklerimizi verir
nede tüm güzelliklerini uzaktan göstermekten vazgeçer
içinde bütün güzel çiçeklerin olduğu bir bahçe gösterir
bu çiçeklerin adı
aşk'tır,zenginliktir,sevgidir,mutluluktur vs.vs.vs
elimizi uzattığımızdaysa avucumuza bir papatya koyar hayat
o bahçeye gitmek için
bir sürü tuzaklarla dolu yollardan geçmek zorunda kalırız
ve yolun sonunda,bir avucumuzdaki papatyaya bakarız
birde düştüğümüz tuzaklardan sonra,harabeye dönmüş kendimize
her insanda doğuştan var olan
ulaşılması kolay
ve dünyada olan çiçeklerin çok daha güzellerinin
çok daha fazlasının olduğu bir bahçe vardır halbuki
ama biz,bütün çiçeklerinin adı mutluluk olan
bu bahçenin farkında olmadan
dünyanın ne rengi ne kokusu olan sahte bahçesine aldanırız
peki gerçek mutluluğun olduğu
içimizdeki bahçeye nasıl ulaşacağız?
çok kolay
dünyanın sahte güzelliklerinin farkına vararak
nasılmı?
pembe rengin yalan,gri'nin gerçek olduğunu kabullenerek
işte size,pembe renginin altındaki gri,ama gerçek dünya
AŞK...
ilahi bir duygudur
sanılanın aksine,iki kişi arasında bedenen yaşanan bir şey değildir
iki insanın birbirlerinden hoşlanmaları tabiki çok normaldir
çünki bu yaratılışımızda var,evlenip çoğalmamız için bu gereklidir
bunun adı sevgidir,hoşlanmadır,ama asla aşk değildir
işte tertemiz,gencecik yüreklerin,en çok aldandığı şey budur
bu gayet normal olan hissi alır
kafalarında süsler büyütür ve adını aşk koyar
çoğunuz duymuştur HAK AŞIKLARI denir
yani ALLAH'a olan sevgidir
şimdi bir düşünün bakalım
eğer aşk,bir çok kişinin düşündüğü gibi birşey olsaydı
ulaşamadığımız,dokunamadığımız,göremediğimiz
bir varlığa aşık olunabilirmiydi
bu kişiler,yani hak aşıkları gerçek aşk'ı bulmuş kişilerdir
o zaman gayet normal olan bir duygunun adını aşk koymaya ne kadar hakkımız var
EVLİLİK...
resmi bir kurumdur
evet,çevrenizde gördüğünüz en mutlu evlilikler bile
pembe panjurlu bir ev,bahçesinde oynayan çocuklar
her anı neşe ve mutluluk içinde yaşanacak bir birliktelik
hep bu beklentiler ve umutlarla başlanır
ama çok kısa bir sürede
erkeğin para kazanıp evini geçindiren
kadının çocuklara bakıp (tabi bunuda ALLAH nasip ederse)
ev işleriyle uğraşan,ve ikisininde sırtlarında
oldukça ağır sorumluluklar taşıyan kişiler haline dönüşmesi kaçınılmazdır
evlendikten en fazla birkaç ay sonra
bazı gerçekler açığa çıkmaya başlar zaten
o herşeyimizi feda ettiğimiz,aşk sandığımız duygu
ilk o terkeder bizi
sonra sırasıyla bazı duygularda yavaş yavaş uzaklaşır
görevleri bitmiştir artık
evlenmeden önce gözlerimizde bir perde oluşturan
bu sahte duygular gittikten sonra
gerçeklerle yüzyüze kalırız,ama artık çok geçtir
şöyle bir bakarız elimizde kalanlara
sevgi,saygı,sorumluluklar,ve zorunluluklardır kalan
sevgi ve saygıda her an kaçacakmış gibidir
zorda olsa bu kalanları elimizde tutmaya çalışarak
ve dışarıya mutlu bir çift görüntüsü vererek
devam ettirmeye çaba gösteririz bu resmi kurumu
(evlilik bazı güzel şeyleri paylaşmak değil
karakterleri birbirine doğal olarak zıt olan
bir kadınla bir erkeğin
karşılıklı fedakarlıklarla birbirlerine katlanma çabalarıdır)
ZENGİNLİK...
