Güzel Türkçe Fanatikleri Kulübü

Şimdi bu bölüm için "süper, elinize sağlık, şahane" gibi yorumlar yazmak istiyorum ama bu seferde kızdığım mesaj türüne giridiğinden ikilemde kalıyorum. Sonuç olarak bu tür yorum yazanları şimdi daha net anlamaya başladım.

DTNTH Gold Partner
Güzel Yazma Sanatı




Not : Gold Partner kelimesi bilerek yazılmıştır lütfen eleştirmeyin, oltaya gelmeyin !
 
Şimdi bu bölüm için "süper, elinize sağlık, şahane" gibi yorumlar yazmak istiyorum ama bu seferde kızdığım mesaj türüne giridiğinden ikilemde kalıyorum. Sonuç olarak bu tür yorum yazanları şimdi daha net anlamaya başladım.

DTNTH Gold Partner
Güzel Yazma Sanatı




Not : Gold Partner kelimesi bilerek yazılmıştır lütfen eleştirmeyin, oltaya gelmeyin !


O oltaya takılmamayı öğrendik artık.
Kulübümüzün sponsor olması çok gurur verici. Teşekkürler Kazen...

Bundan sonraki alanımıza giren her yarışmada hizmet vermeye devam edeceğiz.
Fotoğraf için birşey yapamayız sanırım ama mutlaka katkı sağlayabileceğimiz başka yarışmalar da olacaktır.

Sevgi ve saygılarımla...
 
"Yav biz ne güzel bişey olduk." Benim de içimden bunu demek geldi.
Gurur duyuyorum, KK ve arkadaşlarla, bundan güzel de bir his olamaz sanırım.
 
Paylaşım için teşekkürler Nephente. Bir dilin göz göre göre bu duruma düşmesi içler acısı bir durum. Ancak bu durumu yaratan biziz, yol edecek olan da biz olmalıyız değil mi?
Hep birlikte dilimizi ele geçiren yabancı sözcüklere karşı bir mücadele başlatmadıkça durum daha da önemli ve içinden çıkılmaz olacak. Yol yakınken bir şeyler yapmalıyız.
Tekrar teşekkürler...
 
Evet hanımlar, yeni bir eğitim ve öğretim yılı başladı başlayacak. Bizler eğitimciler olarak bu haftayı okullarımızda geçirdik. Sınıflarımızı, okulumuzu, her şeyden önce de kendimizi bu yeni yıla hazırlamaya çalışıyoruz.

Dün, DTNHT'deki tüm mesajları okudum. Neler yapmışız, kimlerle tanışmışız, hangi konularda bilgiler vermişiz, ne eksiklerimiz kalmış şöyle bir baktım. Aslında oldukça yol almışız ama Türk dili öyle uzun bir yol ki daha yarısına bile gelememişiz.

Bu arada biliyorsunuz, sosyal ve kültürel etkinlikler de başladı KK'da... Berşule, Kazen ve de onu destekleyen harika bir ekibimiz var. Bu şekilde devam edersek, sanırım bir numara olacağız.

Ben de yeni bir program belirledim ve bir takım yazılar hazırladım. Az sonra huzurlarınızda olacağım. Umarım herkes tatil rehavetinden kurtulmuştur.

Saygılarımla...
 
Yakın zaman önce bir mektup yarışması düzenlendi biliyorsunuz KK'da. Henüz sonuçlanmadı hatta. O mektupları onlarca kez okudum. Oy kullanmak ciddi bir iş ve gerçekten hakedenin kazanmasını istiyorum. Konular, içerikler çok can alıcı ve etkileyiciydi. Ancak yazım kurallarına neredeyse hiç uyulmamıştı. Bu da bir dezavantaj. Çünkü; bir yazıyı anlarsam o yazı hakkında olumlu veya olumsuz görüşlerim olabilir. Anlamadığım bir yazı için de görüş belirtmem mümkün olmaz.

Neyse, fazla uzatmayayım, derdimizi anlatamamak gibi bir derdimiz var bizim. Hani bazen kendimizi parçalarcasına bir şey anlatırız karşımızdaki insana da o da ısrarla anlamaz, bizi sinir eder ya... Hiç düşünmeyiz, acaba o kişi anlamayan mıdır, yoksa biz anlatamayan mıyızdır?

Olmaz olmaz da bir gün kalabalık bir topluluğa hitap etmemiz gerekir. Bunun en kolay yolu, önceden yazmak ve sonra okumaktır. Ama karşımda gözünü kağıttan ayırmadan okuyan ve göz teması kuramayan birini dinlemekten çok hiç hoşlanmam. Benim gözümün içine bakmadan konuşan kişi beni asla ikna edemez. Ezberlemek de çok sağlıklı bir yol değil. İşin ucunda unutmak da var.

Bu durumda, yazılı anlatımdan önce sözlü anlatımın inceliklerini bilmek, düzgün cümleler kurabilmek, etkileyici konuşabilmek gerek. Aniden, hazırlıksız konuşmalar yapabilmek için de bir birikimimiz olmalı. Birikimin en büyük dostu da şüphesiz OKUMAK...

Bulmaca gibi, uzun cümleler kurduğumun farkındayım. Hatta biraz uzattım bile. Ama bu konuda öyle çok sözüm var ki, hangi birini yazacağımı şaşırdım. Hepsini size aktarmam zaten olanaksız, bari çoğunu yazayım dedim. Bu günlerde size önce sözlü, sonra da yazılı anlatımla ilgili derlediğim bilgileri yazacağım. Umarım ilginizi çeker...
 
ANLATIM TÜRLERİ VE BİÇİMLERİ


DÜZ ANLATIM


Anlatım türlerinin birinci sırasında ele alacağımız bu tür, düşünce aktarmayı amaçlayan bir anlatım türüdür. Hemen hemen herkesin kabul edeceği doğruları işler. Sözcükler gerçek anlamları ile kullanılır. Kurallı cümlelerden kurulu, nesnel bir dili vardır. Açıklayıcı ve tartışmacı diye iki biçimi vardır.

DÜZ ANLATIMA ÖRNEK

Hurma ağacının boyu 15 – 20 metreyi bulur. ‘’Ayağı suda, tepesi ateşte’’ diye nitelenen bu ağaç, nemli toprak ve kuvvetli güneş ister. 15 ile 30 derece enlemleri arasında yetişir. Etli, tatlı ve besleyici meyveleri vardır. On ikinci yıla doğru meyve verir. Bir hektara genellikle 200 ağaç dikilir. Odunu yakacak olarak işe yarar. Öz suyundan palmiye şarabı, yapraklarından hasır ve sepet yapılır. Güney Cezayir, Tunus, Mısır, Arabistan, İran gibi ülkelerde çok yetiştirilir. (Meydan Larousse VI. C. 59.s.)



SANATLI ANLATIM

Duyguları harekete geçirmeyi, izlenim kazandırmayı amaçlayan anlatımdır. Söz sanatlarından ve mecazlardan çokça yararlanılır. Anlatımı özneldir. Öyküleyici ve betimleyici diye iki ayrı biçimi vardır.

SANATLI ANLATIMA ÖRNEK

Soğuk bir kış günü, karanfil almak için çiçekçi dükkanına girdim. Tatlı bir yaz sıcaklığıyla ısıtılan bu yerin havası, bitkisel özsuların hafif, sert ve yeşil buğularıyla doluydu. İstediğim çiçeklerin destelenmesine kadar bana gösterilen sandalyeye oturdum. Mutlu bir insanın hayal evi gibi, mevsim yer ve zaman dışında, istenilebilecek her türlü renkte otlar, yapraklar ve çiçeklerle dolu olan bu adeta sihirli dükkanda sessiz bir hayat ile nefes aldığı hissedilen karanlık yapraklı, bodur bir hurma ağacından başka hiçbir şeyle ilgilenmedim. Hayalim sanki güçsüz bir sinekti ve bitkisel örümcek onu birden ağlarıyla avlamıştı. Hareketsiz duran sert ağaca baktım ve düşündüm. Bir limonlukta hapsedildiği için uzaklarda kalan öteki cinsdaşları gibi öğle güneşlerinde sıcak toprağa gölge salamayan, yağmurlarla ıslanamayan, fırtınalarda sarsılamayan, gökyüzünü, yıldızları, ayı göremeyen, unutan şu ağaç, bulunduğu köşede acaba mutlu muydu?
Ahmet HAŞİM – Gurabahane-i Laklakan



NESNEL ANLATIM

Akla ve mantığa dayalı anlatımdır. Bilimsel verilere ve gözleme dayalı, ölçülebilir ve kanıtlanabilir niteliktedir. İletilen yargı kişiden kişiye değişmez. Kişisel duygulara ve kanılara yer verilmez.

