- 11 Haziran 2021
- 165
- 297
- Konu Sahibi manuelaescobar
- #1
Merhaba güzel hanımlar. Biraz uzun olacak, şimdiden okuyanlara teşekkür ediyorum
Ben Defne. 22 yaşındayım, üniversite son sınıf öğrencisiyim. Erkek arkadaşım Ülgen. O da 23 yaşında ve sınıf arkadaşıyız. 3 senelik arkadaşlık ve 1.5 senelik birlikteliğimizi evlilikle taçlandırmak istiyoruz. Şimdi, bu isteğimiz ve ilişkimiz karşısında erkek arkadaşımın ailesinin tavırlarını ve yaşadıklarımı size tane tane anlatayım.
Ülgen’in ailesi 5 kişilik. Aile evi Balıkesir’de. Anne-babası, kendisi ve iki ablası. Ülgen evin en en küçüğü. Ortanca ablasıyla 8, büyük ablasıyla 13 yaş farkları var. Ablaları evli. İkisinin de çocukları var. Ortanca abla Pınar, anne ve babayla aynı şehirde yaşıyor ve problem aslında onunla ilgili; büyük abla ise uzak bir şehirde yaşıyor ve olanlarda onun pek payı yok.
Benimse annem ve babam sizlere ömür. Annemi 17 yaşımda iken, babamı ise henüz 2 ay önce kaybettim. Zaten babam ile 10 yaşımdan beri görüşmüyorduk. Bir de abim var fakat aramız çok iyi değil. Sadece bazı uzak akrabalarla iletişimdeyim.
Külli irade olan ve benim elimde olmayan dağılmış ailemin, Ülgen’in ailesi için bir problem olup olmayacağını sordum. Bunu soruşum kendimi korumak içindi. Biliyorsunuz bizim ülkede anne babanı ya da vefat tarihlerini sen seçmişsin gibi yadırganıyor insanlar. Ülgen bunu anne babasıyla paylaştığında, biz böyle şeyler düşünmüyoruz o da düşünmesin, olur mu öyle şey, demişler.
Ülgen ile ilişkimizin başında Pınar abla bir sosyal medya hesabından beni takip etti. Fotoğraf beğenme, arada minik emojileşmeler gibi ufak bir iletişimimiz oluştu. Bu süreçte Pınar abla, babasına gidip “Defne bizim ailemize yakışacak bir kız, senin de onu koruyup kollayacağına, kızın gibi göreceğine inanıyorum baba” deMİŞ. Bunu Ülgen’e annesi söylemiş. Duyunca çok sevindim. Demek ki ciddiyetimizi de farkındalardı, beni de sevmişlerdi. Doğrusu ben de onları uzaktan da olsa seviyor, yaşayamadığım aile sıcaklığını bulmayı, iyi geçinmeyi çok istiyordum.
Birkaç ay sonra Pınar abla ile oluşan samimiyetimize güvenerek minik kızının doğum günü vesilesiyle anne-kız şapkası hediye alıp Pınar ablaya yolladım, Pınar abla hediyeyi açarken kızına “bak kızım yenge bize ne almış” demiş. Şapkayı kızına hâlâ giydiriyor, ben de sosyal medyadan görüyorum. Fakat Pınar abla bana hâlâ teşekkür etmedi. Hediyeleşmek benim için her zaman muhabbet artırıcı, önemli bir husus oldu. Karşılık olarak hediye beklemedim elbette. Mevzuu bu değildi. Hediye için minik bir teşekkür, mutluluğunu benimle paylaşması yeterdi. Ayıp ettiğini farkındaydım fakat unutmuştur diyerek takılmamaya çalıştım, canımı sıkmak istemedim.
İlişkimizin 3.ayında anne ve babasının 40.evlilik yıldönümü olduğu için Ülgen’le birlikte eve çiçek yolladık. Annesi çiçeği bir sosyal medya hesabında paylaşmış. Pınar abla “Kim aldı” diye sorunca da sadece Ülgen’in aldığını söylemiş. Bunu duyunca tepki gösterdim ve sebebini sordum. “Sonuçta Pınar artık evli, başka ailenin insanı, aile evindeki her şeyi bilmesi gerekmez” demiş annesi. Ben bu cevaptan asla tatmin olmadım. Pınar ablanın aile evinde olan her şeye müdahil olduğu çok aşikardı, hatta evde olanlar hakkında Ülgen’den daha çok bilgisi ve fikri vardı.
Bizim ilişkimiz pandemi sürecinde başladı. Yani bu süreci uzaktan yaşayan tüm çiftler bilir ki çok hasret çektik, üç dört haftada bir görüşebildik, yasaklar oldu hiç görüşemedik. Yılbaşı bayram hak getire, hep ayrıydık. Üstelik ikimiz de aile evinde ders çalışamıyor, okuma yapamıyorduk. Üstelik tez yazma senesi gelmişti ve Ülgen yüksek lisansa ben ise kpss’ye hazırlanacağım.
Evlenmeyi zaten okul bitmeden istiyorduk fakat bu zor süreç ile evliliği daha da erkene çekmeye karar verdik. Fakat Ülgen’in ailesi karşı çıkmaya başladı. Ülgen’e sürekli “sen daha küçüksün” diyorlardı. Özellikle Pınar ablası “daha sorumluluk sahibi bile değilsin, okulun var, ideallerin var, elin ekmek tutmuyor, askerliğini yapmadın” ve benzeri kalıp yargılar ve sivri bir dil kullanıyordu.
