Kadınlar Kulübüne üye olmama müteakip iğneli epilasyon konusundaki deneyimlerimi sizlerle paylaşmaya başladığım andan itibaren sanırım en büyük kazanımı kendim sağladım. Nasıl mı ? Çok basit. Yılların verdiği mesleki deneyimim süresince yaşayarak öğrendiklerimi sizlerle paylaşırken sorularınız karşısında bende de “acaba” düşüncesi hasıl olduğunda okuma ihtiyacı duydum. Aslında epilasyon konusuna ihtiyaç duyan herkesin yapması gereken de bu olmalı ama yapıyor muyuz bilemiyorum doğrusu. Yada yapıyoruz ama temelde ticari kaygılardan kaynaklanan öylesine büyük bir bilgi kirliliği var ki, istediğimizi değil de verilmek isteneni mi almak zorunda bırakılıyoruz acaba.. Bu endişelerden hareketle bu kez yaşadığım deneyimleri değil ama okuduklarımdan bazı temel bilgileri kendi yorumlarımı da katarak sizlerle paylaşmak istiyorum.
Kıllar Hakkında Genel Bilgiler:
Vücudumuzu kaplayan kıllar, kıl kökü adı verilen yapının bir ürünüdür. ( Durum böyle iken neden her zaman kılların yok edilmesinden söz edilir de, kıl kökünün tahrip edilmesinden söz edilmez ? Oysa kılın yok edilmesinin tek yolu üretimi sağlayan kökün TAMAMEN tahrip edilerek üretim yapmasının engellenmesi ile mümkündür.)
Ana rahmindeki cenin 22 haftalık olmadan, çoktan 5 MİLYONU AŞKIN KIL KÖKÜ vücutta oluşmuştur. Bunların 1 milyon kadarının baş bölgesinde olduğu ve bunun da 100 bin kadarının saçlı deride yerleştiği kabul edilmektedir. Yüz bölgesinde cm2 başına 800 kıl kökü varken bedenimizde cm2 başına 50 kıl kökü bulunmaktadır. Yüz bölgesindeki kılların bir özelliği de hızlı bir yaşam döngüsüne sahip olmalarıdır. Yani diğer bölgelere göre kıllar daha hızlı uzamaktadır. Ortalama büyüme hızı günde 0,35 mm veya ayda 1 cm civarındadır. (Bu bilgi, neden yüz bölgesi ile ilgili uygulama aralıklarının daha kısa, uygulama sayısının ise daha fazla olduğunu açıklamaktadır.) Esasen doğum anında kadın ve erkekte yaklaşık olarak eşit sayıda kıl kökü mevcuttur. Ancak fizyolojik ve biyolojik gelişim ile genetik özellikler, kadınlar ve erkeklerin yaşamın ilerleyen dönemlerinde farklı kıl yapısına ve dağılımına sahip olmasına neden olur.
Vücudumuzdaki kılların dağılımı ve yoğunluğu genetik olarak belirlenmiştir ve ayak tabanı, avuç içi gibi bölgeler hariç vücudumuzu kaplayan cildimizin tüm alanlarında kıl kökleri mevcuttur. Bu kıl köklerinin bazıları gözle görülmeyecek incelikte kıl üretimi yaparlarken bazıları aktif olarak kıl üretimi yapar ve cinsiyet, ırk, yaş, hormonal durum gibi etkenlere göre vücutta daha az veya daha belirgin olan bir tüylenme paterni oluştururlar.
Kıl kökleri kendilerine hormonlar tarafından verilen emirler doğrultusunda sürekli olarak kıl üretirler. Kıl köklerinin hepsi aynı anda üretim yapmazlar. Bunun yerine bir kısmı aktif olarak kıl üretirken bazıları gelişme, bazıları dinlenme aşamasındadır. Yine hormonlar tarafından yönlendirilen bu durum kılların aynı anda birden çıkmasını ve birden dökülmesini engeller. Kıl köklerini yöneten hormonlar androjen hormonlar adı verilen (daha çok bilinen adıyla "erkeklik hormonları") bir grup hormondur. Bu hormon grubuna "erkeklik hormonları" adı verilmiş olmasına karşın gerçekte kadında da bu hormonlar daha düşük seviyelerde üretilirler. Androjen hormonlar kadınlarda temel olarak yumurtalıklar ve böbreküstü bezinde üretilirler ve buradan kana verilirler.
