Ezbuz'dan seçmeler :))

SAYI

Akıl hastanesini gezmekte olan gazeteci, bir koğuşta rastladığı hastaya sordu:

— Burada kaç kişisiniz?

Karşısındaki, elini "boş ver" anlamında salladıktan sonra:

— Asıl, dedi, siz dışarda kaç kişisiniz?





NİÇİN ALKIŞLIYORLAR?

Bir gün Einstein'la, meşhur komedyen Charlie Chaplin otomobille Hollywood'dan geçiyorlardı. Gören herkes onları alkışlıyorlardı.

Charlie, Einstein'a dönerek:

— Bakınız, dedi, ikimizi de alkışlıyorlar.

Sizi anlamadıkları için, beni de anladıkları için alkış* lıyorlar.

 
ZOR GÖREV

Bütün parasını ortaya süren adam, pokerde kaybetti. Kaybedince kalp krizi geçirip oluverdi. Masadakiler, haberi ölenin karısına kimin vereceğini tartıştılar. Gö*rev, içlerinden birinin üzerine kaldı.

O da ölenin karısını buldu, anlatmaya başladı:

Kocanız pokerde...
Kadın atıldı:
Bütün parasını ortaya koydu, değil mi?
Koydu ve...
Hepsini de kaybetti, öyle mi?
Kaybetti, hanımefendi.
Allah canını alsın o herifin!
Aldı, hanımefendi.

 
YARIŞ ATI

Kocasının ceplerini karış* tırırken bir kağıt parçası buldu kadın. Üzerinde "Leyla" yazıyordu, bir de telefon numarası vardı. Akşam, kağıdı göstererek sordu Kadın kocasına:

— Bu kimin numarası?

— Aaa, bilmiyor musun, ünlü yarış atı bu. Bu hafta
ona oynadım.

On gün sonra koca işten eve dönünce, karısı:

— O ünlü yarış atı Leyla var ya, dedi. İşte o aradı se*
ni bugün.

 


DÜNYAYA GELMEK

Çocuklar aralarında bebekle* rin nasıl dünyaya geldiğini ko* nuşuyorlarmış.

* Biri; "Bizim ailede çocukları leylekler getirir," demiş.

Diğeri, "Bizde lahana tarlasında bulurlar. Onur, mahzun mahzun konuşmuş;

— Bizim maddi durumumuz iyi değil, o yüzden be* bekleri annem kendisi yapıyor.






İMZA

Adamın biri, kendisi hakkında kötü sözler söyleyen birine haddini bildirmek için evine kadar gider. Fakat, evde bulamaz. Öfkesinden kapıya büyük harflerde "EŞ- ŞEK" yazıp geri döner.

Birkaç gün sonra o kişiden şöyle bir yazı alır:

— Bize gelmişsin. Kapıya attığın imzadan anladım!..

 
İLANIN SONU

Gazetede çıkan ilan şöyleymiş:

— Bir müdür aranıyor. Yüksek tahsilli, İngilizce ve
Fransızca bilir, askerliğini yapmış, 35 yaşından küçük,
boyu 1.85'den yukarı ve bekâr olması gerekir.

Bir adam başvurmuş:

Ben, yüksek tahsil şöyle dursun, ortayı bile yarıda
bıraktım. İngilizce de bilmem, Fransızca da... Askerliği*
mi yapmadım. Yaşım, 45'den yukarı... Boyum da 1.65
ancak... demiş.
Eee, demişler, ne demek istiyorsunuz?
Yani bu ilan verdiğiniz müdürlük işi var ya... Bu
iş için bana güvenmeyin demeye geldim.

 


KEDİ


İki deli, akıl hastanesinin duvarını sessizce aşıp, hende*ğe gizlendiler.

Hışırtıyı duyan bekçi ba* ğırdı:

— Kim var orada?

Delilerin biri çok akıllıca bir kedi taklidi yaptı: "Miyaaaauuv..."

Bekçi uzaklaştı, deliler sürünerek uzaklaşmaya çalış* tı, ama yine hışırtılar duyuldu.

Bekçi tekrar gelip bağırdı:

Kim var orada?
Cevap ikinci deliden geldi:
Bir kedi daha.


DOĞRU SÖZE NE DENİR?

Kadının kocası hastaymış. Bir*denbire durumu ağırlaşmış. Telâ* şa kapılan kadın hemen bir dok*tor çağırmış.

