NiSaN83 den fıkralar :):)

Yıllarca, iki kahraman heykeli; biri erkek, biri dişi, birbirlerine bakar durumda parkta dururlarmış, ta ki bir gün bir melek cennetten gelene kadar... - "Sizler iyi ve örnek birer heykel oldunuz, bu yüzden ben de size özel bir hediye vereceğim. Yarım saat için sizi canlandıracağım, siz de bu süre içinde ne isterseniz yapabileceksiniz!" demiş. Ve melek ellerini çırpar çırpmaz heykeller canlanmış, birbirlerine biraz utanarak yaklaşmışlar, ama sonra hızla parktaki çalılıkların arkasına koşmuşlar. Kısa bir süre sonra çalılıkların arkasından kikirdeşmeler, kahkahalar duyulmuş, çalılar sallanmış. Onbeş dakika sonra, çalılıklardan çıkmışlar, ikisinin de yüzünde geniş bir tebessüm varmış. - "Onbeş dakikaniz daha var!" demiş melek, gözlerini anlamlı anlamlı kırparak... Dişi heykelin yüzündeki tebessüm biraz daha yayılmış ve erkek heykele dönmüş: - "Harika! Ama bu sefer güvercini sen tut, ben pisliyim kafasına!"
 
Bir bilgisayar firmasında 5 tane yamyam, programcı olarak görevlendirilirler. Müdürleri onlara hitaben: - "Şimdi burada çalışabilirsiniz. Burada iyi para kazanabilirsiniz. Ama yemek yemek icin firmanın kafeteryasına gideceksiniz ve diğer çalışanları rahat bırakacaksınız" der. Yamyamlar hiç bir çalışanı rahatsız etmeyeceklerine söz verirler. 4 hafta sonra müdürleri gelir: - "Çok iyi çalışıyorsunuz. Yalnız firmadaki temizlikçi kız kayıp. Ona ne olduğunu biliyor musunuz?" diye sorar. Yamyamlarin hepsi hayır derler ve bu işle hiç bir ilgilerinin olmadığını söylerler. Müdür gidince yamyamların şefi yamyamlara döner: - "Aranızdan hangi maymun temizlikçi kızı yedi?" diye sorar. En arkadaki yamyam alçak bir sesle cevap verir: - "Ben yedim" Bunun üzerine şef söyle cevap verir. - "Ulan aptal! Biz 4 haftadır grup müdürleri, bölüm müdürleri, proje yöneticilerini yeyip duruyoruz ki kimse farkına varmasın diye, senin durup dururken temizlikçi kızı yemen şart mıydı?!"
 
Kadın sevgilisiyle birlikteyken kocasının eve girdiğini duyar. - Çabuk! Köşeye geç ve bir heykel gibi davran. Bu arada adamın her yerine bebek yağı sürer, üzerine de bebe pudrası serper. - Sakın kımıldama ve heykelmişsin gibi davran! ... - "Bu nedir, hayatım?" diye sorar kocası kapıdan girer girmez. - O mu? Sadece bir heykel. Smith'ler yatak odaları için bir tane almışlardı. O kadar sevdim ki bir tane de ben ısmarladım... O gece heykel hakkında konuşulmaz; hatta herkes yatana kadar. Gece saat iki gibi koca kalkar ve mutfağa gider, bir kaç dakika sonra da elinde bir sandviç ve bir bira ile geri döner. - "Al bakalım" der, "bir şeyler ye. Ben 3 gün boyunca Smith'lerde idiyot gibi dikilirken kimse bana bir bardak su bile vermemişti."
 
Eski paşalardan biri, bir gün bir sebze bahçesini gezerken bahçenin sahibine bostan dolabını gözü bağlı olarak çeviren eşeği göstererek sormuş: - Bu eşeğin gözlerini niçin bağladınız? - Paşam, eşek gözü bağlı olarak dolabı çevirdiği müddetçe doğru bir yolda yürüdüğünü zanneder ve sürekli bostanın etrafında döner. Gözünü bağlamazsam, farkına vararak böyle saatlerce kuyunun etrafında dönmez. - Pekala boynuna bu kocaman çanı niye taktınız? - Eşek durduğu anda çan sesi kesilir. O zaman gelip eşeği tekrar yürütürüz. - Peki ya eşek yürümez de olduğu yerde başını sallayarak çanı çalarsa ne yaparsınız? - Aman paşam ben sizin gibi akıllı eşeği nereden bulurum?
 