Velhasıl Ülgen ile bir karar aldık. İkimiz de aile evlerimizden ayrılıp artık hayata atılmak, birbirimize yakın olmak istiyorduk ve derslerimizi toplamak için tek çaremiz bu gibiydi. Gelme amaçlarımızdan biri de ailesinin Ülgen’in büyüdüğünü kabul etmesiydi. Oğullarının tek başına bir ev geçindirebildiğini görmeleri onlara herhalde yardımcı olur diye düşündük. Ailelerin de onayını alarak okulumuzun bulunduğu şehre taşındık. Yan yana daireler tuttuk.
Taşınır taşınmaz iş aramaya başladık ve 2 aylık sürede ödevlerimiz, sınavlarımız oldu, araya ramazan girdi, tam kapanma oldu, evlerimize ve birlikte yaşamaya alışmaya çalıştık ve en mühimi babam vefat etti. Yani iş bulamamış ve evde gibi gözüküyorduk ama çok yoğunduk. Ancak 2 ay sonra Ülgen ile ailesini ziyarete gidebildik. Eve girdik, annesi Ülgen’i görünce ağıtvarî ve şiddetli bir şekilde ağladı. İnanın dışarıdan duyan evde vefat oldu sanabilirdi. Sonuçta evladı, elbette özleyecek fakat bu tepkiler bana fazla romantik ve sağlıksız geliyordu. Bu, evladını sevmekten öte, bağımlılık gibiydi sanki.
Aynı gün annesi ile mutfakta baş başa kaldığımda bana çocuklarından bahsetti. İşte büyük kızım şöyledir, Ülgen’in huyu böyledir diye. Pınar abladan bahsederken vurgulayarak “Pınar epilepsi hastası, bu yüzden üzülmesin diye tüm aile üzerine titriyoruz. Eğer sana bir şey derse, sakın üstüne alınma takılma. Yani demez de hani olursa diye diyorum. Yoksa kızım dört dörtlük bir insandır” dedi. Anladım ki ortada bir soğuk savaş vardı. Hiçbir anne bunları durup dururken demezdi.
Gerçekten de o gün Pınar ablanın bize karşı soğukluğu çok belliydi. Sohbet ederken bize dahi bakmıyordu. Bir piknik alanına gittik o gün. Ülgen’le el ele kol kola dolaştık yürüdük, bir ara Pınar abla Ülgen’e “biraz da benim koluma gir” dedi nazlı nazlı. Peşine ufak ufak laf göndermeleri yaptı kendince. Babası da “3 saatlik yolu 2 aydır gelmediniz” diye sitemde bulundu bize. Biz ise herkese normal davrandık, “yarın evimize döneceğiz zaten, tatsızlık olmasın” dedik. Hatta ben, oturduğumuz şehre tüm aileyi davet ettim ve “hep birlikte yemek yeriz, kaynaşırız” dedim, kimse cevap vermediğinde bir şeyleri anlamalıydım. Ertesi gün Ülgen’le evlerimize döndük.
Döndükten birkaç gün sonra Pınar abla Ülgen’i aradı. Konuşmaya “sen ne yapıyorsun Ülgen?” diye hesap sorarak başladı. Ailelerine benim bu kadar hızlı girmemden, her aradığında benim Ülgen’in yanında olmamdan, benim onu yemeğe davet etmemden çok rahatsız olmuş. Ne vasıfla onu yemeğe davet ediyormuşum? 40 dakika boyunca durmadan konuşmaya devam etti. Ülgen buraya gelirken onlara “işe gireceğim, derslerime yoğunlaşacağım” demiş fakat buraya benimle bekar hayatı yaşamaya gelmiş, tüm aileyi kandırmış, hatta anne ve babası Ülgen yüzünden tansiyon hastası olmuş, annesi kilolar vermiş, psikoloğa gitmiş. Ülgen’in varı yoğu ben olmuşum. Konu komşu Ülgen ne yapıyor diye sorduklarında cevap veremiyor, kız arkadaşıyla yan yana yaşıyor diyemiyor, Ülgen’den utanıyorlarmış. Ülgen “abla biz burada kötü bir şey yapmıyoruz, nasıl böyle konuşabiliyorsun, benim de Defne’nin de hakkına giriyorsun” dediğinde:
“Kusura bakma ama bana biz deme, o kız beni hiç ilgilendirmiyor, beni sadece sen ilgilendiriyorsun. Madem taşınacaktınız o kız Balıkesir’e gelseydi, onun kimsesi yok. Ama senin ailen var ve eğer okul bitmeden evlenirseniz ben yokum” dedi. Ülgen’in tek cevabı ise “büyük konuşma abla” oldu.
Yahu en komiği: Kuzenimin 3 yaşındaki kız çocuğu Ülgen’e neredeyse aşık. Her gidişimizde yapışır boynuna. Ben de fotoğraflarını çekip sosyal medyaya atmıştım. Ablası bu fotoğrafı ima ederek: sen benim kızımı (3yaşında) bile sevmiyorsun artık, gittin kendine yeni yeğenler buldun dedi.
