- 28 Şubat 2007
- 842
- 7
- 55
Her sabah aynı adamla uyanmak nasıl bir duygu? Tek düze mi? Keyifli mi? Yoksa güvenli mi? Tek düzelikten de keyif alınabilir mi? “
Evlilik aslında çok güzel bir kurum. Varolduğu için şikayet etmiyorum, gerçekten. Sonuçta bugüne kadar ulviliğini defalarca söyledim. Ama galiba dışardan davulun sesi pek hoş bir name gibi geliyordu. Sonra yaş gelip, yumurta kapıya dayandığında, hele de özgür bir hayata alışınca, bir adama aşık olmak evlilik için pek de yeterli bir neden olmuyor. Eskiden Ayşe Arman’a çok kızardım. Evlendiği adamla haftanın 4 günü aynı evde, 3 günü farklı evlerde yaşamayı savunduğu için. Ama tek yaşamaya alışan, o hayatın nimetlerinden dibine kadar faylanan insanlar için evlilik gerçekten büyük bir karar. Hatta evlilik çok korkutucu bile gelebiliyor. Her akşam eve geldiğinde aynı adamı görmek, kısıtlı bir çevre ile görüşmeye başlamak, evli çiftler topluluğu olarak yaşamak, yemek yapmak, çamaşır yıkamak, ütü yapmak, bunların sorumluluk olması, yapmadığında karşındakinin “Neden ki?” diye sorabilme ihtimali....Gece birlikte dışarı çıkmak zorunluluğu, hatta eve aynı adamla dönme zorunluluğu :) . ( Neler diyorum ben böyle...) Offfffffff! Ben evlilikten çok korkuyorum.
Aslında ben yemek yapmayı, sevgilimin çamaşırlarını yıkamayı, onları ütülemeyi, ( hatta ütülerken de “Aman da ne yakışıyor bu gömlek benim aşkıma” demeyi pek severim) evi birlikte temizlemeyi severim. Evde oturup onunla birlikte film seyretmekten, kitap okumaktan, hatta formula 1 izlemekten de zevk alırım. Her zaman kimin kazanacağını bilmem elbette ki formula 1 izlememizde büyük etken ama... Sonuçta bunlar bir zorunluluk haline geldiğinde pek de keyifli olmayacaktır diye de korkuyorum.
Sonra ben çapkın bir kadınım. Göz çapkını diyebiliriz. Güzel kadına da erkeğe de bakarım.(?) Ne bileyim işte, bana bakan bir kaç çift göz hiç de fena olmaz o gece içerisinde. Sevgili kankanızla bütün gece aynı adamı beğenerek, dans edip, saatlerce güldünüz mü hiç? Ve sonucunda asla kavga etmeden, eve paşa paşa en alkollü halinizle gülerek döndünüz mü? Dünyanın en güzel muhabbetidir bu. Ben hayatımda geçirdiğim en keyifli geceleri onunla yaşıyorum. Ve galiba bundan vazgeçmekte istemiyorum. Sonuçta kocanla bu muhabbeti yapamazsın; “Ay hayatım ne hoş adam değil mi? Hadi güzel oynada baksın adam” gibi birşey pekte kabul edilir bir durum olmasa gerek. Sonra dışarda benim tanımadığım ama bana belki de daha daha uygun, benimle Vatikan ve entrikaları hakkında konuşacak, Osmanlı tarihi hakkında benim kadar ahkam kesecek, benimle dans edecek bir adam varsa...Ya bir gün gelir de evli olduğum halde başka bir adama aşık olursam? Evlenmeden 3 gün önce aşık olursam? Ya yeterince aşık olmadıysam? Bir yaşam süreci boyunca kaç kez aşık olma hakkımız var? Misal ben 2 kere oldum, “Allahın hakkı 3’tür” mantığı ile bir hakkım daha varsa ne halt ederim? Veya aşık olmadan sıkılırsam evlilikten? Ya hiç bana göre değilse? Bir gün gelipte “Sevgilim ben galiba bu gece dışarı çıkıp, etrafa bir göz atmak istiyorum, insanlar nasıl eğleniyorlar bakmak isiyorum ama senin de gelmeni istemiyorum” dersem; sonra da kocacığım bunu kabul etmezse? Benim tersim pistir valla çıkarım ben o gece...Sonra muhtemelen adam o akşam bulduğu nöbetçi çilingire kilidi değiştirir.
