meşhur divan şairlerimizden erzurumlu nefî, dilinin belâsı olarak başını vermiş mert bir insandır.
bir gün dönemin yaşlı sadrazamının bir erkek çocuğu olur. sevincinden bu olayı tarih düşürerek karşılamak ister. birinci mısra olan
kudûmuyla (gelişiyle) sevindirdi atasını
kısmını söyler fakat ikinci mısrayı bir türlü bulamaz. uzun uzun yazıp silmeler para etmeyince, gece yarısı nef'î'yi çağırmaya karar verip bir adam gönderir. bu vakitte sadrazam tarafından çağırılmak pek hayra alâmet değildir. zaten ölümün sınırında yaşamakta olan nef'î bu çağrıyı "öbür tarafa gitmek" olarak yorumlar.
zavallı nef'î korkudan yüzü sararak kalkar, abdest alıp iki rekat namaz kılar, ev halkını uyandırıp onlarla helâlleşir ve ölüme hazır olarak sadrazam konağına gelir:
- beni emretmişsiniz paşa hazretleri, buyurun.
paşa onu görünce, yüzünde biraz mahcubiyet ifadesi ile konuşur:
- haa, ya, sahi bu gece vakti de seni rahatsız ettik. elini öper, bir çocuğumuz dünyaya geldi de. tarih düşüreyim dedim, fakat ikinci mısrada takılıp kaldım. bunu ancak sen tamamlarsın diye de seni çağırdım, zahmet verdik.
ölüme hazırlanmış bir kurbanlık gibi konağa gelmiş olan nef'î, böyle münasebetsiz bir istekle karşılaşınca, korku dolu onuru birden öfkeye dönüşür ve sorar:
- birinci mısrası ne ola ki, paşa hazretleri?
"kudûmuyla sevindirdi atasını"
şairin zihninde ikinci mısranın şimşek gibi çakması uzun sürmez ve hemen yapıştırır:
"koca eşşek yeni buldu sıpasını"