Bu arada Ülgen, anne babası ile haftada 2-3 kez konuşuyor ve buraya taşındığımızdan beri her konuşmada “ablanları ara, aranı açma oğlum, bağınızı sakın koparmayın, ablanlar üzülüyor” diye tembihliyorlar. Fakat arayan zaten hep Ülgen oluyor. Annesi neredeyse her konuşmada “Pınar ablan seni çok özledi, geçen gün senin için hüngür hüngür ağladı” diyor. Yani müstakbel görümcem epey ikili oynuyor. Sivri dilini bize, tatlı dilini ve göz yaşlarını ona kıyamayan anne babasına gösteriyor.
Bu süreçte Ülgen iş buldu ve işe başladı. Ben ise babamdan bağlanan aylık ile evde durma, yaz okuluna başvurma kararı aldım.
2 hafta sonra tekrar Balıkesir’e gittik. Pınar ablanın evi, anne ve babasının evine 30 dakika kadar bir mesafede. Eve adım atar atmaz Pınar abla annesinden bizim geldiğimizi öğrenip Ülgen’i aradı ve “bana gel” dedi, “Defne’yi annemlerle bırakıp tek başına bana gel konuşalım” Ülgen kabul etmedi, “Defne’ye ayıp olur gelemem” dedi. Haliyle tartışmalar, laf sokmalar ile Pınar abla küstü. O gece Ülgen, anne babası ve ben hoş sohbetli bir gün geçiriyorduk ta ki konu evliliğe gelene kadar.
Ülgen’in babası açtı konuyu. “Bakın: ben iki kızımın da bir dediğini iki etmedim, ne istedilerse yaptım. Sevdiler, sorgulamadan bir kerede verdim ikisini de. Size de öyle yapacağım ama önce okulunuz bitsin, meslek sahibi olun, Ülgen askere gidip gelsin”dedi. Ülgen ve ben inancımız ve yaşam şeklimiz gereği en sade biçimde evlenmek istiyoruz. Kimsenin bizim için sorumluluk yüklenmesini beklemiyoruz. Maddi destek istemiyoruz. Beyaz bir elbise, beyaz bir gömlek, sevdiklerimizin evet’lerimizi duyacağı, bizimle mutlu olacağı ufak bir nikah töreni. Az eşyalı, bol kitaplı ufak bir ev, borçsuz ve huzurlu bir başlangıç istiyoruz. Yine de Ülgen’in anne babasını anlamaya ve onları kırmamaya da çalışıyoruz. Babasına çok teşekkür ederek, bizim isteklerimizin çok daha sade olduğunu güzelce anlattık. Evlenmek için bütün eşyalarımızın noksansız olmasını ya da akademisyen olmak isteyen Ülgen’in okulunun bitmesini beklersek zaten asla evlenemeyeceğimizi anlattık çünkü bunlar hiçbir zaman olmayacak. Ne evin eksiği gediği biter ne de bir akademisyenin okulu. Geçim derdi dediklerinde de şu anda zaten geçinebildiğimizi örnek veriyoruz. Karşılığında makul bir cevap alamıyoruz. Her zamanki tezler sunuluyor “durun bakalım erken daha, aceleniz ne, neden acele ediyorsunuz, daha çocuksunuz, kızlarımız hep okulları bitti meslek sahibi oldular öyle evlendiler siz de öyle yapın” vs. Askerlik muhabbetine gelince de askerlik eski zamanlardaki gibi 2-3 yıl değil, üstelik Ülgen bedelli yapmak istiyor ve zaten ben de çalışan bir kadın olacağım. Ülgen 1 yıl dahi askerlik yapsa o olmayınca darda kalacak bir konumda olmayacağım diyorum. Diyorum diyoruz ama dinlenmiyoruz, dinlensek de anlaşılmıyoruz.
Konuşmamız hiçbir sonuca ulaşmadan son buldu gece. Biraz sonra Ülgen ile annesi baş başa Pınar abla mevzusunu da konuştular. O gece annesi Ülgen’e “oğlum ablan kabullenemedi, Defne’yi kıskanıyor” demiş…
Ertesi sabah Pınar abla eşiyle kahvaltıya geldi. Pınar abla tam bir buz küpü, sarılmak, hoşgeldiniz demek, sohbet etmek yok. Biz gidene kadar sadece oturdu. Ve biz evlerimize döndük.
Pınar abla yine Ülgen’i aramalara, yazmaya devam etti. Ülgen gerçekten çok sabırlı ve saygılı biridir. Ablasına tane tane güzelce şunu açıklamaya çalıştı: abla bu benim hayatım, sen, bana ve ilişkime saygı duymuyorsun, ben artık küçük Ülgen değilim hayatıma müdahale edemezsin. Eğer beni gerçekten ve sağlıklı bir şekilde seviyorsan beni olduğum gibi kabul et, zihnindeki gibi değil ve sevdiğim insanla kararlarıma saygı duy. Ben zaten size senelerdir, bekar da olsam evlensem de Balıkesir’de yaşamayacağımı söylüyordum, bu bir gün muhakkak olacaktı.