NESNEL ANLATIMA ÖRNEK

‘’Fuzuli’’ takma adıyla tanınan Süleyman oğlu Mehmet’in nerede ve ne zaman doğduğunu kesin olarak bilmiyoruz. Yaklaşık olarak XV. Yüzyılın sonlarında Kerbela’da ya da Hille’da doğduğu söylenebilir. Bayat adında eski bir Türk aşiretine mensuptur. Safevi emirlerinden İbrahim Han’ın yanında bir aralık Bağdat’a gelmiş, sonra Hille’ye dönerek orada öğrenimini tamamlamıştır.
(Fuat Köprülü – Divan Edebiyatı Antolojisi)



ÖZNEL ANLATIM

Kişisel duygulara ve kanılara dayalı bir anlatımdır. Yargılar kişiden kişiye değişir niteliktedir. Kanıtlanabilir özellikler taşımaz. Nesnelerin gerçeği değil, kişilerin beğenisi bu anlatımın belirleyici özelliğidir.

ÖZNEL ANLATIMA ÖRNEK

Leylek, yaz mevsiminin kuşu değil, kendisi yazdır. Bir baca üstünden ufka izdüşümü düşen bir leylek şekli, hayal etme yetisine neler hatırlatmaz.; Maviliği içi bayıltan sonsuz bir gök. Yeşil bir vadide gizlenmiş, minareli, küçük beyaz bir şehir. Yarasaların uçuştuğu, kavak ağaçlarının hafif hafif sallandığı yeşil bir akşam. Alçak bir gece semasına serpilmiş büyük yıldızlar. Bütün bu yıldızlar içinde bir leyleğin düşünen gagası. Gerçekten leylek, ressam ve şairi bir takım girişik ve uyumlu hayal kurmalara çağırmak üzere yaratılmış bir kuştur.
Ahmet HAŞİM. (Leylek)



AÇIKLAYICI ANLATIM

Bilgi verme ve öğretme amacına dayalı anlatımdır. Konuları açıklığa kavuşturmak için kullanılır. Anlatım nesneldir. Tanımlamalardan, karşılaştırmalardan, benzetmelerden ve örneklemelerden yararlanılarak konu somutlaştırılır. Ele alınan konunun ne olduğu ayrıntılarıyla netlik kazanır. Bilgi vermeyi, aydınlatmayı, öğretmeyi amaçlayan her tür yazıda kullanılan bir anlatım türüdür.

AÇIKLAYICI ANLATIMA ÖRNEK

Eğitim, aslında kişinin ‘’yaşama’’ etkin biçimde uyumunu sağlayan bir etkinliktir. Bu dünya Kurulduğundan beri şu ya da bu biçimde süregelmiştir. Ailede ana ve babanın, okulda öğretmenin, toplumda yöneticilerin asıl ödevi, çocuğun günlük yaşama daha iyi uyum sağlayabilmesi için uygun ortamı sağlamaktır. Bu bakımdan eğitim, yaşama başarıyla uyum sağlayacak insan yetiştirme bilim ve sanatı olarak da düşünülebilir.
(Eğitim Psikolojisi – Cavit BİNBAŞIOĞLU)



TARTIŞMACI ANLATIM

Düşünce tartışmasından doğan bir anlatım biçimidir. Kanıların değiştirilmesini, çürütülmesini amaçlar. Bu iddiaya ve iddianın kanıtlanmasına dayalıdır. Karşıt iki düşünceden yeğlenenin neden doğru olduğu tanık gösterilerek, örnekler verilerek, karşılaştırmalar yapılarak kanıtlanması temeline dayanır. Yapılan yeğleme inandırıcı ve akılcı nedenlere dayandırılır. Okuyucunun düşüncelerini değiştirmeyi amaçlayan yazılarda kullanılır.

TARTIŞMACI ANLATIMA ÖRNEK

Bu memleket niçin bizim? Dört yüz atlıyla Orta Asya’ dan gelip fethettiğimiz için mi? Böyle diyenler gerçekten benimsemiyor, anayurt saymıyorlar bu memleketi. Gurbette biliyorlar ken-dilerini yaşadıkları yerde. Frigyalılar, Yunanlılar, Persler, Romalılar, Bizanslılar, Moğollar’da fethetmişler Anadolu’ yu. Ne olmuş sonunda? Anadolu onların değil, onlar Anadolu’nun malı olmuş. Bu memleket bizim olduğu için bizim. Fethettiğimiz için değil.
(Sabahattin EYÜBOĞLU – Mavi ve Kara)



BETİMLEYİCİ (TASVİR EDİCİ) ANLATIM

Okuyucunun düş gücünü kamçılama ve düşüncelere görünürlük kazandırmayı amaçlayan bir anlatımdır. Nesnelerin niteliklerini ve bu niteliklerin yarattığı izlenimleri okuyucunun belleğinde canlandıracak biçimde anlatmadır. Nesnenin gerçeğine, genel ve ayırıcı niteliklerine göre yapılan, açıklayıcı betimlemedir. Kişisel duygulanımların ve yorumlamaların ağırlıkta olduğu betimleme ise izlenimseldir. Betimleme duygulara yönelik bir anlatımdır. Her tür yazıda kullanılabilir. Betimleme bir resim karesi gibidir. Bir olay ya da sav içermez.

BETİMLEYİCİ ANLATIMA ÖRNEK

Evler hep ahşap ve iki katlı. Köhne çatılar, karşıdan karşıya birbirinin üzerine abanır gibi abanır gibi uzanmış eski zaman saçakları. Ortada baştan başa uzanan bir aralık kalmış olmasa sokak, üstü kemerli, karanlık bir geçit olacak. Doğuda, batıda bu aralık renkten renge giren bir ışık yolu olur. Fakat sokağın yanları her zaman serin ve loştur. Köşenin başında durup bakarsanız her pencerede kırmızı toprak toprak saksılar ve kararmış gaz sandıkları görürsünüz. Saksılarda al, beyaz, mor sardunya, küpe çiçeği, karanfil; gaz sandıkları da öbek öbek yeşil fesleğenle dolu.(Halide Edip Adıvar – Sinekli Bakkal)

Boğaz’ da 400 metre kare süper lüks villa satılık. Villa Avrupa mutfak, banyo, halı ve perdelerle döşenmiştir. Bahçesinde 30 metre karelik bir havuz ve büyük bir garaj bulunmaktadır. Denize uzaklığı 100 metredir.
(Gazete)



ÖYKÜLEYİCİ ANLATIM

Okuyucuya olayları yaşatmak amacına dayalı devingen bir anlatımdır. İşlenen düşünce olayların içindedir. Olaylar, yere, zamana ve kişilere bağlı olarak birbirini izleyecek şekilde gelişir. Bilgilendirme amacıyla yazılanlarına, açıklayıcı öyküleme denir. Tarih kitaplarında ve kullanma kılavuzlarında bu öyküleme kullanılır. Roman, öykü gibi türlerde kullanılan ise sanatsal öykülemedir. Yer, zaman ve kişileri belirleyen yazardır. Betimleme bir resim karesine benzerken, öyküleme televizyonda izlediğimiz diziler gibi hareketlidir. Her öyküde genellikle betimleme de bulunur.

ÖYKÜLEYİCİ ANLATIMA ÖRNEK

Hacı Süleyman yürüye yürüye, dik bir kayalığın dibine vardı. Her yan keklik ötüşü kesilmişti. Ancak, binlerce kekliğin bir taneciği bile ortada yoktu. Hacı Süleyman köpeğine kızdı.: ‘’Senin burnun yok mu be? A it oğlu it!’’ diye çıkışarak köpeğe bir tekme attı. Köpek kuyruğunu ardına kıstı ve beş on adım öteye kaçtı. Hacı Süleyman’ ın gözlerini kan bürümüştü. Bu keklik bolluğunda üç beş çift olsun vurmasın ha? Elinden gelseydi, çifteyi güneşe tutup öldürücülük hırsını doyurmak için ateş edecek ve güneşi kör edecekti. Gözleriyle dört bir yanı arıyordu. İsterse keklik olmasın, canlı bir şey vurup öldürebilseydi, içi oldukça, rahat edecekti
 
KONUŞMA


Düşünce ve duyguların, başkalarına sözlü olarak bildirilmesine konuşma yada sözlü anlatım denir.
Konuşma, insanın çevresiyle doğrudan iletişim kurmasının en etkili yoludur. Konuşma için sesli düşünme de denir. Buna göre insanlar, düşüncelerini başkalarına seslerle iletirler. Ancak bunu yaparken de sözlerini etkili kılmak için, jest, mimik, tonlama, vurgulama... gibi konuşmayı tamamlayıcı öğelere başvururlar.
Konuşma olgusu; dil, düşünce, duygu, ses ve konuşma organları gibi öğelerle doğrudan ilgilidir. Bunlardan birinin eksikliği yada yetersizliği, çeşitli konuşma kusurlarına yol açar.


