• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

Ortalığı karıştıran secde fotoğrafı!Ocak 23, 2014

evet bu ülkede demokrasi var şükür... Allahtan dedem zamanında demokrasiyi hayal etmiş, bu millet için en uygun yönetim biçimi olduğuna karar vermişte hayata geçirmiş...yoksa bugün nasıl sandıkta sandık diye bağıracaktı birileri...

91 yıl önce büyük bir savaş atlatmış yeni bir devlet, rejim kurulurkenki şartlar ile, çok badireler atlatmış, demokrasi açısından çook ilerlemiş olması gereken bir ülke durumunu kıyaslamak çok şey olmuş...uygun sıfatı siz buluverin bir zahmet...
 
evet bu ülkede demokrasi var şükür... Allahtan dedem zamanında demokrasiyi hayal etmiş, bu millet için en uygun yönetim biçimi olduğuna karar vermişte hayata geçirmiş...yoksa bugün nasıl sandıkta sandık diye bağıracaktı birileri...

91 yıl önce büyük bir savaş atlatmış yeni bir devlet, rejim kurulurkenki şartlar ile, çok badireler atlatmış, demokrasi açısından çook ilerlemiş olması gereken bir ülke durumunu kıyaslamak çok şey olmuş...uygun sıfatı siz buluverin bir zahmet...

itinayla boşluk doldurulur :)))

boş gelen yere: abes, saçma, gereksiz, manidar (eee başka kelimeler de var tabi cebimde :)) fekat cebimden çıkarınca, mune beni gözden çıkardığı için yazamıyom tabi)
 
Konu Atatürk'e gelmişken şunu çok paylaşasım geldi...
$1558535_794249650591170_686043787_n.jpg
 
Valla bu ulkede demokrasi var-di diyecegiz bu gidisle.. Erdogan bu aralar onu halletmekle mesgul cunki. Biraz uzun bir makale, ama Washington Post'ta cikan bu makaleyi gene de burada paylasacagim.

"Erdoğan Türkiye demokrasisine zarar veriyor!"

Erdoğan ve ona oy verenlere ABD'den uyarı şoku!

ABD'nin eski Ankara Büyükelçileri Morton Abramowitz ve Eric Edelman, Washington Post'ta yayınlanan makalelerinde Başbakan Erdoğan'ın Türkiye demokrasisine zarar verdiğini ve ABD'nin bu duruma müdahale etmesi gerektiğini savundu.

Son 10 yıldaki başarıları ne olursa olsun, Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan , ülkesinin riskli demokrasisini yok ediyor. Bu, Türkiye ve Türkiye’nin Batılı müttefikleri için derin bir sorun. Zira konuşmanın kısa vadeli çıkarlara zarar vereceği korkusuyla sessiz kalmak, Türkiye’nin uzun vadeli istikrarını riske atıyor.

Geçen ay polis, önde gelen iş adamları ve bakanların oğulları dâhil, Erdoğan hükümetine yakın 50’den fazla insanı yolsuzluk suçlamaları ile tutukladı. Yolsuzluklar Türk hükümetlerine uzun yıllardır nüfuz etmiş olsa da, bu son suçlamaların önceden eşi benzeri görülmemişti. İddialar, hükümetin üst seviyelerine ulaşıyor ve sadece ülke içerisindeki suçlamaları değil İran’a yönelik yaptırımlarda dair önemli ihlalleri içeriyordu.

ERDOĞAN İDDİALARIN ÜZERİNİ ÖRTTÜ, KOMPLO DEDİ

Erdoğan ise bu iddiaları titizce araştırmak yerine onlarn üzerini örttü. Önde gelen savcıların yanı sıra ülke çapında 3000 bin kadar polis, zayıf yargı üzerindeki hükümet kontrolünü arttırmak amacıyla görevden alındı. Bu da, polisin bağımsız soruşturmalar yapma yeteneğini sınırlayıp gazetecilerin konuya dair haber yapmasını engelledi.