Pınar abla bunlara karşılık Ülgen’e diyor ki: ben seni çok seviyorum Ülgen, delireceğim bilemezsin çok seviyorum, sen Balıkesir’den gidince aşk acısı çeker gibi oldum. Seni bu yaşına kadar kimseyle paylaşmadım. Sen benim her şeyimsin elim kolum gözüm en yakın arkadaşım sırdaşımsın. Belki de bu yüzden ters davranıyorum sana, seni çok sevdiğim için. Aklım hep sende. Senin büyüdüğünü kabul edemiyorum. Ben seni evladım gibi büyüttüm saydım sevdim. Kız arkadaşın olunca ben senden bin kat daha çok sevindim. Sen bana gelip sana saygı duymadığımı söyleyemezsin. Esas siz bana saygı duymuyorsunuz daha bana bile gelmediniz… (onu davet ettim diye o kız ne vasıfla bizi davet ediyor diyen kendisi, kıskanan, kabullenmeyen, gıyabımda kimsesiz diyen kendisi ama biz davet edilmediğimiz evine gitmedik diye saygısız oluyoruz)
Ülgen bunları anne ve babasıyla paylaşıp ablamla konuşun uyarın dediğinde anne ve babası sadece Pınar ablayı savunuyorlar. “Olacak o kadar, abla o, paylaşamıyor seni. Sen alttan al ablanı, Defne’ye de söyle o da alttan alsın. Ablan hasta, cahil. Biz onu böyle kabul ettik Defne de böyle kabul edecek. Böyle gidecek. Sakın ablana cevap verme bizi üzme, sonra bize bir şey olursa vicdan azabı çekersin” diyorlar. Evlilik konusu açılıyor, zor bela kurbandan sonra nişan olmasına ikna eder gibi olduk. Babası net konuşmayıp hâlâ “ablanlarla da bir konuşalım da bakarız” diyor. Ülgen bunu duyunca çok kızdı. Evlenecek olan biziz ablama ne soracaksın baba, dedi. Babası da olur mu öyle, diyor. Sonuçta 10 kişilik bir ailelermiş (enişteler torun torba vs) herkese danışmak gerekirmiş. Ülgen ablaları evlenirken kendisine mi sorulduğunu söylediğinde, sen o zaman küçüktün diyorlar.
Tüm bu sürece ben müdahil olmamama karşılık bana karşı samimi tavırları da değişti. Babası benim bulunduğum bir ortamda satmak istediği bir malı ederinden düşük fiyatta almak isteyen biri olunca “benim malım yetim malı mı” dedi. Bir yetim ve öksüz olarak, üstelik babasını kaybedeli 2 ay olmuş biri olarak gönül koymadım değil. Annesiyle sohbet ederken bekarken çok fazla dua ettiğimi, Ülgen’in de o duaların kabulu olduğunu hissettiğimi söyledim. Annesi de şanslısın oğlum çıktı karşına, dedi. Ülgen bozulup “o da benim karşıma çıktı, birbirimizi bulduk hamd olsun” dedi. O gece hüngür hüngür ağladım anne babası uyuyunca. Şimdi şimdi anlıyorum ki kimsesizliğim yüzüme vurulduğu içinmiş ağlamam.
Babası Ülgen’le yazışırken sık sık beni sorup, sizi seviyoruz, canlar vs. yazıp bir sürü minnoş emoji koyuyor. Ben hikayesine vs. cevap verdiğimde teşekkürler sevgiler yazıp bırakıyor. Erkek bir sınıf arkadaşımız var: Akif. Ülgen’in ailesi de tanıyor onu ve takipleşiyorlar. O kız arkadaşıyla fotoğraf atınca Ülgen’in babası beğenip “Allah daim etsin mutluluğunuzu inşallah” vb. yorumlar atıyor. Ülgen’inse ilişkimizin başından beri yalnızca tek olduğu fotoğraflara yorum atıyor. Ülgen’in büyük ablası ise benimle olduğu hiçbir fotoğrafı beğenmiyor.
Kıskanılan ben miyim yoksa aslında Ülgen mi? Bu bir kardeş savaşı mı yoksa gelin görümce savaşı mı? Kendi hayatı, yolu, eşi çocuğu olan birinin her şeyi, eli kolu ve tüm derdi kardeşi olabilir mi? Sizce bu sağlıklı bir kardeşlik ve aile bağı mı?
En son Pınar ablası ağız ucundan özür dileyerek evlilik kararımızı desteklediğini, yakında söz nişan olursa insanların içinde Ülgen ile küs olmak istemediğini söyledi ve bu konuyu kapatalım uzamasın dedi. Fakat ben bu tavrının anne baba baskısı olduğunu düşünüyorum. Anne ve babasının tavrı hakkında yorum dahi yapamıyorum çünkü anlamlandıramıyorum. Sizlerin fikrini çok merak ediyorum. Bu süreçte en istediğim şey ailem sağ olsa bir olsak da, derdimi onlara açıp onların fikrini alsaydım oldu. Bu artık mümkün değil benim için. Buraya yazma nedenim de buydu. Burada bana bir çok abla, kız kardeş çıkacak eminim. Ve eminim yazmayı unuttuğum neler vardır.
Erkek arkadaşımın ailesine ve ablasına göstermem gereken tavır, çizmem gereken sınır nedir nasıl olmalıdır? Bunca şeyden sonra Pınar ablanın samimiyetine ne kadar güvenebilirim? Anne ve baba Pınar ablaya karşı bu kadar körken nasıl sağlıklı iletişim kurabilirim/iz? Ve en önemlisi evlilik konusunda ne yapmalıyız? Anne baba rızası önemli evet ama ortada bir engel yokken ve biz neredeyse birlikte yaşıyorken evliliğe neden diretiyorlar sizce? Evliliği bırakın, abim eşiyle birlikte tanışma daveti yolladı, 3 ay oldu, ona cevap dahi vermediler. Tanışmaktan, sözden nişandan bile neden çekiniyorlar?