Doktor hastayı inceden inceye muayene ettikten sonra dışarı çıkmış. Kadın hemen yanına ko* şup sormuş:

Durumu nasıl doktor? Çok mu kötü? Can mı çe*
kişiyor yoksa?
Telaşlanmayın hanfendi. Üzülecek bir şey yok,
maşallah turp gibi.
İyi ama, öyleyse nesi var doktor bey?
Nesi mi var?.. Ha bakın, doğrusunu isterseniz onu
ben de anlayamadım. Ama merak etmeyin, otopside an*
larız!..
 


HEY GİDİ GENÇLİK HEY

Hoca bir gün ata binmek ister, bir türlü binemez.

Hey gidi genç*
lik hey, diye ah çeker.
Sonra etrafına bakı-
mp kimse olmadığını
görünce de;
Hadi hadi... ben senin gençliğini de bilirim, der.


NİYE GİRMEMİŞ?

Doktor, beş akıl hastasını, boş banyonun önüne götürdü ve emretti:

— Haydi, girin suya ve başla* yın yüzmeye!

Biri hariç, hepsi doktorun em* rine uydular, boş banyonun içine doldular, kulaç atmaya başladılar...

Doktor, banyoya girmeyen delinin yanma yaklaştı. Gülümseyerek:

— Galiba sen iyileştin Ahmet, niye yüzmedin?
Deli boynunu büktü:

— Belki kızacaksınız ama doktor bey, yüzme bilmi*
yorum ben de, ondan.



 
Elektrikli Süpürge Satıcısı

Elektrik süpürgesi satıcısı, bir apartman dairesinin kapısını çalmış, kapıyı açan bayana
-"Hanımefendi, bu elimde görmüş olduğunuz kovanın içinde at pisliği var !"
demiş ve bu bir kova pisliği evin içine doğru savurarak döküvermiş. Sonrada
-"Hanımefendi, elimdeki elektrik süpürgesi ile 10 dakika icinde bunu temizleyemezsem, bu b.ku yiyeceğim..! "
Kadın satıcıya şöyle bir bakmış,
-"Beyefendi, üstüne domates sosu da istermisiniz ? Elektrikler kesik de.. "


 
Oley !

Bir gün deliler hastanesinde yangın çıkmış .herkes kaçmış ama bir deli iki üç kat yukarıda kalmış inmiyor. e yapsalar aşağı indiremiyorlar. itfaiye nafile! en sonunda iki üç deli kırmızı bi branda getirip germişler. doktorlar sormuş; "neyapıyorsunuz siz?". biri cevap vermiş:"yukarıdaki kendini boğa sanıyor, kırmızıyı görünce aşağı atlıyacak.". "vaaay bunlar akıllanıyor galiba" derken yukardaki atlamış. bizim deliler bağırmış: "OLLEEEEY!!"



Anlamış Değiliz

Dönemin amerika ingiltere ve Turkiye Basbakanlari biraraya gelmis ve toplanti sonunda basinin sorularini yanitliyorlarmis

Gazeteci sormus:
- ulkenizde 4 kisilik bir aile ne kadar gelirle rahat bir hayat
surebilir siz onlara ne kadar oduyorsunuz?

amerika basbakani:
- amerikada 4 kisilik bir aile 5000 dolar ile rahat bir yasam surebilir, biz onlara 6500 dolar oduyorum geri kalan 1500 dolari naparlar bilmiyorum.

ingiltere basbakani:
- ingilterede ayni aile 4000 pound ile rahat yasar, biz 5000
veriyoruz 1000 pound nereye gidiyor bilmiyoruz

Turkiye Basbakani:
- Turkiyede ayni ailenin aclik siniri 800 000 000 TL dir. Biz onlara
300 000 000 TL veriyoruz geriye kalan 500 000 000 TL yi nereden buluyorlar bizde anlamis degiliz

 
Mafya Babası


Mafya babası, korumaya aldığı müesseselerden haraçları toplamak için yeni bir tetikçi buldu. Seçtiği adam sağır ve dilsizdi. Böylece, yeni tetikçi polisin eline geçerse, fazla bir şey anlatmasının mümkün olamayacağını düşünüyordu. Baba, bir gün ödemelerin geciktiğini fark etti ve tetikçiye adamlarını gönderdi. Adamların sağır dilsizle anlaşmaları mümkün olmadığı için; Baba, sağır dilsizi odasına getirtti ve işaret alfabesi bilen tercuman buldurdu. Tercuman hemen geldi ve işaretle sordu:

- "Para nerde?" Sağır dilsiz işaretle yanıt verdi:

- "Ne parası? Benim paradan haberim yok. Neden bahsettiginizi anlamıyorum."

Tercuman tercüme etti:

- "Neden bahsettiğinizi anlamıyormuş."

Baba 38'liğini ceketinin içinden çekip sağır dilsizin beynine dayadı.

- "Şimdi sor bakalım, para nerde?"

Tercuman işaretle sordu:

- "Para nerde?" Sağır dilsiz işaretle yanıt verdi:

- "Central Park'ta, Batı 78'inci Caddeye açılan kapıdan girince, soldan üçüncü ağacın kovuğunda, 100 bin dolar var."

Baba öfkeyle gürledi:

- "Ne dedi?"

Tercuman yanıtladı:

- "Dedi ki hala neden bahsettiğinizi anlamıyormuş. Ayrıca diyor ki, o tetiği çekmeye de gücünüz yetmezmiş!"

 
Devlet Sırrı

İşsizdi, parasızdı, kalacak yeri, yiyecek ekmeği, iki satır muhabbet edebileceği bir arkadaşı da yoktu. Nerden geldiği bilinmez "Küçükistan Ceza Kanunu" diye bir kitap geçmişti eline bir gün onu okuyarak vakit geçiriyordu ki "Ülke başbakanına hakaret etmenin cezası altı ay" kitabı ve gözlerini kapattı.
"Hem bütün hırsımı ondan alırım, hem bütün gazeteler, televizyonlar benden söz eder meşhur olurum, hemde altı ay ekmek elden su gölden yiyecek, yatacak derdim olmadan çiçek gibi kışı geçiririm." diye düşündü.
Ertesi gün mitinge gitti, Küçükistan Başbakanı konuşurken milletin arasından fırlayıp bütün gücüyle bağırmaya başladı.
- İ.... başbakan, i... başbakan ! Güvenlik kuvvetleri hemen müdahale edip yaka paça götürdüler. Ertesi gün mahkemeye çıktı, şahitler dinlendi, savunması alındı. Hakim kararı açıkladı.
- Sanığın suçu sabit görüldüğünden yirmi sene altı ay hapsine karar verilmiştir.
Birden gözleri karardı ayakta sendeledi, sonra kendini toparladı, ve haykırdı :
- İtiraz ediyorum hakim bey, Küçükistan Ceza Kanunu'nun şu maddesinin şu bendine göre başbakana hakaret sadece altı ay, bir yanlışlık var bu işte !
Hakim acıyan gözlerle adama baktı ;
- Haklısın oğlum, başbakana hakaret altı ay fakat devlet sırrını açığa vurmak yirmi sene.


 
Hangisi Daha Ünlü

Bir Alman bir İngiliz ve bir Türk bir trenin aynı kompartımanında yolculuk ediyorlarmış bu sırada İngiliz sıcaktan bunaldığını söyleyip camı açmış ve içeriye bir sinek girmiş...

İngiliz cebinden kılıcını çıkarıp sineğe vurmuş ve sinek ortadan ikiye ayrılmış İngiliz övünerek cebinden kartını çıkarmış kartta İngiltere'nin en ünlü kılıç kullanan insanı yazıyormuş.

Alman'da aynı bahane ile camı açmış ve içeriye bir sinek daha girmiş Alman'da cebinden çıkardığı tabancası ile sineğe ateş etmiş sinek paramparça olmuş Alman'da övünerek cebinden kartını çıkarmış kartta Almanya'nın en ünlü silahşörü yazıyormuş.

Bizim Türk de camı açmış ve içeriye bir sinek daha girmiş bizimki cebinden bıçağını çıkardığı gibi sineğe vurmuş ama sineğe bir şey olmamış İngiliz ve Alman içlerinden gülerlerken bizimkide övünerek cebinden kartını çıkarmış kartta Türkiye'nin en ünlü sünnetçisi yazıyormuş.

 
Buzdolabına Baksaydın


Ahirette sorgu sirasini bekleyeni ki adam birbirleriyle konusmaya baslar.

"Sen nasil öldün?" diye sorar birinci adam ötekine. "Donarak öldüm.."

"Kötü bir ölüm olsa gerek..." der birinci adam " donarak ölmek nasil bir sey?" "Sey, baslangicta cok rahatsiz edici.." diye anlatmaya baslar ikinci adam.

"titremeye basliyorsun, bütün el ve ayak parmaklarin agrimaya basliyor. Ama sonrasi, ölmek için çok sakin bir yol. Vücudun uyusuyor, adeta bosluga sürükleniyorsun,tipki uykuya dalmak gibi..

Peki ya sen? sen nasil öldün bakalim?"

"Kalp krizi geçirdim" der birinci adam.

