- 1 Aralık 2006
- 272
- 3
- 116
HER EVE LAZIM!
Şimdi size bir tablo çizeceğim ve bir soru soracağım... Tablo şu: Bir dediğinizi iki etmeyen yakışıklı bir erkek var yaşamınızda. Temiz, tertipli, giyimine kuşamına dikkat ediyor. Eğitimi de iyi ama çalışmıyor. Çünkü siz çalışıyor ve iyi para kazanıyorsunuz. O size hayran, "kadın erkeğinden daha güçlü olmalı" diye düşünüyor ve evde oturuyor.
Akşam gittiğinizde pırıl pırıl bir ev buluyorsunuz. Adam sizin en sevdiğiniz yemekleri yapmış. İçkinizi soğutmuş. Yatak odasına gidip soyunuyorsunuz, topuklu ayakkabılarınızı fırlatıyorsunuz bir kenara. O topluyor. Rahat bir t-shirt ile blucininizi giyeceksiniz... Nerede onlar diye sesleniyorsunuz, bir koşu geliyor, çıkanp veriyor... ikisi de mis gibi kokuyor, tertemiz ve ütülü. 'Güzelim, şu tayyörüm bugün çok buruştu, yarın ütüleyiver" diyorsunuz, ceketinizi de temizleyiciye yollamasını istiyorsunuz VE TV'nin karşısına oturuyorsunuz, adam mutfakta yemekleri hazırlıyor. Hoş bir sofra kurup sizi çağırıyor... Gerçekten de nefis olmuş yemekler, "eline sağlık kocacığım" diyerek yiyorsunuz... Yemek bitince bir-iki tabağı mutfağa götürerek ona yardım da ediyorsunuz elbette...
Sonra adam kahvenizi getiriyor. Gece yarısı uykunuz geliyor, "hadi yatalım artık" diyorsunuz. Dün gece çok yorgundunuz, o sevişmek istemiş ama bunu belli etmeye utanmıştı, arkanızı dönüp uyumuştunuz. Ama bu gece canınız istiyor. Adama dönüyor, sarılıp, öpüyorsunuz. Bugün de adam yorgun ama bu da görevlerinden biri, size hayır diyemiyor; istediğiniz gibi, istediğiniz pozisyonda sevişmeye başlıyor... istekli olduğunuzdan kolay doyuma ulaşıyorsunuz, kocanızı hafifçe yanağından öperek çekiliyor, "iyi geceler tatlım" deyip uykuya dalıyorsunuz. Adam fena halde kalıyor. Tam da o sırada siz çekildiniz. Ama ne yapalım, her zaman doyuma ulaşmaları şart değil ki erkeklerin. Bir dahaki sefere... Yorgun olmadığınız bir gün uğraşırsınız!
Sabah kalktığınızda çayınız hazır, ekmeğiniz kızartılmış. Akşam kaçta gelirsin diye soruyor size... "Vallahi bilmiyorum, belki kızlarla çıkar, bir şeyler içeriz, sen beni bekleme, yemeğini ye" diyorsunuz. O yine de "beklerim" diyor. "Bir gece de birlikte çıksak, uzun süredir hiç baş başa çıkmadık" diye sitem ediyor. "Aaa, tabii canını, çıkarız ama bugünlerde çok yorgunum biliyorsun" diyorsunuz.
Yaşamınız böyle sürüp gidiyor. Evde hoş bir adam, ömür boyu hizmete hazır... O ne yapıyorsa biliyorsunuz. Ama siz ona hesap vermek zorunda değilsiniz.
Dışarıdaki yaşamınızda özgürsünüz. Hoşlandığınız birkaç erkek var, küçük kurlar yapıyorsunuz...
Tabloyu izlediniz. Şimdi sorumu soruyorum: Şapkanızı çıkarıp önünüze koyun. Bugüne kadarki düzen böyle olsaydı, elinizden kaçırmak ister miydiniz? Varsayın ki aşk bitti bu adamla. "Aman bir tane bulunsun, her eve lazım" demez miydiniz? Adamlar da bu düzenin bozulmasını istemeyeceklerdir. Onun için iş size düşüyor. Çıkın bu aptalca çarkın içinden. Yeni düzeni siz kurun. Gerçek eşitlik için siz savaşın.