Şimdiden hepinize çok teşekkür ederim.
Ben Defne. 22 yaşındayım, üniversite son sınıf öğrencisiyim. Erkek arkadaşım Ülgen. O da 23 yaşında ve sınıf arkadaşıyız. 3 senelik arkadaşlık ve 1.5 senelik birlikteliğimizi evlilikle taçlandırmak istiyoruz. Şimdi, bu isteğimiz ve ilişkimiz karşısında erkek arkadaşımın ailesinin tavırlarını ve yaşadıklarımı size tane tane anlatayım.
Ülgen’in ailesi 5 kişilik. Aile evi Balıkesir’de. Anne-babası, kendisi ve iki ablası. Ülgen evin en en küçüğü. Ortanca ablasıyla 8, büyük ablasıyla 13 yaş farkları var. Ablaları evli. İkisinin de çocukları var. Ortanca abla Pınar, anne ve babayla aynı şehirde yaşıyor ve problem aslında onunla ilgili; büyük abla ise uzak bir şehirde yaşıyor ve olanlarda onun pek payı yok.
Benimse annem ve babam sizlere ömür. Annemi 17 yaşımda iken, babamı ise henüz 2 ay önce kaybettim. Zaten babam ile 10 yaşımdan beri görüşmüyorduk. Bir de abim var fakat aramız çok iyi değil. Sadece bazı uzak akrabalarla iletişimdeyim.
Külli irade olan ve benim elimde olmayan dağılmış ailemin, Ülgen’in ailesi için bir problem olup olmayacağını sordum. Bunu soruşum kendimi korumak içindi. Biliyorsunuz bizim ülkede anne babanı ya da vefat tarihlerini sen seçmişsin gibi yadırganıyor insanlar. Ülgen bunu anne babasıyla paylaştığında, biz böyle şeyler düşünmüyoruz o da düşünmesin, olur mu öyle şey, demişler.
Ülgen ile ilişkimizin başında Pınar abla bir sosyal medya hesabından beni takip etti. Fotoğraf beğenme, arada minik emojileşmeler gibi ufak bir iletişimimiz oluştu. Bu süreçte Pınar abla, babasına gidip “Defne bizim ailemize yakışacak bir kız, senin de onu koruyup kollayacağına, kızın gibi göreceğine inanıyorum baba” deMİŞ. Bunu Ülgen’e annesi söylemiş. Duyunca çok sevindim. Demek ki ciddiyetimizi de farkındalardı, beni de sevmişlerdi. Doğrusu ben de onları uzaktan da olsa seviyor, yaşayamadığım aile sıcaklığını bulmayı, iyi geçinmeyi çok istiyordum.
Birkaç ay sonra Pınar abla ile oluşan samimiyetimize güvenerek minik kızının doğum günü vesilesiyle anne-kız şapkası hediye alıp Pınar ablaya yolladım, Pınar abla hediyeyi açarken kızına “bak kızım yenge bize ne almış” demiş. Şapkayı kızına hâlâ giydiriyor, ben de sosyal medyadan görüyorum. Fakat Pınar abla bana hâlâ teşekkür etmedi. Hediyeleşmek benim için her zaman muhabbet artırıcı, önemli bir husus oldu. Karşılık olarak hediye beklemedim elbette. Mevzuu bu değildi. Hediye için minik bir teşekkür, mutluluğunu benimle paylaşması yeterdi. Ayıp ettiğini farkındaydım fakat unutmuştur diyerek takılmamaya çalıştım, canımı sıkmak istemedim.
İlişkimizin 3.ayında anne ve babasının 40.evlilik yıldönümü olduğu için Ülgen’le birlikte eve çiçek yolladık. Annesi çiçeği bir sosyal medya hesabında paylaşmış. Pınar abla “Kim aldı” diye sorunca da sadece Ülgen’in aldığını söylemiş. Bunu duyunca tepki gösterdim ve sebebini sordum. “Sonuçta Pınar artık evli, başka ailenin insanı, aile evindeki her şeyi bilmesi gerekmez” demiş annesi. Ben bu cevaptan asla tatmin olmadım. Pınar ablanın aile evinde olan her şeye müdahil olduğu çok aşikardı, hatta evde olanlar hakkında Ülgen’den daha çok bilgisi ve fikri vardı.
Bizim ilişkimiz pandemi sürecinde başladı. Yani bu süreci uzaktan yaşayan tüm çiftler bilir ki çok hasret çektik, üç dört haftada bir görüşebildik, yasaklar oldu hiç görüşemedik. Yılbaşı bayram hak getire, hep ayrıydık. Üstelik ikimiz de aile evinde ders çalışamıyor, okuma yapamıyorduk. Üstelik tez yazma senesi gelmişti ve Ülgen yüksek lisansa ben ise kpss’ye hazırlanacağım.
Evlenmeyi zaten okul bitmeden istiyorduk fakat bu zor süreç ile evliliği daha da erkene çekmeye karar verdik. Fakat Ülgen’in ailesi karşı çıkmaya başladı. Ülgen’e sürekli “sen daha küçüksün” diyorlardı. Özellikle Pınar ablası “daha sorumluluk sahibi bile değilsin, okulun var, ideallerin var, elin ekmek tutmuyor, askerliğini yapmadın” ve benzeri kalıp yargılar ve sivri bir dil kullanıyordu.
