Bir dediği iki olmuyordu!..
Muhsin arabanın yanı başında ayakta durmuş, okuldan çıkan gençleri dikkatle izliyordu. Biraz önce zil çalmış ve öğrenciler neşe içinde oluk oluk okuldan boşalmaya başlamıştı. Beş dakika geçmeden uzun boylu, filiz gibi bir genç kız koşarak Muhsin’in yanına geldi:
- Muhsin ağabey, bir arkadaşımı evine bırakabiliriz değil mi?
Muhsin gülümsedi:
- Tabii küçük hanım, nereye isterseniz götürürüz.
Genç kız sevinçle arkasına döndü ve bağırdı:
- Esra, gel haydi...
İki genç gülüşerek son model siyah arabaya bindiler. Muhsin direksiyona geçerek motoru çalıştırdı, aynadan arkada oturan gençlere baktı:
- Ne tarafa gidiyoruz?
Ebru atıldı:
- Fenerbahçe, sahile...
Araba yaylanarak hareket etti. Yol boyunca kızlar gülüşüp şakalaştılar. Ebru Lise son sınıfa geçmişti. Bu sene üniversite imtihanlarına hazırlanıyordu artık. Mehmet Ali Bey özel öğretmen tutmuştu genç kız için. On sekiz yıl geçmişti aradan. Ebru büyümüş, en iyi okullarda okumuştu. Başarılı bir öğrenciydi. Mehmet Ali Beyin göz bebeğiydi. Bir dediği iki olmuyordu evde. Gülcan onun bu kadar şımartılmasına karşı çıkıyordu ama Mehmet Ali Beye laf anlatmak mümkün değildi. Yaşlı adam neredeyse seksen yaşına gelmişti. Fabrikaların yönetiminden ayrılmış, zamanını okuyarak ve hayattan edindiği tecrübeleri yazarak vakit geçiriyordu. Fabrikaların tüm yönetimi Gülcan’a kalmıştı. Gülcan doğumdan sonra hem bebeğini büyütmüş, hem de dışarıdan ortaokul ve lise imtihanlarına hazırlanmıştı. İkisini de başarıyla verdikten sonra bir sene kursa devam etmiş ve üniversiteye hazırlanmıştı. Bu arada Mehmet Ali Bey Ebru’nun bakımı için tecrübeli bir dadı tutmuştu. Gülcan Tekstil Mühendisliğini kazanarak hiç fire vermeden okumuştu üniversiteyi. Mezun olduktan sonra Mehmet Ali Beyle birlikte birkaç sene çalışmış, tecrübe sahibi olmuştu. Sonunda yaşlı adam bir gün, artık yorulduğunu, bütün yönetimi Gülcan’a bırakmak istediğini söyleyerek kendini emekliye ayırmıştı. Gülcan bu karar sonrasında tedirginlikler yaşamış olmasına rağmen zaman içinde işi kontrolü altına almayı başarmış ve mükemmel bir idare ile Mehmet Ali Beyin sahip olduğu bütün fabrikaların yönetim kurulu başkanlığına gelip oturmuştu. Artık piyasada saygın, sözüne güvenilir dürüst bir iş kadını olarak biliniyordu. O işin başına geçtikten sonra iş hızla büyümüş, cesurca atılımları sayesinde sayılı markalardan biri haline gelmişlerdi. İç pazarın önemli bir kısmını ellerinde tutmuş, yabancı ülkelere yapılan ipek ihracatında ise ülkede bir numaraya yükselmişlerdi. Gülcan oldukça yoğun bir şekilde çalışıyordu. Bu arada kızına da elinden geldiğince vakit ayırıyor, dinlenmek için ayırdığı günlerde sadece Ebru’yla meşgul oluyordu. Hayat, hüzün dolu geçen çocukluk ve gençlik yıllarından sonra birden ters dönmüş, Mehmet Ali Beyin karşısına çıkmasıyla Gülcan etrafındaki herkesin imreneceği bir hayatın içinde yer almıştı. Kendisi de inanamıyordu yaşananlara...
Muhsin arabayı Ebru’nun söylediği evin önünde durdurduğu zaman akşam olmak üzereydi...