“Bir bey sizi görmek istiyor”
Yarım saat sonra Fenerbahçe’ye gelmişti Halit. Elindeki adrese göre bir müddet aradı evi. Daha sonra sorduğu bir adam karşıda, denizin karşısındaki villayı işaret edince bir ıslık çalmaktan kendini alamadı. Burası evden ziyade küçük bir saraya benziyordu.
Halit kapıyı çalıp beklemeye başladı. Birkaç dakika sonra Pervin kapıyı açmış, karşısındaki bakımsız, serkeş görünüşlü adamı gelişigüzel bir dilenci zannederek başından savmaya kalkışmıştı:
- Yok kardeşim bir şey, başka kapıya...
Halit ayağını uzattı, kapının kapanmasını engelledi:
- Hop! Ağır ol bakalım küçük hanım, benim adım Halit. Ben Gülcan’ın babasıyım. Ne o, kızımı göremeyecek miyiz yani? Öyle mi emir aldın efendilerinden?
Pervin hayretle baktı karşısındaki adama. Toparlandı hemen:
- Affedersiniz... Bir dakika Gülcan Hanıma haber vereyim...
Halit sırıttı:
- Boş ver Gülcan’ı, sen damat evde mi onu söyle? Erol evde mi?
Pervin korkuyla süzdü adamı. Sonra başını salladı:
- Evde efendim. Bir dakika çağırayım.
- Çağır bakalım, haydi biraz acele et!.. Kırıtıp durma karşımda...
Hizmetçi kız koşar adımlarla uzaklaştı. Erol salonda annesiyle birlikte oturuyordu. Günlük gazeteleri almış göz gezdiriyor, bir yandan da kahvesini yudumluyordu. Pervin salona girdi:
- Küçük bey, kayınpederiniz olduğunu söyleyen bir bey sizi görmek istiyor. Ön kapıda bekliyor.
Erol hayretle önce hizmetçi kıza, sonra da annesine baktı. Aysel Hanımın kaşları çatılmıştı. Tiz bir sesle haykırdı oğluna:
- Erol bu da ne demek oluyor?
- Ben hallederim anne, sen karışma!
Hızla salondan çıktı. Kapıya geldi. Halit gülümsedi:
- Vay damat Bey, nasılsın bakalım?
Ardından cevap beklemeden bilmiş bir tavırla ekledi:
- Kusura bakma, keyfinizi bozduk ama anlarsın bu işlerden. Biraz arpaya ihtiyaç var.
Erol dudaklarını ısırdı:
- Sana yeteri kadar vermiştim sanıyorum. Anlaşmamız böyle değildi...
Halit diklendi:
- Sonrasında daha da vereceğim dedin, şimdi kıvırtma damat bey... Biz senin sözünü söz bildik, “he” dedik... Şimdi yan çizmenin bir anlamı yok...
Erol cüzdanını çıkartıp kalın bir deste çıkarttı:
- Bu son Halit Efendi... Bundan başka zırnık işlemez.
Uzattı parayı:
- Kızını görmeyecek misin, Gülcan yukarıda...
Halit omuzlarını silkti:
- Boş ver kızı şimdi, burada keyfi iyidir. Burada adam kötü olur mu yahu... Selam söylersin, haydi hoşçakal.
Gözleri parlamış bir şekilde elindeki banknotları sayarak uzaklaştı. >