20. yüzyılın ilk yarısında yoksul bir adam falcıya gider. Falcı kadın fanusta korkunç geleceği görür: - Eyvah! Gelecekte milyonlarca insanın ölümüne sebep olacaksın! Adam kahrolur.. "Milyonların katili olmaktansa kendimi öldürürüm, daha iyi!" deyip tren yoluna koşar. Raya kafasını dayayacak, istikbaldeki korkunç felaketin önüne geçecektir! Ama o da ne? Raya kafasını dayamış bir küçük çocuk... Tren de 100 metre ötede ve hızla geliyor.. Hemen fırlayıp çocuğu rayın üstünden çeker.. Ufaklığı yatıştırmak için başını okşarken sorar: - Adın ne senin, söyle bakalım? - Adolf efendim...
 
Şövalyelerin gözüpek oldugu eski zamanlarda bu şövalyelerden biri Haçlı Seferlerine çıkmaya karar verir. Yola çıkmadan önce kahyayı yanına çağırır: - "Haçlı Seferlerine katılacağım. Karımın bekaret kemerini sana veriyorum. Sana güveniyorum. 10 yıl içinde dönmezsem anahtarı kullanabilirsin." Şövalye baştan aşağı donanır, tozlu yollara revan olmadan önce dönüp son bir kez şatosuna bakar. Birden kahyanın, bağırarak nefes nefese şatodan dışarı koştuğunu görür: - "Durun! Durun Majesteleri. Oh, iyi ki size yetişebildim. Yanlış anahtar!"
 
Amerikada 22 nolu karayolunda devriye görevi yapan bir otoyol polisi arabasından yolu takip ederken, bir araba görmüş. Bu aracı radarla incelemiş ve minimum 50 km. ile gidilmesi gereken yolda bu aracın tam 22 km./saat'le gittiğini farketmiş. Bu araba yolu tıkıyormuş. Ve aracı durdurup sürücüyü uyarmaya karar vermiş. Aracın peşinden gidip aracı durdurmuş, bir de ne görsün. Aracı kullanan çok yaşlı bir teyze. Ve aracın arkasındaki koltuklarda da çok korkmuş 3 tane yaşlı teyze daha var. Polisi gören yaşlı sürücü: - "Polis bey çok mu hızlı gidiyordum?" diye endişe ile sormuş. Polis demiş ki: - "Hanımefendi, hızlı değil, aksine çok yavaş gidiyorsunuz ve bütün otoyol trafiğini etkiliyorsunuz! Radardan gördüğüm kadarıyla 22 km. hızla gidiyorsunuz?" Yaşlı teyze: - "Ama, otoyolun girişinde 22 yazıyordu ve bende bu hıza uymak istedim!" Polis: - "Teyzeciğim" demiş, "o 22, otoyolun numarası. Bu yolda min. 50 km. hızla gitmelisiniz." Kadın, "tamam, bundan sonra hızlanacağım" demiş. Polis tam kendi arabasına giderken, gözü yine arkada oturan, hiç konuşmayan ve çok korkmuş gözüken 3 yaşlı teyzeye kaymış. Ve sormaya karar vermiş sürücüye: - "Teyzeciğim bir şey sorabilir miyim? Bu arkada oturan kişilerin nesi var? Çok korkmuş gözüküyorlar, sanki dillerini yutmuşlar gibi?" Kadın şöyle cevap vermiş: - "Vallahi ben de anlamadım, 160 nolu karayolundan çıktığımızdan beri böyleler
 
Amerikada yaşayan ünlü bir mafya babasının karısı doğum yapacakmış. Hastaneye kaldırmışlar. Tabii ilgi o biçim. Doktorlar, hemşireler etrafında pervane. Neyse doğumhaneye almışlar. Kadın ikiz doğuracakmış. ılk çocuk gelmeye başlamış, çocuk kafasını çıkarınca etraftaki kalabalığı görür görmez hemen bağırmış: -Hey Joe, ön kapıyı tutmuşlar; arka kapıdan kaçalım!
 
