Sinemada güzel kadın sıkıntısı çekilmez. Hatta güzellik, sinema dünyasına giriş bileti almanızı yetenekten daha çabuk sağlayabilir. Bazı kadınlar da bu güzeller dünyasında bile öne çıkıp efsaneye dönüşebilirler. Monica Bellucci böyle bir efsane. Daha çocukken Sophia Loren ve Gina Lollobrigida’nın izinden gitmeye karar veren oyuncu, İtalyan güzelliğini hâlâ rakipsizce temsil ediyor. Doğrusu, kırk beş yaşını geride bırakmış biri olarak, bu ağır rekabet ortamında rakibelerin gittikçe gençleşmesinden etkilenmediği de söylenebilir.
Monica Bellucci çocukluğunun İtalyan ilahelerine özense de, hemen onların izinden gitmedi. Citta di Castello’da doğan aktris, önce hukuk öğrenimi gördü. Perugia Üniversitesi’nde okurken de, okul masraflarını karşılamak için modellik yapmaya başladı. Ancak bu âleme adım atmasıyla birlikte o kadar çok iş teklifi aldı ki, okulu bıraktı. Yirmi iki yaşında Milano’ya taşındı, Elite Model Management’la anlaştı. Paris’te ve New York’ta tanınan bir model oldu. Giuseppe Tornatore’nin çektiği bir reklam filminde oynadı.
‘Avrupalı bir kız’
Bir yandan da oyuncu olmak istiyordu. Zaten yönetmen Dino Risi de onun bir dergide fotoğrafını görünce TV filmi ‘Vita Coi Figli’de (1990) rol vermişti. İki İtalyan filminde daha oynadıktan sonra Francis Ford Coppola’nın dikkatini çekti. Yönetmen ona ‘Dracula’da (1992), Drakula’nun gelinlerinden birini oynattı. Film ABD’de çekildi ama Bellucci işi biter bitmez ülkesine döndü. Daha o zamandan kendisinin ‘Avrupalı bir kız’ olduğunu düşünüyordu çünkü. Şimdi de bu nedenle Avrupa’da kalmayı, İtalyan ve Fransız filmleri yapmayı tercih ediyor.
‘Dracula’dan dört yıl sonra Gilles Mimouni’nin yönettiği ‘L’appartement’ ile (Sonradan ‘Wicker Park’ adıyla yeniden çevrildi) ‘Umut Veren Oyuncu’ dalında César adayı olarak dikkati üstüne çekti. Bu filmde tanıştığı aktör Vincent Cassel ile, ertesi yıl Çingene Nat’i oynadığı ‘Doberman’da da (1997) aynı seti paylaştı. Gaspar Noé’nin çok yankı uyandıran filmi ‘Dönüş Yok / Irreversible’ ile unutulmaz bir sinema çifti oldular. Beraberlikleri gerçek hayatlarında da sürdü. 1999’da evlendiler, Deva (7) ve Leonie (1) adında iki kızları var.
Monica Bellucci ilk olarak, onu Tornatore ile bu kez reklam değil sinema dünyasında birleştiren 2000 yapımı ‘Malèna’ ile ülkesinin, hatta kıtasının sınırları dışına çıkmıştır. Yeni yüzyıla kadar Kuzey Amerika’da tanınmayan Bellucci, Oscar ve Altın Küre adayı olan filmle, tek hamlede okyanusu aştı. “Malèna”, İkinci Dünya Savaşı’na giden kocasını bir Sicilya kasabasında bekleyen, bu arada bütün kasaba erkeklerinin arzu nesnesi haline gelen kahramanıyla, Bellucci efsanesini yaratan etkenlerden biri oldu. Aktris, en güzel kadın, en fazla arzu edilen kadın, en seksi kadın listelerinin ön sıralardan müdavimi haline geldi.
Meşhur öpüşme sahnesi
Başka filmler de var, tabii. Örneğin, onu ‘Dracula’daki rol arkadaşlarından Keanu Reeves ile yeniden bir araya getiren ‘The Matrix Reloaded’ (2003) ile ‘The Matrix Revolutions’da Merovingian’ın sıkıntıdan patlayan ve Neo’ya âşık olan karısı Persephone’yi oynamıştı. Genç kadın yardım karşılığında Neo’dan kendisini, tıpkı Trinity’yi öptüğü gibi tutkuyla öpmesini istiyordu. Bir de aynı derecede meşhur olan Jada Pinkett Smith ile öpüşme sahnesi vardır ama o, Bellucci’nin seslendirdiği video oyunu ‘Enter the Matrix’te.
Mel Gibson’ın, belki ‘Irreversible’dan da fazla yankı uyandıran filmi ‘The Passion of the Christ’ ise bazı bölümlerinde Bellucci’nin görmeye alıştığımız ölçüde güzel olmadığı bir film. Aktris, Jim Caviezel’in İsa’sının karşısında burada Maria Magdalene’yi oynuyordu. Yönetmen Mel Gibson, Monica’yı güzel göstermemek için çok uğraştıklarını, ışıltısını silmekte güçlük çektiklerini söylemişti.
Pek çok iyi yönetmenle çalıştı; aralarında Morgan Freeman, Gene Hackman, Paul Giamatti’nin de bulunduğu iyi oyuncularla oynadı. Ama en fazla birlikte çalıştığı kişi, kocası Vincent Cassel’dir. Bu arada kayınpederi Jean-Pierre Cassel de tanınmış bir aktör. Büyük bütçeli bir Hollywood filminde ilk başrolünü, Bruce Willis ile ‘Tears of the Sun’da oynadı. ABD’de en fazla izlendiği yıl 2010 olsa gerek, arka arkaya üç İngilizce film yapmıştı. Bellucci filmlerde Fransızca, İngilizce ve İtalyanca’yı neredeyse aynı rahatlıkla konuşuyor, İspanyolca’sı da fena değil. ‘Passion of the Christ’ta Arami dilini de yeterince kıvırmıştı.
İstanbul’a da konuk oldu
Kendisini, Türk oyuncuların da rol aldığı Bahman Ghobadi filmi ‘Rhinos Season/Gergedanın Son Şiiri’nin çekiminde İstanbul’da konuk etmiştik.
Sinemada güzel kadın çok var, ama 45’ini geride bırakmış Belluci’nin yerini alacak çekicilikte kimse yok. Erkek sitesi AskMen.com’un da dediği gibi: “Bellucci zaman geçtikçe daha çekici ve baştan çıkarıcı bir hal alıyor.” Ne de olsa on yıldır onların en çok arzulanan kadın listelerinin gediklisi. Sanırız, 1998’de Max’, 2000’de de GQ için poz verdiği çıplak takvimler de şimdiden klasikler arasına girmiştir.
Kaynak: Radikal.com.tr