Ayrıca bir zamanlar en güçlü müttefiki olan güçlü dini lider Fethullah Gülen’in yandaşlarının özellikle hedef alındığı (Erdoğan’ın) düşmanlarını yok etmeye yönelik bir medya kampanyasına dönüştü. Ve geçen yaz hükümetine karşı protestolar patlak verdiğinde olduğu gibi Erdoğan yine tüm olayları kendine yönelik bir komplo olarak niteledi. Erdoğan ayrıca diğer muhalefet partilerini ve dış güçleri de işin içine çekmeye çalışırken, ABD Büyükelçisi’ni sınırdışı etme tehdidi dahi savurdu.

Bu, tek amacı ‘bir skandalı engellemek’ olan bir siyasetçinin eylemleri değil. Erdoğan mevcut iddiaları muhalefeti bastırmak ve ülke üzerindeki kendi hâkimiyetini güçlendirmek için yaptı.

ERDOĞAN ASLA UZLAŞMA ARAMADI

Erdoğan’ın bu taktikleri yeni değil. Erdoğan, kendisine ne zaman meydan okunsa, uzlaşma aramak yerine muhaliflerini yok etmeyi amaçladı. Erdoğan, ordunun siyaset üzerindeki etkisini başarılı bir şekilde kenara ittikten sonra diğer iktidar merkezlerine yöneldi: Medya, iş dünyası ve sivil toplum. Şimdi ise sıra güçlü ve siyaseten etkili bir cemaat olan Gülenciler’e geldi. Erdoğan, gerçek ya da suni olsun, tüm krizleri hukukun üstünlüğünün altını oymak için kullandı.

Ne geçen sene Gezi Parkı’ndaki protestolar ne de mevcut skandal, sadece ülke içerisindeki rahatsızlıklar veya basit siyasi kavgalardan ibaret. Bunların ortaya çıkışı ile hükümetin bunlara verdiği tepki, iktidarına karşı direnişi azaltma peşindeki gittikçe otoriterleşen bir hükümet ile muhafazakâr Gülenciler’den liberal laiklere kadar uzanan muhalefet hareketleri arasındaki güç mücadelesinin en belirgin semptomlarını oluşturuyor.

Bu mücadele yeni bir evreye girdi. Türkiye’de mart ayı sonunda önemli yerel seçimler düzenlenecek, bunu da cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimler izleyecek. Erdoğan cumhurbaşkanlığına mı aday olacağını yoksa başbakanlık için tekrar mı yarışacağını hala açıklamadı. Ancak Türkiye’yi yönetmeye sürdürmeye niyetli. Muhalefet partilerine yeniden hayat veren bu iddialar ve Erdoğan’ın müteakip eylemleri, Başbakan’ın seçimlerdeki oy oranını azaltabilir.

ABD İÇİN YAKLAŞAN BİR İKİLEM VAR

Türkiye’nin demokratik çöküşü, ABD için de yaklaşan bir ikilem yaratıyor. Erdoğan’ın şu anki rotası, Türkiye’yi kusurlu bir demokrasiden otokrasiye taşıyabilir. Yakın bir müttefik ve NATO üyesi olan bir ülkedeki bu tip bir akıbetin, ikili ortaklığımız, ABD’nin bölgedeki kuşatılmış itibarı ve bölgedeki demokrasi umutları açısında derin etkileri olur. Ayrıca Türkiye ekonomisini de tehdit edecektir.

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, yedeğine çektiği Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu son dönemde, ABD’nin demokrasi ile hukukun üstünlüğüne bağlılığına dair bazı mütevazı ve genel göndermeler yaparken, ABD’nin Türkiye’nin iç siyasetine karışmayacağında ısrar edip ikili ilişkilerden övgüyle söz etti. Hiç de sürpriz olmayan bir şekilde Davutoğlu da bu konularda Kerry ile aynı fikirdeydi.

Erdoğan'ın operasyonların arkasında sözde ABD'nin bulunduğu ithamı, Washington’ı zor durumda bıraktı. ABD skandala müdahale ederse bu, Erdoğan'ın suçlamalarının değer bulmasına ve saflarına daha fazla taraftar toplamasına yol açabilir.

