• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

nur hayat / Sevdiği Şiirler

Geliyorum Beyaz Güvercin

GELİYORUM BEYAZ GÜVERCİN

Geleceğim beyaz güvercin
Baş ucuna geleceğim
Rahat uyu beyaz güvercin
Bizi affet diyeceğim.

Toprağın altından göreceksin
Duyacaksın özür dolu hecelerimi…
Belki de, bumuymuş diye güleceksin,
Bana bırakacaksın gecelerimi

Dayanamıyorum artık uykusuzluğa
Sebep oldum diye sızlıyor vicdanım…
Belki de son verirsin içimdeki huzursuzluğa
Borçlu kaldım bacım, bitmez benim hicranım

Geliyorum Beyaz Güvercin Geliyorum
Gözlerim bulut bulut, dokunacağım toprağına...
Hoş geldin abicik diyeceğini biliyorum
Özledik yazacağım bir papatya yaprağına.

Kısmet olmadı, sağlığında, yüzünü görmek
Abicik çok üzgün, geleyim de gör beni
Rüyalar bitsin artık, arzum yarını örmek
Gelirsem bağışlarsın inanıyorum ki beni.

Yorgun Yağmur olarak, şimdilik gelemeyeceğim
Son defa söz veriyorum Beyaz Güvercin
Borcumu daha fazla ertelemeyeceğim
Ödeyeceğim, mutlaka ödeyeceğim Beyaz Güvercin.

--------------------------------------------------------------------------------



--------------------------------------------------------------------------------
 
--------------------------------------------------------------------------------

Bu Yürek Sana Bedelli...

sen zamansız geldin hayatıma
zamansız geldiğin gibi zamansızda gidiyorsun...
gitmek çok zor ben senden gidemem ki..
silip atamam ki seni yüreğimden

bu yürek sana bedellendi artık
demir attım sahiline...
git desende gidemem ki...
git desemde gidemezsin ki...


ruhlarımız bir bizim...
bedenlerimiz kayıp...
arıyoruz bulamıyorum..
her bulduğumuzu sandığımızda bir kez daha kaybediyoruz...

yine sensiz bir gece daha
sensizlik kötüymüş sessizlikte...
tablomda harika bir resim...
tebessüm gülümsüyor...
bu gidişe anlam veremiyor sanırım...
kollarını açmış...
sanırım kollarımızı açmamızı istiyor...
ama artık çok geç herşey için...
bir elveda bitirdi seni ve beni...
mutlu hayallerimizi tüketti....

ama zordu sana elveda demek
hemde çok zor...
belkide haklıdır dünya
belkide gitme vakti çoktan geldi..
 
gel ne olur

--------------------------------------------------------------------------------

Sensizliğe isyanı, başlatan gözlerimden
Dökülen yaşlarımı, silmek için gel n’olur.
Sabır taşı olsaydı, inan çoktan çatlardı
Hasretinden ne çektim, bilmek için gel n’olur…

Sonsuz mu bu geceler, neden geçmez bilemem
Çektiğim ızdırabı, düşmanıma dilemem.
İmkanı yok bir tanem, artık sensiz gülemem
Yüreğimde acıyı, bölmek için gel n’olur…

Geçti koca bir ömür, işte son nefesteyim
Duyarsa gelir diye, hâla o hevesteyim.
Biten ömre yanmamda, senden en son isteğim
Hiç olmazsa namaz'ım, kılmak için gel n’olur…
E.D ye
 
daha hala özleminleyim

--------------------------------------------------------------------------------

Kimseler girmedi senden sonra gönlüme,
Beklerim belki birgün dönersin diye,
Bagırırım sessiz kalır sesim duyuramam sana,
DÖN HALA ÖZLEMİNLEYİM;

Karanlıgımı aydınlatmaya calışırım hayalinle;
Nasıl inandın seni sevmedigime,
yüreyimi koydum bu sevda üzerine,
DÖN HALA ÖZLEMİNLEYİM;

yanlızlık pusu kurmuş etrafıma,
parcalar beni hayalin olmasa,
isterim seni,sevgin büyür icimde,
DÖN HALA ÖZLEMİNLEYİM;
 
hasretin düşer yüreğime

--------------------------------------------------------------------------------

hasretin düşer yüreğimin orta yerine
Garip bir hüzün sarar ruhumu
Her zaman yaslıdır bu şehir sensiz
Fakir odamda döner durur yokluğun
Dalar gider gözlerim uzaklara

