Çok yararlı bir konu olmuş. Benim oğlum sekiz aylık. Çok şükür. Herşeyi yer. Nasıl olduğunu değişik konularda birkaç kez anlattım. Maksadım tuzu kuru, bebeği yemek yiyen bir anne olarak -deyim maksadını aşarsa özür dilerim- yemeyen arkadaşlara ders vermek değil; ama, olumlu sonuç aldığım şeyleri paylaşmak isterim.
-Öncelikle hamile kaldığım günden itibaren kötü olasılıkları, hastalık ihtimallerini, tatsızlıkları kafamdan sildim. Çok geniş, gamsız bir insan gibi. Hamilelik hastalık değildi. Asla da öyle davranmadım. Çok rahat bir hamilelik geçirdim. Bu konuda benim gibi pimpirikli bir insanı bile yola getirebilen (ki önceden sistit olur mesanemde tümör var zannederdim) jinokoloğuma çok şey borçluyum. Rahat doktor, rahat hamilelik.
-Sonra bebek olunca da benim kafadan bir çocuk doktoru buldum. Ortalığı telaşa vermeyen, çok hayati olmayan konularda kesin kuralları olmayan bir doktor. Onun da verdiği cesaretle çocuğumu gözlemleyerek büyütmeyi seçtim. Herkesin papağan gibi söylediği genel geçer doğrulara değil bizim doğrularımıza güvendim. Bebeğimin özelliğini anlamaya çalıştım.
-Örneğin 6 ay sadece anne sütü konusunda, Dünya Sağlık Örgütü'nün ne dediği değil ne demek istediği daha önemliydi. İlk altı ay oğlumu sadece anne sütü ile beslemedim. Ama esas besin kaynağı anne sütü idi. 4. ayın bitiminde meyve püresi, iki hafta sonra yoğurt, iki hafta sonra sebze çorbası ekleye ekleye kaşık alıştırmalarına başladık. Bebeğimi ek besinlerle değil anne sütü ile doyurdum ama kaşıkla tanışması gereken zamanda ona bu fırsatı sundum. 6. ay bittiğinde günde üç ana bir ara öğünü sorunsuz alıyordu bebeğim ve de hala dolu dolu emiyordu/emiyor.
-Bebeğimden yaşının üzerinde birşey beklemedim ama yaşının gerektirdiğini denemekte de geç kalmadım. Örneğin, ona hala baharat, salça, şeker ve tuz vermiyorum. Ama mesela dün akşam nohut tanesi kadar kabak tatlısı tatırmanın da ona vereceği keyiften mahrum bırakmadım oğlumu. Örneğin ona dilim havuç vermiyorum, boğazına kaçrsa dönüşü yok; ama, dilim elmayı kemirmesi için gözetim altında eline veriyorum, çünkü artık onu ısırabilecek yarım yamalka da olsa dişleri var. :))
-Yine benzer bir şekilde o bir bebekti ama bir insandı, öğrenmeye ihtiyacı olan bir insan ve hızla büyüyen bir insan. Örneğin evet benim gibi çiğneyemezdi ama benim gibi çiğnemeyi öğrenmek için deneme yapmaya ihtiyacı vardı. Ve bunu öğrenmesi için en uygun ayı kaçırabilirdim çünkü hızla büyüyordu. Ben o dhaa bebek derken çiğnemeyi öğrenme ayını kaçırmamaya dikkat etmeliydim.
- Benim kafadan doktorumuzun bana verdiği ek besinlere geçiş kılavuzunda bebeğin alabildiği, hazır olduğu ilk andan itibaren pütüre alışması gerektiği yazıyordu. Bu ilk an ne zamandı, ne zaman hazır olacaktı? Denemedne bilemezdim hazır olup olmadığını. Ben ne yaptım? İlk gün meyveyi cam rendede püre yaptım. Sadece suyunu verdim, ikinci gün de öyle. Üçüncü gün meyvenin suyunun içine her kaşığa bir pirinç tanesi kadar püresinden ekledim. Baktım gidiyor ertesi gün nohut kadar, ertesi günse artık suyunu püresini ayırmadan verdim. Ha bunu yaparken ben çok mu gamsızdım, yoo, yüreğim ağzıma geldi. Ya boğazına kaçarsa diye tüylerim diken dikendi. Ama deneme cesaretini göstermek ve gamsızmış gibi davranmak zorundaydım.
- Hiç blendır kullanmadım. Çatalla ezdim başlarda. Yiyebildiği incelikte ama ezme derecesini gün gün yavaş yavaş azaltarak. Şimdi çatalla da ezmiyorum. Sadece minik lokmalara bölüyorum. Oğlum da yarı var yarı yok dişleriyle çiğnemeye çalışıyor.
- Ve en önemli konu, hiç oyucakla reklemla televizyonla yemek yedirmedim. İlk günden beri hep masada biz yemek yerken sofra sohbetine kendince katılarak yemek yedi. Onun yemek saatinde bizim yemek saatimiz denk gelmese bile ona eşlik edecek birşeyler atıştırdım. Çocuktan görmediği birşeyi yapmasını beklemek haksızlık. Ve ne olursa olsun akşam yemeği saatimiz birbirine denk getirdim. Aile sofrasında yemek yeneceğini biliyor şimdi.
- Ha o bir bebek ymeediği günler yok mu? Var. Verdiğimi püskürttüğü günler yok mu? Var. Ama o aynı zamanda bir birey, arada onun da iştahsızlığı olabilir, onun da canı istemeyebilir. Sırf oyuncağını göremedi diye yemek yemeye itiraz edebilir. Canı istemezse yemiyor. Canı istediğinde, canı istediğini yiyor. (Canı istediğini derken çikolata değil tabi, yemesi gerekenler arasında istediğini) Ama bunu yaparken onu yönlendirmeyi de ihmal etmiyorum. Mesela benim oğlum sebzeye başladığımız ilk 1,5 ay sebzeyi kesinlikle reddetti. Ne şekilde pişirirsem pişireyim. Ama yoğurt seviyordu. Sebzeyi pişiriyordum, yemeyince kaldırıyordum. Bi daha o öğün için birşey yedirmeye çalışmıyordum. Bir dahaki öğünde sebzesini yoğurdun içnde veriyordum.Ama bol yoğurt az sebze. Giderek yoğurt azaldı, sebze çoğladı, şimdi sade sebze de yiyor.
- Bütün bunları yazarken bebeğin doğuştan getirdikleri de var biliyorum. Ben şanslı bir anneyim ama şansımızı kullanmak da şansszılığımız katlamak da bizim elimizde.
- Ve son olarka ne olur zorlamayın bebeklerinizi. Bebek yemek yeme kavramını beynne ağrılı uyaran olarak kaydetmesin. Ağrı sadece fiziksel ağrı değil. Psikolojik sıkıntıyı da onlar ağrı olarak kaydediyor. Yemek yemek için sıkıştırıldıklarında yemek yemeyi acı verici birşey olarak kaydediyor. sonra her kaşık görüdğünde ağlıyor.
Bunları lütfen ukalalık olarak algılamayın, olumsuz sonuç alanların yanında olumlu sonuç alan bir anne olarak kendimce yöntemlerimi paylaşmak istedim.