- 1 Mart 2008
- 1.886
- 15
Bakışlarını Erol’un gözlerine dikmişti!
Gülcan bir süre sonra sesleri duymaz oldu. Sessizce oturuyordu. Bundan sonra ne yapması gerektiğini düşünmeye çalışıyor ama hiçbir çıkar yol bulamıyordu. Erol’la hemen konuşacaktı. Neler olduğunu soracak ve onun gerçek niyetini anlayacaktı. Ayrılıkla bitmiş bir sevginin kurbanı olmak istemiyordu. Onuru kırılmıştı. Gözleri şişmişti. Yanakları sırılsıklamdı. Neden sonra dışarıdan yaklaşan ayak sesleri ile irkildi. Soluğunu tuttu. Oda kapısı sert bir şekilde açıldı ve Erol girdi içeriye. Gözlerini kısarak baktı Gülcan’a:
- Duydun mu bütün konuşmaları?
Gülcan başını salladı. Gözlerini kaldırıp Erol’un gözlerine dikti bakışlarını. Sorgular gibi bir hali vardı. Genç adam bakışlarını kaçırdı:
- Her şeyi anladın sanıyorum...
Usulca fısıldadı Gülcan:
- Neden? Neden ben?
Erol sıkıntıyla soludu:
- Bana soru sorma... Böyle olması gerekiyordu. Bu evde yaşayacaksın. Daha rahat, maddi açıdan daha problemsiz bir hayatın olacak. Ama benden bir eş olarak beklentin olmasın. Ben hayatımda bir tek kişiyi sevdim. Onu da annem ve babam yüzünden kaybettim. Bunun öcünü almam gerekiyordu. Aldım. Sana da bunun karşılığında rahat bir hayat vaat ediyorum. Bunu arasan da bulamazdın...
Gülcan acı acı güldü:
- Haklısın Erol. Asla bunu bulamazdım. Hâlâ aynı hatayı yapıyorsun. Senin en büyük değerin para demek ki!.. Sevdiğin kızı da bu değerden vazgeçemediğin için yitirdiğin belli. Öcünü aldın belki ama değişen ne?
Erol öfkeyle dönüp baktı Gülcan’ın yüzüne. Onun yaşından beklenmeyen bir zekayla olayı hemen kavrayabilmesine ve bu tespiti yapabilmesine hayret etmiş ve sinirlenmişti. Gerçekler, herkes gibi duymak istediği en son şeydi ve kızdırmıştı:
- Boyundan büyük laflar etme bana... Ne biliyorsun ki?
Gülcan başını iki yana salladı:
- Bilmem gerekeni öğrendim sanıyorum. Ama merak ediyorum, neden ben? Annenin tarif ettiği mahalle kızı olduğum için mi? Onları utandıracak bir sosyal yaşantıdan geldiğim için mi?
Erol cevap vermedi. Birkaç parça eşya aldı odadan. Bir kez daha dönüp baktı Gülcan’a ve hiçbir şey söylemeden çıkıp gitti. Gülcan acıyla inleyerek kapandı yatağa. Hıçkırarak ağladı. Evliliğinin ilk dakikalarında acı gerçekle karşılaşmış yaşadığı büyük hayal kırıklığını nasıl taşıyabileceğini düşünüyor ve ağlıyordu. Yabancı bir yerdeydi ve istenmediği bir ortamdaydı. Kendini sığıntı gibi hissediyor, özgürlüğü elinden alınmış bir tutsakmış gibi düşünüyordu. Şanssızlığına kahretti.
“Annem, canım annem, neden beni de götürmedin sonsuzluklara? Neden bıraktın beni?!.” diye inledi... Yorgun hissediyordu kendisini. Göz kapakları ağırlaşmıştı. İnanamadı. Bunca yaşanan şeyden sonra uykusunun gelmiş olmasına akıl erdiremiyordu. İçinin kazındığını hissetti. Dönüp gidemezdi. Biliyordu ki babası bulduğu bu yağlı kapıdan geri dönmesine asla izin vermezdi. Hayatı iki misli zindan olurdu.