Silindi rüyalarımı süsleyen renkler
Ne kar tanelerini tutuyor ellerim
Nede melekler teselli ediyor beni
Düşlerim kapkara artik
Düşlerimde bile yalnızım
Birden çalsan diyorum kapımı
Ansızın uyandırsan beni
Kurtarsan bu kâbustan
Kurtulsam bu maphustan
Güneşi getirsen bana
Yani sen gelsen diyorum

Ellerim acıyor ellerim bağlı simdi
Ellerim tutsak ellerim saklı
Ellerim kayboldu karanlığında gecelerin
Ellerime yokluğunun kelepçesi vuruldu
Sana çiçek veremem can
Resmin puslu vaktine dutsu düşlerimin
Mezar olacak bana bu dört duvar
Yokluğun kadar gerçek bu ecel
Yokluğun kadar büyük içimde acı
Azar azar oluyorum sen bunu bilmiyorsun
Mezar olacak bana bu dört duvar

Resmin puslu vaktine düştü düşlerimin
Simdi ben yokluğuna tutsağım
Olum içiririm sensiz her güne
İste bu ben senin fakir sairin
Gökyüzüne sekil veren o ressamım ben

Bir sen yoksun görünmüyorsun
Gökyüzünde döner durur bir kartal
Ben yaralıyım vurgun yedim gözlerinden
Ter ateşliyim yanıyorum
Bir yudum su olsan diyorum çatlayan dudaklarıma
Yüreğim kurak topraklar gibi
Gözlerim karanlık kuyu dibi
Sevdamı kurşunladılar can
Kahpelerin hesabi var ömrüme
Bir sen yoksun görünmüyorsun

--------------------------------------------------------------------------------



--------------------------------------------------------------------------------
 
Sen Kardelen çiçeğim

Sen
Kardelen çiçeğim
Ümitlerim ve geleceğim
Sana bakarken ben
Kayboluyordu, tasalarım ve kederim
Yaşamayı istiyordum seninle bir ömür boyu.
Ama nasıl yazdılarsa çok geç oldu
SEN
KARDELEN ÇİÇEĞİM
SANA BAKARKEN GÖZLERİNİN İÇİNE
BİR YAŞAM BİR ÜMİT DOĞUYOR HER BEKLEYİŞİME
ÇARESİZLİKLER ÇARE OLUYOR İÇİMDE
BİNLERCE GÜNEŞ DOĞUYOR İÇİMDEKİ YEİSİME
SANA HER BAKIŞIMDA YENİDEN DOĞUYORUM
SANA HER GELİŞİMDE BİR BAŞKA OLUYORUM
ÜMİT IŞIĞIM,KALBİMİN NURU
HER BAKIŞINDA YENİDEN BİR
HAYAT BULUYORUM.
Sen..
Kardelen çiçeğim
Bembeyaz örtünün altından
Gösterirken başını
Dünyalara sığamıyorum, bekliyorum açılışını.
Ne kadar güçlüsün, ne kadar kuvvetli
Tonlarca karın altından güneşe çıkışını
seyrediyorum hayran hayran
Bakıyorum gözlerine
Ne güzel gülümsüyorlar alemi seyran
SEN
KARDELEN ÇİÇEĞİM
SANA BAKARKEN KAYBOLUYORUM
YOLUMU ŞAŞIRIYOR ŞAŞKINA DÖNÜYORUM
BİR SÖZÜN BANA HAYAT VERİRKEN
BİR BAŞKA SÖZÜNDE BİTİP TÜKENİYORUM
SANA BAKARKEN BEN
KARDELEN ÇİÇEĞİM
Sen..
Yaşam gücü veriyorsun ruhuma
Aşk dolduruyorsun bomboş olan kalbime
Senle dolarken kalbim sevginle
Açılıyorum gözlerinde engin denizlere
Tam yelken açayım istiyorum
Ama olmuyor kendimden geçiyorum
SEN
KARDELEN ÇİÇEĞİM
BEYAZIN EN GÜZELİ, EN ALIMLISI
DUVAKLARA TAÇ GÖNLÜME İLAÇ OLANSIN
KANAYAN YARAMIN İLACI,
ÇATLAYAN DUDAKLARIMIN MERHEMİ GİBİSİN
SENİNLE DOLAŞIRKEN YAĞMUR ALTINDA BEN
Sen..
Kardelen çiçeğim
Gönlüme ateş olup düşen
Ruhunu ruhumla sardığım
aşk olup yağmurla beraber yağdığım
Islak caddeleri sen diyerek adımladığım
Asla bir an bile unutamadığım
SEN
KARDELEN ÇİÇEĞİM
SAKIN ÜŞÜME SOĞUK GECELERDE
AL BEYAZ ÇARŞAFINI ÜSTÜNE SARIL GÖNLÜME
YAT UYU SICACIK BİR KALBİN İÇİNDE
SABAH GÜNEŞİ DOĞARKEN YÜKSEK TEPELERE
HER TARAF AYDINLIĞA BOĞULURKEN YER YÜZÜNDE
AÇ GÖZLERİNİ BEBEĞİM SEVDİĞİN BİR KALBİN İÇİNDE
UYKU MAHMURLUĞUNU ATAMADAN GÖZLERİNDEN
BİR KALP ATAR SENİN İÇİN TA DERİNDEN
Sen
Kardelen çiçeğim
Umudum, geleceğim, hayat kaynağım
Yaşama sevincim, can arkadaşım
Seni sevmek, sevgini taşımak öyle zor ki
Biliyorum bir gün bu ateşle yanacağım
Ama zor gelmiyor artık sevdanı taşımak
Alıştım sanada sevdanada olmaz sensiz yaşamak
Seni sevmek bir tutku oldu
Ruhumun derinliklerinde
Kapanmayacak bir yaraya döndü
Kalbimin içlerinde
SEN
KARDELEN ÇİÇEĞİM
RAZI OLDUM SENDEN GELEN HER ŞEYE
AMA BAZEN TAŞIYAMIYORUM, GÜZEL SÖZ DESEDE
ANLIYAMIYORUM NEDEN BÖYLE DEDİĞİNİ
ÇÖZEMİYORUM YIKIYORUM, KIRIYORUM
İÇİMDE OLUŞAN BÜTÜN SETLERİMİ
ONDAN SONRADA YANIYORUM
BEN ÇOK KAFASIZIM
ÇOK GEÇ ANLIYORUM
KARDELEN ÇİÇEĞİM
Sen..
Diyorum sen benimsin, benimle olmalısın
Benim her yerime kardelen doldurmalısın
Senden gelecek bir güzel söze canlar feda
Sakın incitme ruhumu ağlatma
Kalbim parçalara ayrılsada bir görsen
Akacak kan yerine