ABD'nin olumsuz gelişmeler karşısında ara sıra özel görüşmelerde azarlamak ancak çoğunlukla kamuoyu önünde sessiz kalma şeklindeki yaklaşımı, Erdoğan iktidarını etkilemiyor. Son yayınladığımız Bipartisan Policy Center raporunda da savunduğumuz gibi, bu strateji başarılı olmadı. Bu, Erdoğan’ın Amerikan politikasından sıklıkla sapan dış politikasının önemli unsurlarını ya da çatışmacı belagatini etkilemezken, daha az düşmanlık içeren bir iç politika yürütmesinin önünü de açmadı. Aslında ABD’nin yıllardır süren bu sessizliği, Erdoğan’ı cesaretlendirmiş bile olabilir.

ABD KARARSIZLIĞI BIRAKMALI

ABD’li siyasetçiler, Erdoğan'ın diktatoryal eğilimlerinin yıkıcı etkileriyle yüzleşmeye yönelik kararsızlıklarını bir kenara bırakmalı ve Türk lidere, ABD’nin Türkiye’nin siyasi istikrarına ve demokratik canlılığına verdiği önemi hatırlatmalı. Özellikle de ABD'nin Türkiye üzerindeki etkisi görünenden daha fazla olduğu için: Türkler ABD'ye güvenmemelerine karşın aralarının bozulmasını da istemezler.

Erdoğan Türkiye’nin ABD ile ortaklığını ve Başkan Barack Obama ile yakın şahsi ilişkisini kendi meşruiyetini parlatmak için kullandı. Hem kamuoyu önünde hem de özel görüşmelerde daha güçlü bir biçimde olmak üzere ABD’nin Erdoğan’ın son eylemlerini kınaması, Başbakan’ın tavırlarını yumuşatabilir. ABD’nin Türkiye ile çıkarları ne kadar önemli olursa olsun, ne sessizlik ne de klişe açıklamalar Türkiye’nin siyasi çöküşünü durdurmaya yetmeyecektir.

Erdoğan Türkiye demokrasisine büyük zarar veriyor. ABD Erdoğan’a, aşırılığa kaçan eylemleri ve demagojisinin, Türkiye’nin siyasi kurumları ile değerlerini altüst ederken, ABD-Türkiye ilişkilerini tehlikeye attığını hem kamuoyu önünde hem de özel olarak açıkça anlatmalı.
http://www.ulusalpost.com/erdogan-turkiye-demokrasisine-zarar-veriyor-5113h.htm
 
Son düzenleme:
91 yıl önce büyük bir savaş atlatmış yeni bir devlet, rejim kurulurkenki şartlar ile, çok badireler atlatmış, demokrasi açısından çook ilerlemiş olması gereken bir ülke durumunu kıyaslamak çok şey olmuş...uygun sıfatı siz buluverin bir zahmet...dersim ya da şeyh sait gibi hükümet değil kurulan yeni devlete isyana, protesto havası vermek de biraz şey olmuş...

bir de Erdoğan'ın durumunu devletin bekaasından çok koltuğun bekaası olarak açıklamak daha doğru sanki...Erdoğan gitseydi, hükümete bişey olsaydı, büyük kaos yaşanabilirdi (yaşanmayabilirdi de kimse bilemez) ülke yaşadığı bu zor zamanları daha da zorlayabilirdi (belki de daha iyi olurdu, çok klişe olmasına rağmen hatırlatmadan geçemeyeceğim benzin olmuş 5 küsür lira) ama bu devlet toparlanır yoluna Erdoğansız devam ederdi...olan Erdoğan'a olurdu. bu yüzden Erdoğan ve devletçilik kelimelerini aynı cümlede kullanamadım ben...



neyse konuya da yorum yapayım yoksa yine cezaa alıp terkedeceğim forumu...garip bir kare olmuş...içlerindeki gizli saklıyı açığa vurmuş adamlar işte ahaha...

yayınlanmadığını zannedip düzeltmiştim, diğer mesaj da gitmiş neyse genişletilmiş olsun bu da ??
 