Adamın biri yabancı bir şehirde, bir evin kapısını çalarak şu ricada bulunur: - "Pek susadım, buralarda su bulamadım, lütfen bana bir bardak su verir misiniz?" Kapıyı açan çocuk, adamın yüzüne bakarak, kısa bir tereddütten sonra: - "ıstersen ayran getireyim", der. Adam bu teklifi teşekkürle kabul ettikten az sonra, çocuk bir çanak ayran getirir. Adam ayranı içtikten sonra çocuk: - "ıstersen daha getireyim", der. - "Zahmet olur yavrum." - "Hayır, bu ayranın içine fare düştüğü için nasıl olsa dökecektik!" Bunun üzerine, adam iğrenerek, elindeki ayran çanağını hiddetle yere atıp parçalayınca, çocuk feryadı koparır: - "Anne, kapıdaki adam köpeğin çanağını kırdı!"
 
Ahmet Bey, Mehmet Bey'e hakaret davası açar ve kazanır. Mehmet Bey, Ahmet Bey'e 'domuz' demiştir .Mehmet Bey, yargıca sorar: - "Bu kararınız Ahmet Bey'e domuz dememi yasaklıyor, ama bir domuza Ahmet Bey dememi de yasaklıyor mu, sayın yargıç?" - "Hayır Mehmet Bey, bunda bir sakınca yok." Bunun üzerine Mehmet Bey, Ahmet Bey'e dönüp seslenir: - "Size iyi günler 'Ahmet Bey'..."
 
Adamın biri çalıştığı fabrikadan her akşam el arabasıyla yakındaki evine çöpler, artık malzemeler falan götürüyor. Yetkililer adamdan kuşkulanıyorlar. Her gün el arabasının içine bakıyorlar, işe yarar hiçbir şey yok demirler, çöpler, plastikler falan... Yetkililer "herhalde bunları hurdacıya falan satıyordur. Bizim için problem değil hatta daha iyi" diyorlar ama bir yanda da bu adamda bir iş var ama... diye düşünüyorlar. Sonunda olay ortaya çıkıyor: Adam el arabası çalıyormuş
 
Cebinde meteliği yoktu. Bir lokantanın önünde durdu, gözü vitrinde bir levhaya takıldı: "Girin ve istediğinizi yiyin. Hesabınızı torununuz ödesin." Adam, "tam bana göre", diye mırıldanarak içeri daldı. Havyar, ıstakoz, karides, kuzu pirzolası... Doyduğu halde ne varsa söyledi. Yemeği bitirince, çıkmak üzere hazırlandı. Fakat garson yetişip, hesap pusulasını burnuna dayamasın mı? Hem de tuzlu bir hesap... "Ama", diye derhal itiraz etti bizimki tabii. "Kapıda hesabınızı torununuz ödesin diye yazmıyor mu?" Garson gayet nazik cevap verdi: "Yazıyor tabi efendim. Ama bu size takdim ettiğim hesap, sizin büyükbabanızın."
 
Bir gemici geç vakit otele gelmiş. Yer olup olmadığını sormuş: - "ıki kişilik bir odada tek yatağım var, demiş resepsiyon görevlisi, ancak pek tavsiye etmem. Çünkü öteki yatakta fena halde horlayan bir delikanlı yatıyor." - "Ziyanı yok", demiş gemici, verin bana o yatağı..." Ertesi sabah gemici hesabı ödemeye indiğinde otelci sormuş: - "Nasıl uyuyabildiniz mi?" - "Çok güzel uyudum", demiş gemici. - "Yanınızdaki müşteri hiç horlamadı mı?" - Hiç horlamadı..." - "Ama nasıl olur?" - "Odaya girince yanağından "Merhaba güzel çocuk" diye bir makas aldım. Sabaha kadar gözlerini kırpmadan yatakta oturdu."
 
Hırsız, gecenin yarısında bir eve girer. Karanlık koridorda, yaktığı küçük el fenerinin ışığında ilerlerken bir ses duyar: - "ısa seni izliyor!" Şaşkınlık ve korkuyla etrafına bakınan hırsız, bir yandan da evdeki değerli şeyleri aramaya devam eder. Tekrar aynı sesi duyar: - "ısa seni izliyor!" Bu kez hırsız elindeki feneri çevrede gezdirmeye başlar ve bir papağan görür: - "Bunu sen mi söyledin?" diye papağana sorar. Papağan: - "Evet, yalnızca seni uyarmak için", der. Hırsız: - "Ne! Beni uyarmak mı! Kimsin sen? Adın ne senin?" Papağan: - "Musa", diye cevap verir. - "Musa?" der hırsız, "hangi salak bir papağana Musa adını koyar ki!?" Kuş cevap verir: - "Bilmiyorum. Tahminimce arkanda duran dobermana 'ısa' adını veren salak olabilir..."
 