Ya da evlendiğimizde bir gün gelir de birbirimize çok benzemeye başlarsak? Çok sıkıcı olmaz mı hayat? Geçen gün bir arkadaşım evlilikle ilgili şöyle dedi: “Kabul et hayatım, sadece evli insanlarla görüşeceğin, akşamları aynı adama döneceğin, yemek yapmak, çamaşır yıkamak gibi görevlerinin olacağı bir dönem geldi kapıya dayandı. Ve bundan kaçamazsın. Saklanabilirsin ama kaçamazsın!” Ay niye insanlar böyle üstüme üstüme geliyorlar benim evlilikten soğutmak için. Halbuki lisedeyken ilk benim evleneceğimi düşürdük, ben pek evliliksever bir insandım. “ Aman da ne hoş öyle mıncık mıncık “ derdim. Şimdi; “ İğğğğ, ben öyle mıncık mıncık ilişki sevmem, mümkünse 3 günde bir görüşelim hatta haftasonu bir günümde arkadaşlarımla eğlenmeye çıkayım, yok ben gelemem öyle onu giyme bunu takmalara” falan diyorum. Şirazem bozuldu demek ki benim de zaman içerisinde. Veya kendimi buldum, bu da bir yorum :)
Ama bir yandan da düşündüğümde bir gün bir bebeğim olmasını, onun büyümesini seyretmeyi, “Bunu sevdiğim adamla birlikte yaptık, ay pek de güzel yapmışız” demeyi de istiyorum. Bir an gelip bunaldığımda kaçıp sığınacak, huzur bulacak bir göğüs kafesi de istiyorum. Bazen sabah uyandığımda sevgilimi yanımda görmek, gece kollarında uyumak hoşuma da gidiyor. Olmadığında kafam karışıyor.
Milletin işi varsa evde tek başıma oturmaktan nefret ediyorum. “Sevgilim burda olsaydı, ne güzel bilmem ne yapardık...” diyorum. Hayır efendim, sevgilimi boş zaman değerlendiricisi olarak görmüyorum! Ama her boş zamanımı da onunla geçirmek de istemiyorum. Keşke birlikte yaşasak belki hayat daha kolay olurdu. Daha bir sahipsiz oluruz sanki. O imza var ya herkesin şirazesini bozuyor. Eline bir defter veriyorlar kontrat kılıklı, ondan sonra da uymanı bekliyorlar. Deftersiz olsa misal olay, her gün gözüne gözüne sokulacak bir obje olmasa mesela, belki o zaman daha mı rahat olurdu ne? Kimse diretmese mesela evlilik diye, ne bileyim... “Ciddi mi düşünüyorsunuz?” filan gibi salakça sorular sormasalar mesela. Ne demek ki o? Ben arada bir değişik bir hayat yaşamak istediğimde ciddiyetsiz mi oluyorum? Sevgim mi eksik algılanıyor evlenmeyince? Seviyorum işte! İlla imza atmam mı lazım yani adamın yanında uyanacağım diye?! “Allah belamı versin seviyorum, ekmek musaf çarpsın, ahan da imza atıyorum altına” bu mudur yani? Seviyorum, geçireceğim hayatımı birlikte, ama hala gencim güzelim ve dışarda yaşanacak bir hayat var kardeşim, her gün fasülye yemek de istemeyebilirim yani.
( Sinirlenmiş yazar burda :) ) Bak ama erkek muhabbetiyle şunu da derim, “Yok kardeşim o yapamaz bu dediklerimizi, ben yaparım, o evde oturacak!” . Bu kadar da bencilimdir ayrı!
Hani eskiden evlilik illa ki olacak birşeydi, şimdi zorunlu değil seçmeli yaşam tarzı ya ondan mı gevşedik biz? Kadınlar bile pek bir erkek oldu hani; “Amannnnn, nedir kardeşim takılırım kafama göre” demeye başladık.. Seçmeli dersler genelde kolay olur aslında ama bu zor geldi bana. Seçmesem mi acaba? Sonra çok pişman olabilirim bak; o ayrı... Ay bilmiyorum kasıldım işte ben, alışamadım hala evlilik fikrine. Bir gün aman ne ulvi bir olay deyip dizeler düzüyorum, öbür gün kabus gibi geliyor. Belki de ben hiç evlenecek bir model değilim, bu illa olacak diye bir şey yok değil mi? Gencim, güzelim ilerde belki şeederim. Adam da bekler mi, bak onu bilmiyorum. Ben de pek öyle beklenmeyecek hatun değilim ama, fazla da zorlamamak lazım galiba :) .
Amannnnn neyse; yaşayalım görelim değil mi şekerlerim. Olmadı boşanırım :) . Beni alacak başka adam mı yok :) . ( Bakar mısınız; sonucunda yine evlenecek...)
