“Evlat Acısı”nı sadece sözlük anlamıyla bilenleredir bu yazı…
“Acımız büyüktür, acın acımdır” diyen 3 gün sonra unutanlaradır…Evladını yitirmek ömrünü yitirmektir…
Canının, canına-cana hasret kalmasıdır… Sevgiliyi, canı, kanı, hayatı, aşkı toprağa gömmektir bir daha görememek bilinciyle… Kabullenememektir… Nefes alamamaktır….
Burun direği sızlamasının alasıdır… Her sabah kalbe bıçak saplanmasıyla uyanmaktır… Feryat etmektir, haykırmaktır… Ama isyan etmemeyi başarmaktır !
Evlat gider bayram biter… Artık ne bayramın vardır ne seyranın, ne düğünün ne derneğin…Her bayram sana cenazenin ilk gününü yaşatır…Evladının gömülü olduğu şehirden uzaklaşamamaktır…
Uzaklaşırken de ilk durak evladının mezarı başıdır…
Her şehir dönüşü ilk uğrak yer evladının yine başucudur… “Allaha ısmarladık!”’ın karşılığı “Güle güle”yi duyamamaktır. “Ben geldim yavrum!”un cevabı “Hoş geldin anne!”yi duyamamaktır… Sırlarını sadece onunla paylaşmaktır… İlk evi mezarı ilan etmektir…
Yediği her lokma boğazında dizilir… Uyuduğu her an vicdanı boğazına çöker… Her uykuya geçerken Allahına yalvarır yavrusunu “bir kerecik bile olsa rüyasında görebilmek” için…
Kaybettiği evladının akranlarını sessizce izler… “Benim yavrum da yaşasaydı şimdi şöyle olurdu böyle olurdu”lu cümleleri asla tükenmez…
Uzaklara dalıştır evladını yitirmek… Belki çıkar gelir bir yerlerden diye günlerce, haftalarca, aylarca, yıllarca, saçlarına ak düşene, son nefesini verene kadar beklemektir, dönmeyeceğini bile bile !!!
Her çocukta, her yetişkinde, her nefeste onun kokusunu, dokusunu aramaktır, hissetmektir…
Her kabristan ziyaretinde toprağa kapanmaktır, teselliyi toprağa sarılıp, o buz gibi mezar taşında sıcaklığını aramaktır… Bir ana-babanın öpmeye hasret kaldığı o yanak artık mezar taşıdır…
Gözlerinden sel olup akarken haykırarak “Annemmm, ben geldim, kalk yavrum!” demektir…
Onun için hayat biter… Yavrusuyla beraber toprağın altında kalmıştır hayat… Sonrasında yaşadığı zorakidir, zorunluluktur… Allah korkusudur…
Anneler Günü – Babalar Günü’nü unutmaktır… Boynu bükük, gözü yaşlı geçirmektir… 10 tane evladı daha olsa, o bir eksikle hiç birinin yerini dolduramamasıdır…
Her ana ile yüreği bir olur…
Ateş düştüğü yeri yakarken o acıyı yaşamışları sadece yakar geçer çünkü bilir o acının ne olduğunu… Gerisi laftır, sözdür…
ALINTI
Okurken bile bağıra bağıra ağladım,darmadağın oldum içimi yazmış,Allahım yalvarıyorum kimseye evlat acısı verme,herkes evladına sımsıkı sarılsın...
seni çok özledim KEVSER SU
“Acımız büyüktür, acın acımdır” diyen 3 gün sonra unutanlaradır…Evladını yitirmek ömrünü yitirmektir…
Canının, canına-cana hasret kalmasıdır… Sevgiliyi, canı, kanı, hayatı, aşkı toprağa gömmektir bir daha görememek bilinciyle… Kabullenememektir… Nefes alamamaktır….
Burun direği sızlamasının alasıdır… Her sabah kalbe bıçak saplanmasıyla uyanmaktır… Feryat etmektir, haykırmaktır… Ama isyan etmemeyi başarmaktır !
Evlat gider bayram biter… Artık ne bayramın vardır ne seyranın, ne düğünün ne derneğin…Her bayram sana cenazenin ilk gününü yaşatır…Evladının gömülü olduğu şehirden uzaklaşamamaktır…
Uzaklaşırken de ilk durak evladının mezarı başıdır…
Her şehir dönüşü ilk uğrak yer evladının yine başucudur… “Allaha ısmarladık!”’ın karşılığı “Güle güle”yi duyamamaktır. “Ben geldim yavrum!”un cevabı “Hoş geldin anne!”yi duyamamaktır… Sırlarını sadece onunla paylaşmaktır… İlk evi mezarı ilan etmektir…
Yediği her lokma boğazında dizilir… Uyuduğu her an vicdanı boğazına çöker… Her uykuya geçerken Allahına yalvarır yavrusunu “bir kerecik bile olsa rüyasında görebilmek” için…
Kaybettiği evladının akranlarını sessizce izler… “Benim yavrum da yaşasaydı şimdi şöyle olurdu böyle olurdu”lu cümleleri asla tükenmez…
Uzaklara dalıştır evladını yitirmek… Belki çıkar gelir bir yerlerden diye günlerce, haftalarca, aylarca, yıllarca, saçlarına ak düşene, son nefesini verene kadar beklemektir, dönmeyeceğini bile bile !!!
Her çocukta, her yetişkinde, her nefeste onun kokusunu, dokusunu aramaktır, hissetmektir…
Her kabristan ziyaretinde toprağa kapanmaktır, teselliyi toprağa sarılıp, o buz gibi mezar taşında sıcaklığını aramaktır… Bir ana-babanın öpmeye hasret kaldığı o yanak artık mezar taşıdır…
Gözlerinden sel olup akarken haykırarak “Annemmm, ben geldim, kalk yavrum!” demektir…
Onun için hayat biter… Yavrusuyla beraber toprağın altında kalmıştır hayat… Sonrasında yaşadığı zorakidir, zorunluluktur… Allah korkusudur…
Anneler Günü – Babalar Günü’nü unutmaktır… Boynu bükük, gözü yaşlı geçirmektir… 10 tane evladı daha olsa, o bir eksikle hiç birinin yerini dolduramamasıdır…
Her ana ile yüreği bir olur…
Ateş düştüğü yeri yakarken o acıyı yaşamışları sadece yakar geçer çünkü bilir o acının ne olduğunu… Gerisi laftır, sözdür…
ALINTI
Okurken bile bağıra bağıra ağladım,darmadağın oldum içimi yazmış,Allahım yalvarıyorum kimseye evlat acısı verme,herkes evladına sımsıkı sarılsın...
seni çok özledim KEVSER SU