• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

En beğendiğiniz şiir dizeleri...

Sevgileri yarınlara bıraktınız,
Çekingen tutuk saygılı...
Bütün yakınlarınız;
Sizi yanlış tanıdı.

Bitmeyen işler yüzünden,
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi,
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı.

Siz geniş zamanlar umuyordunuz.
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telaşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi

Gizli bahçenizde açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız...
Vermeye az buldunuz,
Yahut vakit olmadı.


Behçet Necatigil
 
Son düzenleme:
Bazen dayanmaktır sevmek; hayat nereden vurursa vursun ayakta durabilmek.
Bazen yaşamaktır sevmek; soluksuz ciğer gibi sevgisiz kalbin duracağını bilmek.
Bazen ağırdır sevmek; sevdiğine layık olabilmek.
Ve bazen hayattır sevmek; birini çok uzaktayken bile, yüreğinde taşıyabilmek.
 
Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
Yağmur giyerlerdi sonbaharla bir.
Azıcık okşasam sanki çocuktular,
Bıraksam korkudan gözleri sislenir.


Ne kadınlar gördüm zaten yoktular
Böyle bir sevmek görülmemiştir.
Hayır sanmayın ki beni unuttular,
Hala arasıra mektupları gelir.
Gerçek değildiler birer umuttular
Eski bir şarkı,belki bir şiir ...


Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
Böyle bir sevmek görülmemiştir.
Yalnızlıklarımda elimden tuttular,
Uzak fısıltıları içimi ürpertir.


Sanki gökyüzünde bir buluttular,
Nereye kayboldular şimdi,kimbilir...

Ne kadınlar sevdim zaten yoktular,
Böyle bir sevmek görülmemiştir...


Attila İlhan
 

SOLUK SOLUĞA

Hep yanıldı ve yenilgilere uğradı
Ama atıldı yine de serüvenlere
Vakti olmadı acıların hesabını tutmaya
Durup beklemeye, geri dönmelere vakti olmadı.

Yangınlarla geçti ömrü ve hep yalnızdı
- ki onlar daima birer yalnızdılar

Nerde doğmuştu ve ne zaman kopup
Gitmişti o kentten anımsamıyor artık
Hangi sokaktaydı ilk sevgili ve hala
Sürüp gider mi ilk öpüşmenin esrikliği
Gizlice buluşmaya gelen ve ölürcesine
Korkular geçiren o kız nerededir şimdi
Sensiz olursam yaşayamam diyen
O liseli kız hangi kentte kaldı
Ve o sarışın
O afeti devran bekler mi hala
Atlas yataklara sererek yaşamanın anlamını

Üşüten bir acıydı belki her ayrılık
Her yolculuk yangınların başladığı yereydi
Ama vakti olmadı hesabını tutmaya
Aşkların, ayrılıkların ve acıların

İstese de kalamazdı vakti gelince
Geyik sesleri yankılanınca yamaçlarda
Yürek burkulması ve hüzün ve keder
Aralıksız doldururdu acıların bohçasını
Dudaklarında öpüşlerin gül esmerliği
İçinde kıpırdanıp durur ufuk çizgisi
Ay bile soğuktur o zaman
Bir buz parçasıdır
Çaresiz çıkılacaktır o yolculuklara
Ki bir ömrün karşılığıdır serüvenler

Biraz da serüvendi yaşamak
Belki yatkındı büyük yolculuklara
Ki serüvenler daima büyük aşklar
Ve büyük yolculuklarla başlar

Anıları aşkları ve bir kenti
Bırakıp gidebilirdi apansız
Apansız başlardı yolculuklar
Hangi saatinde olursa günün
Ve hep kar yağardı nedense
Durmadan kar yağardı yol boyunca
Ve nasılsa yok olup giderdi hüzün
Kent görünmez olunca arkada
Ne bir veda sözcüğü dökülürdü dudaklarından
Ne de dönüp bakardı geriye bir kez olsun


Ne zaman yollara düşse biterdi acılar
Gül yüzlü sular fışkırırdı toprağın karnından
Kavaklarsa oynak bir çingene kızı
Her kıpırdanışında açılıverir uzun ince bacakları

Mekan tutmak ve her akşam aynı ufukta
Güneşin batışını seyretmek ölümdür biraz
Ölümdür biraz hep aynı yatakta
Aynı kadınla sevişerek sabaha varmak
Kitapları hep aynı raflara sıralamak
Aynı eşyayı kullanmak eskimektir biraz
Soluk soluğa yaşamalı insan
Her sabah yeni bir şeyler görebilmeli
Ve cehenneme dönse de bir ömür
Mutlaka bir şeyler değişmeli her/gün

Ey o büyük yolculukların ürperten heyecanı
Okyanus dalgalarının sesleriyle dol bu ömre
Ölüme ve aşka durmadan kement atan
Serüvenlerle geçsin yaşamak

Buz tutmuş bir dünya ortasında
Yollara düşerdi o hep aynı ıslıkla
Önünde dağlar, uçurumlar
Sarsılan gök, yarılan toprak
Çelik uğultularla burgaçlanırken
Yaşamak işte öylesine kucaklardı onu
Ve her nasılsa keklik sekişli
Bir aşkın sevinci dolardı yüreğine
Çıkarıp atardı o zaman deli bir ırmağa
Ne kalmışsa bir önceki serüvenden

Soluk soluğa yaşadı kentleri, aşkları
Bağlanacak kadar kalmadı hiçbirinde
Pervasız bir acemi, bir çılgın
Soyu tükenen bir bilgeydi belki de...