KONUŞMA İLKELERİ


İyi konuşma, güzel konuşma; her şeyden önce iyi ve sağlıklı düşünmeyle ilgilidir. İyi ve sağlıklı düşünmeyse, kişinin yeteneği yanında, doğuştan itibaren edindiği bilgi, beceri birikimine ve gördüğü eğitime bağlıdır.
Ancak her konuda olduğu gibi konuşmada da yetenek, tek başına belirleyici etken değildir. Yetenek ancak bilgi ve deneyimle birleşirse bir anlam taşır.Ayrıca burada ele alacağımız konuşma türlerinin çoğu için özel bir yeteneğe gerek yoktur. Bunlar, belli bir eğitimle herkesin başarabileceği türden konuşmalardır.
İyi bir konuşmacının başlıca ilkeleri şunlardır :

· Yapıcılık : Toplumun değer yargılarına, inançlarına, gelenek ve göreneklerine ters düşen, onları yok sayan söz ve davranışlardan kaçınılmalıdır.
· İnandırıcılık : Konuşmacı ; sözleriyle, davranışlarıyla, yargılarıyla, konuya hakimiyetiyle dinleyicide güven duygusu yaratmalıdır.
· Amaca dayanma : Konuşmacı, niçin konuştuğunu bilmeli ve dinleyici üzerinde bu amaca yönelik bir etki bırakabilmelidir.
· İlginçlik : Konuşma konusu, gerek konuşmacı, gerekse dinleyici yönlerinden ilgi çekici olmalıdır. İyi bir konuşmacı, pek ilginç olmayan, hatta sıkıcı sayılan bir konuda dahi ilgi yaratmayı bilmelidir.
· Bilgi sağlamlığı : İyi bir konuşma, sağlam bilgi ve belgelere dayanmalıdır.
· Ön çalışma :Konuşmanın hazırlanmasında; konu, dinleyici, konuşma süresi göz önünde bulundurulmalıdır.
· Yöntem : İyi bir konuşmada yöntem önceden belirlenmelidir ; “birlikte düşünme ve tartışma”, “öğretme”, “duygulandırma” yöntemlerinden hangilerinin seçileceği bilinmelidir.
· Konuşmayı destekleyen öğeler : Konuşma, söz yanında bir takım el, yüz hareketleri ( jest, mimik ) ve iyi bir tonlama ile desteklenmelidir.
· Dil ve üslup : İyi bir konuşma elbette ki iyi bir dil ve üslup becerisi gerektirir. Kelimelerin seçimine, cümledeki yerlerine, kültür dilindeki biçimleriyle kullanılmalarına özen gösterilmelidir.


KONUŞMA TÜRLERİ

GÜNLÜK KONUŞMALAR

Günlük konuşmalar; insanların günlük yaşamda çok sık olarak yaptıkları hazırlıksız, anlık, doğal konuşmalardır. Konuşmalar gelişigüzel de denilen bu türlerin, elbette kendine özgü kuralları vardır. Bunların başında da içtenlik, incelik, saygı ve hoşgörü gelir. Ayrıca günlük konuşmaların pek çoğunda, ortak bir kültür dilinin herkesçe kullanılan söz kalıpları bulunur.

Selamlaşma

Selam, bir yerde buluşan,bir yolda karşılaşan kişilerin birbirlerine karşı duydukları sevgi ve saygının sözle ve davranışla anlatımıdır; uygar insan olmanın gereğidir. “Merhaba, günaydın, iyi günler, hoşça kal, Allahaısmarladık, güle güle, yolun açık olsun...” gibi sözler; dilimizde, yerine, zamanına hatta kişisine göre sırası geldiğinde kullanılması gereken hazır söz kalıplarıdır.
Güzel dilimizde ve kültürümüzde yeri olmayan “Hadi çav”, “hadi by by ( bay bay )...” gibi sözlerden kaçınılmalıdır.


Hatır sorma

Karşılaşan insanlar, birbirlerine hal hatır sorarlar. Hal hatır sormada, durumun gerektirdiği biçimde “nasılsınız?, iyi misiniz?...” sözleri; bunlara karşılık olarak da “teşekkür ederim, iyiyim, siz nasılsınız, sizi sormalı...” sözleri en sık kullanılan kalıplardır.

Tanışma ve Tanıştırma

İlk kez karşılaşan insanların birbirlerine adlarını, soyadlarını, gerekliyse mesleklerini söylemeleri görgü ve uygarlık gereğidir. Buna “tanışma” denir. Tanışma sırasında karşılıklı olarak “Memnun oldum, ben de” gibi sözler söylenmelidir.
Birbirlerini tanımayan insanlar, üçüncü kişilerle karşılıklı tanıtılıyorsa buna da “tanıştırma” denir.


UYARI : Tanıştırma sırasında “sizi arkadaşıma tanıtayım” demek yanlıştır. Doğrusu, “sizi arkadaşımla tanıştırayım”dır. Ayrıca tanışma sırasında “bendeniz, kulunuz, köleniz...” gibi abartılı ve küçültücü sözlerden kaçınılmalıdır.

Soru sorma-Cevap verme

Ulaşımın çok geliştiği günümüzde, her an kendimizi yabancı bir çevrede, yabancı insanlarla karşı karşıya bulabilir, onlara soru sormak yada onların sorularına cevap vermek durumuyla karşılaşabiliriz. Böyle durumlarda sorular yada cevaplar açık ve kısa olmalıdır.
Konuşma sırasında, duruma göre, “affedersiniz”, “bakar mısınız?”, yetişkinler için “hanımefendi”, gençler ve çocuklar için “kardeşim”, “yavrum...?” gibi hitaplar kullanılmalı; “hey!, hişt!, baksana!...” gibi ünlemler, “birader, dayı, babalık...” gibi sözler kullanılmamalıdır. Tanımadığımız ve yaşını kestiremediğimiz kişilere “amca, teyze...” gibi sözlerle hitap etmek de yanlıştır.


Kutlama

Kutlama; insanların kazandıkları bir başarı, yükseldikleri makam yada eriştikleri bir mutluluktan dolayı, onların sevinçlerini paylaşmak amacıyla söylenen sözlerdir.
Yüzyüze kutlamalarda, önce kutlamaya konu olan olay belirtilir.Sonra kişinin konumun ve onunla olan ilişkinin özelliğine göre, sevincimizi bildiren sözler ve mutluluğun artması dileğiyle bitirilir.


Baş sağlığı (Taziye)

İnsanlar, bir yakınlarını kaybettiklerinde, acılarını paylaşacak, kendilerini teselli edecek dostlar ararlar. Dilimizdeki “dost kara günde belli olur” sözü, bu gerçeğin en özlü anlatımıdır.
Başsağlığı ziyaretleri, yakınlık derecesiyle uyumlu olmalıdır. Böyle günler, üzüntülerin yoğun biçimde yaşandığı anlardır. Konuşmalar; insanları yatıştıracak, teselli edecek nitelikte, kısa, içten ve abartısız olmalıdır.
Duruma göre, başınız sağolsun, Allah sabır versin, Allah taksiratını affetsin, Allah rahmet eylesin, nur ( huzur ) içinde yatsın, Allah başka acı göstermesin... gibi söz kalıpları yanında, içten duyguları dile getirecek sözler de kullanılabilir. Ayrıca, Anadolu bölge ağızlarında kullanılan ve insanların bu acılarını unutturacak başka büyük acılar görmemeleri dileğini güçlü biçimde anlatan “Allah bu acınızı unutturmasın” gibi sözler de duygularımızı dile getirmede etkili olabilir.


Özür Dileme

İnsanlar bazen yanlış söz ve davranışlarıyla arkadaşlarını, dostlarını elde olmayan nedenlerle kırabilirler. Bazen bu kırgınlıklar, dostlukları kopma noktasına getirebilir. Bunu önlemek için, yapılan yanlışın söz yada davranışla giderilmesi gerekir. Buna özür dileme denir.
Özür dilenirken, önce konu belirtilmeli, ardından, yapılan yanlışlığın, varsa bağışlanabilir sebebi açıklanmalıdır. Hiçbir sebep yokken böyle bir surum doğmuşsa, yapay nedenlere sığınmadan hata itiraf edilmeli, asla yalana başvurulmamalıdır. Özür dileyen kişi, karşısındaki insanın sitem ve kızgınlığını anlayışla karşılamalı, gerekirse alttan almalıdır. Yoksa, “özrü kabahatinden büyük” sözüne hak verdirecek yeni yanlışlıklara düşebilir.


Telefonla Konuşma

Gelişen iletişim teknolojisi, telefonu günümüz insanının vazgeçilmez aracı durumuna getirmiştir. Gün geçmiyor ki, evimizde, işyerimizde... en az birkaç kez telefon konuşması yapmış olmayalım.
Elbette ki telefonla konuşmanın da yöntem ve kuralları vardır. Şimdi bunları sıralayalım :

· Telefonun yanında sürekli bir kalem, not defteri ve rehber bulunmalıdır.
· Uzun ve ayrıntılı konuşmalar için önceden hazırlık yapmalı, iletilecek istekler ve görüşler, sorulacak sorular, karşılaşabileceğimiz sorulara vereceğimiz cevaplar açık seçik belirlenmelidir.
· Telefon açılınca ilk söz olarak karşı numara sorulmalı, aradığımız numaranın doğruluğu anlaşılınca, kendimizi tanıtmalıyız.
· Daha sonra aradığımız kişi sorulmalı ve kendisiyle konuşmaya başlamamız sağlanmalıdır.
· Karşılıklı konuşma kısa, özlü olmalı, gereksiz ayrıntılara girilmemelidir.
· Telefon konuşmasını, arayan kişinin bitirmesi ve telefonu yine arayan kişinin kapatması bir incelik gereğidir. Aranan kişinin telefonu önce kapatması kaba bir davranıştır. Kapatmadan önce ayrılış selamı verilir, iyi dilekler iletilir.



