Pop şarkıcısı Pınar Aylin, Kelebek'te diyor ki: "İnsan ilişkileri sahte... Etrafıma bakıyorum; genç kızlardan biz yaşta kadınlara kadar herkes, gerçeğini bulamamaktan şikâyetçi... Annelerimizin zamanındaki ilişkiler mumla aranır hale geldi. Adam gibi adam istiyorum, ama zor; bunu da biliyorum. Çünkü benim dengim, 40 yaş grubudur. E o yaştaki 'adam gibi adamlar'ın çoğu evli... Bir arkadaşım 'Artık ikinci elleri bekleyeceğiz' demişti. Doğru!"
* * *
Ananevi erkekler, "İlle de sıfır kilometre olsun" takıntısındayken, 40 yaş grubu kadınlarda "artık" ikinci ele talep oluşması ilginç...
Daha da ilginci, Pınar Aylin'in aynı röportajda, boşanmak için gün saydığını söylemesi...
Yani bir "ikinci el" de kendisi çıkarmak üzere...
Böyle bakınca, herkesin bir yandan kendisininkini elden çıkarmaya çalışırken, öte yandan da öbürlerininkine göz attığı, bereketli bir ikinci el araba pazarına benziyor ilişkiler...
Üstelik bazıları sadece göz atmıyor, göz koyuyor da...
Yakında "Arkadaş arıyorum" sitelerinde şöyle ilanlar okuyacağız:
"Bayandan... az kullanılmış, yıpranmamış... takasta kullanılabilir. "
* * *
Ne oldu da ilişkiler böyle piyasaya düştü, "sahte"leşti?
Neden kadınlar "adam gibi adam" bulamamaktan dertli?
Annelerimizin zamanındaki ilişkiler nereye gitti?
"Artık domatesin bile hakikisi bulunmuyor" demek kolay...
Ama işin daha derin boyutları var.
Geçenlerde Van'da dinlediğim bir öyküyü yazmıştım:
Köyün en güzel kızı, daha bahçe çitinden ötesini tanımadan çirkin bir delikanlıya kaçmış. Dağın öbür yamacındaki köye gitmişler. Orada yakışıklı oğlanlarla evli kızlar "Niye bu çirkine kaçtın" diye sorunca boyun bükmüş bizimki:
"Dünyanın bu kadar büyük olduğunu bilsem, buna kaçar
mıydım hiç..."
* * *
Çağımız kadını, dünyanın büyüklüğünü fark ediyor giderek...
Bir önceki kuşağa göre, erkeklerle daha fazla karşılaşıyor.
"Annelerimiz gibi" evlendirildiğ i erkeğe mahkûm değil artık...
Seçenekleri artıyor.
Eskisi gibi boyun eğmiyor; itiraz ediyor; beğendiğini de beğenmediğini de söylemekten çekinmiyor.
Yeni kadının meydan okuyuşu, asırlık iktidarını kaybeden erkeği ürkütüyor. Erkek, ne istediğini bilen, cesur kadın karşısında nasıl tavır alacağını bilemiyor. Sahteleşiyor.
Öte yandan, iş dünyasındaki rekabete, eş dünyasındaki rekabet ekleniyor.
Kentli kadın, ayakları üzerinde durabildikçe yoruluyor, bağımsızlaştıkça yalnızlaşıyor.
Sonunda bazıları, Pınar Aylin'in dediği gibi, "ne kadar güçlü olsa da, erkeğin varlığını hissetmek istiyor."
Hatta bazen, annesinin dönemindeki rol dağılımını özlemeye başlıyor.
* * *
Aylin de o rol dağılımı uğruna "mesleğinin zirvesindeyken evliliği seçmiş. Gözü başka bir şey görmemiş."
Hata da burada işte...
Kadının erkek için kendinden vazgeçmesi, kendisini mutsuz ettiği gibi, ona "mesleğinin zirvesindeyken" âşık olmuş erkeği de soğutuyor.
"Annelerimiz" için aşk, bir elmanın iki yarısı olabilmekti.
Artık kimse yarım kalmak istemiyor.
Gün, kendi başına tam elma olmayı başarabilenlerin, aynı dalda yan yana durabilmenin günüdür.
* * *
Ananevi erkekler, "İlle de sıfır kilometre olsun" takıntısındayken, 40 yaş grubu kadınlarda "artık" ikinci ele talep oluşması ilginç...
Daha da ilginci, Pınar Aylin'in aynı röportajda, boşanmak için gün saydığını söylemesi...
Yani bir "ikinci el" de kendisi çıkarmak üzere...
Böyle bakınca, herkesin bir yandan kendisininkini elden çıkarmaya çalışırken, öte yandan da öbürlerininkine göz attığı, bereketli bir ikinci el araba pazarına benziyor ilişkiler...
Üstelik bazıları sadece göz atmıyor, göz koyuyor da...
Yakında "Arkadaş arıyorum" sitelerinde şöyle ilanlar okuyacağız:
"Bayandan... az kullanılmış, yıpranmamış... takasta kullanılabilir. "
* * *
Ne oldu da ilişkiler böyle piyasaya düştü, "sahte"leşti?
Neden kadınlar "adam gibi adam" bulamamaktan dertli?
Annelerimizin zamanındaki ilişkiler nereye gitti?
"Artık domatesin bile hakikisi bulunmuyor" demek kolay...
Ama işin daha derin boyutları var.
Geçenlerde Van'da dinlediğim bir öyküyü yazmıştım:
Köyün en güzel kızı, daha bahçe çitinden ötesini tanımadan çirkin bir delikanlıya kaçmış. Dağın öbür yamacındaki köye gitmişler. Orada yakışıklı oğlanlarla evli kızlar "Niye bu çirkine kaçtın" diye sorunca boyun bükmüş bizimki:
"Dünyanın bu kadar büyük olduğunu bilsem, buna kaçar
mıydım hiç..."
* * *
Çağımız kadını, dünyanın büyüklüğünü fark ediyor giderek...
Bir önceki kuşağa göre, erkeklerle daha fazla karşılaşıyor.
"Annelerimiz gibi" evlendirildiğ i erkeğe mahkûm değil artık...
Seçenekleri artıyor.
Eskisi gibi boyun eğmiyor; itiraz ediyor; beğendiğini de beğenmediğini de söylemekten çekinmiyor.
Yeni kadının meydan okuyuşu, asırlık iktidarını kaybeden erkeği ürkütüyor. Erkek, ne istediğini bilen, cesur kadın karşısında nasıl tavır alacağını bilemiyor. Sahteleşiyor.
Öte yandan, iş dünyasındaki rekabete, eş dünyasındaki rekabet ekleniyor.
Kentli kadın, ayakları üzerinde durabildikçe yoruluyor, bağımsızlaştıkça yalnızlaşıyor.
Sonunda bazıları, Pınar Aylin'in dediği gibi, "ne kadar güçlü olsa da, erkeğin varlığını hissetmek istiyor."
Hatta bazen, annesinin dönemindeki rol dağılımını özlemeye başlıyor.
* * *
Aylin de o rol dağılımı uğruna "mesleğinin zirvesindeyken evliliği seçmiş. Gözü başka bir şey görmemiş."
Hata da burada işte...
Kadının erkek için kendinden vazgeçmesi, kendisini mutsuz ettiği gibi, ona "mesleğinin zirvesindeyken" âşık olmuş erkeği de soğutuyor.
"Annelerimiz" için aşk, bir elmanın iki yarısı olabilmekti.
Artık kimse yarım kalmak istemiyor.
Gün, kendi başına tam elma olmayı başarabilenlerin, aynı dalda yan yana durabilmenin günüdür.