• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

Gönül sofrası

ema1

Hayat, sen plan yaparken başına gelenlerdlr
Pro Üye
10 Ağustos 2009
26.134
18.289
823
Gönül Sofrası (Rahmet Pınarı)
Yaşlı kadın, usulca odasından çıktı.
Salondan torunu ile gelinin sesleri
geliyordu:
"-Oğlum, sofra hazır, çorbanı koydum;
haydi gel de soğutmadan ye!.."
Salonun en kuytu yerine geçti, yerde
kendine ait köyden getirdiği minderin
üzerine oturdu. Çocuk, babaannesini
görünce:
"-Babaanneciğim , gel beraber yiyelim!.."
dedi.
Yaşlı kadın mânidâr bir şekilde iç çektikten
sonra:
"-Evin erkeği gelmeden akşam sofrasına
oturulmaz. Hele babanız gelsin, beraberce
yeriz inşaâllah!" dedi.
Evin gelini:
"-Aman anneciğim, eskidenmiş onlar!..
Şimdi acıkan yemek sofrasına oturur, o da
gelince yer." dedi. Yaşlı kadın:
"-Kızım, nasıl insanların bir edebi, hayâsı,
iffeti varsa, evlerin de iffeti ve edebi vardır."
Torunu dayanamayarak alaycı bir tavırla
söze karıştı:
"-Yaa babaanne, neymiş bu evlerin iffeti...
Anlat bakalım, merak ettim!.." dedi.
Yaşlı kadın söze başladı:
"-Biz küçükken annelerimizden önce
babalarımızın karşısında edepli oturmayı
öğrenirdik. Evde babamız, annemiz varken
ayağımız uzatıp oturmaz, büyüklerimiz
konuşurken söz hakkı verilmedikçe söze
dâhil olmazdık. Büyüklerimiz odaya
girdiğinde hemen toparlanır, kalkıp onlara
oturmaları için yer verirdik. Aslâ babamız
sofraya oturmadan sofraya el uzatmazdık.
Babamız gelir, «Besmele» çeker, «Haydi
buyurun.» derdi. Huzurla hepimiz başlardık
yemeğe... Sonunda da sofra duâsını
kardeşlerimiz aramızda sıra ile okurduk.
Hiç âilece yenen yemek kadar lezzetli
yemek olur mu? Bu sofranın edebidir,
yavrum!.."
Torunu:
"-Bu kadar baskı karşısında depresyona
girmez miydiniz babaanneciğim!" dedi.
"-Hayır, yavrum bizim zamanımızda saygı
olduğu için sevgi hep bâkî kalırdı. Sevgi var
oldukça da hiç depresyona giren olmazdı.
Yemekler lezzetli, uykular dinlendiriciydi .
Biliyor musun? Ben depresyon kelimesini
ilk defa burada duydum, hattâ köyümüzde
bir tane akıldan mahrum birisi vardı, «Deli
İbram» derlerdi. Vallahi, o bile o kadar
mutluydu ki, anlatamam. Akşama kadar
sokakta çocuklarla oynar, acıkınca bir
kapıyı tıklatır; «Aba acıktım, aba su ver!»
derdi. Hangi kapıyı çalsa, boş çevrilmezdi.
Berber saçları uzadıkça tıraş eder,
hamamcı arada yıkardı. Cumaları esnaf
elinden tutar, namaza bile götürürlerdi.
Yani hiç kimse onu dışlamazdı..
Şimdi hiçbir şeye saygı kalmadı. Bak evlere
bile saygı yok bu şehirde! Herkes akşam
olduğu hâlde perdelerini örtmemiş, bütün
evlerin içi görünüyor, ama kimse
utanmıyor. Biz daha hava kararmaya
başlamadan kalın perdelerimizi çeker,
ondan sonra evin ışıklarını yakardık. Hattâ
perde kapalıyken üzerimizi değiştirmeye
edep eder; ışığı söndürür, yere çömelir öyle
üzerimizi değiştirirdik. Gölgemizin bile
dışarıdan görünebileceğin i düşününce
yüzümüz kızarırdı."
Bu sırada gelini, oturduğu yerden kalktı,
mahcup bir edâ ile salonun perdelerini
çekti.
"-«Evin edebi, önce perdesinin çekilip
çekilmediğinden belli olur.» derdi
büyüklerimiz... Evler, kocaman duvarlarla
çevrilmiş avluların içinde olduğu hâlde hiç
kimse iç çamaşırlarını ulu orta asmazdı, ev
ahâlisinden bile edep ederlerdi. Ben daha
küçükken giydiğim şalvarı en ön ipe
asmışım, hemen anam gelip; «Kız, baban
bugün avluya çıktı, senin şalvarın asılı idi,
utancımdan yerin dibine girdim. Bir daha
öyle ortaya asma, çamaşırların en
arkasındaki ipe as!.. Üstüne uzun bir
tülbent ört, sonra mandalla... Altında ne
olduğu görünmesin!.. İffetimiz, edebimiz
bir giderse, ortada îmanımız kalmaz!..»
dedi. Tabiî ben 12 yaşlarındaydım, annem
bunları bana söylerken ben yerin dibine
girdim. Şimdi öyle mi? Geçende bir nefes
alayım diye balkona çıktım, karşı komşu,
bütün çamaşırları asmış uluorta, ben
utancımdan hemen içeri girdim.
Bugün yemekler dışarıda yeniyor, «göz
hakkı» oluyor, kimse umursamıyor. Çarşı
pazardan alınanlar şeffaf poşetlerde eve
geliyor; alan var, alamayan var. Göz hakkı,
kıskançlık oluyor bu yenenlerde... Hiç şifâ
olur mu yavrum? Bizim Peygamberimiz
sallâllâhu aleyhi ve sellem, «Yemeğinizin
kokusu ile komşunuza eza etmeyiniz.»
buyuruyor. Bugün kokuyla, gösterişle
çevredekilere hep ezâ veriliyor. Tabiî ki
yenilenler içinize sıkıntı veriyor. Sonra da
«depresyon» diye diye doktorlara gidiliyor.
Evin bir edebi daha vardır ki, en önemlisi
de budur herhalde... Evin içinde yaşananlar,
aslâ dışarıda anlatılmaz; yenenler, içilenler,
muhabbetleşmele r, kavgalar... Bu da evin
iffetinden sayılır ve hiç kimseye
anlatılmazdı. Bu yüzden problemler ev
içinde kolaylıkla çözülürdü. Zaten
Peygamberimiz de özellikle karı-koca
arasında olanların etrafa yayılmasının ne
büyük bir günah olduğunu hep
hadislerinde anlatıyor, değil mi Leylâcım!.."
dedi gelinine... Leylâ mahcup bir şekilde:
"-Evet anneciğim." diyebildi.
Torunu:
"-Babaanneciğim , şimdi facebook diye bir
şey var; insanlar gittikleri lokantalarda
yedileri şeylerin fotoğrafını çekip binlerce
kişiye gösteriyorlar!. ."
"-Aayy ne ayıp... İnsan hiç yediğini söyler
mi?"
"-Âh anneciğim, her hâllerinin fotoğrafları
var. Gezdikleri yerlerin, yedikleri yiyecek-
içecekl erin, aldıkları eşyâ ve kıyâfetlerin,
hattâ beylerinin aldığı çiçekleri üzerinde
yazdıkları notlarla paylaşıyor...
 
Back