O yalnız kaybetmesini öğrendi ömründe
Avucundan dökülen kum taneleriydi her şey
Ne bir serseriydi ne de yılgın bir savaşçı
Ama kendi kafasıyla düşünen ve hakkında
Ölüm fermanları çıkartılan biriydi belki
Sevince deli gibi severdi
Pervasız severdi sevince
Dövüşmek ancak ona yakışırdı
Ona yakışırdı aşklar ve yolculuklar
Yoktu bağlandığı herhangi bir şey
Bulutlar gibi çekilip giderdi seslerin arasından

Ne bilir ömrün değerini bir çılgın
Yalnızca kendini yaşamayı nereden bilebilir
Ve başarısız eylemler çağında o
Kaçabilir mi binlerce kez ölmekten

Yerleşik yargıları olmadı hiç
Kurmadı güzel gelecek düşleri
Nerede bir yangın, nerede tehlike
O mutlaka oradaydı birdenbire
Dinsizdi, özgür sayılırdı belki
Ama bağlanmazdı özgürlüğe de
Hiçbir yerde yeterinden çok kalmadı
Beklemedi anılar sarnıcının dolmasını
Şikayetsiz yaşadı yaşadığı her günü
Yoktu yüreğinde pişmanlıkların izi

Ayrıntıların izi kalmamış artık
Üst üste yaşanmakta ayrılıklar
Ve bir bulut gibi sıyrılıp gidilmiştir
Dağların, denizlerin üzerinden

Geride kalan ne varsa soluktur şimdi
Titreyen kandiller gibi sönmek üzeredir
O eski konaklar gibidir anılar
Gül bahçeleri, sessiz koru ve orman
Belki sağanak boşanır apansız
Yüzyıllık bir yağmur başlar
Ve sinsi bir hastalığa dönmeden alışkanlıklar
Yok olup gider her şey, belki kül olur

Hırçın bir okyanustur yürek
Dar gelir ufuk ve mutluluklar çevreni
Anılarsa birer çıban izidir
Yaşanmaz onların ölgün gölgesinde

Durgun bir su gibi aktı mı yaşamak
Ve zaman uysal bir kısrak gibi dinginleşti mi
Anısız kalınmıyor artık ne yapılsa
Kuşatıyor yolları, aşkı ve ömrü
Bekleyişleri kemiren çakal sesleri
Oysa bütün köprüler yakılmalı ayrılık vakti
Ve herhangi bir şeyle eşit olmaksızın
Yollara düşülmeli habersiz ve sessiz
Çürük bir diş gibi kanırtıp kentleri
Dünyanın ağzını kanlar içinde bırakmalı


Bir ömrün olgunlaştıramayacağı
acemilikler toplamı ve bir çılgın
boyun eğmedi kendine bile
seçme zorunda kalmadı yaşamayı

nasıl bağlanmadıysa yere ve zamana
bağlanmadı kendine de ömür boyu
dağlara tırmana atlar gibi
soluk soluğa yaşamak istedi dünyayı
bir şahin gibi bulutlara kurdu
dumanlı sevdaların yörük çadırını
sıradan bir gezgin değildi hiç
dövüşür gibi yaşadı yolculukları
belki korkusuz sayılmazdı büsbütün
korkardı korkulara düşmekten zaman zaman

ve bütün gemileri yakıp
yollara düşerdi o hep aynı ıslıkla
mutlu muydu, hiç düşünmedi böyle şeyleri
umutlardansa nefret etti daima


hep yanıldı ve yenilgilere uğradı
ama atıldı yine de serüvenlere

pervasız bir acemi
soyu tükenen bir bilgeydi belki de

Ama bir şey vardı yine de
Başarısız ihtilallerden kendine kalan

[SIZE=+1]Büyük aşklar yolculuklarla başlar
[SIZE=+1]ve serüvenciler düşer bu yollara ancak[/SIZE]

[SIZE=+1]Onlar ki dünyanın son umudu[/SIZE]
[SIZE=+1]soyları tükenen birer çılgındırlar[/SIZE]

[SIZE=+1]Ama yaşarlar dünyanın dört bir yanında[/SIZE]
[SIZE=+1]Ölümle alay ederler sanki[/SIZE]