KİTLE KONUŞMALARI


Bir konuda toplumu aydınlatmak, bu alanda kamuoyu oluşturmak amacıyla yapılan konuşmalardır. Kitle konuşmaları, tek kişi tarafından belli bir topluluğa yönelik olabileceği gibi, birden çok kişinin katılımıyla gerçekleşen toplu görüşmeler yada tartışmalar biçiminde de olabilir.


Konferans

Bilim ve sanat konularında, yazar, bilim adamı, sanatçı ve düşünürlerin, bir konu hakkında derin bilgisi, görüşleri olan kimselerin, özel toplantılarda dinleyicilerine karşı düşüncelerini, bilgilerini açıklamak, öğretmek amacıyla yaptıkları konuşmalardır.
Bilimsel bir düşünceyi, akademik bir konuyu, orijinal bir görüşü anlatmak, bir tezi savunmak konferansın en belirgin amacıdır.
Konferanslar; genellikle bir topluluğa, bir kitleye, bilim, teknik, düşünce ve sanat öğeleriyle ilgili konuları açıklar. Her türden kompozisyonda olduğu gibi, konferansta konunun ilgi çekici olması, birlik, açıklık, ses, güzel Türkçe, dinleyenlerin sabır dereceleri, dikkat edilecek temel kurallardır.


Açık Oturum

Toplumu yakından ilgilendiren güncel bir konunun değişik görüşlerdeki uzman kişiler tarafından seçkin bir izleyici önünde tartışılmasıdır. Açık oturumda, değişik görüşlerin eşit oranda temsil edilmesi temel ilkedir, tartışmayı bir başkan yönetir. Başkan konuyu belirler, konuşmacıları tanıtır, sonra konuşmacılara sırasıyla söz verir. Konuşmacılar birbirlerini dikkatle dinler, gerekirse not alırlar. Başkan genellikle yapılan konuşmaları oturumun sonunda toparlayıp özetler.

Panel

Bir başkanın yönetiminde, küçük bir tartışmacı grubun izleyiciler önünde belli bir konuya ilişkin görüş ve düşüncelerini belirttikleri grup tartışmasıdır. Açık oturumdan farklı olarak, konuşmacıların görüşlerini bildirmelerinden sonra, izleyiciler soru olarak tartışmaya katılabilir, kendi görüşlerini açıklayabilirler. Sonunda başkan konuşmaları toparlayarak görüşleri özetler.

Sempozyum

Bir dinleyici topluluğu karşısında özellikle bilim, sanat ve fikir ağırlıklı konularda değişik konuşmacıların önceden hazırlanmış bir dizi konuşma yapmalarıdır. Her konuşma 5-20 dakika ile sınırlıdır. Sempozyumda ele alınan ortak konu çeşitli yönlerden incelenir, değişik görüşler ve yorumlar dile getirilir.
Sempozyumda da bir başkan bulunur. Konuyu bölümlere ayırır. Her bölüm için değişik mesleklerden belli sayıda konuşmacı bulunur. Başkan sempozyumu açarken konuyu belirler, gerekli açıklamaları yapar. Konuşmacıları tanıtır. Konuşmaların sonunda görüşleri kısaca özetler.
Sempozyumda yapılan değişik konuşmalar, konuyu bütünleyici niteliktedir. Burada tartışmadan çok sohbet havası vardır. Konuşmalardan sonra dinleyiciler soru sorabilirler.


Forum

Panel gibi bir toplu tartışma türüdür. Belli bir konuda ortaklığı bulunan bir grubun, ortak sorunlarının çözümlenmesinde görüş birliğine varmak üzere düzenlenen toplu tartışmaya forum denir. Genellikle grup başkanı denilen bir kişi tarafından yönetilen forumda, topluluğun her üyesinin konuşmada ve görüşlerini bildirmede eşit hakkı vardır. Forum sonunda, tartışma konusu olan sorunun çözümünde tutulacak ortak yolun belirlenmesi amaçlanır. Burada başkanın hem konuşmacıları hem de dinleyicileri yönetmesi daha güçtür. Bu bakımdan forum başkanının yönetmede ve konuşmada yetenekli ve birleştirici olması gerekir.
 


Anuşka çok güzel konular eklemişsin yine sana teşekkür ediyorum.Mutluk için çok sebep var sizler gibi arkadaşlarım var mesela :1hug:

Çok tatlısın...
tkrr6.gif
 
Söz Söyleme ve İş Başarma Sanatı

1 BÖLÜM: CESARET VE KENDİNE GÜVEN KAZANMA


Konuşma yeteneğini kazanmak güç değildir. Bu yetenek Allah’ın birkaç kişiye bahşettiği yetenek de değildir. Bu golf oynama yeteneğine benzer. Yeterince isteyen ve cesur olan herkes gizli kapasitesini ortaya çıkarabilir.
Sonradan iyi konuşmacılar olarak ün kazanan pek çok kişi çalışmalarının başında sıkılganlık ve topluluk korkusundan yakınıyorlardı. Ne kadar sık konuşursanız konuşun, başlamadan hemen önce bu tedirginliği duyabilirsiniz ama başladıktan sonra birkaç saniye içinde bu duygu tamamen ortadan kalkacaktır.
Konuşma sanatını kazanmanız için yapmanız gereken dört şey vardır:

a- Güçlü bir kararlı bir istekle işe başlayın
b- Hazırlanın. Ne söyleyeceğinizi bilmiyorsanız kendinize güvenemezsiniz.
c- Kendinize güvenli görünün. Cesur olmak için cesurmuş gibi davranın.
d- Çalışın. Korku güvensizliğin, güvensizlik de neler yapabileceğinizi bilmemenin sonucudur.Bir konuşmacı duygularını şu şekilde dile getirmiştir. “Başlamadan iki dakika önce başlamaktansa , kamçılanmayı yeğlerim. Bitirmeden iki dakika önce ise durmaktansa ölmeyi tercih ederim.” Bir kişi konuşmasına hazırlık yapmamışsa kendini rahat hissedemez. Bu durumda körlere yol gösteren bir kör gibidir.
Heyecanını yenebilmek için canlı bir şekilde durup, derin bir nefes alın. Aslında toplumun önüne çıkmadan önce otuz saniye derin derin nefes alıp vermelisiniz. Oksijen miktarının artması sizi canlandırıp cesaret kazandırır. Nefesinizi tuttuğunuz zaman da heyecanınız geçer. Konuşmaya başlarken cesur bir şekilde öne çıkın , dik durun, durumunuzdan hoşnutmuş gibi görünün, dinleyicilerin gözlerinin içine bakın sanki hepsinin size borcu varmışçasına güvenli bir şekilde konuşmaya başlayın. Sinirli bir şekilde ceketinizin düğmelerini ilkleyip açmayın, kolyenizle oynamayın ve ellerinizi oynatıp durmayın. İlk birkaç kere bir masa yada sandalyenin arkasında durmak ve bunlara sıkıca tutunmak ya da elinizin içinde bir madeni para tutmak size biraz cesaret kazandırabilir. İyi bir konuşmacı olmanın yolu, uygulama yapmaktan geçer. Kesin olan tek şey var:
Yüzmeyi öğrenmenin yolu suya atlamaktan geçer.

2 BÖLÜM: HAZIRLANARAK KENDİNE GÜVEN KAZANMA

Eğer bir konuşmacının kafasında ve kalbinde gerçek bir mesaj, içinde bir konuşma dürtüsü varsa itibar kazanması hemen hemen kesindir. İyi hazırlanmış bir konuşma onda dokuz yapılmış sayılır.
Hazırlanma nedir?
Gerçek hazırlık kendinden bir şeyler çıkarmak,kendi düşüncelerini toplamak ve düzenlemek kendi inançlarını beslemektir.
Oturup 30 dakika içinde bir konuşma üretmeye çalışmayın bir konuşma biftek gibi sipariş üzerine yapılamaz.Konuşma gelişmelidir.Konunuzu önceden seçin, sürekli ,uyurken,uyanıkken,düş görürken bu konu üzerinde derinlemesine düşünün.Arkadaşlarınızla tartışın. Aklınıza gelen bütün fikirleri ve örnekleri not alıp yenilerini üretmeye çalışın.
Bir süre bağımsız olarak düşündükten sonra kütüphaneye gidip kitaplar okuyun.Kütüphaneciden yardım isteyin.Size büyük yardımı dokuna bilir.
Kullanmayı düşündüğünüzden çok daha fazla materyal toplayın Luther inYaptığını yapın.Luther bir iki tane nispeten iyi örnek bulabilmek için bir milyon bitki dikerdi.
Yüz tane düşünce toplayıp doksanını atın.Bunu daha fazla güven kazanmak ve yaptığınız etkiden emin olmak,zihninizde,kalbinizde ve konuşma tarzınız da yol açacağı etkiyi arttırmak için yapın.
Yedekleme gücünüzü geliştirin.Bunun yolu kullanacağınızdan çok şey bilmek,bilgi toplamaktır.Neden kullanacağınızdan fazla bilgi toplayacaksınız?Çünkü bunun konuşmacıya saklama gücü vereceği ve bildiği halde dile getiremediği şeylerin dile getirdiklerine güç ve renk katacağı kesindir.

