Portakal Kabukları- İlker Okatan
Saldırıyor, tahrik ediyor, savuruyor seni bu kitap. Her satırında zeka ile acı dans ediyor. Aşk var ve yok. Opera oluyor, tek kişilik tiyatrodan kalabalık bir kıtaya atlıyor. Kapattığında uzanıyorsun yatağına. Kitap odanın her köşesini geziyor. En sevdiğin arkadaşlarını aratıyor bu kitap. En eskiyi. Yüreğinin okyanusuna sakladığın sırları açıyor. Unutamıyorsun yaşananları. Unutturmuyor. Yazar, bir çok şairin ve yazarın yapamadığını yapıyor. Ya infilaka uğruyorsun ya da kendi içsel yolculuğuna doğru yol alıyorsun. Ya ben kimdim? oluyorsun. Kim olmalıydım? Ya da Kimim? Hiçbir acı kimliğinin farkında olmamandan daha acı olamaz. Yaşadığın her ne ise, sen olmadan yaşadığın şey hiçbir şeydir. Sen de hiçbir şeysindir. Kitap kendin olmanı istiyor. Kendinle yüzleşmeni. Kendine kalmanı. Ezberler bozuluyor birer birer bu kitapta. Saat 22.45. Kısık bir fon var. Kısık hıçkırıklar
Yazdığım sözcüklerin içinden çıkarken çok yara aldım. Beni anlamak, kurulan cümleler arasından başını vurarak, yara alarak, kanayarak çıkmaktır. Aynı ağaçta aynı iklimi yaşamaktır beni anlamak
Hayat kutsal kitaplar gibidir, kat kat. Babilin Asma Bahçeleridir, yükselti. Yusufun düştüğü kuyudur, en dip yer. Hayat seçtiğim romanmış. Bir roman değil bir hayat seçmişim. İlker Okatan olmak ne zor
Ruh, ateşe düştüğünde yanmıyormuş. Yanacağı kadar biriktiriyormuş odununu. Veriyormuş ateşe içini. Unuttum. Kendimi nerde yaktığımı unuttum. Nerde söndürdüğümü. Nerde kıvılcımlandığımı. Nerde kül olduğumu ve nerden nereye savrulduğumu.O kadar güzel unutmuşum ki bu yangını, kendime hatırlatmaya kıyamıyorum
Beyoğlunun En Güzel Abisi-Ahmet Ümit
Beyoğlunun En Güzel Abisi
Yılbaşı gecesi işlenen bir cinayet... Tarlabaşının arka sokaklarında bulunan bir erkek cesedi. Öldürülmüş erkeklerin en yakışıklısı, belki de en kötüsü. Karanlık sırların ortaya çıkardığı utanç verici bir gerçek. Gururlarının kurbanı olmuş erkekler, onların hayatlarını yaşamak zorunda olan kadınlar. Bu cinayetler yatağında, bu kötülükler bahçesinde, bu insan eti satılan can pazarında masumiyetini korumaya çalışan bir adam. Bir zamanlar İstanbulun en gözde yeri olan Beyoğlunun hazin hikâyesi.
Karanlık... Soğuk havayla iyice ağırlaşan bir karanlık. Uzaklardan şarkılar geliyor kulağına, neşeli kadın çığlıkları, ayarını yitirmiş sarhoş naraları, biri küfrediyor belki ana avrat, belki ağlıyor biri hıçkıra hıçkıra, belki biri sessizce ölüyor bu gürültünün, bu hengâmenin ortasında. Umurunda değil. Hepsinden sıyrılmış, sadece öfke...
Nereye gittiğini bilmeden yürüyor, nefret tarafından kuşatılmış olarak. Kıskançlık denen o canavar, çelikten pençesine almış yüreğini, habire sıkıyor. "Kadınlar," diyor bir ses zihninin derinliklerinden... "Kadınlar, onlarla oynayamazsın... Oynadığını zannedersin ama bir de bakmışsın, asıl oyuncak sen olmuşsun." Hayatına giren kadınların yüzleri beliriyor sokağın zemininde. Birer birer düşüyor görüntüleri ayaklarının dibine. Hepsinin boynu bükük, hepsinin gözlerinde keder. Hepsi üzgün... Aldırmıyor, bir su birikintisiymiş gibi basıp geçiyor üzerlerinden ama yeniden düşüyor görüntüler zemine. "Kadınlar," diyor o ses yine, "Kadınlardan asla kurtulamazsın, hayaletleri hayatın boyunca seni takip eder."
(Tanıtım Bülteninden)
Bir - Şebnem Pişkin
İnsan bilgide zirvedeydi. Ne zaman ki cenneti yitirip kim olduğunu unuttu, işte o zaman bilgide geriye düştü. Maddenin boyunduruğuna girdi. İlahi yönünü kullanmaz oldu. Mutluluğu hep dışarılarda aradı ama hiç dönüp kendi içine bakmadı. Mucizeleri fark etmedi.
Yaşamı ve yaşamdaki her şeyi tesadüflere bağladı.
Ama hayatta tesadüf diye bir şey hiç olmamıştı ki...
Yaşama bakıyor fakat görmüyoruz, duyuyor fakat dinlemiyoruz, yiyor fakat tat almıyoruz, seviyoruz fakat kimi sevdiğimizi hiç bilmiyoruz.
Belirsiz yarınlara odaklanırken elimizdeki tek şeyi, şimdi'yi de kaybediyoruz.
Hayatta tesadüfler yok. Bu satırlar sizin için yazıldı. Kim olduğunuzu yeniden hatırlamanız, maddenin boyunduruğundan kurtulup özgürleşmeniz, mutluluğu içinizde bulmanız ve mucizeye tanık olmanız için yaşam kelimelere büründü ve önünüzde bir yol olarak belirdi. Bu yol size unuttuklarınızı hatırlayarak bilgide zirveye taşıyacak olan yol; bu yol damlaları okyanusa götüren yol; bu yol parçaları bütünde birleştiren yol...
Bu yol, Bir'den gelen ve Bir'e dönen yol.
Yola çıkmaya cesareti olmayan, yolun sonundaki o muhteşem güzelliği hiç göremeyecek. Sizi bakmaktan görmeye, duymaktan dinlemeye, inanmaktan bilmeye götürecek o yola, bilgi yoluna çıkmaya var mısınız?