Kılın Yapısı ve Özellikleri:
Kıllar, derimizin altında olan ve derimizin üstünde olan kısımları ile iki bölümden oluşurlar. Deri üstünde kalan bölüm, kılın gövdesini oluştururken; derinin altında kalan kısım ise kılın kökünü oluşturmaktadır. Kıl kökü cildin bir kaç milimetre altında kılcal damarların ve sinirlerin bulunduğu bölgededir. Bu bölgede kılın gelişimi ve canlılığı için ihtiyaç duyacağı zengin besin altyapısı bulunmaktadır. Kıl rengi kıl kökünde bulunan pigment tarafından belirlenir, kıl kökünün temelinde . Papilla bulunmaktadır. Kılcal damarlar papillayla bağlantılıdırlar ve kıl kökü ile kılın kendisini oluşturan hücrelere kan gitmesini sağlarlar.
Vücudumuzda bulunan her kıl büyüme, dinlenmeye geçiş ve dinlenme olmak üzere 3 yaşam evresinden geçer.
ANAGEN EVRESİ: Kıl kökünün büyüme evresidir. Kılın bulunduğu bölgeye ve kişiden kişiye değişmekte olup yaklaşık olarak 3 yıl veya daha fazla bir zamanı kapsar.
Yüz kıllarının yaşam süresinin %75’ini, vücut kıllarının ise %25‘ini kapsayan evredir.
Lazer epilasyon uygulamasında lazer ışınının kıllara rengini veren pigmentler tarafından emilerek ısıya dönüştürülmesi ve bu ısının kıl köklerine ulaşması ve kıl papilasının tahrip edilerek kökün tahrip edilmesi hedeflendiğinden bu evre lazer epilasyonun yapılabileceği en uygun evredir. Çünkü aktif büyüme dönemi kılın ısıya en duyarlı olduğu dönemdir.
Tüm kıllar aynı anda anajen fazda olamazlar. Dolayısıyla seansların tekrarı gereklidir.
( Bu temel prensip ile çalışan Lazer epilasyon uygulamasında, anajen evresinde olmayan kılların köklerinin tahrip edilemediği net olarak açıklanıyor. Peki anagen evresinde olsa bile her uygulamada kökün tahrip edilebileceği yeterli ısının oluşturulabileceği ve istenilen bölgeye kesin olarak gönderileceğini iddia etmek ne kadar doğru olabilir. Anlaşılıyor ki kıl kökünün tek seferde tahrip edilememe genel düşüncesi buradan kaynaklanıyor. Yani iğneli epilasyon uygulamasında yeterince uzman olmayan uygulayıcıların kıl köküne ulaşamama ya da yeterli akımı tespit edememe riskinden kaynaklanabilecek olumsuzluklar Lazer epilasyon uygulamasında da fazlaca mevcut ne dersiniz…
KATOGEN EVRESİ: Anagen (Büyüme) ve Telogen (Dinlenme) evreleri arasındaki gelişim dönemini kapsar. Kıl kökünün kısalması ile kendini gösterir ve bir kaç gün içinde tamamlanır.
TELOGEN EVRESİ: Kılın dökülmeden önceki 3 aylık dinlenme dönemidir. Bu dönem sonunda kılın döngüsü tamamlanarak yeni bir evre başlar. Eğer bu dönemde kıl çekilirse bir sonraki evre olan Anagen Evre daha erken başlar. ( Ağda , cımbız gibi kıl kökünü tahrip etmeyen yüzeysel yöntemlerin kıl büyümesinde nasıl bir hızlandırıcılık etkisi olduğu sanırım bu açıklama ile netlik kazanıyor.)