Son düzenleme:
Valla bu ulkede demokrasi var-di diyecegiz bu gidisle.. Erdogan bu aralar onu halletmekle mesgul cunki. Biraz uzun bir makale, ama Washington Post'ta cikan bu makaleyi gene de burada paylasacagim.

"Erdoğan Türkiye demokrasisine zarar veriyor!"

Erdoğan ve ona oy verenlere ABD'den uyarı şoku!

ABD'nin eski Ankara Büyükelçileri Morton Abramowitz ve Eric Edelman, Washington Post'ta yayınlanan makalelerinde Başbakan Erdoğan'ın Türkiye demokrasisine zarar verdiğini ve ABD'nin bu duruma müdahale etmesi gerektiğini savundu.

Son 10 yıldaki başarıları ne olursa olsun, Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan , ülkesinin riskli demokrasisini yok ediyor. Bu, Türkiye ve Türkiye’nin Batılı müttefikleri için derin bir sorun. Zira konuşmanın kısa vadeli çıkarlara zarar vereceği korkusuyla sessiz kalmak, Türkiye’nin uzun vadeli istikrarını riske atıyor.

Geçen ay polis, önde gelen iş adamları ve bakanların oğulları dâhil, Erdoğan hükümetine yakın 50’den fazla insanı yolsuzluk suçlamaları ile tutukladı. Yolsuzluklar Türk hükümetlerine uzun yıllardır nüfuz etmiş olsa da, bu son suçlamaların önceden eşi benzeri görülmemişti. İddialar, hükümetin üst seviyelerine ulaşıyor ve sadece ülke içerisindeki suçlamaları değil İran’a yönelik yaptırımlarda dair önemli ihlalleri içeriyordu.

ERDOĞAN İDDİALARIN ÜZERİNİ ÖRTTÜ, KOMPLO DEDİ

Erdoğan ise bu iddiaları titizce araştırmak yerine onlarn üzerini örttü. Önde gelen savcıların yanı sıra ülke çapında 3000 bin kadar polis, zayıf yargı üzerindeki hükümet kontrolünü arttırmak amacıyla görevden alındı. Bu da, polisin bağımsız soruşturmalar yapma yeteneğini sınırlayıp gazetecilerin konuya dair haber yapmasını engelledi.


Ayrıca bir zamanlar en güçlü müttefiki olan güçlü dini lider Fethullah Gülen’in yandaşlarının özellikle hedef alındığı (Erdoğan’ın) düşmanlarını yok etmeye yönelik bir medya kampanyasına dönüştü. Ve geçen yaz hükümetine karşı protestolar patlak verdiğinde olduğu gibi Erdoğan yine tüm olayları kendine yönelik bir komplo olarak niteledi. Erdoğan ayrıca diğer muhalefet partilerini ve dış güçleri de işin içine çekmeye çalışırken, ABD Büyükelçisi’ni sınırdışı etme tehdidi dahi savurdu.

Bu, tek amacı ‘bir skandalı engellemek’ olan bir siyasetçinin eylemleri değil. Erdoğan mevcut iddiaları muhalefeti bastırmak ve ülke üzerindeki kendi hâkimiyetini güçlendirmek için yaptı.

ERDOĞAN ASLA UZLAŞMA ARAMADI

Erdoğan’ın bu taktikleri yeni değil. Erdoğan, kendisine ne zaman meydan okunsa, uzlaşma aramak yerine muhaliflerini yok etmeyi amaçladı. Erdoğan, ordunun siyaset üzerindeki etkisini başarılı bir şekilde kenara ittikten sonra diğer iktidar merkezlerine yöneldi: Medya, iş dünyası ve sivil toplum. Şimdi ise sıra güçlü ve siyaseten etkili bir cemaat olan Gülenciler’e geldi. Erdoğan, gerçek ya da suni olsun, tüm krizleri hukukun üstünlüğünün altını oymak için kullandı.