KARDELEN
 
gün yeniliği

--------------------------------------------------------------------------------

Günyeniği

recmi gül, örtüsü tül akşamda
bir çift petunya
susuyor gözlerimin ormanında
-bir intizar gibi-

birbirine yakın, birbirinden uzak
incecik bir koku salarak
gamzelerinden

nerdeyse eğer
güzyeniği boynunu kuğu

sıyırır alevden eteğini gün
vurur cana yangını
-telli pullu bir gelin gibi
gerdek yatağında, sereserpe-

nerdeyse çıkar yıldızlar
cömert ve dingin ay
döküp yakamozlarını suya

sana alnı akıtma bir tay yolladım
yelesinde turkuaz bir türkü
damıtıp imbiğinden
kapıdaki hanımelinin

bu gece melekler erkenci
bu gece erganun ve erguvan
demlen sevdiğim

küskünlük boynuma yazgı
işte son dizeyi yazıyor gül/gün
-armadası tunçtan-

ben deva bulmam
dönmeden son sürgün

--------------------------------------------------------------------------------
 
--------------------------------------------------------------------------------

* SİTEM *

Sitem bu sitem
Seni benden çalana,
Seni benden ayırana sitem.
Başka kollarda olduğun,
Beni ayyaş yaptığın,
Dipsiz kuyuya attığın için sitem.
Bu yüreğin altına elini koyamadığın,
Bu yüreği bitirdiğin için sitem.
Hissedemediğin aşk,
Soldurduğun busem için sitem.
Denizlere sel olup akıttığım göz yaşlarımı
Dalgalar vurur sahiline diye günlerce beklediğim için
Aptallığıma sitem.
Riyasız, çıkarsız, sınırsız davranıp,
İhanete uğradığım için saflığıma sitem.
Başımı dik tutamayıp onurumu, gururumu
Ayaklar altına aldığım için
Kendime sitem...
...........
 
