Utangaç ve sıradan görünümlü Ed Gein hem Sapık’da ki Normon Bates’i, hem de Kuzuların Sessizliği’nde ki Buffalo Bill karakterini etkilemiştir. 1940 ve 50’li yıllarda Plainfield, Wisconsin’de yaşayan Ed Gein, ailesinin toplumdan izolasyonu ve kimsenin onun ne kadar yalnız olduğunu fark etmemesi üzerine garip ve ölümcül eğilimlerini ortaya çıkarmaya başladı.
Ed, oldukça deli olan ve seksten iğrenen annesine tutkuyla bağlıydı. Ed’in annesi cinselliğin dünyada ki en büyük şeytan olduğunu düşünüyordu. Bu yüzden iki oğluna da sürekli kendilerini saf olarak korumalarını tembihlerdi. Ed ve ağabeyinin ilerleyen yaşlarında bile anneleri onları kendine saklamış, sosyalleşmelerini engellemişti. Ed’in babası ölünce ise annelerinin iki kardeş üzerinde etkisi daha da artmıştı. Ve nihayetinde Ed’in ağabeyinin ölmesi üzerine Ed, saplantılı annesiyle baş başa kaldı. Hafif geri zekalı ve akli dengesi bozuk Ed tamamen annesine bağımlı hale gelmişti.
Sonunda, Ed 39 yaşındayken annesi de öldü. Ed bu durumla çok zor başa çıkabildi. Sürekli tarlayla uğraşıyor, artan zamanlarında ise evle ilgileniyor; kafa avcıları, insan anatomisi ve Naziler’le ilgili dergiler okuyordu. Ayrıca sürekli cinsiyet değiştirme ameliyatını düşünüyor, cinsiyetini değiştirirse annesine daha yakın olabileceğini hissediyordu.
Bir gün gazeteden bir kadının annesinin mezarının çok yakınına bir yere gömüldüğünü öğrendi. Oraya gidip mezarı kazmaya karar verdi, böylece bir kadın vücudunun gerçekte neye benzeyeceğini öğrenecekti. Gus adında bir mezar kazıcıyla arkadaş oldu ve beraber gazetede gördükleri kadının mezarını kazdılar. ılerleyen günlerde mezarlık ziyaretlerine devam etti (ziyaretler genelde dolunay gecelerinde oluyordu). Bazen tam bir cesedi çalıyor, bazen de parçalar koparıp eve götürüyordu. Ed, yakalanışından sonra üç farklı mezarlıktan dokuz ceset çaldığını itiraf etmiş ve polis mezarlıklara bakıncaya kadar Ed’in söylediğine inanmamıştı.
Ed cesetleri gerçekten çok sevdi. Vücut parçaları onu heyecanlandırıyordu ve çürüme hangi aşamada olursa olsun ,evinde onları saklamamak için bir neden görmüyordu. Çıkardığı cesetlerin başlarını kesiyor, onları yatak başlarına takıyor, ayrıca derileri yüzüp abajur yapıyordu. Organları çıkarıp buzdolabında daha sonra pişirmek için saklıyordu. Kemiklerden çorba kasesi gibi işine yarayacak gereçler yapıyordu. Daha sonra inkar etmesine rağmen cesetlerle cinsel ilişkiye de girmişti. Son olarak gidip annesinin mezarını kazdı. Cinsiyet değiştirme operasyonu yerine kendisine parçaladığı derilerden kadın vücudu ve maskesi dikti. Bu kıyafeti evin dışında dans etmek için kullanırdı. Bazen de mezar kazmaya bu kıyafetle giderdi.
ınsan derisinden yaptığı kıyafetin sertleştiğini ve bozulduğunu anlayınca kendine daha taze vücutlar bulması gerektiğini anladı. Bu gerçekten taze birileri anlamına geliyordu. 1954 yılında annesine benzettiği Mary Hogan adlı bir kadını öldürüp çiftliğine getirdi. Hiç kimse ondan şüphelenmemişti. Üç yıl sonra aynı şeyi Bernice Worden’e yaptı, bu sefer polis Ed’in evine bir göz atması gerektiğini anlamıştı.
Ed’in çiftliğinde sayısız vücut parçası, kemik kırıntıları, altı tane yüz maskesi, tavanın üzerinde bir kalp, kafatasından yapılmış bir çorba kasesi, kafa derileri yüzülmüş on kadın başı, insan derisiyle kaplanmış sandalyeler, bir kutunun içinde tuzlanmış olarak saklanan kadın cinsel organları, buzdolabında saklanmış iç organlar, ipe asılmış bir çift dudak ve çok daha fazlası bulundu.
Ed Gein deli olduğu için yaptıklarından dolayı suçlu bulunmadı. Bir hastaneye gönderildi ve 1984 yılında 78 yaşındayken hastanede öldü.
Ed Gein diğer nekrofiller gibi cesetlere karşı aşırı bir şehvet beslememiş olsa da bir cesedin dostluğundan oldukça hoşlanıyordu. Bir sonraki hikayedeki Jeffrey Dahmer ve Dennis Nilsen’in cesetlere ilgileri ise çok daha farklıydı…
Alıntıdır...
Böyle bir bilgiye geçtiğimiz günlerde ulaştım ve okuduklarım karşısında şok oldum.Buna istinaden de sizlerle paylaşmak istedim.Eminim sizde benim kadar şaşırdınız :bbo: