Gül soldu,papatyalar acmiyor..

Gulpare

Kullanıcı üyeliğini pasifleştirmiştir.
Üyelik İptali
Kayıtlı Üye
17 Ekim 2007
791
9
Ağır adımlarla yaklaştı biraz önce ayrıldığı eşine. Başını kaldırıp
gözlerine bakamadı. Kadının gözleri de yerdeydi. Her şey daha güzel
olabilirdi belki, hoşçakal diyebildi; ve salonu terk edip dışarıya fırladı.
Gözleri dolmuştu. Nasıl da bitivermişti bir anda her şey. Aşk biter miydi?
Bitmeli miydi? Masaya vurulan bir tokmağın sesiyle bitivermişti işte. On
yedi yıllık birliktelik bitmişti…

Oysa birbirlerini severek evlenmişlerdi. Okul yıllarına dayanıyordu
sevgileri. Çılgınca bir sevgiydi bu. Her an birlikteydiler. Ders
aralarında, yemek saatlerinde, hafta sonlarında her an birlikteydiler. Ah
bir de aynı sınıfta olabilselerdi ve geceler olmasaydı…

Tek korkuları ayrılıktı. Bunu hiç konuşmak istememişlerdi. Ama o da
olmamıştı. Bu yüce sevgiyi aileleri de olumlu karşılamış, birbirlerini
delicesine seven bu iki yüreği birleştirivermişlerdi. Gönüllerinden ne
geçerse kolayca sahip oluyorlardı. Sanki sihirli bir değnek onlara yardım
ediyor, işlerini kolaylaştırıveriyordu. Evliliklerinin ikinci yılında bir
oğulları olmuştu. Sonra kendi işini kurdu. Bu ilk ayrılıklarıydı aslında.
Eşini vergi dairesinde bırakmıştı ama olsun, bunlar tatlı ayrılıklardı.
Böylece daha iyi para kazanacakları. Çok fazla olmasa da iyi para
kazanıyordu. Bir ev ve bir arabaları olmuştu bu on yedi yıl içinde.
Evlerinde hiç bir eksikleri yoktu. Yaz tatillerinde kaldıkları otellerin
yıldızları da oldukça boldu.

Geçen yıllarla birlikte oğlan büyümüş, sorunlar da artmaya başlamıştı. İşini
eve taşımıyordu ama dosyalar artık onu boğmaya başlamıştı. Oğlanın okulu,
arkadaşları… O bambaşka bir sorundu. Nasıl çıkacaktı bu işin içinden
bilemiyordu. Oğlu iyi bir insan, hayırlı bir evlat olsun istiyordu ama
çevrede onu yoldan çıkaracak her şey mevcuttu. Yıllar ilerledikçe çatışmalar
da başlamıştı. Bir şeylerin gerisinde mi kalmıştı? Çağ yavaş yavaş değişiyor
muydu yoksa içindeki sevgi mi onu bu duruma getirmişti? Bilemiyordu. Kuşak
çatışması dedikleri bu olmalıydı her halde.

Artık geceleri uykusu da kaçmaya başlamıştı. Oğluna yaklaşımları konusunda
eşiyle anlaşamıyorlardı. Oğlan bir yandan, eşi diğer yandan onu suçluyordu…
Ne yapmalıydı? Aldığı psikoloji kitaplarını da okuyamamıştı. Okumak
geçmişti. Okuyamıyordu. Uykusu iyice kaçmıştı artık. Psikolog olacak o zat
ta rahat bırak demişti. Nasıl rahat bırakabilirdi ki… Biricik oğlunu…

Gül kokulu kelimeler unutulmuş, yüzlerdeki gülümseme, gözlerdeki parıltı
yavaş yavaş yok olup gitmişti. Ev daraldıkça daralmış, on altı yılın
sonunda, geceleri dışarıya çıkmaya başlamıştı. Bir akşam arkadaşları ile
şehrin ana caddelerinde geziniyorlardı. Karşılarına son yıllarda mantar gibi
biten internet kafelerden biri çıkmıştı. Haydi gelin chat yapalım dedi bir
arkadaşı. Yabancı değildi buna ama ilgisini çekmemişti hiç. Bilgisayarı ilk
aldıklarında birkaç defa denemiş, katılanların yersiz ve densiz
konuşmalarından sıkılıp bir daha hiç ilgilenmemişti. İstemeyerek de olsa
girdiler kafeye. Bir yandan çaylarını yudumlarken diğer yandan arkadaşını
izlemeye başladı. Arkadaşı bu işten büyük zevk alıyordu. Ne vardı bunda bu
kadar zevk alacak bir türlü anlam veremedi. Yirmi yaşında bir genç kız
olarak tanıtmıştı kendini. Karşısındaki her kes de ona aşkı ilan ediyordu
işte. Neler yoktu ki içlerinde… Delikanlılar, genç kızlar, eşcinseller… Ama
kültürlü kişilere de rastlanıyordu hani. Özellikle de şiirler yazılıyordu.
Hem de iyi şiirler.

Evliliği şiiri de alıp götürmüştü ondan. Oysa güzel şiirleri vardı. Şiirden
anlardı. Gece boyu ezberinde kalan şiirleri anımsadı, sessizce okudu
karanlığa. Önce aşk şiirlerini okudu, sonra ayrılık. Bilinçaltından sökülüp
gelen şiirler anılarını depreştirdi. Yatak odasına girdi sessizce, uyuyan
eşini izledi. İçi ısınıverdi birden. Yanına sokulup sarılmak istedi.
Kulağına en sevdiği aşk şiirlerini fısıldayıp sabaha kadar sevişmek… "Ne
işin var burada?" diye kulaklarını tırmalayan bir sesle kendine geldi. Ne
şiir kaldı, ne sevda. Hepsi bir anda uçup gitti. Bir paket sigara alıp çıktı
odadan. Şiiri, aşkı, sevgiyi ve eşini geceye bıraktı, kendisine bir duman
kaldı. Ertesi akşam yalnız başına gitti internet kafeye. Kendisine bir nick
buldu. Yedi yaş gençleştirdi kendini. Cinsiyetini değiştirmedi. Şiirler
yazdı, konuşmalar yaptı. Sevenleri de oldu, adam sen de diyenler de.
Bazılarını da o gönderdi.

Artık yeni bir pencere açılmıştı hayatında. Evden daha erken çıkıyor, hemen
bilgisayarın karşında yerini alıyordu. Yeni dostlar bulmuştu. Her akşam
doyumsuz sohbetler yapıyordu. Oğlan uzaktaydı. Evdeki her şeyini eşine
bırakmıştı. Oda oyalanacak bir şeyler bulurdu herhalde. Umurunda da değildi.
Gelenler, gidenler. onlarca kişiyle konuşuyordu geceleri.

Bir gece yeni bir kişi daha katıldı. "Merhaba yalnız insan. Şiirlerini
benimle paylaşmak ister misin?" sorusunu "elbette" diyerek yanıtladı. Bir de
şiir ekledi:

Gül soldu,

papatyalar açmıyor,

toprak kurudu.

Gelen yanıt ilginçti:

Toprağı sularım,

Papatyalar açar,

Gül tomurcuk verir.

Yeniden başlamak,

Hiç de korkulacak şey değil

Bir tek şiir nasıl da etkilemişti onu. Romantizmi severdi. Eşinin alıp
götüremediği tek şey bu olmalı diye düşündü. Nerden gelmişti şimdi aklına?
Yeni şiirler yazdı, yeni şiirler aldı. Yeni bir odaya geçtiler, burada
sadece ikisi vardı. İlerleyen geceyle birlikte ertesi gün tekrar buluşmak
üzere ayrıldılar.

Gece boyunca yeni arkadaşını düşündü. Nick: Özlem Yaş: 29 şiiri seviyordu.
Sevecendi. Dosttu. Aynı şehirde yaşıyorlardı. Hakkındaki tüm bilgiler
bunlardı. Akşamlara bir yenisi eklendi, şiirlere yeni şiirler. Artık her
akşam birliktelerdi. Gecenin geç saatlerine kadar doyumsuz sohbetler
yapılıyordu. Eve dönmek ölüm olsa da yarının heyecanı yetiyordu. Bir gece
şarkı söylemeye karar verdiler. Ve bu sanal ortamdan, gerçek boyuta geçmeye.
İkisi de evliydi ama mutlu olmamışlardı. Yanlış evlilikler yapmışlardı. İlk
ayrılan onlar olmayacaktı ki. Belki de birbirleri için yaratılmışlardı.
Mutluluk neden onların olmasındı? Onlarca kişi internet aracılığıyla tanışıp
evlenmişti. Zincire bir halka daha eklemenin kime, ne zararı vardı?

Neler giyeceklerini tasarladılar, nerede, nasıl, ne zaman buluşacaklarını.
Birbirlerini nasıl tanıyacaklarını konuştular gece boyu. İkisi de heyecanlı,
ikisi de sabırsızdı. Yarım saat önce geldi buluşma yerine. Girişe yakın bir
masaya oturdu. Sigarasını yaktı, bir nefes çekip söndürdü. Kül tablasına
koydu. Sigara paketini masaya koydu, yanında tomurcuk bir gül vardı.
Garsonun getirdiği çayın şekerlerinden bir tanesini kullandı. Çay kaşığı
bardağın içinde duruyordu. Artık her şey tamamdı. Saatine baktı, saat tam
üçü gösteriyordu. Bir an kalbi duracak zannetti. İşte günlerdir konuştuğu,
şiirler yazdığı, hatta sevdiği sanal arkadaşı on, on beş metre ilerde
geliyordu. Evet evet oydu. Tüm işeretler tamamdı. Yavaşça ayağa kalktı.
Gülümsedi.

Kadın olduğu yerde kalakaldı. Gözlüklerini çıkarıp baktı. Gelen eşinden
başkası değildi. Saç şeklini değiştirmiş, üstelik boyatmıştı. Hiçbir şey
konuşamadılar. Kadının gözleri doldu. Ağlayarak ayrıldı. On yedi yıllık
evlilik birkaç saat içinde bitivermişti. Hakimin masaya vurduğu tokmak bu
evliliğe son noktayı koymuştu… Geride kalanlar ise sadece aşk sayfalarında
kalan hüzünlerdi…
 
X