--------------------------------------------------------------------------------

gitmeliyim

--------------------------------------------------------------------------------

gözlerinden bir çocuk çığlığı
yükselirken göğe
sürgün alnıma yazıldı
yapacak bir şey yok
gitmeliyim

yazmalıydık adımızı ölümün üzerine
oysa ölüm üstümüze yazdı şarkısını
yapacak bir şey yok,gitmeliyim

vurulup düşünce kaldırıma oğulları
saçlarını yolarmış anaları
vurulmuştur oğlu uzaklarda çoktandır
o hala onu bekler pencerelerde
yapacak bir şey yok,gitmeliyim

yürüsede deprem şehrin üzerine adım adım
kızlar yinede yüz çevirmekte
yapacak bir şey yok,gitmeliyim

düşerken yapraklara çiğ taneleri
hergün biraz daha delirmekteyim
intihar tek çare
açıp kollarını beklemekte deniz
yapacak bir şey yok,gitmeliyim

bütün duyguları yarım kalan
şafak sökümlerinde sadece susan
bende bulur kendini
kızma bana öyle,sevdim işte seni
yapacak bir şey yok,gitmeliyim

--------------------------------------------------------------------------------
 
--------------------------------------------------------------------------------

umutlarım

--------------------------------------------------------------------------------

Ne umutlarım vardı benim
Her batan güneş umutlarımı götürdü
Kabus dolu günlerle yaşıyorum şimdi
Gülerken ağlıyorum

Rüyalarımda dalardım
Mutluluk denizine
Gözlerim uykuya doymadan sarhoş olurdum
Benim mutluluğum umutlarımdı
Elveda umutlarım
Elveda
 
senin gözlerin

--------------------------------------------------------------------------------

Mutlu bir aşk şarkısı gibi
Gözlerimin içinde gülen gözlerin
Duygu seli, sevgi seli
Bakmaya doyulmaz, yıldız gözlerin

Gözlerinde umut,
gözlerinde sevda,
Pembe hayallerin kaynağı
Canımdan çok sevdiğim
kara gözlerin
 
--------------------------------------------------------------------------------

güller ağlar içimde

--------------------------------------------------------------------------------

GÜLLER AĞLAR İÇİMDE
Ne zaman ayrılık saati gelse
En vazgeçilmez yerinde yaşamın
Duysak ayak seslerini akşamın
Ve sokaklardan el ayak çekilse
Bir ürpertiyle duyarım o zaman
Seni çağıran sesi uzaklardan

Ne zaman ayrılık saati gelse
Bir gariplik çöker içime birden
Kalan tek anı gibi bir devirden
Durmadan çalınır o gamlı beste
Sanki bilir dem hazin öykümüzü
Bulutlar ağlar, kararır gökyüzü

Ne zaman ayrılık saati gelse
Bir çaresizliğe anlatır gibi
Birden değişir gözlerinin rengi
Mavi solar, koyulaşır yeşilse
Sarınca ruhunu eski bir hüzün
Uçar gider pembeliği yüzünün

Ne zaman ayrılık saati gelse
Uzatsan özlemle dudaklarını
Tüm ağaçlar döker yapraklarını
Ne çiçek kalır ortada, ne bahçe
Sadece uğultusu o rüzgarın
Ve bir umut kırıntısı: Belki yarın

Ne zaman ayrılık saati gelse
Bir fırtına çıkmışcasına, büyük
İçimdeki güllerin boynu bükük
Bir zaman kalakalırım öylece
Neden sonra gittiğini anlarım
İçimde güller ağlar, ben ağlarım...

--------------------------------------------------------------------------------
 
ayrılık

--------------------------------------------------------------------------------

her deli sevda bitermiş
oysa inanmazdım
hayallerin yalancı olduğuna
hepsi geçip gidiyormuş
gölgelerini bile terkederek boşluğa

ihanet çökmüş sevdaların üstüne
nefret ve intikam
dost mu düşman mı
belli değil

asi bir rüzgarın esiriyim şimdilerde
sönermiş içimizdeki ateşler
yağmur yağarmış umutlarımızın
o aşılmaz yamaçlarına
duyguların katili zaman değil
zamansız ayrılıklar aslında!...
 
--------------------------------------------------------------------------------

hayelleri yak evi ısıt seninle ölmeye geldim

--------------------------------------------------------------------------------

Bu gece konuğumsun.

Karanlık, yırtıcı düşler ve küçük ölümlerle dolu bir ormandan geldin bana...

Perdenin aralığından sızan mahcup ay ışığı yorgun bedenini okşuyor...

Yanımda uyuyorsun. Kollarındaki, bacaklarındaki izleri, yaraları seyrediyorum.

Alımlı, uçumlu bedenine, diriliğine, büyülü gençliğine tutkuyla bağlı olduğun adamdan geliyorsun bana...

Dilsiz sevişmelerinden...

Onu başından beri hiç saklamadın benden.

Zaten ben yüzündeki solgunluktan, düş kırıklığından, gözlerinin sık sık boşluğa düşmesinden anlamıştım hemen.

Zaten yalanlarla yaşayamazsın sen...

