- 12 Şubat 2009
- 3.122
- 1.706
- 36
hayatındakı her kımse "neden benı sevmiyor deger vermıyor" u cevabı...
Sevgili Kadın
Bir insanın yaşamda saygın olması, sevilmesi ve mutlu olması bir paradoks aslında. Kimsenin söylemediği ama bazı insanların doğal olarak anladığı, bazılarının ise zor yollardan öğrendiği bir paradoks... Eğer hayatında sana zarar veren insanlar varsa ve bir türlü sevildiğini, değer verildiğini hissedemiyorsan o halde bu yazımı oku…
Şu anda muhtemelen kısır bir döngü içindesin. Bir tarafta sana aşağılık muamelesi yapan kocan, sevgilin, ailen yada arkadaşların var. Diğer yanda ise dünya gözüne çok büyük ve korkutucu bir yer olarak görünüyor, çünkü kendine güvenemiyorsun. Tek başına var olabilmek fikri bile sana ölüm ile eş anlama geliyor. Çünkü insanlar arasında, yaşamda nasıl sağlıklı bir şekilde iletişim kurman gerektiğini, nasıl var olman gerektiğini bilmiyorsun. Bunu ne yazık ki hiç bir zaman öğrenemedin. Çocukluğunda yaşadığın olaylar senin hiç bir zaman kendine güvenebileceğini, başarılı olabileceğini, sevilebileceğini, güçlü olabileceğini öğretmedi. Hep birileri seni yönlendirdi ve sana yaşamı nasıl yaşaman gerektiğini dikte etti.
Sen ise sadece sevgi istedin ve bunu alabilmek için başkaları ne dese yapmaya çalıştın. İşte bu yüzden hala sana sevgi verecek ve sana dünyada ne yapman gerektiğini söyleyecek bir insana ihtiyaç duyuyorsun. Bu yalnızlık korkusu öyle bir boyuta ulaşmış durumda ki seni paralize ediyor, sakat bırakıyor. Ve kendini değersiz, yetersiz, işe yaramaz, aşağı bir varlık gibi hissetmene yol açıyor. Bu tıpkı yürüyemeyen bir insanın tekerlekli sandalyeye mahkum kalması gibi...
Sen tek başına o sandalyede bütün gün otururken bir insanın gelip seninle oturmasını, sana iyi davranmasını, seninle konuşmasını ve her şeye rağmen, tüm sakatlığına rağmen seni sevebilmesini ve koşulsuz sevmesini istiyorsun. Ve sevilmediğini hissedince kendini daha kötü, daha işe yaramaz, daha aşağı bir varlık olarak görüyorsun. Bir anlamda kendi değersizliğine inanmış durumdasın ve insanların davranışlarına bakarak bunun doğru olduğunu kendine ispat ediyorsun.
Fakat bu teoride şöyle bir hata var, sen özellikle sana kötü davranacak ve seni değersiz kılacak insanlarla birlikte oluyorsun...Kendini en aşağı insanlara layık görüyorsun. Çünkü sana kimsenin iyi davranmayacağını, asla sevilmeyeceğini, saygı duyulmayacağını, hakketmediğini zannediyorsun. Bu yüzden de sana hep kötü davranan, seni aşağılayan ama seni terketmeyecek insanlarla olmayı tercih ediyorsun. Bu şekilde onlar kendi aşağılık duygularını senin üzerinde tatmin ediyor, sen ise yalnız kalmaktan kurtuluyorsun. Bu bir anlaşma aslında...
Aslında sana kötülük yapan o insanın sana saygı duyma kapasitesinin olmadığını sen zaten ruhunun derinliklerinde biliyorsun... Ama bütün enerjini o insanın bir gün değişeceği fikrine yoğunlaştırarak, onun sana yaptığı kötülükleri düşünüp mutsuz olarak, kızarak, öfkelenerek kendini meşgul ediyorsun, korkularından kaçıyorsun ve aslında sen kendini bu hapise mahkum etmeyi tercih ediyorsun. Ve belkide kendi değersizliğine biraz daha fazla inanıyorsun. Çünkü dış dünyaya tek başına çıkma fikri bile seni dehşete düşürüyor. Hayatını tekerlekli sandalyede, evin içinde, pencereden dışarıyı seyrederek geçiren bir insanın şimdi kalkıp yeniden yürümeye başlaması ne kadar korkutucu bir duygudur. Ya hata yaparsa? Ya insanlar alay ederse? Ya onun değersizliğini, beceriksizliğini, bilgisizliğini farkederlerse? Öğrenecek o kadar çok şey var ki... Ve insan ilişkileri o kadar karışık ki... Ve hepsinden öte kendi içinde yaşadığın karmakarışık duyguları kontrol etmek, duygularına anlam vermek, insanları tanımak, kimin iyi kimin kötü olduğunu anlayabilmek, kendini korumayı öğrenmek... hepsi o kadar zor ki...