Velhasıl Ülgen ile bir karar aldık. İkimiz de aile evlerimizden ayrılıp artık hayata atılmak, birbirimize yakın olmak istiyorduk ve derslerimizi toplamak için tek çaremiz bu gibiydi. Gelme amaçlarımızdan biri de ailesinin Ülgen’in büyüdüğünü kabul etmesiydi. Oğullarının tek başına bir ev geçindirebildiğini görmeleri onlara herhalde yardımcı olur diye düşündük. Ailelerin de onayını alarak okulumuzun bulunduğu şehre taşındık. Yan yana daireler tuttuk.
Taşınır taşınmaz iş aramaya başladık ve 2 aylık sürede ödevlerimiz, sınavlarımız oldu, araya ramazan girdi, tam kapanma oldu, evlerimize ve birlikte yaşamaya alışmaya çalıştık ve en mühimi babam vefat etti. Yani iş bulamamış ve evde gibi gözüküyorduk ama çok yoğunduk. Ancak 2 ay sonra Ülgen ile ailesini ziyarete gidebildik. Eve girdik, annesi Ülgen’i görünce ağıtvarî ve şiddetli bir şekilde ağladı. İnanın dışarıdan duyan evde vefat oldu sanabilirdi. Sonuçta evladı, elbette özleyecek fakat bu tepkiler bana fazla romantik ve sağlıksız geliyordu. Bu, evladını sevmekten öte, bağımlılık gibiydi sanki.
Aynı gün annesi ile mutfakta baş başa kaldığımda bana çocuklarından bahsetti. İşte büyük kızım şöyledir, Ülgen’in huyu böyledir diye. Pınar abladan bahsederken vurgulayarak “Pınar epilepsi hastası, bu yüzden üzülmesin diye tüm aile üzerine titriyoruz. Eğer sana bir şey derse, sakın üstüne alınma takılma. Yani demez de hani olursa diye diyorum. Yoksa kızım dört dörtlük bir insandır” dedi. Anladım ki ortada bir soğuk savaş vardı. Hiçbir anne bunları durup dururken demezdi.
Gerçekten de o gün Pınar ablanın bize karşı soğukluğu çok belliydi. Sohbet ederken bize dahi bakmıyordu. Bir piknik alanına gittik o gün. Ülgen’le el ele kol kola dolaştık yürüdük, bir ara Pınar abla Ülgen’e “biraz da benim koluma gir” dedi nazlı nazlı. Peşine ufak ufak laf göndermeleri yaptı kendince. Babası da “3 saatlik yolu 2 aydır gelmediniz” diye sitemde bulundu bize. Biz ise herkese normal davrandık, “yarın evimize döneceğiz zaten, tatsızlık olmasın” dedik. Hatta ben, oturduğumuz şehre tüm aileyi davet ettim ve “hep birlikte yemek yeriz, kaynaşırız” dedim, kimse cevap vermediğinde bir şeyleri anlamalıydım. Ertesi gün Ülgen’le evlerimize döndük.
Döndükten birkaç gün sonra Pınar abla Ülgen’i aradı. Konuşmaya “sen ne yapıyorsun Ülgen?” diye hesap sorarak başladı. Ailelerine benim bu kadar hızlı girmemden, her aradığında benim Ülgen’in yanında olmamdan, benim onu yemeğe davet etmemden çok rahatsız olmuş. Ne vasıfla onu yemeğe davet ediyormuşum? 40 dakika boyunca durmadan konuşmaya devam etti. Ülgen buraya gelirken onlara “işe gireceğim, derslerime yoğunlaşacağım” demiş fakat buraya benimle bekar hayatı yaşamaya gelmiş, tüm aileyi kandırmış, hatta anne ve babası Ülgen yüzünden tansiyon hastası olmuş, annesi kilolar vermiş, psikoloğa gitmiş. Ülgen’in varı yoğu ben olmuşum. Konu komşu Ülgen ne yapıyor diye sorduklarında cevap veremiyor, kız arkadaşıyla yan yana yaşıyor diyemiyor, Ülgen’den utanıyorlarmış. Ülgen “abla biz burada kötü bir şey yapmıyoruz, nasıl böyle konuşabiliyorsun, benim de Defne’nin de hakkına giriyorsun” dediğinde:
“Kusura bakma ama bana biz deme, o kız beni hiç ilgilendirmiyor, beni sadece sen ilgilendiriyorsun. Madem taşınacaktınız o kız Balıkesir’e gelseydi, onun kimsesi yok. Ama senin ailen var ve eğer okul bitmeden evlenirseniz ben yokum” dedi. Ülgen’in tek cevabı ise “büyük konuşma abla” oldu.
Yahu en komiği: Kuzenimin 3 yaşındaki kız çocuğu Ülgen’e neredeyse aşık. Her gidişimizde yapışır boynuna. Ben de fotoğraflarını çekip sosyal medyaya atmıştım. Ablası bu fotoğrafı ima ederek: sen benim kızımı (3yaşında) bile sevmiyorsun artık, gittin kendine yeni yeğenler buldun dedi.
Bu arada Ülgen, anne babası ile haftada 2-3 kez konuşuyor ve buraya taşındığımızdan beri her konuşmada “ablanları ara, aranı açma oğlum, bağınızı sakın koparmayın, ablanlar üzülüyor” diye tembihliyorlar. Fakat arayan zaten hep Ülgen oluyor. Annesi neredeyse her konuşmada “Pınar ablan seni çok özledi, geçen gün senin için hüngür hüngür ağladı” diyor. Yani müstakbel görümcem epey ikili oynuyor. Sivri dilini bize, tatlı dilini ve göz yaşlarını ona kıyamayan anne babasına gösteriyor.