Ama gerçeği anlayınca içimdeki resim darmadağın olmuştu bir anda. Resimdeki kırmızı ev yıkılmış, çiçekler ezilmiş, resimdeki bahçenin kapısı kırılmıştı...

Neden, demiştim sana, son bir umutla ve belki bir mucize olur, bana hiç beklemediğim bir gerekçe söylersin diye, tıpkı ölüm mahkumlarının son anda bir kurtuluş haberi beklemeleri gibi...

Gözlerime baktın. Evladını terk etmeye hazırlanan bir anne gibi baktın bana. Bir yalan aradın, buldun belki, ama söyleyemedin.

Yalanlarla yaşayamazsın sen...

İçimdeki resim tutuşmaya başlamıştı. Resimdeki küçük çelimsiz, siyah önlüklü çocuk ağlıyordu umutsuzca...

İçimdeki resim yanıyordu. Çocukluk sevinçleri, düşler inançlar yanıyordu. Resimdeki siyah önlüklü çocuk nereye kaçacağını bilmiyordu...

Yakana sarıldım ve neden? diye bağırdım seni sarsarak: Neden seviştin onunla? ..

Seni sarsmam, yakana sarılmam, sana bağırmam senden güçlü olduğum için değildi. Tam aksine uçuruma düşüyordum, elimi tutup, bırakmaman içindi...

Gözlerin yine bilinmeyen bir boşluğa takılmıştı. Bir süre sustun. Sonra konuştun. Sesin hayat kadar yabancıydı, hayat kadar acımasız, hayat kadar gerçekti...

İçimde tanıyamadığım bir başka kadın daha var, dedin. Ve o kadın onun çekiciliğine karşı koyamıyor... Öylesine büyülü bir yakışıklığı, öylesine küstah bir kendini beğenmişliği var ki kendime engel olamıyorum...

Bu gece konuğumsun...

Karanlık, yırtıcı düşler, küçük ölümlerle dolu bir ormandan geldin yanıma...

Perdenin aralığından sızan mahcup ay ışığı yorgun bedenini okşuyor...

Kollarındaki, bacaklarındaki yaraları, izleri seyrediyorum...

Yanımda, öylesine masum uyuyorsun ki... Bu masumiyetinin arkasında nelerin saklı olduğunu, içinde, sana da yabancı olan o kadını bilmeyi öyle çok isterdim ki...

Sahi, kimdi o kadın? Güçlü, yakışıklı, kıskanç, sahiplenen, hatta küstah, seni inciten, üzen ve kendini beğenmiş erkeklere bu denli çeken neydi onu... O kadını bu parçalanmışlığa sürükleyen kirli ve hastalıklı merak neydi? ..

İçindeki o bin yıllık ezilmişlik bu ezilmişliğin hastalıklı hazzı mıydı karşı koyamadığı...

Kişiliğini parçalayan, iradeni felce uğratan, gururunu tamamen teslim alan bu ruhsuz sevişmelere onu hangi derin eksiklik çağırıyordu...

Sahi, kimdi o içindeki senin bile tanıyamadığın kadın? ...

Bana çekiciliğine karşı koyamadığın bir başkasıyla seviştiğini söylediğin günden sonra haftalarca görüşmemiştik.

Aşkınla çok derinlere gömdüğümü sandığım güvensizliklerim, komplekslerim, korkularım gömüldükleri yerden hiç olmadıkları kadar güçlenmiş ve acımasız inatlarıyla ortaya çıkmışlardı yeniden...

Haklı olmanın, bir suçlu bulup yargılamanın rahatlığını hiç tatmamıştım ki...

Ortada bir yıkım, bir ihanet, bir suç varsa kimsede değil, hep kendimde arardım ben...

Günlerce seni değil, kendimi yargılayıp durmuştum.

Bedenimi aşağılamıştım acımasızca.

Neden ben de içindeki kadını büyüleyen o adam gibi yakışıklı, güçlü, gösterişli bir bedene sahip değildim? ...

Neden bağlandığın o genç adam gibi seni sınırlayıp sahiplenmiyor, üzüp incitmiyor, içindeki o bin yıllık ezilmişliği tahrik etmiyordum? ...

Neden benim de dudaklarımın kenarında kendini beğenmiş ve küstâh bir gülümseyiş yoktu onun gibi...

O görmüştü de, neden ben seninle onca yıl beraber olduğum halde içindeki sana yabancı olduğunu söylediğin kadını görmemiştim...

Saçma, rezil, karanlık düşüncelerdi, ama ne yazık ki gerçekti...

