- 20 Mart 2008
- 141.545
- 213.034
- 1.423
- 60
- Konu Sahibi HanimKelesimiGetir
-
- #1
Okudugum ilkokulun kantininde simit
> ve Camlica gazozu disinda bir sey yoktu, zaten o zamanlar
> cocuga haftalik vermek diye bir sey de yoktu. Gene de
> bakkala gidislerimde kalan para ustlerini haftalarca
> biriktirip, tupte sokella aliyordum. Onca zaman para
> biriktirilerek alinan ve bitmesin diye gidim gidim yenen o
> tupte sokellanin tadini hala hicbir seyde bulamiyorum.
>
>
>
>
>
> Ben sansliydim, babam denizciydi.
> Seyir donusleri bana envai cesit oyuncak getiriyordu
> Avrupa'dan. Ama o zamanin cocuklari bile bir tuhafti,
> ben mahalledekilerle paylasmayinca o oyuncaktan DA zevk
> almiyordum. Hala gazoz kapaklarini tasla duzeltip, bugunun
> TASO'larina benzeyen seyler yapiyordum. Dokuztas,
> misket, kukali saklambac, hele o "en de tura bir iki uc
> guzellik", unutulur gibi degildi.
>
>
> İnsaatlardan sokulen pasli
> civilerle oynanan topraga civi saplamaca gibi tamamen
> yoklugun tetikledigi yaraticilik ornekleri. Sokaklar bizim,
> dert yok, tasa yok, oyuncak yoktu, olsa DA devir hesap devri
> alacak para yoktu ve eglence yaraticiligimiza kalmisti. Yaz
> gunleri, sabahtan aksama kadar sokaktaydik. "Sokaga
> Cikmak" diye bir deyim vardi.
>
>
> Celik comagi, kukali saklambaci,
> patlangaç dediğimiz ve kendi yaptığımız içi boş
> daldan aletimizle çitlembik patlatmayı, ucu delik
> anahtarların içine kibrit çöpünün eczasını (böyle
> derdik) tıkayıp patlatmayı, karton sigara kapakları ile
> (sipahi, yenice gibi) Kumar oynamayı ! Sokakda yerlerde
> misket oynamayı, çok AZ harçlığımızla rengarenk
> macunlardan almayı ve hatta ucurtma ucurtmayi bilmiyor.
> Onlarin ucurtmalari marketlerde hazir yapilmis olarak
> satiliyor ve babayla bir Pazar gunu saatlerce ugrasarak
> sulu hamurla yapıştırarak ucurtma yapmanin zevkini ve
> yesil tepelerde ucurtma ucurmanin tadini bilmiyorlar.
>
>
>
>
> Hayat o kadar guzeldi ki, ilk askima
> ondort yasinda vurulmustum. Net hatirladigim bir sahne var:
> Adi Yalin. Babasi ona iki tekerlekli bisiklet almis ve bana
> "Yarin seni de bindirecegim" diye soz vermisti.
> Bindim MI? Hatirlamiyorum, sonra tasindilar mahallemizden.
> İkinci askim, alt katimizda oturuyordu. Bir gun gezeceğiz
> diye , Ankarada evdev çok uzakda tren yollarında
> kaybolmustuk birlikte.
>
>
>
>
> Diyarbakirli Kurt bir Karpuzcumuz
> vardi . Sali Cuma karpuz, kavun getirirdi kamyonla.
> "Kavun ye bal ye" diye bagirirdi. Hakikaten de o
> kavun bal gibiydi. Hele o zamanin cilekleri, bir recel
> kaynadi MI, degil apartman mahalleyi sarardi o nefis cilek
> kokusu. Recel yapilacak cilek neredeyse bir gun boyunca bes
> alti kez suyu degistirilerek kovalarda bekletilirdi topragi
> ciksin diye. Ustelik suya DA rengi gecmezdi. Simdi cilekler
> toprakta yetisiyor AMA topraga degmeden buyuyor. Belki de o
> yuzden NE tadi var NE de kokusu.
