Ordu, ulema ve meşayih Şehzade Mustafa`nın sultanlığının uygun olduğunu düşünürken, Hurrem ve Rüstem Paşa Şehzade Bayezid`in sultanlığından yana idiler Bedenen özürlü olan Şehzade Cihangir`i ise hizmetli takımı çok sevmekteydi Tüm bu taht mücadelelerinde adı anılmayan tek kişi ise Şehzade Selim idi Gerek sultan olmaya kayıtsızlığı, gerek aykırı ve düzensiz hayatı onun sultan olabileceğine ilişkin herhangi bir ihtimalin doğmamasına yol açıyordu
Ordunun, alimlerin ve meşayihin Şehzade Mustafa`dan yana olması boşuna değildi elbette Zira Şehzade Mustafa, hem bedenen, hem de karakter itibariyle dedesi Yavuz Sultan Selim`e benzemekteydi Diğer kardeşlerinden farklı olarak çok iyi yetişmiş, döneminin alimleri ve şairleri tarafından çevrelenmişti İmparatorluğun daha da güçlenmesini sağlayacak adımları atmakta kararlılık gösterecek bir şehzade olmasının yanısıra, yavaş yavaş Osmanlı seçkinlerini çürütmeye başlayan içkiye ve kötü alışkanlıklara karşı büyük bir nefret duyuyordu Halk tarafından sevilmesinin sebebi ise, güleryüzlü, mütevazı ve cömert olmasıydı.
Hurrem ve Rüstem Paşa Şehzade Mustafa`ya karşı müthiş bir kin duyuyorlardı Bu arada Hurrem, çirkin ve cahil bir kimse olan Rüstem`e kızını vererek onu sultanın damadı da yapmasını bilmişti Hurrem`in bunu yapmaktaki amacı, Şehzade Mustafa`nın tahta geçmesini engelleyecek ittifaklar kurmak istemesiysi Rüstem Paşa`nın Şehzade Mustafa`ya olan kini ise, Mustafa`nın sultan olması halinde saraydan uzaklaştırılacağını çok iyi bilmesiydi Böylece Şehzade Mustafa`nın tahta çıkmasını isteyen ordu, ulema, meşayih ve halk karşısında, saray entrikalarını çok iyi bilen Hurrem-Rüstem ittifakı bütün hileleriyle ve pervasızlığıyla işlemeye başlamıştı.Kanuni Sultan Süleyman, on bir askeri sefere çıkmış olmanın yorgunluğunu ve nikris hastalığıyla mücadele etmenin zayıflığını yaşıyordu Bu durum onun gün geçtikçe Hurrem-Rüstem ittifakının etkisi altına girmesine yol açıyordu Hurrem ve Rüstem de Kanuni Sultan Süleyman`a sürekli olarak Şehzade Mustafa`nın sultan olmak istediğini ve Yavuz Sultan Selim`in babası II Bayezid`i tahttan indirmesini hatırlatıyorlardı
"Osmanlı tarihinin en muhteris kadın efendisi Hurrem, en hileci veziri ise Rüstem Paşa`dır" dense abartılı olmaz Bu ikili karşısında Şehzade Mustafa`nın durumu çok zordu Artık seferlere bile çıkmayan Kanuni`den sonra sultanın muhakkak Şehzade Mustafa olması gerektiği fikri gittikçe yaygınlaşıyordu Bu teveccüh ve Şehzade Mustafa`yı herkesin sevmesi karşısında Hurrem-Rüstem ittifakının entrikaları ve pervasızlığı da gittikçe artıyordu Rüstem Paşa, Şehzade Mustafa`nın mührünü yaptırarak İran Şahı Tahmasb`a mektup yazmış, İran Şahının cevabını da Kanuni Sultan Süleyman`a sunmuştu Bu ve benzeri bir dizi entrika ile Kanuni Sultan Süleyman, oğlu Şehzade Mustafa`nın kendisine isyan edeceğine ve tahtı elinden alacağına ikna edilmişti Artık Şehzade Mustafa, yani, Osmanlı tahtına en iyi varis olabilecek, halkın, ordunun, alimlerin, meşayihin sevdiği bu kıymetli şahsiyet, oğlunu sultan yapmak isteyen Hurrem`in ve damatlıktan gelen çıkarlarını ve maddi nüfuzunu elde tutmaya çalışan Rüstem Paşa`nın hileleriyle adeta bir isyancı gibi gösterilmekteydi