Ama en çok neyini kıskandım biliyor musun? Onun önünde elbiselerini çıkartıp soyunmanı, sevişirken adeta sayıklar gibi söylediğin ve bana dünyanın en masum sözleri gibi gelen o ayıp sözcükleri ona da söylüyor olmanı ve bir de onun yanında uykuya dalışını kıskandım...

Ama asıl acı olan bir gün ansızın seni kıskanmaktan vazgeçişimdi...

Bir gün ansızın öyle büyük bir yokluğa düşmüştüm ki, bu yoklukta her şeye olan inancımı yitirmiştim...

İnsan ancak birine inanıyorsa onu kıskanırdı...

Sen yokken her sabah dünyaya gözlerimi açıp, etrafıma baktığımda, burası neresi, diyordum, kimim ben, kim bu insanlar, şimdi ben bu koca gün ne yapacağım? diye düşünüyordum. Sanki bu hayatla ilgili bildiğim her şeyi unutmuştum...

Ta ki sen bir gece vakti gözyaşlarıyla kapımı çalıncaya kadar...

Öylesine bağlılıkla, öylesine susamışlıkla sarılıyordun ki bana, sanki birden rollerimiz değişmişti, şimdi sen uçurumun kenarındaydın, seni tutması, koruması gereken annen bendim senin...

Sana, senin bana sarıldığın gibi sarılmasam senin resmin dağılacaktı...

İçindeki kadın sana büyük bir tuzak hazırlamıştı. Bedenin, ezilmişliğin, karanlık önyargılarla koşullanmış güdülerin doyuyordu, ama ruhun öylesine susuz kalmış, kişiliğin öylesine parçalanmıştı ki...

Çünkü yakışıklı bedenine vurulduğun, dudağının kenarındaki o küstah ve kendini beğenmiş gülüşüne hayran olduğun genç adamla ruhunla, duygularınla ilgili konuşacak, paylaşacak hiçbir şeyin yoktu...

Bedeninin onu özlüyordu, ruhun beni...

İçindeki, o yabancın olan kadın, arzuladığında genç adama, onun iri, gösterişli bedenine, ipeksi, gergin kaslarına, bitip tükenmek bilmeyen cinsel enerjisine, seni küçümseyen, acıtan o küstah yakışıklılığına gidiyor, susuz kalan ruhun içinse bana geliyordun...

Peki, beni seninle birlikte olmaya iten neydi? Neden bırakıp gidemiyordum seni? ..

Aşkta yasak olana, imkansızlığa, mutsuzluğa duyduğum merak mı çekiyordu şimdi seni bana...

Yoksa ne ondan, ne de benden vazgeçemediğin için yaşadığın acıya, parçalanmışlığa duyduğum merhamet için mi bırakamıyordum seni...

Artık benimle o bir zamanlar tutkuyla bağlandığım bedenini paylaşamıyordun.

Artık sevişmiyorduk seninle. En azından dürüsttük bu kadar kendimize ve bir başkasına...

Ama çıplak bedeninden çok daha mahrem ve sahici olan düşlerini, duygularını, acılarını paylaşıyordun benimle...

Çok küçükken, dayının sana yaptığı cinsel tacizi mesela. Bugüne dek kimselere anlatamamıştın bunu...

Aramızda cinsellik olmayınca artık ben de seninle her şeyimi korusuzca konuşabiliyordum... Düşlerimi, annemi nasıl derin bir sevgiyle sevdiğimi, rüyalarımda onunla nasıl seviştiğimi, o büyük utancımı, karanlık iç dünyamı, doyumsuzluklarımı hasta, yaralı ruhumu...

Aramızda cinsellik olmayınca artık üzerinde iktidar kurmayı asla düşünmüyor, seni denetlemiyor, seninle gizliden gizliye rekabet etmiyordum...

Olmadığımız gibi görünmeye çalışmıyor, güvensizlikten kaynaklanan sahte üstünlük duygularımızı tatmin etmek için birbirimize kapris yapmıyorduk.

Sıradanlığın o büyülü içtenliğini yakalamıştık...

Kendimizle, hayatla, her şeyle alay ediyorduk...

Karanlık ormanından bana geldiğin bir geceydi, hiç unutmuyorum. Yatak odasına girecektim ki, içerden, çocuksu ve adeta mahcup bir sesle: Soyunuyorum, içeri gelme, demiştin...

Önce, böyle deyişine çok şaşırmıştım. Sen benim yıllardır birlikte olduğum bir insandın. İlk anda mahcubiyetine bir anlam verememiştim. İçeri salona geçtim. Sonra bir sigara yakıp düşündüm... Düşündüm... Bu mahcubiyetin, soyunuyorum, içeri gelme deyişin, bana çok anlamlı geldi birden... İçim sevinçle, umutla doldu... Ve o an seninle her şeye yeniden başlamaya karar verdim...