>
>
> Siyah beyaz ve tek kanalli
> televizyon, kucucuk parmaklarimizin arasinda kaybolana dek
> bicakla yontulan kalemler -ki kalemtiras kullanmak israfti,
> siniflardaki cop kovasi onu kalem acma kuyruklarini unutan
> var MI?
>
>
> Amerikan yardımı olarak bizlere okulda verilen sarı
> renkli peynirleri ve süt tozundan yapılmış sütü her
> sabah yer ve içer, evdekilere götürmek üzere aşırıp
> çantamıza koyardık. Öğretmenler bilirler AMA ses
> çıkartmazlardı.
>
>
> Plastik ilkel beslenme cantalari ve okula goturulmesi yasak
> olan muz. Hele IC ice gecen halkalardan olusan ve her zaman
> akitan o plastik bardaklar, kâbusumdu benim. Uclu kalem
> geldiginde memlekete, uzay mekigi gibi bakmistik ve onun ucu
> DA uzay mekigi firlatma rampasi gibi kavrardi kapkalin kalem
> uclarini.
>
>
> Bunlarin her biri guzel birer ani,
> 30 lu yillarini surenler icin. 40 li yillarini surenler icin
> o donem, terorle ozdes. Zira cogu Universiteyi ya zar zor
> bitirdi, ya DA ayrilmak zorunda kaldi. 50 uzeri icin ise
> hatirlanmak bile istenmeyen gunler. Cunku onlar cocuk
> okutmak ve yasam mucadelesi vermek zorundaydi, onca yokluga,
> parasizliga ve kardes kavgasina ragmen. Sadece cocuklar o
> yillarin tadini cikardi, sadece cocuklar mutlu ve umarsizdi
> ve sadece cocuklarda hatirlanasi guzellikler birakti.
>
>
>
>
>
> O donemin cocuklari, simdi cocuk
> yetistiriyor. Sahip olamadiklari oyuncaklarla dolu
> cocuklarinin odalari. Yedikleri dayaklarin inadina seslerini
> bile yukseltmiyorlar cocuklarina. Dizlerinden,
> dirseklerinden yara kabugu eksik olmayan o zamanin
> cocuklari, cocuklarindan kan alinirken fenalasiyorlar. Ancak
> hava karardiginda ve babasi isten geldiginde eve giren
> simdinin Ana babalari, cocuklarini kapi disari
> cikaramiyorlar, zaman zaman hakli sebeplerle. Annelerinin
> bir bakisi ile mum kesilen, aksama babana soylerim
> tehditleri ile buyumus o cocuklar, bugun kendi cocuklarinin
> psikolojisini bozar diye HAYİR bile diyemiyorlar.
>
>
>
>
> Şimdiki cocuklar doyumsuz, cogu
> bilgisayar basinda patates cipsi yedigi icin sisman, hepsi
> zehir gibi akilli ama onca imkâna ragmen okulu pek azi
> seviyor.
>
>
> Okulun
> acilacagi haftanin oncesinde onceleri zevkle baslayan ama
> sonra iskence halini alan, defter kaplamanin ne demek
> oldugundan habersizler, defterlerin kaplanmaya ihtiyaci yok
> cunku. Kâgit onlar icin burusturulup atilabilecek bir sey,
> defterden kâgit koparmanin nasil olup da YASAK
> olabilecegini akillari almiyor.
>
>
> Hic dut silkelemediler bembeyaz
> carsaflara ve hic incir agacinin ince dalina basip
> yuvarlanmadilar komsunun bahcesine.
>
>
> HATIRLAR MISINIZ BİZİM TERTİPLER !!!!!
> BİZ MUTLUYDUK
>
>
> Şimdikiler Mutlular
> mı?
>
>
> Umarim oyleler.