"karimin beni aldattigindan emindim. Bir gün ansizin beklenmedik bir saatte eve döndüm, yatak odasina kostum.. Karimi orada yapayalniz örgü örerken buldum. Sonra bodruma kostum ama kimseyi bulamadim. Ikinci katta da kimse yoktu. Sonra hizla çati katina vardigimda kalp krizi beni buldu..Oraciga yigildim ve öldüm.. Aynen böyle.." Ikinci adam basini sallar "Berbat birsey bu..." der "..sadece bir an mutfakta durup buzdolabina bakmayi akil edebilseydin simdi ikimiz de hayatta olacaktik.."

 
delü..........nerden buldun aksam aksam.................ha ha haa......güldüm yafu....
 
 

Temel ve Maymun



Nasa uzay üssünde yeni bir deneme yapılıyormuş. Gönüllü başvuranlar arasından Temel, astronot adayı olarak seçilmiş. Ön elemede oldukça sıkı testleri geçen Temel; 3 aylik ikinci bir eğitim ile iyi bir astronot olabilmiş. Beklenen an gelmiş ve Temel bir maymunla birlikte uzay mekiğine binerek havalanmış. Atmosfer aşıldıktan sonra Temel'in ilk işi; kendisine sıkı sıkıya söylenildiği gibi zarfları açıp maymunun ve kendisinin görev kartlarını okumak olmuş. Maymunun görevleri: "Yerküre ile bağlantıyı sürekli kontrol altında tutmak; her 2 saatte bir yörüngedeki sapmaları ayarlamak; füze içindeki hava basıncı, ısı, iletkenlik değerlerini aşağıya bildirmek; yakıt harcamasını ve motorların sırasını belirlemek..." diye devam ederken; okumaktan sıkılan Temel, kendi görev kartını açmış : "Maymunu iyi besle!"
 
Amerika'da adamın biri işine giderken birden anormal
bir trafiğin içine düşer, ama trafik bir milimetre bile
kıpırdamamaktadır. Bir süre sonra arabasının yan camına
birisinin tıkladığını görür ve camını açar.

-Ne var, ne olmuş acaba ???

-Teröristler Bush'u yakaladılar.... Eğer 1 Milyar dolar
verilmezse üzerine
benzin döküp yakacaklarmış.

-Haa şimdi anladım bu
trafiği...
-Yaa işte onun için herkesten biraz yardım topluyoruz.

-Insanlar ne kadar veriyor ortalama olarak ?
-Valla yaklaşık olarak 5'er litre...!!!
:roflol::roflol:
 
akıl hastası

Bir akıl hastanesini ziyareti sırasında, adamın biri sorar:
Bir insanın akıl hastanesine yatıp yatmayacağını nasıl
belirliyorsunuz?

Doktor:
Bir küveti su ile dolduruyoruz. Sonra hastaya üç sey
veriyoruz.
Bir kaşık, bir fincan, ve bir kova. Sonra da kişiye küveti nasıl
boşaltmayı tercih ettiğini soruyoruz.

Siz NE yapardınız?

Adam:
OOO ! Anladım. Normal bir insan kovayı tercih eder. Çünkü kova
kaşık ve fincandan büyük.

Hayır, der doktor.

Normal bir insan küvetin tıpasını çeker.
 

Amin evlatlarım


Üç Amerikan askeri Iraklı bir amcanın bakkalına girerler alış veriş yaparken
'kahrolsun Amerika'diye ses duyarlar. Etrafa bakınırlar ve sesin bir
papağandan geldiğini görürler.

Bunun uzerine Iraklı bakkal amcaya 'bu papağanı buradan yok et yarın
geldiğimizde görürsek seni mahvederiz'derler.

Askerler gittikten sonra bakkal amca kara kara düşünmeye başlar çünkü
papağan kuşunu çok sevmektedir. Derken aklına cami imamlarının papağanı
gelir. Hemen imamın yanına koşar başından geçenleri anlatır ve 'Hocam eğer
sakıncası yoksa papağanları değişelim'der Hoca kabul eder ve değişim
gerçekleşir. Ertesi gün işgalci Amerikan askerleri gelir, papağanı görürler
ve kızarak :'biz sana bunu yok edeceksin demedikmi? '
Amca bu papağan o değil desede inandıramaz.
Sivri zekalı askerin biri ben şimdi anlarım bunun dünkü papağan olup
olmadığını der ve papağanın tekrarlamasını umarak bağırır:
'Kahrosun Amerika!!
ses çıkmyınca bakkal amca dahil hep birlikte bağırmalarını söyler:
-Kahrolsun Amerika!
(ses yok)
-Kahrolsun Amerika!
(ses yok)
-Kahrolsun Amerika!


papağan dile gelir
-Amin evlatlarım.....))):hooray:Kötü Kazen:roflol:
 
aman topiğini sevsinler ne oldu fıkramı yazıyosun he he hee
sen benim topiklerime girme daha :)))
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…