Bu süreçte Ülgen iş buldu ve işe başladı. Ben ise babamdan bağlanan aylık ile evde durma, yaz okuluna başvurma kararı aldım.
2 hafta sonra tekrar Balıkesir’e gittik. Pınar ablanın evi, anne ve babasının evine 30 dakika kadar bir mesafede. Eve adım atar atmaz Pınar abla annesinden bizim geldiğimizi öğrenip Ülgen’i aradı ve “bana gel” dedi, “Defne’yi annemlerle bırakıp tek başına bana gel konuşalım” Ülgen kabul etmedi, “Defne’ye ayıp olur gelemem” dedi. Haliyle tartışmalar, laf sokmalar ile Pınar abla küstü. O gece Ülgen, anne babası ve ben hoş sohbetli bir gün geçiriyorduk ta ki konu evliliğe gelene kadar.
Ülgen’in babası açtı konuyu. “Bakın: ben iki kızımın da bir dediğini iki etmedim, ne istedilerse yaptım. Sevdiler, sorgulamadan bir kerede verdim ikisini de. Size de öyle yapacağım ama önce okulunuz bitsin, meslek sahibi olun, Ülgen askere gidip gelsin”dedi. Ülgen ve ben inancımız ve yaşam şeklimiz gereği en sade biçimde evlenmek istiyoruz. Kimsenin bizim için sorumluluk yüklenmesini beklemiyoruz. Maddi destek istemiyoruz. Beyaz bir elbise, beyaz bir gömlek, sevdiklerimizin evet’lerimizi duyacağı, bizimle mutlu olacağı ufak bir nikah töreni. Az eşyalı, bol kitaplı ufak bir ev, borçsuz ve huzurlu bir başlangıç istiyoruz. Yine de Ülgen’in anne babasını anlamaya ve onları kırmamaya da çalışıyoruz. Babasına çok teşekkür ederek, bizim isteklerimizin çok daha sade olduğunu güzelce anlattık. Evlenmek için bütün eşyalarımızın noksansız olmasını ya da akademisyen olmak isteyen Ülgen’in okulunun bitmesini beklersek zaten asla evlenemeyeceğimizi anlattık çünkü bunlar hiçbir zaman olmayacak. Ne evin eksiği gediği biter ne de bir akademisyenin okulu. Geçim derdi dediklerinde de şu anda zaten geçinebildiğimizi örnek veriyoruz. Karşılığında makul bir cevap alamıyoruz. Her zamanki tezler sunuluyor “durun bakalım erken daha, aceleniz ne, neden acele ediyorsunuz, daha çocuksunuz, kızlarımız hep okulları bitti meslek sahibi oldular öyle evlendiler siz de öyle yapın” vs. Askerlik muhabbetine gelince de askerlik eski zamanlardaki gibi 2-3 yıl değil, üstelik Ülgen bedelli yapmak istiyor ve zaten ben de çalışan bir kadın olacağım. Ülgen 1 yıl dahi askerlik yapsa o olmayınca darda kalacak bir konumda olmayacağım diyorum. Diyorum diyoruz ama dinlenmiyoruz, dinlensek de anlaşılmıyoruz.
Konuşmamız hiçbir sonuca ulaşmadan son buldu gece. Biraz sonra Ülgen ile annesi baş başa Pınar abla mevzusunu da konuştular. O gece annesi Ülgen’e “oğlum ablan kabullenemedi, Defne’yi kıskanıyor” demiş…
Ertesi sabah Pınar abla eşiyle kahvaltıya geldi. Pınar abla tam bir buz küpü, sarılmak, hoşgeldiniz demek, sohbet etmek yok. Biz gidene kadar sadece oturdu. Ve biz evlerimize döndük.
Pınar abla yine Ülgen’i aramalara, yazmaya devam etti. Ülgen gerçekten çok sabırlı ve saygılı biridir. Ablasına tane tane güzelce şunu açıklamaya çalıştı: abla bu benim hayatım, sen, bana ve ilişkime saygı duymuyorsun, ben artık küçük Ülgen değilim hayatıma müdahale edemezsin. Eğer beni gerçekten ve sağlıklı bir şekilde seviyorsan beni olduğum gibi kabul et, zihnindeki gibi değil ve sevdiğim insanla kararlarıma saygı duy. Ben zaten size senelerdir, bekar da olsam evlensem de Balıkesir’de yaşamayacağımı söylüyordum, bu bir gün muhakkak olacaktı.