“Çarem yok benim... Neyin bedeli bu? Neden ben ödüyorum?!.” diye inledi...
Gülcan bir süre sonra sesleri duymaz oldu. Sessizce oturuyordu. Bundan sonra ne yapması gerektiğini düşünmeye çalışıyor ama hiçbir çıkar yol bulamıyordu. Erol’la hemen konuşacaktı. Neler olduğunu soracak ve onun gerçek niyetini anlayacaktı. Ayrılıkla bitmiş bir sevginin kurbanı olmak istemiyordu. Onuru kırılmıştı. Gözleri şişmişti. Yanakları sırılsıklamdı. Neden sonra dışarıdan yaklaşan ayak sesleri ile irkildi. Soluğunu tuttu. Oda kapısı sert bir şekilde açıldı ve Erol girdi içeriye. Gözlerini kısarak baktı Gülcan’a:
- Duydun mu bütün konuşmaları?
Gülcan başını salladı. Gözlerini kaldırıp Erol’un gözlerine dikti bakışlarını. Sorgular gibi bir hali vardı. Genç adam bakışlarını kaçırdı:
- Her şeyi anladın sanıyorum...
Usulca fısıldadı Gülcan:
- Neden? Neden ben?
Erol sıkıntıyla soludu:
- Bana soru sorma... Böyle olması gerekiyordu. Bu evde yaşayacaksın. Daha rahat, maddi açıdan daha problemsiz bir hayatın olacak. Ama benden bir eş olarak beklentin olmasın. Ben hayatımda bir tek kişiyi sevdim. Onu da annem ve babam yüzünden kaybettim. Bunun öcünü almam gerekiyordu. Aldım. Sana da bunun karşılığında rahat bir hayat vaat ediyorum. Bunu arasan da bulamazdın...
Gülcan acı acı güldü:
- Haklısın Erol. Asla bunu bulamazdım. Hâlâ aynı hatayı yapıyorsun. Senin en büyük değerin para demek ki!.. Sevdiğin kızı da bu değerden vazgeçemediğin için yitirdiğin belli. Öcünü aldın belki ama değişen ne?
Erol öfkeyle dönüp baktı Gülcan’ın yüzüne. Onun yaşından beklenmeyen bir zekayla olayı hemen kavrayabilmesine ve bu tespiti yapabilmesine hayret etmiş ve sinirlenmişti. Gerçekler, herkes gibi duymak istediği en son şeydi ve kızdırmıştı:
- Boyundan büyük laflar etme bana... Ne biliyorsun ki?
Gülcan başını iki yana salladı:
- Bilmem gerekeni öğrendim sanıyorum. Ama merak ediyorum, neden ben? Annenin tarif ettiği mahalle kızı olduğum için mi? Onları utandıracak bir sosyal yaşantıdan geldiğim için mi?
Erol cevap vermedi. Birkaç parça eşya aldı odadan. Bir kez daha dönüp baktı Gülcan’a ve hiçbir şey söylemeden çıkıp gitti. Gülcan acıyla inleyerek kapandı yatağa. Hıçkırarak ağladı. Evliliğinin ilk dakikalarında acı gerçekle karşılaşmış yaşadığı büyük hayal kırıklığını nasıl taşıyabileceğini düşünüyor ve ağlıyordu. Yabancı bir yerdeydi ve istenmediği bir ortamdaydı. Kendini sığıntı gibi hissediyor, özgürlüğü elinden alınmış bir tutsakmış gibi düşünüyordu. Şanssızlığına kahretti.
“Annem, canım annem, neden beni de götürmedin sonsuzluklara? Neden bıraktın beni?!.” diye inledi... Yorgun hissediyordu kendisini. Göz kapakları ağırlaşmıştı. İnanamadı. Bunca yaşanan şeyden sonra uykusunun gelmiş olmasına akıl erdiremiyordu. İçinin kazındığını hissetti. Dönüp gidemezdi. Biliyordu ki babası bulduğu bu yağlı kapıdan geri dönmesine asla izin vermezdi. Hayatı iki misli zindan olurdu.
“Çarem yok benim... Neyin bedeli bu? Neden ben ödüyorum?!.” diye inledi...