3. BÖLÜM:ÜNLÜ KONUŞMACILAR KONUŞMALARINI NASIL HAZIRLAR?

Napolyon “Savaş sanatı,önceden ölçülüp düşünülmemiş hiçbir şeyin başarılı olmadığı bir bilimdir.”demiştir.Bu ateş etmek kadar zor olduğu kadar konuşma için de doğrudur.
Konuşma bir yolculuktur.Planlanması gerekir.Aklı başında olan hiç kimse plansız bir ev yapmaya kalkışmaz;öyleyse elinde bulanık bile olsa bir plan program olmadan neden konuşma yapmaya kalkışsın?Fikirlerin düzenlenmesi ve tüm konuşmaların kurulması için kesin kurallar verilemez. Konuşmacı bir noktayı ele aldığında , o noktaya iyice değinmeli ve bir daha geri dönmemelidir. Kısa zamanda bir konunun geniş ayrıntılarına girilmemeli, konunun tek bir yönü üzerinde durulmalıdır. Konuşmacı alaca karanlıktaki bir yarasa gibi amaçsızca bir o konuya bir bu konuya atlamamalıdır. Doktor Corwell pek çok konuşmasını şu plana göre hazırlamıştır.:

a- Gerçekleri belirtin
b- Gerçekleri tartışın
c- Hareket oluşturun

Muhtemel bu plan size çok yardımcı olacaktır:
a- Yanlış bir şey gösterin
b- Bunu nasıl düzelteceğini gösterin
c- İşbirliği isteyin

İşte size mükemmel bir konuşma planı:
a- İlgi çektiğinizden emin olun
b- Güven kazanın
c- Gerçeklerinizi belirtin
d- İnsanları harekete geçiren dürtüler oluşturunMümkünse konuşmanızı bir diktafona okuyup daha sonra dinleyin.

Notlar konuşmanıza olan ilginin yüzde ellisini dağıtır. Konuşma anında not kullanmaktan kaçının. Hepsinden öte, konuşmanızı okumayın. Bir dinleyici topluluğunun okunan bir konuşmayı dinlemeye katlanması çok güçtür.
Konuşmanızı düşünüp düzenledikten sonra , sokakta giderken sessizce tekrarlayın. Ayrıca kendi başınıza bir yere gidip, hareketlerinizi de devreye sokarak konuşmanızı baştan sona yineleyin.
Gerçek bir topluluğa hitap ettiğinizi düşünün. Bunu ne kadar çok yaparsanız, konuşmanızı yapma zamanı geldiğinde kendinizi o kadar rahat hissedersiniz.İki bin yıl önce Horatius şöyle demişti:
“Konuşma anında kelime aramayın, sadece gerçek ve düşünce arayın. Sonra kelimeler gelecektir, yığın yığın.”


Arkası yarın arkadaşlar...
 
TÜRK HARFLERİNİN KABUL VE TATBİKİ HAKKINDA KANUN
Kanun Numarası: 1353
Kabul Tarihi: 01/11/1928
Yayımlandığı R.Gazete: Tarih: 03/11/1928 Sayı: 1030
Yayımlandığı Düstur: Tertip: 3 Cilt: 10 Sayfa: 3
1920'LERİN TÜRKÇESİYLE MADDE 4
Halk tarafından vakı müracaatlardan eski Arap harfleriyle yazılı olanlarının kabulü 1929 Haziranının birinci gününe kadar caizdir. 1928 senesi Kanunuevvelinin iptidasından itibaren Türkçe hususi veya resmi levha‚ tabela‚ ilan‚ reklam ve sinema yazıları ile kezalik Türkçe hususi‚ resmi bilcümle mevkut‚ gayrı mevkut gazete‚ risale ve mecmuaların Türk harfleriyle basılması ve yazılması mecburidir.

GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİYLE MADDE 4
Halk tarafından yapılan başvurulardan eski Arap harfleriyle yazılı olanlarının kabulü 1 Haziran 1929 gününe kadar geçerlidir. 1928 yılındaki kanunun başlangıcından itibaren Türkçe özel veya resmi levha‚ tabela‚ ilan‚ reklam ve sinema yazıları ile aynı biçimde Türkçe özel‚ resmi bütün süreli‚ süreli olmayan gazete‚ kitapçık‚ broşür ve yayınların Türk harfleriyle basılması ve yazılması zorunludur.

!!!

Ablacığım değindiğin noktalar çok hayati, tebrik ederim seni.
 
Belediyelerde Türkçe \ Tarsus’ta Türkçe olmayan tabelalar kaldırılıyor



Mersin Tarsus’ta Türkçe olmayan tabelalar kaldırılıyor. Alınan kararla bundan sonra Türkçe isimle başvurmayan kişilere de ruhsat verilmeyecek.

Türkçeyi yabancı dillerin işgalinden kurtarmak amacıyla‚ Tarsus Belediye’si tarafından alınan iş yerleri adının Türkçe olması kararı uygulamaya konuldu. Bu kararla iş yerlerine Türkçe isim vermek zorunlu hale getirilirken‚ karara uymayan iş yerlerine zabıta ekipleri müdahale ederek‚ tabelalar indiriliyor. Tarsus Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz‚ alınan kararın sadece uluslar arası marka ve bayileri kapsamadığını belirterek‚ bundan sonra iş yeri ruhsatı almak için beldiyeye başvuran kişilerin de Türkçe isimle başvurması gerektiğini söyledi.


Örnek olmasını temenni ediyorum ve Tarsus Belediyesini kutluyorum.
 
Söz Söyleme ve İş Başarma Sanatı (Devamı)


4. BÖLÜM: BELLEĞİN GELİŞTİRİLMESİ

Ortalama insan mutlak kalıtsal bellek kapasitesinin yüzde onundan fazlasını kullanmaz. Hatırlamanın doğal kanunlarını ihlal ederek insan belleğinin yüzde doksanını ziyan eder.Hatırlamanın doğal kanunları üç tanedir:

“İzlenim, yineleme, bağdaştırma.”
Anımsamak istediğiniz şeyden derin canlı bir izlenim edinin. Bunun için :

a- Konsantre olun
b- Yakından gözlemleyin
c- İzlenimlerinizi edinirken olabildiğince çok duyunuzu kullanın
d- Her şeyden öte görsel izlenimler edindiğinizden emin olun.

Gözden beyine giden sinirler , kulaktan beyine gidenlerden yirmi beş kat daha büyüktürler. Belleğin ikinci kanunu, yinelemedir. Binlerce müslüman öğrenci Kuran-ı Kerim-i ezberlerler ve bunu büyük ölçüde yineleme gücünü kullanarak başarırlar. Eğer yeterince sık tekrarlarsak makul sınırlar içinde her şeyi ezberleyebiliriz.
Tekrar ederken şunlara dikkat etmeliyiz:

a- Bir şeyi belleğinize kazıyana dek tekrarlamayın. Bir iki kere üzerinden geçip bırakın; sonra tekrar elinize alıp bir daha göz atın. Bu şekilde aralıklarla tekrarlayarak ezberlemek, bir seferde ezberlemenin yarısı kadar zamanınızı alacaktır
b- Bir şeyi ezberledikten sonra ilk sekiz saatte unuttuğunuz miktar sonraki otuz günde unuttuğunuz kadardır.

Belleğin üçüncü kanunu , bağdaştırmadır. Herhangi bir şeyi tam olarak hatırlamanın tek yolu bunu bir başka olguyla bağdaştırmaktır. Bir olguyla zihindeki diğer olgular arasında ilişki kurmak istediğinizde o olguyu tüm açılardan düşünün. Bu niye böyle?, bu nasıl böyle oldu? Ne zaman oldu? Gibi sorular sorun. Bir yabancının ismini hatırlamak için yabancının bakışlarını gözlemleyin. İsmiyle yüzü arasında , mesleği arasında anlamsız ifadeler oluşturun.

Tarihleri anımsamak için akılda olan ünlü tarihlerle , bunlar arasında ilişki kurun. Konuşmanızdaki noktaları anımsamak için bunları birini doğal olarak , diğerine yöneltecek şekilde mantıklı bir sıraya koyun. Aldığınız tüm önlemlere karşın birden bire söylemek istediğiniz şeyleri unutursanız, son cümlenizdeki son sözcükleri bir sonraki cümlenin ilk sözcükleri olarak kullanın.