Pınar abla bunlara karşılık Ülgen’e diyor ki: ben seni çok seviyorum Ülgen, delireceğim bilemezsin çok seviyorum, sen Balıkesir’den gidince aşk acısı çeker gibi oldum. Seni bu yaşına kadar kimseyle paylaşmadım. Sen benim her şeyimsin elim kolum gözüm en yakın arkadaşım sırdaşımsın. Belki de bu yüzden ters davranıyorum sana, seni çok sevdiğim için. Aklım hep sende. Senin büyüdüğünü kabul edemiyorum. Ben seni evladım gibi büyüttüm saydım sevdim. Kız arkadaşın olunca ben senden bin kat daha çok sevindim. Sen bana gelip sana saygı duymadığımı söyleyemezsin. Esas siz bana saygı duymuyorsunuz daha bana bile gelmediniz… (onu davet ettim diye o kız ne vasıfla bizi davet ediyor diyen kendisi, kıskanan, kabullenmeyen, gıyabımda kimsesiz diyen kendisi ama biz davet edilmediğimiz evine gitmedik diye saygısız oluyoruz)
Ülgen bunları anne ve babasıyla paylaşıp ablamla konuşun uyarın dediğinde anne ve babası sadece Pınar ablayı savunuyorlar. “Olacak o kadar, abla o, paylaşamıyor seni. Sen alttan al ablanı, Defne’ye de söyle o da alttan alsın. Ablan hasta, cahil. Biz onu böyle kabul ettik Defne de böyle kabul edecek. Böyle gidecek. Sakın ablana cevap verme bizi üzme, sonra bize bir şey olursa vicdan azabı çekersin” diyorlar. Evlilik konusu açılıyor, zor bela kurbandan sonra nişan olmasına ikna eder gibi olduk. Babası net konuşmayıp hâlâ “ablanlarla da bir konuşalım da bakarız” diyor. Ülgen bunu duyunca çok kızdı. Evlenecek olan biziz ablama ne soracaksın baba, dedi. Babası da olur mu öyle, diyor. Sonuçta 10 kişilik bir ailelermiş (enişteler torun torba vs) herkese danışmak gerekirmiş. Ülgen ablaları evlenirken kendisine mi sorulduğunu söylediğinde, sen o zaman küçüktün diyorlar.
Tüm bu sürece ben müdahil olmamama karşılık bana karşı samimi tavırları da değişti. Babası benim bulunduğum bir ortamda satmak istediği bir malı ederinden düşük fiyatta almak isteyen biri olunca “benim malım yetim malı mı” dedi. Bir yetim ve öksüz olarak, üstelik babasını kaybedeli 2 ay olmuş biri olarak gönül koymadım değil. Annesiyle sohbet ederken bekarken çok fazla dua ettiğimi, Ülgen’in de o duaların kabulu olduğunu hissettiğimi söyledim. Annesi de şanslısın oğlum çıktı karşına, dedi. Ülgen bozulup “o da benim karşıma çıktı, birbirimizi bulduk hamd olsun” dedi. O gece hüngür hüngür ağladım anne babası uyuyunca. Şimdi şimdi anlıyorum ki kimsesizliğim yüzüme vurulduğu içinmiş ağlamam.
Babası Ülgen’le yazışırken sık sık beni sorup, sizi seviyoruz, canlar vs. yazıp bir sürü minnoş emoji koyuyor. Ben hikayesine vs. cevap verdiğimde teşekkürler sevgiler yazıp bırakıyor. Erkek bir sınıf arkadaşımız var: Akif. Ülgen’in ailesi de tanıyor onu ve takipleşiyorlar. O kız arkadaşıyla fotoğraf atınca Ülgen’in babası beğenip “Allah daim etsin mutluluğunuzu inşallah” vb. yorumlar atıyor. Ülgen’inse ilişkimizin başından beri yalnızca tek olduğu fotoğraflara yorum atıyor. Ülgen’in büyük ablası ise benimle olduğu hiçbir fotoğrafı beğenmiyor.
Kıskanılan ben miyim yoksa aslında Ülgen mi? Bu bir kardeş savaşı mı yoksa gelin görümce savaşı mı? Kendi hayatı, yolu, eşi çocuğu olan birinin her şeyi, eli kolu ve tüm derdi kardeşi olabilir mi? Sizce bu sağlıklı bir kardeşlik ve aile bağı mı?
En son Pınar ablası ağız ucundan özür dileyerek evlilik kararımızı desteklediğini, yakında söz nişan olursa insanların içinde Ülgen ile küs olmak istemediğini söyledi ve bu konuyu kapatalım uzamasın dedi. Fakat ben bu tavrının anne baba baskısı olduğunu düşünüyorum. Anne ve babasının tavrı hakkında yorum dahi yapamıyorum çünkü anlamlandıramıyorum. Sizlerin fikrini çok merak ediyorum. Bu süreçte en istediğim şey ailem sağ olsa bir olsak da, derdimi onlara açıp onların fikrini alsaydım oldu. Bu artık mümkün değil benim için. Buraya yazma nedenim de buydu. Burada bana bir çok abla, kız kardeş çıkacak eminim. Ve eminim yazmayı unuttuğum neler vardır.
Erkek arkadaşımın ailesine ve ablasına göstermem gereken tavır, çizmem gereken sınır nedir nasıl olmalıdır? Bunca şeyden sonra Pınar ablanın samimiyetine ne kadar güvenebilirim? Anne ve baba Pınar ablaya karşı bu kadar körken nasıl sağlıklı iletişim kurabilirim/iz? Ve en önemlisi evlilik konusunda ne yapmalıyız? Anne baba rızası önemli evet ama ortada bir engel yokken ve biz neredeyse birlikte yaşıyorken evliliğe neden diretiyorlar sizce? Evliliği bırakın, abim eşiyle birlikte tanışma daveti yolladı, 3 ay oldu, ona cevap dahi vermediler. Tanışmaktan, sözden nişandan bile neden çekiniyorlar?
Şimdiden hepinize çok teşekkür ederim.