Buna hazırdım...

Seninle ölmeye bile hazırdım...

Soyunuyorum, içeri gelme, deyişin, bir kez daha aşık etmişti beni sana... İlk kez gibi... Ve bütün ilkler gibi sonsuz bir arzuyla...

--------------------------------------------------------------------------------

--------------------------------------------------------------------------------
 
--------------------------------------------------------------------------------

kimim varki başka gözlerimden öpecek

--------------------------------------------------------------------------------

Git gide kirletiyorlar gökyüzünü Anne
Umutlarıda tüketiyorlar hep beraber
sevgileri de
dillerinde en ince yalanlar
süslü ve sisli yüzleriyle
soğuk yüreklerinde ne acıma ne sevgi
kimin eli kimin cebinde
kimin eli kimin neresinde belli değil

bense öyle acemi ve şaşkın
boş kalan ellerimi bir ömür
nereye koyacağımı bilemedim
bilemedim
hangi yalanla kimi nasıl soyacağımı

durmadan kirletiliyor
kanıyor zaman anne
kimse aldırmıyor
kimse yanmıyor
sevinçlerini ateşe döken gelincik çiçeğine
dönüp bakmıyor çığlıklarına çocukların
kapkara bir nehir gibi her akşam
acı akıyor yüzünde yoksulların

dumanlar yürüyor her akşam
beton yığınlarıyla örtülü / sevgisiz kentler üstüne
zifiri karanlıklar
kimse kimsenin yasını tutmuyor
bölüşmüyor acısını

Sarılki
kokun sinsin tenime anne
sevgin işlesin yüreğime

bu yalancı dünyada
kimim varki başka gözlerimden öpecek
içimi ısıtacak
bu karanlık soğuk kış gecelerinde

Sarılki
serinlensin ateşler içindeki alnım
yorgunum anne
beynim tenim ellerim yorgun
kendime sürgün yaşamaktan
sevgiye tanımlar aramaktan
tüm bu oldu bittilere
insanın kayıtsızlığından yorgunum anne





yoruldum anne
ağrılarım sızılarım yorgun
ihanetler yedi
umudumu sevgimi düşlerimi
her gece yalnızlıklar sürüyorum
kanayan yerlerime
ellerime çaresizlikler yüklüyorum
üşüyorum bu karanlık gecelerde sarıl bana

oysa hiç dönmedim sırtımı insanın emeğine
öpmedim namerdin elini
eğilmedim zalimin önünde
ama ezildim
bir çaresizin bakışından
bir annenin yakarışından
bir babanın haykırışından
utandım anne
dünyayı kirli bahçesine çevirenlerden
aç insanların kederinden utandım
insanların kayıtsızlığından tüm bu oldu bittilere
insanlığımdan utandım anne insanlığımdan


ve ben bunca kalabalığın
bunca mekanların içinde
yüreğindeki yağmurlarla
herkesin bildiği bu dünyada
adresi olmayan mektuplar gibi yorgun
yavru bir kedi gibi yalnız
ve kimsesiz
öyle mi?
vay.

-------------
 
--------------------------------------------------------------------------------

gitme

--------------------------------------------------------------------------------

--------------------------------------------------------------------------------

Gitme
figan düşer denizlere sular çekilir
yağmur yağmaz vahalardan kirpiklerime
bir rüzgar hıçkırır tenhada, bir dal kırılır
boynunu büker kır çiçekleri kelebekler ölür

gitme
bir yıldız küser göğüne, içini çeker bir çocuk
şaşırır yönünü rüzgarlar
bütün pınarların suyu çekilir
solar nazlı çiçekleri kalbimin, üzülürüm

gitme
öksüz kalır içimdeki imge dağları
saçlarını öpen seher yeli, çoban yıldızı
bir daha turnalar geçmez, bülbüller ötmez
çiçekler açmaz bahçemde ah gülüm

gitme
acılara mahkum olur yüreğim
ardında fırtınalar kalır, ayrılıklar, anılar, yanlızlıklar
boynu bükük aşklar, gözü yaşlı şarkılar
alışamam yokluğuna, yokluğun ölüm

gitme
içimdeki bütün vagonlar devrilir
bir kar yağar istasyonlara, üşürüm

gitme
bütün ormanlar ateşe verilir
kuşlarda gider bu kent de, ölürüm

gel gitme sevdiğim terketme beni
umutsuz çaresiz bekletme beni

gitme kal, menevşeler açsın dağlarda
sevince dönüşsün gökyüzü
iki çığlık arasında bırakma beni ah gülüm
yokluğuna alışamam yokluğun ölüm

gitme
bütün ormanlar ateşe verilir
kuşlarda gider bu kent de, ölürüm

--------------------------------------------------------------------------------
 
--------------------------------------------------------------------------------

ey hayat kucakla beni

--------------------------------------------------------------------------------

Kalbimin kırıklarını
toplayıp avuçlarıma
Çekip gitsem bu şehirden
Anılar incinir mi?
Üşür mü? dalında bir yaz çiçeği