5. BÖLÜM: İYİ KONUŞMANIN SIRRI

Bir konuşmada önemli olan tek şey sözcükler değildir. Önemli olan sözcüklerin aktarılırken verdikleri tattır. Ne söylediğiniz , nasıl söylediğiniz kadar önemli değildir.
Konuşma anında konuşmacının yere bakması yada yukarılara bakması dinleyici ile konuşmacı arasındaki iletişimi olumsuz etkiler.
İyi konuşma tarzı sohbet havası taşır ve doğrudandır. Her kes konuşma yeteneğine sahiptir. Konuşmalarınızda başkalarını taklit etmeyin. Eğer kendinizden bir konuşma yaparsanız , dünyadaki herkesten farklı konuşacaksınız.
Dinleyicilerinizle onların ayağa kalkıp size cevap vermelerini bekliyormuş gibi konuşun. Öyleyse birinin size bir soru sorduğunu ve sizin de bunu yinelediğinizi hayal edin. Konuşmalarınıza yüreğinizi katın , duygusal ve samimi olun. Konuşma anında cümledeki önemli sözcükleri vurgulayıp, önemsizleri ikinci plana bırakın. Ses tonunuzu yükseltip alçaltarak sonra tekrar yükselterek ayarlayın. Önemsiz sözcükleri hızla geçiştirin. Öne çıkarmak istediklerinizi daha fazla zaman ayırın. Önemli fikirlerinizden önce ve sonra durmayı ihmal etmeyin.


6. BÖLÜM: KÜRSÜDE VARLIK VE KİŞİLİK

İş hayatındaki başarıda kişilik bilgiden daha önemlidir. Bu bildiri iş hayatında olduğu kadar konuşmada da doğrudur.
Yorgun olduğunuz zaman konuşmayın. Dinlenin güç kazanın, enerji depolayın.
Konuşmadan önce tedbirli yiyin. Aksi halde beyinde olması gereken kan midede olur, bu da konuşma anında hafızayı olumsuz etkiler.
Enerjinizi köreltecek bir şey yapmayın. Enerji çekicidir. İnsanlar enerjik konuşmacının etrafında toplanırlar.
Temiz ve çekici giyinin. İyi giyinmiş olduğunu bilmek , kişinin kendine duyduğu saygı ve güveni arttırırken , dinleyicilerin de konuşmacıya olan saygı ve güvenini arttırır.
Gülümseyin.
“Benzer, benzerler doğurur” kaidesince eğer dinleyicilerimizle ilgilenirsek , dinleyicilerimizin de bizimle ilgilenmesi çok olasıdır.
Dinleyicilerinizi bir araya toplayın. Dağılmış olan hiçbir grup kolay kolay etkilenmez. Birey gülmeyeceği ve etkilenmeyeceği şeylere grup içersinde gülebilir ve bunları onaylayabilir.
Küçük bir gruba konuşuyorsanız bu kişileri küçük bir odada toplayın. Konuşmanız candan gayri resmi ve sohbet havasında olsun.
Konuşma yapacağınız yeri ışıkla doldurun.
Ortamın havası temiz olsun. Kürsüde kalabalık eden ıvır zıvırı kaldırın.
Kürsüde mümkün mertebe konuk bulundurmayın. Çünkü dikkati ve ilgiyi konuk olumsuz etkileyebilir.
 
7. BÖLÜM : KONUŞMAYA NASIL BAŞLANIR?


Bir konunun açılması güçtür. O sırada dinleyicilerin zihinleri taze ve etkilenmeleri kolay olduğu için açılış oldukça önemlidir. Önceden dikkatle hazırlanması gerekir.
Giriş kısa sadece bir iki cümle olmalıdır. Mümkün olan en az sözcükle doğrudan konunun kalbine girilmelidir.
Acemiler fıkra anlatarak veya özür dileyerek başlama eğilimdedir. Genellikle bunların ikisi de kötüdür. Yapılan espriler pastanın kendisi değil, kreması olmalıdır.
Bir konuşmacı şunları yaparak dinleyicinin ilgisini hemen çekebilir:

a- Merak uyandırarak
b- İlginç bir örnekle başlayarak
c- Belli bir örnekle başlayarak
d- Bir gösteri yaparak
e- Soru sorarak
f- Çarpıcı bir alıntıyla başlayarak
g- Konunun dinleyicilerin yaşamsal çıkarlarını nasıl etkilediğini göstererek
h- Şaşırtıcı gerçeklerle başlayarak

Açılışınızı çok resmi yapmayın. Çok açık da olmayın.


8. BÖLÜM : KONUŞMA NASIL BİTİRİLİR?

Bir konuşmanın kapanışı gerçekten onun en staretejik unsurudur. En son söylenenin en uzun süre anımsanması olasıdır.
“Bu konuda söyleyeceklerim bu kadar. Bu yüzden artık sussam iyi olur.” Diyerek bitirmeyin. Durun ama durmaktan söz etmeyin.
Konuşmanızın sonunu önceden dikkatle planlayın.
Nasıl kapatacağınızı kelimesi kelimesine bilin.
Konuşmanızı toparlayın. Kapatmak için önerilen yedi yol :

a- Söz ettiğiniz başlıca noktaları özetlemek, kısaca ana hatlarını belirtmek.
b- Hareket uyandırmak
c- Dinleyiciye içten bir iltifatta bulunmak
d- Güldürmek
e- Uygun bir şiir aktarmak
f- Kutsal kitaplardan alıntı yapmak
g- Bir zirve oluşturmak

İyi bir başlangıç, iyi bir sonuç hazırlayıp bunları birbirine yaklaştırın. Her zaman dinleyicileriniz istemeden susun. Doyum noktasına popülerlik zirvesinden hemen sonra ulaşılır.


9. BÖLÜM: ANLAMI AÇIK KILMANIN YOLU :

Açık olmak oldukça önemli ve zaman zaman çok güçtür.
Sıradan bir topluluğa seslenirken teknik terimler kullanmaktan kaçının.
Hakkında konuşmak istediğiniz şeyin kendi zihninizde öğle güneşi kadar açık olduğundan emin olun.
Görme duygusuna hitap edin. Mümkün olursa resimler ve örnekler kullanın, kesin olun.
Önemli fikirleri tekrar ifade edin ; ancak tekrarlamayın.
Aynı ifadeleri kullanmayın. Cümleleri değiştirin ve fikrinizi dinleyicilerin fark etmeyeceği şekilde tekrarlayın.
Soyut ifadelerin ardından genel örnekler ve daha da iyisi özel durumlar ve somut vakalar kullanarak bu ifadeleri açıklayın. Konuşmanızı değindiğiniz noktaları kısaca özetleyerek kapatın.


10. BÖLÜM : DİNLEYİCİLERİN İLGİSİNİ ÇEKMENİN YOLLARI

İnsanlar sıradan şeyler hakkındaki sıra dışı olgularla ilgilenir. İlgilendiğimiz başlıca şey kendimizdir. Diğerlerini kendileri ve kendi ilgi alanları hakkında konuşturan ve istekle dinleyen kişi , çok az konuşsa da genellikle iyi bir konuşmacı olarak kabul edilir.
İnsanlara yapılan övgüler ve insan hikayeleri hemen hemen her zaman ilgi çeker. Konuşmacı sadece birkaç noktaya değinmeli ve bunları ilgi çekici hikayelerle örneklemelidir.
Konuşmanız somut ve belirli olsun. İfadeleriniz açık, etkileyici ve ilginç olmalıdır. Konuşmanıza gözünüzün önüne imgeler getiren sözcüklerle yapılan resimler oluşturan ifadeler serpiştirin. Mümkün olursa zıt ifadeler kullanın.


11. BÖLÜM: DİKSİYONUNUZU NASIL GELİŞTİREBİLİRSİNİZ?

İnsanlarla sadece dört şekilde ilişki kurarız. Dört şeye göre değerlendirilir ve sınıflandırılırız :
Ne yaptığımız , nasıl göründüğümüz , ne söylediğimiz ve nasıl söylediğimizle.
İnsanlar bizi sık sık dili kullanma tarzımıza göre yargılarlar. Diksiyonunuz büyük ölçüde arkadaşlarınızın bir yansıması olacaktır. Öyleyse edebiyat ustalarıyla arkadaşlık edin.
Akşamlarınızı düz yazı ve şiirin ustalarıyla geçirin. Bunu yaparsanız zihniniz zenginleşecek ve diksiyonunuz arkadaşlarınızın şanından bir şeyler alacaktır.
Okurken yanınıza bir sözlük bulundurun. Bilmediğiniz kelimelere bakın. Bu sözcüğü zihninize kazımak için kullanma fırsatları arayın.
Kullandığınız kelimelerin kökenini araştırın. Sözcüklerin tarihi cansız ve kuru değildir, sözcükler maceralarla doludur.
Eski yıpranmış sözcükleri kullanmayın.
Anlamın kesin ve doğru olmasına dikkat edin.
Göze hoş görülen her şeyi “güzel”diye tanımlamayın. Bu sözcüğün eş anlamlılarını kullanarak anlamı daha kesin,taze ve güzel bir yolla ifade edebilirsiniz.
Basmakalıp ifadeler kullanmayın. Özgün olmak için çaba gösterin.
Diğerlerinden farklı olma cesaretini gösterin.