DUYGU ASENA
Kadınca, Eylül 1990
Şimdi size bir tablo çizeceğim ve bir soru soracağım... Tablo şu: Bir dediğinizi iki etmeyen yakışıklı bir erkek var yaşamınızda. Temiz, tertipli, giyimine kuşamına dikkat ediyor. Eğitimi de iyi ama çalışmıyor. Çünkü siz çalışıyor ve iyi para kazanıyorsunuz. O size hayran, "kadın erkeğinden daha güçlü olmalı" diye düşünüyor ve evde oturuyor.
Akşam gittiğinizde pırıl pırıl bir ev buluyorsunuz. Adam sizin en sevdiğiniz yemekleri yapmış. İçkinizi soğutmuş. Yatak odasına gidip soyunuyorsunuz, topuklu ayakkabılarınızı fırlatıyorsunuz bir kenara. O topluyor. Rahat bir t-shirt ile blucininizi giyeceksiniz... Nerede onlar diye sesleniyorsunuz, bir koşu geliyor, çıkanp veriyor... ikisi de mis gibi kokuyor, tertemiz ve ütülü. 'Güzelim, şu tayyörüm bugün çok buruştu, yarın ütüleyiver" diyorsunuz, ceketinizi de temizleyiciye yollamasını istiyorsunuz VE TV'nin karşısına oturuyorsunuz, adam mutfakta yemekleri hazırlıyor. Hoş bir sofra kurup sizi çağırıyor... Gerçekten de nefis olmuş yemekler, "eline sağlık kocacığım" diyerek yiyorsunuz... Yemek bitince bir-iki tabağı mutfağa götürerek ona yardım da ediyorsunuz elbette...
Sonra adam kahvenizi getiriyor. Gece yarısı uykunuz geliyor, "hadi yatalım artık" diyorsunuz. Dün gece çok yorgundunuz, o sevişmek istemiş ama bunu belli etmeye utanmıştı, arkanızı dönüp uyumuştunuz. Ama bu gece canınız istiyor. Adama dönüyor, sarılıp, öpüyorsunuz. Bugün de adam yorgun ama bu da görevlerinden biri, size hayır diyemiyor; istediğiniz gibi, istediğiniz pozisyonda sevişmeye başlıyor... istekli olduğunuzdan kolay doyuma ulaşıyorsunuz, kocanızı hafifçe yanağından öperek çekiliyor, "iyi geceler tatlım" deyip uykuya dalıyorsunuz. Adam fena halde kalıyor. Tam da o sırada siz çekildiniz. Ama ne yapalım, her zaman doyuma ulaşmaları şart değil ki erkeklerin. Bir dahaki sefere... Yorgun olmadığınız bir gün uğraşırsınız!
Sabah kalktığınızda çayınız hazır, ekmeğiniz kızartılmış. Akşam kaçta gelirsin diye soruyor size... "Vallahi bilmiyorum, belki kızlarla çıkar, bir şeyler içeriz, sen beni bekleme, yemeğini ye" diyorsunuz. O yine de "beklerim" diyor. "Bir gece de birlikte çıksak, uzun süredir hiç baş başa çıkmadık" diye sitem ediyor. "Aaa, tabii canını, çıkarız ama bugünlerde çok yorgunum biliyorsun" diyorsunuz.
Yaşamınız böyle sürüp gidiyor. Evde hoş bir adam, ömür boyu hizmete hazır... O ne yapıyorsa biliyorsunuz. Ama siz ona hesap vermek zorunda değilsiniz.
Dışarıdaki yaşamınızda özgürsünüz. Hoşlandığınız birkaç erkek var, küçük kurlar yapıyorsunuz...
Tabloyu izlediniz. Şimdi sorumu soruyorum: Şapkanızı çıkarıp önünüze koyun. Bugüne kadarki düzen böyle olsaydı, elinizden kaçırmak ister miydiniz? Varsayın ki aşk bitti bu adamla. "Aman bir tane bulunsun, her eve lazım" demez miydiniz? Adamlar da bu düzenin bozulmasını istemeyeceklerdir. Onun için iş size düşüyor. Çıkın bu aptalca çarkın içinden. Yeni düzeni siz kurun. Gerçek eşitlik için siz savaşın.
DUYGU ASENA
Kadınca, Eylül 1990