> Peki, cocukluklarini bizler gibi, ozlemle anacaklar mi?
>
> UMARIM...!
>
>
>
> ve Camlica gazozu disinda bir sey yoktu, zaten o zamanlar
> cocuga haftalik vermek diye bir sey de yoktu. Gene de
> bakkala gidislerimde kalan para ustlerini haftalarca
> biriktirip, tupte sokella aliyordum. Onca zaman para
> biriktirilerek alinan ve bitmesin diye gidim gidim yenen o
> tupte sokellanin tadini hala hicbir seyde bulamiyorum.
>
>
>
>
>
> Ben sansliydim, babam denizciydi.
> Seyir donusleri bana envai cesit oyuncak getiriyordu
> Avrupa'dan. Ama o zamanin cocuklari bile bir tuhafti,
> ben mahalledekilerle paylasmayinca o oyuncaktan DA zevk
> almiyordum. Hala gazoz kapaklarini tasla duzeltip, bugunun
> TASO'larina benzeyen seyler yapiyordum. Dokuztas,
> misket, kukali saklambac, hele o "en de tura bir iki uc
> guzellik", unutulur gibi degildi.
>
>
> İnsaatlardan sokulen pasli
> civilerle oynanan topraga civi saplamaca gibi tamamen
> yoklugun tetikledigi yaraticilik ornekleri. Sokaklar bizim,
> dert yok, tasa yok, oyuncak yoktu, olsa DA devir hesap devri
> alacak para yoktu ve eglence yaraticiligimiza kalmisti. Yaz
> gunleri, sabahtan aksama kadar sokaktaydik. "Sokaga
> Cikmak" diye bir deyim vardi.
>
>
> Celik comagi, kukali saklambaci,
> patlangaç dediğimiz ve kendi yaptığımız içi boş
> daldan aletimizle çitlembik patlatmayı, ucu delik
> anahtarların içine kibrit çöpünün eczasını (böyle
> derdik) tıkayıp patlatmayı, karton sigara kapakları ile
> (sipahi, yenice gibi) Kumar oynamayı ! Sokakda yerlerde
> misket oynamayı, çok AZ harçlığımızla rengarenk
> macunlardan almayı ve hatta ucurtma ucurtmayi bilmiyor.
> Onlarin ucurtmalari marketlerde hazir yapilmis olarak
> satiliyor ve babayla bir Pazar gunu saatlerce ugrasarak
> sulu hamurla yapıştırarak ucurtma yapmanin zevkini ve
> yesil tepelerde ucurtma ucurmanin tadini bilmiyorlar.
>
>
>
>
> Hayat o kadar guzeldi ki, ilk askima
> ondort yasinda vurulmustum. Net hatirladigim bir sahne var:
> Adi Yalin. Babasi ona iki tekerlekli bisiklet almis ve bana
> "Yarin seni de bindirecegim" diye soz vermisti.
> Bindim MI? Hatirlamiyorum, sonra tasindilar mahallemizden.
> İkinci askim, alt katimizda oturuyordu. Bir gun gezeceğiz
> diye , Ankarada evdev çok uzakda tren yollarında
> kaybolmustuk birlikte.
>
>
>
>
> Diyarbakirli Kurt bir Karpuzcumuz
> vardi . Sali Cuma karpuz, kavun getirirdi kamyonla.
> "Kavun ye bal ye" diye bagirirdi. Hakikaten de o
> kavun bal gibiydi. Hele o zamanin cilekleri, bir recel
> kaynadi MI, degil apartman mahalleyi sarardi o nefis cilek
> kokusu. Recel yapilacak cilek neredeyse bir gun boyunca bes
> alti kez suyu degistirilerek kovalarda bekletilirdi topragi
> ciksin diye. Ustelik suya DA rengi gecmezdi. Simdi cilekler
> toprakta yetisiyor AMA topraga degmeden buyuyor. Belki de o
> yuzden NE tadi var NE de kokusu.