Peki daha sonra ne olmuştur? İşin o kısmı oldukça hazindir Şehzade Mustafa, sefere giden ve kumandanlığını babasının yaptığı orduya katılma emri alır Yanında beş bin kişilik bir kuvveti olduğu halde emredileni yapar Şehzade Mustafa kendisinden ve masumiyetinden o kadar emindir ki, ikinci vezir Ahmed Paşa`nın el altından kendisine yolladığı uyarıyı umursamadan babasının huzuruna çıkmaktan çekinmez Zira babasının adaletine ve kendisinin masumiyetine güvenmektedir Hatta, hayatından endişe eden bazı yakınları Şehzade Mustafa`yı, babası ile açık alanda ve at üzerinde görüşmesi yönünde ikna etmeye çalışmışlarsa da, Mustafa bunu bile gereksiz saymıştır
Şehzade, babasının adaletine ve kendi masumiyetine güvenerek babasının çadırına gitmeye karar vermiştir Şehzade Mustafa`yı o çadırda bekleyen, Hurrem`in ihtirasla ve Rüstem`in hilelerle doldurduğu Kanuni Sultan Süleyman`ın verdiği emirdir Osmanlı`nın en iyi yetişmiş Şehzadelerinden olan Mustafa babasının çadırına girer girmez, yedi dilsiz celladın saldırısına uğrayarak hunharca boğulmuştur Rivayet odur ki, boğulduktan sonra çadır önünde teşhir edilen Şehzade Mustafa`nın yüzü bembeyaz imiş Ayaklarında kırmızı çizmeleri, kavuğunda da beyaz turna tüyü sokulu imiş
Kanuni Sultan Süleyman`ın, Hurrem`in ihtirası ve Rüstem Paşa`nın hileleri ile boğdurttuğu Şehzade Mustafa`nın akıbeti Osmanlı halkında geniş yankı bulmuştur Kanuni`nin süt kardeşi Mehmed Çelebi bu kararı dolayısıyla sultana çok ağır sözler söylemiş, padişahla araları açılmıştır Her kesimden insanın sevdiği Şehzade Mustafa`nın boğdurtulması sebebiyle derin bir üzüntü ve ümitsizlik doğmuştur Halk arasında uzun süre, "Umudumuz Mustafa ile söndü" sözünün söylendiği rivayet edilmektedir Hatta, saraya gönderilen imzasız bir ihbar mektubunda, "keşke Mustafa öleceğine biz kırılsaydık" denilmiştir Fakat olan olmuş, Şehzade Mustafa saray entrikalarına ve Rüstem Paşanın hilelerine kurban gitmiştir
Şehzade Mustafa`nın öldürülmesi başlı başına hazin bir olay ve haksızlık olduğu kadar, Osmanlı tarihinde de bir dönüm noktasıdır Bedenen özürlü olan Şehzade Cihangir`in vefatı, Şehzade Bayezid`in babasına isyan ederek İran`a kaçması ve ardından da idam ettirilmesi sonrasında, sultan olması hiç beklenmeyen Şehzade Selim Osmanlı tahtına çıkmıştır Osmanlı sultanı olmayı hakedecek donanımdan ve beceriden yoksun olan Sultan Selim ise, devleti yönetmek ve yeni fetihlere yönelmek yerine, saray eğlenceleri ile vakit geçirmiş, içki ve sefahat hayatına dalmıştır