İnan bana sana yardım etmeye hazır olan pek çok insan var... İnanmak istemesen bile seni gerçekten seven ve senin kendine değer vermeni öğrenmen için çaba sarfetmeye hazır pek çok kişi var... Ama sen kendi değersizliğine inandığın sürece o insanların sana yardım etmesi ne yazık ki mümkün değil. Kendi değerini sadece sen belirleyebilirsin...
Peki bu durumda ne yapmalısın? Bir çok insan gibi önce tek başına var olabileceğini, başarabileceğini, ayakta durabileceğini görmeye ihtiyacın var. Kolay olmadığını biliyorum, hele bunca yıl başka insanların küçücük bir ilgisine, sefkatine, sevgisine muhtaç yaşamışken şimdi her şeyi elinin tersi ile itmenin ve ihtiyacın olan sevgiyi, anlayışı ve saygıyı kendi kendine sağlamayı öğrenmenin hiç kolay olmadığını biliyorum. Ama imkansız değil... Ve ben senin bunu başarabilecek gücün olduğunu biliyorum. O tekerlekli sandalyeden kalkman, dimdik ayakta durman ve sana kötü davranan, kendini aşağı hissettiren tüm insanları evinden, kalbinden ve yaşamından kovman gerekiyor.
Bu kendine saygı duyabilmen için, kendi iyiliğin için yapabileceğin ilk adım olacak. Sonra gerek psikoloğun ile, gerek seni anlayan diğer kadınlar ile konuşarak kendini tanımaya başlaman lazım. İşte bu en zor süreç olacak. Kendi duygularını kontrol etmeyi, neyi ne zaman yapmayı, ne söylemeyi, kime nasıl davranmayı, iyi ve kötü insanları ayırd etmeyi, dost edinmeyi, uzun vadeli plan yapmayı ve zorluklar karşısında yılmadan kendi iyiliğin için çalışmayı, kendine iyi davranmayı ve sevmeyi öğrenmelisin. Bütün bunları başardıkça kendine olan güvenin yerine gelmeye başlayacak, kendine saygı duymayı öğrenecek ve kendini sevmeye baslayacaksın...
Güven bana...
psikolog Cigdem Alper den alıntıdır..
okudugumda bana cok sey kattı helekı o tekerleklı sandelye olayı ,cok dogru..umarım kendimize saygı duymayı ögrenırız..
Sevgili Kadın
Bir insanın yaşamda saygın olması, sevilmesi ve mutlu olması bir paradoks aslında. Kimsenin söylemediği ama bazı insanların doğal olarak anladığı, bazılarının ise zor yollardan öğrendiği bir paradoks... Eğer hayatında sana zarar veren insanlar varsa ve bir türlü sevildiğini, değer verildiğini hissedemiyorsan o halde bu yazımı oku…
Şu anda muhtemelen kısır bir döngü içindesin. Bir tarafta sana aşağılık muamelesi yapan kocan, sevgilin, ailen yada arkadaşların var. Diğer yanda ise dünya gözüne çok büyük ve korkutucu bir yer olarak görünüyor, çünkü kendine güvenemiyorsun. Tek başına var olabilmek fikri bile sana ölüm ile eş anlama geliyor. Çünkü insanlar arasında, yaşamda nasıl sağlıklı bir şekilde iletişim kurman gerektiğini, nasıl var olman gerektiğini bilmiyorsun. Bunu ne yazık ki hiç bir zaman öğrenemedin. Çocukluğunda yaşadığın olaylar senin hiç bir zaman kendine güvenebileceğini, başarılı olabileceğini, sevilebileceğini, güçlü olabileceğini öğretmedi. Hep birileri seni yönlendirdi ve sana yaşamı nasıl yaşaman gerektiğini dikte etti.
Sen ise sadece sevgi istedin ve bunu alabilmek için başkaları ne dese yapmaya çalıştın. İşte bu yüzden hala sana sevgi verecek ve sana dünyada ne yapman gerektiğini söyleyecek bir insana ihtiyaç duyuyorsun. Bu yalnızlık korkusu öyle bir boyuta ulaşmış durumda ki seni paralize ediyor, sakat bırakıyor. Ve kendini değersiz, yetersiz, işe yaramaz, aşağı bir varlık gibi hissetmene yol açıyor. Bu tıpkı yürüyemeyen bir insanın tekerlekli sandalyeye mahkum kalması gibi...
