Ne varsa hep çocuklukta var… Ne hayatın ağır yükü omuzlarda henüz… Ve ne de gelecek kaygısı yüreklerde…
Uçurtmalarını özgürce uçurmanın sevinç ışıltıları, kardan adamlarındaki kömürden gülüşlerdir yüzlerindeki, çocukların… Ve bir de… "Büyüyünce ne olacaksın?" sorusu vardır kafalarında… Çünkü çocuklar hep büyümek isterler. Kocaman bir adam ya da şefkatli bir anne olmak… Fakat nedendir bilinmez, kimsecikler söyleyemez çocuklara büyümenin her şey demek olmadığını… Kimse diyemez onlara büyüyünce çocukluklarını özleyeceklerini… Ve bilmezler çocuklar, büyüklüğün zor olduğunu… Çünkü çocuktur onlar daha… O pembe hayallerle dolu, saf ve temiz bir dünyanın çocukları…
Evet, bir hengâmedir almış başını gidiyor hayatımızda… Sürekli bir yaşam savaşı içerisindeyiz sanki… Bencil bir yaşamın savaşı… Herkes kendisi için yaşıyor, herkes kendi geleceği için çalışıp çabalıyor. Herkes kendisini düşünüyor yani… Bir şeyleri kazanma uğruna birçok değerimizi yitiriyoruz. Hayatı kazanacağız derken komşularımızı, arkadaşlarımızı, kısacası insan olduğumuzu unutuyoruz. Ve böylelikle robotlaşıyor hayatımız, monotonlaşıyor, bencilleşiyor. Kaptırıp kendimizi dünyanın albenisine, farkında olmadan neleri yitiriyoruz neleri… Ah bir bilsek…
Acaba kazanıyor muyuz biz, yoksa kaybediyor mu? Sahi, biz ne için yaşıyoruz?
Keşke diyorum, hep çocuk olarak kalsaydık. Hiç büyümeseydik keşke… Ve içimizdeki gelecek kaygısı yerine, annemizin akşam olunca bizi sokaktan eve çağıracağı anki kaygı olsaydı.