Ne geçen sene Gezi Parkı’ndaki protestolar ne de mevcut skandal, sadece ülke içerisindeki rahatsızlıklar veya basit siyasi kavgalardan ibaret. Bunların ortaya çıkışı ile hükümetin bunlara verdiği tepki, iktidarına karşı direnişi azaltma peşindeki gittikçe otoriterleşen bir hükümet ile muhafazakâr Gülenciler’den liberal laiklere kadar uzanan muhalefet hareketleri arasındaki güç mücadelesinin en belirgin semptomlarını oluşturuyor.

Bu mücadele yeni bir evreye girdi. Türkiye’de mart ayı sonunda önemli yerel seçimler düzenlenecek, bunu da cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimler izleyecek. Erdoğan cumhurbaşkanlığına mı aday olacağını yoksa başbakanlık için tekrar mı yarışacağını hala açıklamadı. Ancak Türkiye’yi yönetmeye sürdürmeye niyetli. Muhalefet partilerine yeniden hayat veren bu iddialar ve Erdoğan’ın müteakip eylemleri, Başbakan’ın seçimlerdeki oy oranını azaltabilir.

ABD İÇİN YAKLAŞAN BİR İKİLEM VAR

Türkiye’nin demokratik çöküşü, ABD için de yaklaşan bir ikilem yaratıyor. Erdoğan’ın şu anki rotası, Türkiye’yi kusurlu bir demokrasiden otokrasiye taşıyabilir. Yakın bir müttefik ve NATO üyesi olan bir ülkedeki bu tip bir akıbetin, ikili ortaklığımız, ABD’nin bölgedeki kuşatılmış itibarı ve bölgedeki demokrasi umutları açısında derin etkileri olur. Ayrıca Türkiye ekonomisini de tehdit edecektir.

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, yedeğine çektiği Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu son dönemde, ABD’nin demokrasi ile hukukun üstünlüğüne bağlılığına dair bazı mütevazı ve genel göndermeler yaparken, ABD’nin Türkiye’nin iç siyasetine karışmayacağında ısrar edip ikili ilişkilerden övgüyle söz etti. Hiç de sürpriz olmayan bir şekilde Davutoğlu da bu konularda Kerry ile aynı fikirdeydi.

Erdoğan'ın operasyonların arkasında sözde ABD'nin bulunduğu ithamı, Washington’ı zor durumda bıraktı. ABD skandala müdahale ederse bu, Erdoğan'ın suçlamalarının değer bulmasına ve saflarına daha fazla taraftar toplamasına yol açabilir.

ABD'nin olumsuz gelişmeler karşısında ara sıra özel görüşmelerde azarlamak ancak çoğunlukla kamuoyu önünde sessiz kalma şeklindeki yaklaşımı, Erdoğan iktidarını etkilemiyor. Son yayınladığımız Bipartisan Policy Center raporunda da savunduğumuz gibi, bu strateji başarılı olmadı. Bu, Erdoğan’ın Amerikan politikasından sıklıkla sapan dış politikasının önemli unsurlarını ya da çatışmacı belagatini etkilemezken, daha az düşmanlık içeren bir iç politika yürütmesinin önünü de açmadı. Aslında ABD’nin yıllardır süren bu sessizliği, Erdoğan’ı cesaretlendirmiş bile olabilir.

ABD KARARSIZLIĞI BIRAKMALI

ABD’li siyasetçiler, Erdoğan'ın diktatoryal eğilimlerinin yıkıcı etkileriyle yüzleşmeye yönelik kararsızlıklarını bir kenara bırakmalı ve Türk lidere, ABD’nin Türkiye’nin siyasi istikrarına ve demokratik canlılığına verdiği önemi hatırlatmalı. Özellikle de ABD'nin Türkiye üzerindeki etkisi görünenden daha fazla olduğu için: Türkler ABD'ye güvenmemelerine karşın aralarının bozulmasını da istemezler.

Erdoğan Türkiye’nin ABD ile ortaklığını ve Başkan Barack Obama ile yakın şahsi ilişkisini kendi meşruiyetini parlatmak için kullandı. Hem kamuoyu önünde hem de özel görüşmelerde daha güçlü bir biçimde olmak üzere ABD’nin Erdoğan’ın son eylemlerini kınaması, Başbakan’ın tavırlarını yumuşatabilir. ABD’nin Türkiye ile çıkarları ne kadar önemli olursa olsun, ne sessizlik ne de klişe açıklamalar Türkiye’nin siyasi çöküşünü durdurmaya yetmeyecektir.