Sen tek başına o sandalyede bütün gün otururken bir insanın gelip seninle oturmasını, sana iyi davranmasını, seninle konuşmasını ve her şeye rağmen, tüm sakatlığına rağmen seni sevebilmesini ve koşulsuz sevmesini istiyorsun. Ve sevilmediğini hissedince kendini daha kötü, daha işe yaramaz, daha aşağı bir varlık olarak görüyorsun. Bir anlamda kendi değersizliğine inanmış durumdasın ve insanların davranışlarına bakarak bunun doğru olduğunu kendine ispat ediyorsun.
Fakat bu teoride şöyle bir hata var, sen özellikle sana kötü davranacak ve seni değersiz kılacak insanlarla birlikte oluyorsun...Kendini en aşağı insanlara layık görüyorsun. Çünkü sana kimsenin iyi davranmayacağını, asla sevilmeyeceğini, saygı duyulmayacağını, hakketmediğini zannediyorsun. Bu yüzden de sana hep kötü davranan, seni aşağılayan ama seni terketmeyecek insanlarla olmayı tercih ediyorsun. Bu şekilde onlar kendi aşağılık duygularını senin üzerinde tatmin ediyor, sen ise yalnız kalmaktan kurtuluyorsun. Bu bir anlaşma aslında...
Aslında sana kötülük yapan o insanın sana saygı duyma kapasitesinin olmadığını sen zaten ruhunun derinliklerinde biliyorsun... Ama bütün enerjini o insanın bir gün değişeceği fikrine yoğunlaştırarak, onun sana yaptığı kötülükleri düşünüp mutsuz olarak, kızarak, öfkelenerek kendini meşgul ediyorsun, korkularından kaçıyorsun ve aslında sen kendini bu hapise mahkum etmeyi tercih ediyorsun. Ve belkide kendi değersizliğine biraz daha fazla inanıyorsun. Çünkü dış dünyaya tek başına çıkma fikri bile seni dehşete düşürüyor. Hayatını tekerlekli sandalyede, evin içinde, pencereden dışarıyı seyrederek geçiren bir insanın şimdi kalkıp yeniden yürümeye başlaması ne kadar korkutucu bir duygudur. Ya hata yaparsa? Ya insanlar alay ederse? Ya onun değersizliğini, beceriksizliğini, bilgisizliğini farkederlerse? Öğrenecek o kadar çok şey var ki... Ve insan ilişkileri o kadar karışık ki... Ve hepsinden öte kendi içinde yaşadığın karmakarışık duyguları kontrol etmek, duygularına anlam vermek, insanları tanımak, kimin iyi kimin kötü olduğunu anlayabilmek, kendini korumayı öğrenmek... hepsi o kadar zor ki...
İnan bana sana yardım etmeye hazır olan pek çok insan var... İnanmak istemesen bile seni gerçekten seven ve senin kendine değer vermeni öğrenmen için çaba sarfetmeye hazır pek çok kişi var... Ama sen kendi değersizliğine inandığın sürece o insanların sana yardım etmesi ne yazık ki mümkün değil. Kendi değerini sadece sen belirleyebilirsin...
Peki bu durumda ne yapmalısın? Bir çok insan gibi önce tek başına var olabileceğini, başarabileceğini, ayakta durabileceğini görmeye ihtiyacın var. Kolay olmadığını biliyorum, hele bunca yıl başka insanların küçücük bir ilgisine, sefkatine, sevgisine muhtaç yaşamışken şimdi her şeyi elinin tersi ile itmenin ve ihtiyacın olan sevgiyi, anlayışı ve saygıyı kendi kendine sağlamayı öğrenmenin hiç kolay olmadığını biliyorum. Ama imkansız değil... Ve ben senin bunu başarabilecek gücün olduğunu biliyorum. O tekerlekli sandalyeden kalkman, dimdik ayakta durman ve sana kötü davranan, kendini aşağı hissettiren tüm insanları evinden, kalbinden ve yaşamından kovman gerekiyor.
Bu kendine saygı duyabilmen için, kendi iyiliğin için yapabileceğin ilk adım olacak. Sonra gerek psikoloğun ile, gerek seni anlayan diğer kadınlar ile konuşarak kendini tanımaya başlaman lazım. İşte bu en zor süreç olacak. Kendi duygularını kontrol etmeyi, neyi ne zaman yapmayı, ne söylemeyi, kime nasıl davranmayı, iyi ve kötü insanları ayırd etmeyi, dost edinmeyi, uzun vadeli plan yapmayı ve zorluklar karşısında yılmadan kendi iyiliğin için çalışmayı, kendine iyi davranmayı ve sevmeyi öğrenmelisin. Bütün bunları başardıkça kendine olan güvenin yerine gelmeye başlayacak, kendine saygı duymayı öğrenecek ve kendini sevmeye baslayacaksın...
Güven bana...
psikolog Cigdem Alper den alıntıdır..
okudugumda bana cok sey kattı helekı o tekerleklı sandelye olayı ,cok dogru..umarım kendimize saygı duymayı ögrenırız..