Ve bilir mi?
Bir sevgiye karşılık yüreğini kanatanı
Bin ilmik atanı usuna
Çekilen her tetiğe karşılık

Kirpiklerinde
Baharını saklayan yaşlı bir çocuğum ben
Düşlerin yağmurunda ıslanmış gül izi
Ağlamak istediğim her sahilde bir martı ölür
Bir şiir vurur kıyılara / gücenik
Değip geçer ellerime ihanetin rüzgarları

İçimin ırmakları kurudu / bütün yapraklar soluk
Hüzün kokuyor çiçeğim
Hangi yağmurları müjdelersen müjdele
Yeşermez bir daha yangının düştüğü yer
Aşk da küstü
Kim dinler kalbimin kırık sesini artık

Ceylanların
vurulduğu bir dağbaşı ıssızlığıyım işte
Gelinciklerin ürperdiği şafak
Ğülücükler kuruturum durmadan güz dudaklarında
Giden gelmedi terketti bütün mevsimler
Bir korkunç acıya düştümki
Sırtımda kırk paslı bıçak kırkyerimden kanayan

Avcılar vurdu küçücük serçe kuşlarımı
Acılar tünedi sevincin tüneğine
Giden dönmedi terketti bütün mevsimler
Bir tek gül kalmadı ömrümün bozkırında
Şimdi yalnızlığın en tenha kışındayım
Kirpiklerimde yıldızlar saklasamda
Bedenime buzdan rüzgarlar esiyor her gece

Testisi kırık bir yocuyum artık / yolum duman
Üşüyorum
Ey hayat kucakla beni
Mavikanatlarının altına al
Sığınıp kalayım bir sevginin sıcak iklimine

--------------------------------------------------------------------------------

--------------------------------------------------------------------------------
 
--------------------------------------------------------------------------------

vurgun

--------------------------------------------------------------------------------

vurgun yemişim ihanetinle
şimdi kendimde kendimi bulamaz oldum
sen benim için uzak diyarlar uzak yıldız
sen benim gönül bahçemde sürgün sevdam

vurgun yemişim ihanetinle
üç günlükmüş sevdamızın,aşkımızın ömrü
halen laf dinlemez gönlüm seni özler
sen benim şiirlerimdeki sürgün sevdam

vurgun yemişim ihanetinle
içimde ne aşkın nede sevdan tükendi
hasret kokan zindan gecelerde
seni kaybetsem canımdan can gider

sen bana değil
sen sevgine ihanet edersin
sevgi kolay bulunmaz
kolay kaybedilir
 
--------------------------------------------------------------------------------

sen hiç sevmedinki

--------------------------------------------------------------------------------

seni benden alan geceler mi?
yoksa güneşin kalbine
vuran gölgesi mi

gözlerinde yalancı bir bakış
kalbinde inanmadığın bir
AŞK

dilimde çook eskilerden
bir şarkı var
sonunu getiremediğim
ama mutlaka sana dair
başında sen yalancı SEVDA diyor
sonunda ise


SEN HİÇ SEVMEDİN Kİ...

Selin

--------------------------------------------------------------------------------
 
--------------------------------------------------------------------------------

puslu gece

--------------------------------------------------------------------------------

puslu bir geceydi yüzün gözün
ıslak:
sendemi tanıştın ayrılık denen
yolla:
bir meyhanede sarap tadında
aşkın:
bitmeye yüz tutmuş kalemin ucunda
duygularım:
karakaplı defterin içinde damlalardan
şiirlerim:
zaman saatler bir başka geçiyor
sensiz:
ben terkedilmiş ben unutulmuş
sevgili:
buz tutmuş kalbimi ısıtırdı
bakışların
bunun bir anlamı olmalıydı
çaresizlik:
halen sesin yakılanır yakılanır
kulağımda:
ve halen seni sorarım yanan
kalbime:
beni üzmüş kırmış olsanda seni
seviyorum:

bunu unutma

--------------------------------------------------------------------------------
 
Back