Bir ırlandalı, Dublinde bir bara gitmiş ve barmenin getirdiği üç bira bardağından sırayla yudum yudum içmeye başlamıştı. Barmen, ilk kez tanık olduğu bu olay karşısında merakını daha fazla frenleyemedi: "Kardeşim, neden üç birayı bir anda istiyorsun?" diye sordu. "Bir tane söyle, onu bitirdikten sonra diğerlerini iste!" ırlandalı, sakin bir biçimde yanıtladı barmeni: "Biz, biri ırlandada, biri ıngilterede, biri ise Amerikada yaşayan üç kardeşiz" dedi. "Aramızda şöyle bir karar aldık: Hangimiz bir bara gitse, üç bira isteyecek ve üçümüz o an birlikteymişiz gibi, yudum yudum her bardaktan içecek..." Bu yanıt, barmenin çok hoşuna gitti.. ırlandalı iki üç hafta sonra aynı bara bir kez daha geldiğinde, barmen bu kez onun siparişi beklemeden, masasına üç bira getirdi. "Birini alınız" dedi ırlandalı. "Çünkü artık üçüncü bardağa gerek kalmadı." Barmen üçüncü bardağı aldı ve saygıyla selam vererek masadan ayrıldı. ırlandalı iki bardak birayı içtikten sonra hesabını ödeyip, kapıdan çıkarken barmen yanına geldi ve ona başsağlığı diledi. "Kardeşlerinizden birini kaybettiğiniz için çok üzgünüm" dedi. "Tanrı size sağlık versin..." ırlandalı gülmeye başladı: "Nereden çıkarıyorsun kardeşlerimden birinin öldüğünü?" dedi. "ıki bira ısmarlamamın tek nedeni var: Ben içkiyi bıraktım!.."
 
Temel hastaneye gitmektedir. Girişte birinin ağladığını görür. Yaklaşır ve sorar: - "Hayrola hemşerim! Neden ağlıyorsun?" Adam: - "Kan tahlili yaptırmaya geldim. Parmağımı kestiler!" der. Temel daha şiddetli bir şekilde ağlamaya başlar. Bu sefer susan adam, Temel'e sorar: - "Hemşerim, sen niye ağlamaya başladın?" Temel: - "Ben" der, "idrar tahlili yaptırmaya geldim."
 
Bir mahkeme salonu düşünün... Bir davada tanıklık etmesi için kürsüye yaşlı bir teyzeyi çağırırlar. Kadın yerine oturur ve davalının avukatı kadına yaklaşır: - "Bayan Jones.. beni tanıyor musunuz?" Yaşlı teyze cevap verir: "Ah evet Bay Williams sizi çocukluğunuzdan beri tanıyorum. Siz taa o zamanlar bile aileniz için tam bir başbelasıydınız. Sürekli yalan söylüyorsunuz, karınızı komşunuzla aldatıyorsunuz, en yakınım dediğiniz insanların arkasından konuşuyorsunuz, 2 dolar fazla kazanmak için herkesi satarsınız..." Davalının avukatı başta olmak üzere bütün salon şok olur. Adam ne yapacağını bilemez bir halde kadına tekrar sorar: - "Peki Bayan Williams, ya karşı tarafın avukatını tanıyor musunuz?" Kadın yine cevaplar: "Elbette tanıyorum. Çocukluğunda ona dadılık yapmıştım. Tembel, ödlek ve alkolik adamın tekidir. Etrafında bir tek dostu yoktur ve herkes onun hala geceleri altına kaçırdığını söylüyor." Yine herkes şokta. Bütün salonu bir uğultu kaplar. Hakim kürsüye tak tak tak vurup herkesi susturur ve her iki tarafın avukatını da kürsüye çağırır. Ve ikisine de eğilmelerini söylerek kulaklarına şunu fısıldar: - "Eğer bu kadına beni tanıyıp tanımadığını sorarsanız ikiniz de yandınız..."
 
