Ortada kişilik farkı varsa orta yol bulunamaz ki.
Ne bu adam karısıyla ettiği sohbetten zevk alabilir ne de bu kadın kocasının entellektüel ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir kadın olabilir. Her halükarda ikisinden biri hatta ikisi de mutsuz olacak.
İyi de kitap okuma alışkanlığından, entelektüel birikimden bahsediliyor, uç karakterlerin inatlaşmalı uyumsuzluğu değil ki konu. Kişilikteki, alışkanlıklardan doğan bir uyumsuzluk sevgi ve hoşgörü aşılabilir bence. Ama bir insanın karakterinde uyum yoksa zaten o insanla geçim olmaz.
Tabi evliliklerinin hangi etkiyle, nasıl başladığını bilmiyoruz ama ben sevgi-aşk olarak varsaydım. Çünkü yaşayış olarak birbirleri ile uyumsuz iki insanı bir ömrü paylaşmak fikriyle bir araya getiren şeyin mantık çerçevesinde işlemediğini düşünüyorum. Şimdi burada "Sevgi neydi, sevgi emekti" diye paragraf paragraf coşacağım biraz idare edin :)
Olayı nasıl ele aldığımı en kısa şekliyle açıklamaya çalışayım:
Sevgi ve özverinin, ne kadar farklı hayata sahip iki insan da olsa (karakterinde inatlaşma olmadığı sürece), onları bir arada tutabildiğini düşünmüşümdür hep, annemle babamın evliliği de böyleydi çünkü. Babam anneme aşık olmuş, annem de babama (Uzun hikaye). Ama hayattan keyif aldıkları şeyler olsun, tahsilleri olsun, yer yer siyasi görüşleri olsun, hobileri, damak zevkleri vb. tamamen birbirine zıt insanlar. İkisinin de hayatı tuttukları noktalar apayrı. Bunu şöyle düşünmek lazım; bir kayığın dalgada iki yana sallanarak yol alması gibi. Onlar birbirlerinden ayrılmak istemedikleri için "Biraz senden biraz benden" mantığıyla birbirlerini yer yer tiye alan insanlar. Konuyu da buradan gördüm,
kadın muhabbet istiyor, daha gündelik, gezmelik tozmalık, hayatın üstünde... Adam daha derin, daha dipte, koltuğunda. O halde adam eşini seviyorsa, onunla bir arada olmak istiyorsa arada su yüzüne çıkacak, güneşi görecek. Kadını da bazı bazı derinlere dalacak inci çıkaracak tabi elinden geldiğince. Adam hanımının alanına misafir olacak biraz, iki gezecek, deli deli muhabbet edecek, "Bebeyim aşkitom, elit oküzün burada" diyecek, sonra bir gün kadın adamın alanına misafir olacak, kitaplarındaki adamları, cümleleri soracak... Birbirlerine pek benzemeyen eşler, iki tamamlayıcı renk gibi, birbirlerine karışıp yeni bir renk oluşturamazlar belki ama zıt renkler olarak yan yana çarpıcı bir birlikteliğe sahip olabilirler. Adamın kendisini olduğu gibi kitaplarına kapatması "Senden alacağım hiçbir şey yok, sen o bildiğim kitaplardansın" demek gibi, seviyorsa oturur eşini de okur. “Bu kitap yeni çıkmış alayım bitireyim” diye koşmak yerine, biraz yavaşlar ve gider manzaraya karşı havadan sudan ve hatta moktan püsürden konuşarak hanımının iki kahkahasını içine çeke çeke çayını - şarabını içer.
Sevdiğini mutlu görmek de insanı mutlu eden bir şey, sevdiğinin keyifle bir şeyleri anlatmasını dinlemek de zevk verebilir insana, illa entelektüel bir içerikle sohbet edilmesi gerekmez. Bizimkiler 38. Seneyi bitirdiler böyle böyle.
Burada ben de edebiyat parçaladım biraz ama, olaya bakışım buydu benim. “Kadınını duygusal olarak tatmin edecek” cümlemin altındaki düşünce. Bu halde kadının eşinin okuduğu kitaplar gözüne batmaz, adam da entelektüel açlığını arkadaşlarıyla doyasıya giderir. Ayrıca, edebi bilgisi yüksek bir insanın da kadın ruhunu okşayacak adımları daha kolay atabileceğini düşünüyorum, bu yüzden konudaki hanıma daha bi hak verdim.