Kaynak Site: İsmail KIRBAŞ ile Web Sitesi Tasarımı
 
YAZILI ANLATIM TÜRLERİ

Roman

Eskiden beri roman, olmuş ya da olabilecek olayların tasarlanıp belli bir sanat düzeni içinde sunumudur, biçiminde tanımlanmaktadır.
Roman özde insanı hedef alır. İnsanın iç dünyası, çekişmeleri, ruhsal çelişkileri, ev içi hayatı, çevresi, ailesi, hatta hayalleri, gelecekle ilgili plânları hepsi romanın ilgi alanındadır.

Romanın her milletin durumuna göre aldığı kimlik farklı olduğu gibi, gelişme seyri ve aşamaları da farklıdır.

Başlangıçta insanüstü olan öykü kahramanları yavaş yavaş insanlar arasına inmiş ve Rönesans’tan sonra ise bütünüyle sıradan insanlardan seçilmiştir. Batının sınıflı toplum yapısında burjuvazinin etkinliği Rönesans ve Reform hareketlerinin doğal sonucu sayılabilecek Fransız devrimiyle sıkı sıkıya bağlıdır. Bu devrimi hazırlayan iki önemli düşünürün de roman denemeleri yaptığını hatırlarsak (Voltaire ve J.J.Rousseau) romanı burjuvazi ile değilse bile romantik edebiyatla başlatmak hiç de yanlış olmayacaktır.

Edebiyâtımızda roman türünün ilk örnekleri Osmanlı Devleti’nin Batı medeniyeti ile bütünleşmeye çalıştığı Tanzimat döneminde görülür. Tanzimat dönemi siyâsi açıdan 1839'da başlasa da edebî açıdan yaygın görüş ilk özel gazete olan Tercümân-ı Ahvâl’in 1860’ta kurulmasıyla başladığı kabul edilir. Bu dönemde koşullar edebî ve sosyal açıdan eski ve yeninin mukayesesi veya çatışması şeklindedir.

Türk okuyucusunun roman ile tanışması Fransız romanlarının çevirisi yoluyla olur. Yusuf Kâmil Paşa 'nın Fransız yazar Fenelon 'dan yaptığı Telemak -ilk çeviri romanımız- isimli eseri 1862 yılında yayınlanmıştır. Türk romanının doğuşunda ve gelişiminde ve bir okur kitlesinin oluşturulmasında gazetelerin ve çevirilerin büyük katkısı olmuştur. Özellikle romantik eserlerin çevrilmesinde aynı dönemde Fransa'da romantizmin etkisini sürdürüyor olması ve okuyucuların bu tür eserlere ilgi göstermesi etkili olmuştur.

Türk Edebiyâtı’nda ilk roman Şemsettin Sâmi’nin 1872’de yayınladığı Ta’aşşuk-ı Talat ve Fıtnat adlı eseridir.


Roman Türleri

Serüven romanları
Polisiye romanlar
Tarihsel romanlar
Yaşamöyküsel roman
Politik romanlar
Belgesel romanlar
Romantik romanlar
Gerçekçi romanlar
Doğalcı-gerçekçi romanlar
Eleştirel-gerçekçi romanlar
Toplumcu-gerçekçi romanlar
Yeni romanlar
Post-modern romanlar


Öykü (Hikaye)

Öykü, gerçek ya da gerçekleşmesi mümkün olayların yere ve zamana bağlanarak anlatıldığı bir yazı türüdür. Önceleri öykü, büyük öykü ve roman birbirlerinin yerlerine kullanılıyordu. Nitekim, Halit Ziya. "Hikâye" adlı eserinde romandan söz ederken "hikaye" demiştir. Fakat roman ile aralarında ortak öğelerin bulunduğu öykü, birçok yazar için romancılığa geçişte bir basamak olmuştur.
Öykü türünde verilen ilk eser İtalyan yazar Boccacio 'nun Decameron öyküleridir.
Boccacio, İtalyan klasik nesrinin de ilk üstatlarından biri olarak kabul edilir. Romana konu olan her şeyin tek kahraman ve tek olay çevresinde dönmesiyle oluşan küçük romanlardır. Öykülerde olay kısa ancak sürükleyicidir. Daha kısa zamanda okunabildikleri için daha çok ilgi görürler.


Öykü Türleri

Türk ve Dünya Edebiyatında bilinen iki temel öykü türü vardır.
1.Olay Öyküsü (Klasik Öykü) 2. Durum Öyküsü ( Kesit Öyküsü)


1-Olay Öyküsü (Klasik Öykü)

: Bu tür öykülerde belli bir zaman içinde işlenen bir ana olay varır. Bu olay serim, düğüm, çözüm ilkeleri içinde anlatılır. Bu öykülerin öncüsü Fransız yazar Guy de Maupassant'tır. Bu yüzden olay öykülerine, Maupassant tarzı öykü de denmektedir. Bizde bu tarz öyküyü tercih edenlerin başında Ömer Seyfettin ve Refik Halit Karay gelmektedir.

2-Durum Öyküsü (Kesit Öyküsü)

Daha çok içe dönük, ruhsal, psikolojik durumların anlatımıdır. Bu tür öykülerin görünüşte bir konusu yoktur. Bu öykülerde serim, düğüm, çözüm bölümleri de yoktur. Dünyadaki öncüsü Anton Çehov'dur. Bizim edebiyatımızda ise Sait Faik bu tarzı en iyi uygulayan öykücüdür.


Batılı tarzda öykü de biz de Tanzimat Edebiyatı ile başlar. Bu türün bu dönemdeki ilk örneklerini Letâif-i Rivâyât ve Kıssadan Hisse adlı eserleriyle Ahmet Mithat, Müsâmeretnâme adlı eseriyle Emin Nihat vermişlerdir.



Arkası Yarın...
 
3. yarışma başvurularının başlamasından dolayı, konu değiştiriyorum.
Yazılı anlatım türlerine daha sonra devam ederiz...


Akrostiş


Akrostiş / İlkleme, bir şiirde dizelerin ilk harflerinin yukarıdan aşağıya doğru sıralandığında anlamlı bir sözcük meydana getirmesidir.
Divan edebiyatında akrostişe muvaşşah ya da istihrac denir.
Eski Yunan ve Latin edebiyatında akrostiş "üç dize" anlamına gelir.


Örnekler

V arolan bir sen, bir ben, bir de bu bahar
E lden ne gelir ki? Güzelsin, gençliğin var
D ünyada aşkının kurbanı olayım
İ nan ki bir daha geri gelmez bu günler
 lemde bu andır bize dost esen rüzgar


Cahit Sıtkı Tarancı

F ırtınalar dinmedi sensizliği yaşarken
E nginlere dalıp bin bir hayal kurarken
R esmin bile yoktu bir teselli ararken
D ünlerim gün oldu günler vuslata hasret
A l beni de götür sonsuzluğa koşarken


Ç ağdaş yolda bir ülküde hiç yılmadan gidenler
A na dilim öz kültürüm kimliğimdir diyenler
N erde nasıl düşünmeden memleketin sevenler
K aranlığı aydın edip bilim için uğraşın
I şık saçın anayurda her yere iz bırakın
R üyalara sarılıp da gerçeklerden şaşmayın
I slah olur can olur gönül ehli olanlar
M elânîce kelam edip haddinizi aşmayın


Tahsin Melan
 
Tiyatro :

Tiyatro sözcüğü Yunancada seyirlik yeri anlamına gelen teatron sözcüğünden türetilmiş ancak bu sözcük dilimize İtalyancadaki teatro sözcüğünden geçmiştir.
Olmuş ya da olabilecek olayların sahne üzerinde oyuncular tarafından oynanması için yazılmış ya da tasarlanmış edebi eserlere denir. Ayrıca bu seyirlik oyunların oynandığı yer de tiyatro ismini almaktadır. Başlangıçta insanları eğlendirme amacıyla ortaya çıkmış olan bu sanat daha sonra gelişerek sadece eğlendirme değil; insanları etkileme, yaşamdan kesitler sunarak onları düşündürme ve eğitme aracı olarak edebiyatta yerini almıştır. Tiyatro; müzik, dans, resim gibi sanat türlerinden de yararlanmaktadır


Tiyatronun Türleri

Tiyatro, Klasik çağdan başlayarak iki ana kol halinde gelişme göstermiştir. Diğer dramatik eserler bu ana başlıklardan doğmuş ve bu eserler günümüz çağdaş tiyatrosunun temelini oluşturmuştur.

1. Tragedya (Trajedi) : Seyircide heyecan, korku ve acıma hissi yaratarak seyircinin bu yolla ruhunu arındırmasına yardımcı olan tiyatro eserleridir. Trajedi üç birlik kuralına (yer, zaman ve olay) göre yazılır; yani tek bir olay yirmi dört saat içerisinde olup sonuçlandırılmalıdır.
Konularını tarihsel olaylardan ve mitolojiden alır. Ağırbaşlılık, ahlak ve erdem dersleri vermeye özen gösterir. Kişiler sıradan değildir; genellikle olağanüstü kahramanlardır. İlk örnekleri Antik Yunan'da i.Ö. V ve VI yüzyıllarda görülür. XII. asırda klasisizmin etkisiyle Fransa'da tekrar canlandığı görülmüştür.