Kaçınılmaz son!!! Eh kaçamıyorsan, zevk alacaksın değil mi ?
esra baykal
Evlilik aslında çok güzel bir kurum. Varolduğu için şikayet etmiyorum, gerçekten. Sonuçta bugüne kadar ulviliğini defalarca söyledim. Ama galiba dışardan davulun sesi pek hoş bir name gibi geliyordu. Sonra yaş gelip, yumurta kapıya dayandığında, hele de özgür bir hayata alışınca, bir adama aşık olmak evlilik için pek de yeterli bir neden olmuyor. Eskiden Ayşe Arman’a çok kızardım. Evlendiği adamla haftanın 4 günü aynı evde, 3 günü farklı evlerde yaşamayı savunduğu için. Ama tek yaşamaya alışan, o hayatın nimetlerinden dibine kadar faylanan insanlar için evlilik gerçekten büyük bir karar. Hatta evlilik çok korkutucu bile gelebiliyor. Her akşam eve geldiğinde aynı adamı görmek, kısıtlı bir çevre ile görüşmeye başlamak, evli çiftler topluluğu olarak yaşamak, yemek yapmak, çamaşır yıkamak, ütü yapmak, bunların sorumluluk olması, yapmadığında karşındakinin “Neden ki?” diye sorabilme ihtimali....Gece birlikte dışarı çıkmak zorunluluğu, hatta eve aynı adamla dönme zorunluluğu :) . ( Neler diyorum ben böyle...) Offfffffff! Ben evlilikten çok korkuyorum.
Aslında ben yemek yapmayı, sevgilimin çamaşırlarını yıkamayı, onları ütülemeyi, ( hatta ütülerken de “Aman da ne yakışıyor bu gömlek benim aşkıma” demeyi pek severim) evi birlikte temizlemeyi severim. Evde oturup onunla birlikte film seyretmekten, kitap okumaktan, hatta formula 1 izlemekten de zevk alırım. Her zaman kimin kazanacağını bilmem elbette ki formula 1 izlememizde büyük etken ama... Sonuçta bunlar bir zorunluluk haline geldiğinde pek de keyifli olmayacaktır diye de korkuyorum.
Sonra ben çapkın bir kadınım. Göz çapkını diyebiliriz. Güzel kadına da erkeğe de bakarım.(?) Ne bileyim işte, bana bakan bir kaç çift göz hiç de fena olmaz o gece içerisinde. Sevgili kankanızla bütün gece aynı adamı beğenerek, dans edip, saatlerce güldünüz mü hiç? Ve sonucunda asla kavga etmeden, eve paşa paşa en alkollü halinizle gülerek döndünüz mü? Dünyanın en güzel muhabbetidir bu. Ben hayatımda geçirdiğim en keyifli geceleri onunla yaşıyorum. Ve galiba bundan vazgeçmekte istemiyorum. Sonuçta kocanla bu muhabbeti yapamazsın; “Ay hayatım ne hoş adam değil mi? Hadi güzel oynada baksın adam” gibi birşey pekte kabul edilir bir durum olmasa gerek. Sonra dışarda benim tanımadığım ama bana belki de daha daha uygun, benimle Vatikan ve entrikaları hakkında konuşacak, Osmanlı tarihi hakkında benim kadar ahkam kesecek, benimle dans edecek bir adam varsa...Ya bir gün gelir de evli olduğum halde başka bir adama aşık olursam? Evlenmeden 3 gün önce aşık olursam? Ya yeterince aşık olmadıysam? Bir yaşam süreci boyunca kaç kez aşık olma hakkımız var? Misal ben 2 kere oldum, “Allahın hakkı 3’tür” mantığı ile bir hakkım daha varsa ne halt ederim? Veya aşık olmadan sıkılırsam evlilikten? Ya hiç bana göre değilse? Bir gün gelipte “Sevgilim ben galiba bu gece dışarı çıkıp, etrafa bir göz atmak istiyorum, insanlar nasıl eğleniyorlar bakmak isiyorum ama senin de gelmeni istemiyorum” dersem; sonra da kocacığım bunu kabul etmezse? Benim tersim pistir valla çıkarım ben o gece...Sonra muhtemelen adam o akşam bulduğu nöbetçi çilingire kilidi değiştirir.