Üç adam ölür ve cennete giderler. Sorgu meleği birincisine sorar: - "Seni cennete yollamadan önce sana bir sorum var: Karına karşı sadık oldun mu?" Adam yanıtlar: - "Evet, asla bir başka kadına bakmadım." Sorgu meleği: - "Şuradaki Rolls-Royce'u görüyor musun ? O senindir. Cennetteyken kullanabilirsin." Sorgu meleği ikinci adama da aynı soruyu sorar ve şu cevabı alır: - "Bir kez karımı aldattım ama bunu ona itiraf ettim. Beni bağışladı ve mutlu yuvamızı kurtardık." Bunun üzerine sorgu meleği: - "Şuradaki Mercedes'i görüyor musun? Cennetteyken onu kullanacaksın." der ve üçüncü adama da sorar: - "Karını hiç aldattın mı ?" Adam yutkunur ve şöyle der: - "ıtiraf edeyim ki; bulduğum her kıza asıldım ve her fırsatta onlarla yattım, birçoğu ile beraber oldum. Üzgünüm." Sorgu meleği, "Ehh" der, "Ama temelde iyi bir adamsın. Şuradaki eski vosvos'u görüyor musun? Cennette onu kullanacaksın." Bunun üzerine üç adam vedalaşır arabalarına atlar ve kendi yollarına giderler. Birkaç hafta sonra ikinci ve üçüncü adam birlikte gezerlerken barın önünde birinci adamın Rolls-Royce'unu görürler. Bara girdiklerinde adamın perişan bir halde, etrafındaki boş şişelerin arasında salya sümük oturduğunu görürler ve şaşırırlar: - "Heyy! ne oldu sana?" der ikinci adam, "Cennettesin, altında bir Rolls-Royce var, her şey mükemmel ama sen niye bu haldesin?" - "Bugün karımı gördüm!" der birinci adam. Diğerleri, "Aaaa! ne kadar güzel! peki derdin nedir?" diye sorarlar.. Adam içini çekerek konuşur, "Kaykay'la dolaşıyordu!"
 
Oymakbeyi, izci adaylarını karşısına toplamış, onlara izciliğin ilkelerini anlatmaya çalışıyordu: - "Bakın çocuklar," dedi. "Bir izci, her gün, hiç olmazsa bir kez birine yardımcı olmalıdır. Hastalara, yaşlılara, muhtaçlara.. Her sabah okula geldiğiniz zaman size bir gün önce nasıl bir iyilik yaptığınızı soracağım. Tamam mı?" Ertesi sabah oymakbeyi çocukları toplayıp sordu: - "Söyleyin bakalım... Dün ne gibi bir iyilik yaptınız?" Bütün çocuklar, hep bir ağızdan: - "Yaşlı bir kadının karşıdan karşıya geçmesine yardım ettik efendim." Adamcağız şaşırdı: - "Hepiniz mi?" - "Evet efendim, hepimiz birden" - "Neden?" Çocuklardan biri cevap verdi: - "Kadın karşıdan karşıya geçmek istemiyordu da, ondan efendim!"
 
Ali hat bekçisiydi. Herkes gibi onun da hayatta bir ideali vardı: Makasçı olmak. Sonunda sınava girdi. Müfettiş sordu: - "ıki ekspres aksi yönlerden aynı hat üstünde birbirlerine yaklaşmaktalar. Bu durumda ne yaparsın?" - "Bir tanesini başka hatta alırım." - "ımkansız. Raylar donmuş vaziyette. Makas çalışmıyor." - "O zaman kırmızı bir bayrak sallarım." - "Vakit gece. Kimse seni göremez." - "Kırmızı bir fener sallarım." - "Memlekette gaz kıtlığı var." - "O zaman elime geçen her türlü tahta ve odunu hattın üstüne yığar ve tutuştururum." - "Ya kibritin de yoksa?" Zavallı hat bekçisinin alnından ter damlıyordu. Sonunda içini çekti: - "O zaman karımı çağırırım." Müfettiş şaşırdı: - "Karını mı çağırırsın? Bu işle ne ilgisi var karının?" - "Az sonra çıkacak şamatayı o da görsün bari..."
 
X