>
>
> Siyah beyaz ve tek kanalli
> televizyon, kucucuk parmaklarimizin arasinda kaybolana dek
> bicakla yontulan kalemler -ki kalemtiras kullanmak israfti,
> siniflardaki cop kovasi onu kalem acma kuyruklarini unutan
> var MI?
>
>
> Amerikan yardımı olarak bizlere okulda verilen sarı
> renkli peynirleri ve süt tozundan yapılmış sütü her
> sabah yer ve içer, evdekilere götürmek üzere aşırıp
> çantamıza koyardık. Öğretmenler bilirler AMA ses
> çıkartmazlardı.
>
>
> Plastik ilkel beslenme cantalari ve okula goturulmesi yasak
> olan muz. Hele IC ice gecen halkalardan olusan ve her zaman
> akitan o plastik bardaklar, kâbusumdu benim. Uclu kalem
> geldiginde memlekete, uzay mekigi gibi bakmistik ve onun ucu
> DA uzay mekigi firlatma rampasi gibi kavrardi kapkalin kalem
> uclarini.
>
>
> Bunlarin her biri guzel birer ani,
> 30 lu yillarini surenler icin. 40 li yillarini surenler icin
> o donem, terorle ozdes. Zira cogu Universiteyi ya zar zor
> bitirdi, ya DA ayrilmak zorunda kaldi. 50 uzeri icin ise
> hatirlanmak bile istenmeyen gunler. Cunku onlar cocuk
> okutmak ve yasam mucadelesi vermek zorundaydi, onca yokluga,
> parasizliga ve kardes kavgasina ragmen. Sadece cocuklar o
> yillarin tadini cikardi, sadece cocuklar mutlu ve umarsizdi
> ve sadece cocuklarda hatirlanasi guzellikler birakti.
>
>
>
>
>
> O donemin cocuklari, simdi cocuk
> yetistiriyor. Sahip olamadiklari oyuncaklarla dolu
> cocuklarinin odalari. Yedikleri dayaklarin inadina seslerini
> bile yukseltmiyorlar cocuklarina. Dizlerinden,
> dirseklerinden yara kabugu eksik olmayan o zamanin
> cocuklari, cocuklarindan kan alinirken fenalasiyorlar. Ancak
> hava karardiginda ve babasi isten geldiginde eve giren
> simdinin Ana babalari, cocuklarini kapi disari
> cikaramiyorlar, zaman zaman hakli sebeplerle. Annelerinin
> bir bakisi ile mum kesilen, aksama babana soylerim
> tehditleri ile buyumus o cocuklar, bugun kendi cocuklarinin
> psikolojisini bozar diye HAYİR bile diyemiyorlar.
>
>
>
>
> Şimdiki cocuklar doyumsuz, cogu
> bilgisayar basinda patates cipsi yedigi icin sisman, hepsi
> zehir gibi akilli ama onca imkâna ragmen okulu pek azi
> seviyor.
>
>
> Okulun
> acilacagi haftanin oncesinde onceleri zevkle baslayan ama
> sonra iskence halini alan, defter kaplamanin ne demek
> oldugundan habersizler, defterlerin kaplanmaya ihtiyaci yok
> cunku. Kâgit onlar icin burusturulup atilabilecek bir sey,
> defterden kâgit koparmanin nasil olup da YASAK
> olabilecegini akillari almiyor.
>
>
> Hic dut silkelemediler bembeyaz
> carsaflara ve hic incir agacinin ince dalina basip
> yuvarlanmadilar komsunun bahcesine.
>
>
> HATIRLAR MISINIZ BİZİM TERTİPLER !!!!!
> BİZ MUTLUYDUK
>
>
> Şimdikiler Mutlular
> mı?
>
>
> Umarim oyleler.
> Peki, cocukluklarini bizler gibi, ozlemle anacaklar mi?
>
> UMARIM...!
>
>
>