Erdoğan Türkiye demokrasisine büyük zarar veriyor. ABD Erdoğan’a, aşırılığa kaçan eylemleri ve demagojisinin, Türkiye’nin siyasi kurumları ile değerlerini altüst ederken, ABD-Türkiye ilişkilerini tehlikeye attığını hem kamuoyu önünde hem de özel olarak açıkça anlatmalı.
http://www.ulusalpost.com/erdogan-turkiye-demokrasisine-zarar-veriyor-5113h.htm

yola amerika ve pensilvanyadan icazet alarak çıkanlara, bağımsız yazarlar yıllardan beri: "kullanılacaksın ve seninle işleri bittiğinde, sonun saddam gibi olacak" demişlerdi.
yolun sonu görünüyor...
 
Konu Atatürk'e gelmişken şunu çok paylaşasım geldi...
Eki Görüntüle 951095

bunları bilen çok da çoğunun işine gelmez dillendirmezler...

Yunanın bilmem kimin ahır yaptığı cami kalıntılarını onaranları da "bakıınn camileri ahır yaptılar" deyip suçlar biz de saf saf inanır diş bileriz....
 
Son düzenleme:
birisi devlet icinde devlet kurmakla hareket etti bir digeri biraz daha cabarlrsak hükümeti düsürebiliriz gayretiyle Hükümet devlet.

aradaki fark sizin Atatürk e olan sevginiz, erdogan a olan muhalefetiniz.

Gezi bir patlamaydı, gün geçtikçe yönünü şaşıran ve kendini kaf dağında sanan, orda başı dönen, herkese herşey için karışma hakkı bulan RTE'ye patlama, hükümete değil.

Hükümete patlama olsaydı inan bana o kalabalıkla o hükümet düşerdi.

Gezi, gayet nazik, zeki insanların RTE'ye yetti artık uyarısıydı.

RET, arkasına Negahan Alçı ve Nihal Bengisu Karaca gibi gazetecilikten habersiz tipleri arkasına alıp, benii düşürmek istiyoooolar, diye ağlamak yerine, keşke biraz mantıklı olabilseydi ama nerdeeee?

RTE, kendinden ve kendisi gibi düşünmeyen başka hiç kimseyi insan olarak görmüyor ve elindeki imkanlarla, güçle insanları ezdi.

Aadaletin kantarını bozdu.

Bozduğu kantar bugün onu da tartar.

Durum budur.

Hali o kadar acıklıdır ki, Nagehan Alçı gibi rüzgar nereye eserse oraya dönen "gazeteci (?)"lerden medet umuyor. Kim bu Nagehan Alçı, daha dört yıl önce, Tayyip'ten utanan ve onun hakkında şunları yazan gazeteci (!):


"Bir delikanlılık portresi: Tayyip Erdoğan"

"Tarifi zor bir 'erkek zorba'lığı çöktü ülkenin üzerine. Ataerkil sistemin kat kat katmerlediği kalıplar öyle büyüdü ki başka hiçbir şeye yer kalmadı sanki. Boğuluyoruz. 'Dayılanma' kültürü bir canavar gibi dört bir yanı sarıyor.

* * *

Bakınız Başbakan'a. Birkaç gündür kürsüden yaptığı açıklamalar, kullandığı üslup ve seçtiği kelimeler kaçımızın hoşuna gidiyor? Onu dinlerken kaçımız içten içe onun adına utanıyoruz? Kaçımız kendimizi avam hissediyoruz?

* * *

Ben sayının oldukça yüksek olduğunu düşünüyorum. Şahsen Tayyip Erdoğan beni utandırıyor. Seçtiği bayağı kelimeler yüzümü kızartıyor. Ve bu ülkeye aidiyet hissimi zayıflatıyor.

http://www.aktifhaber.com/nagehan-alci-2009da-basbakan-icin-neler-yazmisti-912410h.htm
 
Back