tok iken yemek yemeye benzer
ALLAH bir kulundan razı olmazda
ona bir dert vermeyi dilerse o kuluna zenginlik verirmiş
çünki zengin olan bir insan hiçbir şeyden zevk almaz
yukardada söylediğim gibi tok olan bir insan
yemeğin lezzetini alamaz
dünya nimetlerinin hiç biri ona zevk vermez
dışarıdan görünen şatafatlı yaşamlarının altında
bedenen bitmiş,ruhen çökmüş kişiler vardır
hiçbirşeyden memnun olmaz hiçbirşey onları mutlu etmeye yetmez
ne bir amaçları vardır,nede beklentileri
garajında on tane arabası olan bir çocuğa bir araba daha almak
onu ne kadar mutlu edebilir değilmi
ama bir fakirin bayramdan bayrama
eşine çocuğuna aldığı bir çift ayakkabı yada bir elbise
hem çocuğunu hem eşini hemde kendini
bir sonraki bayrama kadar dünyanın en mutlu insanları yapar
manevi açıdanda o bir çift ayakkabı
bir otomobilden çok daha değerlidir
öyleyse mutluluğun anahtarı zenginlikte değildir
MUTLULUK...
başkalarından beklememektir
eğer mutluluğu başkalarının vereceği kırıntılarda ararsak
bir gün güler on gün ağlarız
içimizde var olan
sonsuz mutluluk ve huzuru bulmak için
dışarıya sosyal,kendi içimizde anti sosyal
yani yalnız olmalıyız
yalnızlık sanılanın aksine kötü birşey değil
insanın kendini bulmasıdır
kendini bulmakta
içimizdeki o büyük hazineye ulaşmanın tek yoludur
kendimizden başka bizi ne mutlu edebilir
aşk'mı,evlilikmi,zenginlikmi?
bunların bizleri mutlu edemeyeceğini yukarda gördük
tabiki arkadaşlarımız olacak
okulda iş yerinde toplumda
çevremizde bir sürü insanlar olacak
ama hayatımızı onların yönlendirmesine izin vermemeli
en önemliside
mutlu olmak için onların bize vereceği
küçük mutluluk kırıntılarına el açmamalıyız
yani etrafımızdaki kalabalığa rağmen
kendi içimizde,beynimizde,kalbimizde yalnız olacağızki
istediğimize ulaşalım
bazen bana sorarlar
hiçmi kimseye güvenmeyeceğiz?
bende şu cevabı veririm
insanlar topraktan yaratılmıştır
ve yarısından çoğuda sudur
bu ikisinin karışımı insanların mayasını oluşturur
(ÇAMUR)
en sevdiğimiz en güvendiğimiz kişiyle bile
aramızda bir karış olsun mesafe bırakmalıyız
kırk sene birlikte olup
herşeyimizi paylaştığımız bir kişinin
bir gün gelip
bizi arkadan vurmayacağını kim garanti edebilir
insanlara küsün filan demiyorum
sadece mutluluk için onlardan çok şey beklemeyin
ve herşeyinizi paylaşacak kadar güvenmeyin
son sözüm ve anlatmak istediğim şey
mutlu olmak için
ne dünyanın sahte güzelliklerine aldanın
nede bir başkasından bekleyin
sizi sizden başka kimse sizin kadar sevemez
sizi sizden başka kimse sizin kadar düşünmez
yani sizi sizden başka hiç bir şey ve hiç kimse mutlu edemez
peki içimizdeki o huzuru ve mutluluğu bulduğumuzda nasıl anlarız?
en güzel mevsimin bahar değilde sonbahar olduğunu düşündüğünüzde
ay ışığının güneşin ışığından daha güzel olduğunu gördüğünüzde
her akşam başınızı yastığa koyduğunuz zaman
dudaklarınızdaki küçük bir tebessümün farkına vardığınızda
artık hiç birşey ve hiç kimse sizi mutsuz edemez