2. Komedya (Komedi) : Toplumda ve insan ilişkilerinde görülen komik ve gülünç yanların ortaya konulduğu tiyatro eseridir. Komedyada da üç birlik kuralı uygulanır. Konuları günlük yaşamdan alır ve kişiler de yine günlük yaşamdan ve sıradan kişilerdir. Toplumda ve günlük yaşamda görülen eksik ve aksak yanların seyirciye komik yanlarıyla verilmesi hedeflenirken bu konularda seyircinin düşünmesini sağlar.

3. Dram : Tiyatronun tarihsel gelişimi sırasında yukarıda değindiğimiz iki ana türün dışında dram türü de ortaya çıkmıştır. Hem tragedyanın hem de komedyanın özelliklerini içeren ve daha çok toplumsal ve günlük yaşamdaki karşıtlardan yararlanarak konusunu oluşturur. Dramda üç birlik kuralı göz önünde bulundurulmamıştır.


Türk Tiyatrosu

Geleneksel Türk Tiyatrosunda yazılı kaynaklara pek rastlanmamaktadır. Yazılı ilk örnekler Tanzimat Edebiyatıyla birlikte görülmektedir. Geleneksel Türk tiyatrosu genellikle seyirlik geleneği üzerine kurulmuştur. Tarihi uzun yıllara dayanan bu tiyatro Sözlü Tiyatro ürünleri olarak değerlendirilmektedir (Karagöz-Hacivat, meddahlık&#8230:KK66:.



Çağdaş Türk Tiyatrosu

Türk tiyatrosunun ilk yazılı örneklerinin verildiği dönem batılılaşmanın ivme kazandığı Tanzimat dönemine rastlamaktadır. Geleneksel Türk tiyatrosunun temel oluşturduğu bu tiyatronun ilk örneği Şinasi tarafından yazılmış olan" Şair Evlenmesi" adlı eserdir.

Tanzimat’la birlikte atılan bu adım Çağdaş Türk tiyatrosunun da sistemi olarak doğuşuna neden olmuştur. Bundan sonra dünya tiyatrosundaki gelişimler ve değişimler Türk tiyatrosunu da etkilemiş ve Türk tiyatrosunda köklü değişimler yaşanmıştır.
Türk tiyatrosunun en önemli yazarları, Abdülhak Hamit Tarhan, Ahmet Vefik Paşa, Cevat Fehmi Başkut, Haldun Taner, Orhan Asena, Güngör Dilmen olarak sıralanabilir.
 
Şiir

Zengin sembollerle, ritimli sözler ve seslerin uyumlu kullanımıyla ortaya çıkan edebi anlatım biçimi, şiirin yapılabilecek en kısa tanımıdır.

Edebiyatın en kısa olmasına rağmen en etkili türü şiirdir. Şiir diğer edebiyat türleri içinde özel bir yere sahiptir. Ortaya çıkışı neredeyse dilin doğuşuna kadar uzanan şiir, bilinen en eski edebi türüdür. Bütün uluslarda, kültürlerde ve insan topluluklarında sözlü gelenekle doğan bu tür pek çok dilin de ilk yazılı örneklerindendir. Şiir; insana insanı, evreni ve varlıkları tanıtır. Bu anlamda şiir, özel bir düşünme ve duygulanma biçimidir. Şiirin, temeli düşünce ve imgedir. İmgeler, duyularımızla aldığımız varlıkların, durumların zihnimizde oluşan yeni görüntüleridir. İmgelerin gücü şiirin başarısına doğrudan etki eder.

Şiir Türleri

Şiirler konularına ve biçimlerine göre beşe ayrılmaktadır. Bunlar:

Lirik Şiir : İçten gelen duyguların coşkulu bir dille anlatıldığı şiir türüdür.
Epik Şiir : Kahramanlık duygularını anlatan şiir türüdür.
Pastoral Şiir : Tabiatı anlatan şiir türüdür.
Didaktik Şiir : Öğretici, insanlara ders verici nitelikteki şiir türüdür.
Dramatik Şiir : Tiyatroda oynanmak için yazılan şiir türüdür.
Satirik Şiir : İnsanları yermek, hicvetmek için yazılan şiir türüdür.

Türk Edebiyatında Şiir

Bütün milletlerde olduğu gibi Türklerde de en eski edebiyat türü şiirdir. Daha çok destan özel1iği taşıyan bu eserler kuşaktan kuşağa geçerek günümüze kadar gelebilmişlerdir. Dede Korkut Hikâyeleri, Köktürk destanı, Saka destanı örnek gösterilebilir. İslamiyet sonrası Türk Şiiri iki kol halinde gelişme göstermiştir:

Bunlardan ilki Divan şiiri, diğeri ise Halk Şiiridir.

Tanzimat Edebiyatına kadar bu gelenekle gelen Türk Şiiri bu edebiyatla değişiklikler göstermiştir. Tanzimat şiiri daha çok Batılılaşmanın hızlandığı dönemle eş zamanlı olarak gelişmiş ve bu nedenle içerik olarak köklü değişikliklere uğramıştır. Özellikle Fransız şiirinin örnek olarak alındığı bu şiirde konular toplumsal sorunlar ve hak, eşitlik, adalet, özgürlük gibi kavramlar üzerine kurulmuştur. Biçim olarak Divan şiirinin özelliklerini yansıtan bu şiirde genellikle aruz ölçüsü kullanılmakla birlikte hece vezniyle yazılan şiirlere de rastlanmaktadır. Yeni ve Batılı anlamda bir edebiyat kurmak isteyen Servet-i Fünûn şairleri toplumsal sorunlardan uzaklaşarak daha çok bireysel konulara yönelmişler ve Divan şiirinin tüm biçimsel özelliklerini şiirlerinde yansıtmışlardır. Millî Edebiyat şiiri ise; adından da anlaşılacağı gibi daha çok millîleşme hareketinin bir sonucudur. Millî konuların işlendiği bu şiirde hece ölçüsü ve sade bir Türkçe kullanılmaya özen gösterilmiştir.

Cumhuriyet Dönemi Türk şiiri yukarıda saydığımız tüm bu şiir geleneğinden ilham alarak günümüze değin büyük bir gelişme göstermiştir. Toplumcu Gerçekçi, Garip Hareketi, İkinci Yeni akımı başta olmak üzere pek çok anlayışla değişip gelişmiştir. "Modern şiir" diye adlandırılan günümüz şiirinin en önemli unsuru şiirde kullanılan dil olmuştur. Şiir dilinin günlük konuşma dilinden farklı olduğunu söyleyen ve şiirde kapalılığı seçen, anlama önem veren "imge"yi şiirin temeli sayan bir anlayış doğmuş ve şairin uyak konusunda kendisini tamamen özgür hissettiği bir ortam oluşturulmuştur.
Tüm bu gelişmelerle Türk şiiri bugün dünya şiirinde saygın bir yere sahip olmuştur.

 
Masal ve Bilim-Kurgu

Gelişen ve değişen dünyamızın dünü ve bugünü için farklı ufuklar açan türüdür. Olağanüstü olayların ve varlıkların yer aldığı sözlü anlatım çeşididir. Yazılı anlatım gücünün gelişmesiyle birlikte güçlenen masal, olmuş veya olması mümkün olan olayları değil, hayal dünyamızın ürünlerini yansıtır. Gerçeküstü olayları anlatan ve gerçek üstü kahramanları bulunan masal, günümüz çizgi film karakterleri ve bilim-kurgu sinemacılığının kaynağını da oluşturur.

Masal daracık dünyamızı genişleten, ferahlık veren, kimi zaman korku kapıları açan türlerin de öncülüğünü yapmıştır. Bir yerden bir yere hayal hızıyla çok zor can veren Tepegöz tipinde kahramanları; cinleri, perileri, büyücüleri bünyesinde barındıran masalın; masal başı, masal ve masal sonu şeklinde bölümlere ayrıldığını ve tekerlemelerle süslenerek oluşturulduğunu biliyoruz.
 
Fabl

Kişilere bir öğretiyi hayvanlarla ilgili temsilî öykücüklerle vermek, teşhis ve intak sanatları kullanılarak üretilen fabl türüyle hayvanlara ait bir olay veya olaylar zincirinden yola çıkılarak insanlara bu kısacık örgülerle ders çıkartması önerilir.

Fabl türü ders verme amacı taşıdığından özellikle eğitim ve öğretimde sıkça kullanılmıştır. Ahlaki değerleri, ibretli tavırları, hayvanları konuşturarak karşısındakine yansıtan dolaylı anlatımın ilginç türüdür.

Dünya edebiyatında bu türün ilk öncüsü Hint yazarı Beydaba’dır. Mevlana’nın, Mesnevi isimli eserinde fabl türünün en güzel örneklerini bulmak mümkündür. Şeyhî 'nin Harnâme adlı eseri de bu alanın benzersiz örneklerinden biridir.
Batı dünyası Ezop ve La Fontaine'i bu türün en yaygın kullanıcıları olarak kabul etmektedirler.
 
X