Ya da evlendiğimizde bir gün gelir de birbirimize çok benzemeye başlarsak? Çok sıkıcı olmaz mı hayat? Geçen gün bir arkadaşım evlilikle ilgili şöyle dedi: “Kabul et hayatım, sadece evli insanlarla görüşeceğin, akşamları aynı adama döneceğin, yemek yapmak, çamaşır yıkamak gibi görevlerinin olacağı bir dönem geldi kapıya dayandı. Ve bundan kaçamazsın. Saklanabilirsin ama kaçamazsın!” Ay niye insanlar böyle üstüme üstüme geliyorlar benim evlilikten soğutmak için. Halbuki lisedeyken ilk benim evleneceğimi düşürdük, ben pek evliliksever bir insandım. “ Aman da ne hoş öyle mıncık mıncık “ derdim. Şimdi; “ İğğğğ, ben öyle mıncık mıncık ilişki sevmem, mümkünse 3 günde bir görüşelim hatta haftasonu bir günümde arkadaşlarımla eğlenmeye çıkayım, yok ben gelemem öyle onu giyme bunu takmalara” falan diyorum. Şirazem bozuldu demek ki benim de zaman içerisinde. Veya kendimi buldum, bu da bir yorum :)
Ama bir yandan da düşündüğümde bir gün bir bebeğim olmasını, onun büyümesini seyretmeyi, “Bunu sevdiğim adamla birlikte yaptık, ay pek de güzel yapmışız” demeyi de istiyorum. Bir an gelip bunaldığımda kaçıp sığınacak, huzur bulacak bir göğüs kafesi de istiyorum. Bazen sabah uyandığımda sevgilimi yanımda görmek, gece kollarında uyumak hoşuma da gidiyor. Olmadığında kafam karışıyor.
Milletin işi varsa evde tek başıma oturmaktan nefret ediyorum. “Sevgilim burda olsaydı, ne güzel bilmem ne yapardık...” diyorum. Hayır efendim, sevgilimi boş zaman değerlendiricisi olarak görmüyorum! Ama her boş zamanımı da onunla geçirmek de istemiyorum. Keşke birlikte yaşasak belki hayat daha kolay olurdu. Daha bir sahipsiz oluruz sanki. O imza var ya herkesin şirazesini bozuyor. Eline bir defter veriyorlar kontrat kılıklı, ondan sonra da uymanı bekliyorlar. Deftersiz olsa misal olay, her gün gözüne gözüne sokulacak bir obje olmasa mesela, belki o zaman daha mı rahat olurdu ne? Kimse diretmese mesela evlilik diye, ne bileyim... “Ciddi mi düşünüyorsunuz?” filan gibi salakça sorular sormasalar mesela. Ne demek ki o? Ben arada bir değişik bir hayat yaşamak istediğimde ciddiyetsiz mi oluyorum? Sevgim mi eksik algılanıyor evlenmeyince? Seviyorum işte! İlla imza atmam mı lazım yani adamın yanında uyanacağım diye?! “Allah belamı versin seviyorum, ekmek musaf çarpsın, ahan da imza atıyorum altına” bu mudur yani? Seviyorum, geçireceğim hayatımı birlikte, ama hala gencim güzelim ve dışarda yaşanacak bir hayat var kardeşim, her gün fasülye yemek de istemeyebilirim yani.
( Sinirlenmiş yazar burda :) ) Bak ama erkek muhabbetiyle şunu da derim, “Yok kardeşim o yapamaz bu dediklerimizi, ben yaparım, o evde oturacak!” . Bu kadar da bencilimdir ayrı!
Hani eskiden evlilik illa ki olacak birşeydi, şimdi zorunlu değil seçmeli yaşam tarzı ya ondan mı gevşedik biz? Kadınlar bile pek bir erkek oldu hani; “Amannnnn, nedir kardeşim takılırım kafama göre” demeye başladık.. Seçmeli dersler genelde kolay olur aslında ama bu zor geldi bana. Seçmesem mi acaba? Sonra çok pişman olabilirim bak; o ayrı... Ay bilmiyorum kasıldım işte ben, alışamadım hala evlilik fikrine. Bir gün aman ne ulvi bir olay deyip dizeler düzüyorum, öbür gün kabus gibi geliyor. Belki de ben hiç evlenecek bir model değilim, bu illa olacak diye bir şey yok değil mi? Gencim, güzelim ilerde belki şeederim. Adam da bekler mi, bak onu bilmiyorum. Ben de pek öyle beklenmeyecek hatun değilim ama, fazla da zorlamamak lazım galiba :) .
Amannnnn neyse; yaşayalım görelim değil mi şekerlerim. Olmadı boşanırım :) . Beni alacak başka adam mı yok :) . ( Bakar mısınız; sonucunda yine evlenecek...)
Kaçınılmaz son!!! Eh kaçamıyorsan, zevk alacaksın değil mi ?
esra baykal