[SIZE=+1]Nerde beklenirse ordaydılar[/SIZE]
[SIZE=+1]bir kez bile gecikmediler ömür boyu[/SIZE]

[SIZE=+1]Neydi onları ordan oraya[/SIZE]
[SIZE=+1]savurup duran şey[/SIZE]

[SIZE=+1]Onları daima yalnız kılan[/SIZE]
[SIZE=+1]neydi bu yaşam denilen gürültüde[/SIZE]

[SIZE=+1]Her dilden bir adları vardı onların[/SIZE]
[SIZE=+1]ama hiçbir ülkenin kimliğini taşımadılar[/SIZE]

[SIZE=+1]Sarışındılar belki de esmer[/SIZE]
[SIZE=+1]yani birçok yüzün bileşkesi[/SIZE]

[SIZE=+1]Ne altın arayıcısıydılar[/SIZE]
[SIZE=+1]ne de aylak bir gezgin[/SIZE]

[SIZE=+1]Vurulup düşseler de her kuşatmada[/SIZE]
[SIZE=+1]serüvencidir onlar ve hiç ölmezler[/SIZE]

[SIZE=+1]Ki onlar hep yalnızdır ve her nasılsa[/SIZE]
[SIZE=+1]Bulurlar heder olmanın bir yolunu[/SIZE]

[SIZE=+1]Onlar ki bu dünyada[/SIZE]
[SIZE=+1]kahraman olmaya mahkumdurlar[/SIZE]

[SIZE=+1]Sislenen anılar kaldı bize onlardan[/SIZE]
[SIZE=+1]renkleri bozulup duran solgun anılar[/SIZE]

[SIZE=+1]Nasıl yazmalı ki silinip gitmesin[/SIZE]
[SIZE=+1]bulutlar gibi çekilmesin gök boşluğuna[/SIZE]

[SIZE=+1]Bileği güçlü ve gözüpek avcılar mıydı[/SIZE]
[SIZE=+1]onları kuşatıp yeryüzü cennetinden atan[/SIZE]

[SIZE=+1]Yoksa kendini tüketen hüzünler miydi[/SIZE]
[SIZE=+1]vurulup düştükçe ışığını karartan[/SIZE]

[SIZE=+1]O serüvenlerin günlüğü tutulmadı[/SIZE]
[SIZE=+1]yazılmadı o insanların destan şiiri[/SIZE]

[SIZE=+1]Parça parça ettirilseler bir kartala[/SIZE]
[SIZE=+1](ki sanırım böyle oldu sonları)[/SIZE]

[SIZE=+1]Fışkırır yüreklerinden[/SIZE]
[SIZE=+1]başarısız ihtilallerin yangınları

Ahmet TELLİ
[/SIZE]

[/SIZE]
 
Bilerek mi yanına almadın giderken,
Başının yastıkta bıraktığı çukuru.
Güveniyordum oysa ben sevgimize
Vapur iskelesi ya da tren istasyonundaki saatin doğruluğu kadar.
Beni senin gibi,
Bir de annem terketmişti
Ki göbeğimde durur
Onun yokluğundan bana kalan çukur...


Sunay Akın
 
Son düzenleme:
Aşk; bir bakıma sobaya dokunmak gibidir.
Bir defa yanarsın, zi kalır.
Sonra bir daha dokunmazsın sadece yanına yaklaşırsın...

Sunay Akın
 
beni tutsa tutsa gözlerin tutar ayakta
beni yıksa yıksa gözlerin yerle bir eder
bir açarsın ki mutluyum
bir kaparsın ki herşey elimden gitmiş...
 
Son düzenleme:
Birgün anlarsın hayal kurmayı,
Beklemeyi,
Ümit etmeyi...
Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir,
Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi.
Lanet edersin yaşadığına,
Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın.
Zaman bir çiçek gibi büyür kabrimde kendiliğinden,
Bir gün seni sevdiğimi anlarsın...
 
EĞER

o kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,arkalarında doldurulması
mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.

dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,
en güzel yerde başlatılsaydı eğer.

utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer

yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.

korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.

o kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.

daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.

belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.

çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de
kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.

yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.

düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.

su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.

rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.

o büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.

o kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.

bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.

kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.

anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.

uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.

issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.

yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.

inanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
kartvizitinde 'onca ayrılığın birinci dereceden failidir' denmeseydi eğer.

gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.

issızlığa teslim olmazdı sahiller,
kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.

sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
yalnız kalmaktan korkmuyorum da,
ya canım ellerini tutmak isterse...

evet sevgili,
kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!!

Can YÜCEL
 
Son düzenleme:
Ki ben,senin ilkokul yıllarında durmadan yere düşürdüğün kurşun kalem gibiydim.
Dışı sapasağlam,içi paramparça...


Cemal Süreya
 
''Benimle ömür geçer mi ki ?'' dedim,
''Senle geçirmeye ömür yeter mi ?" dedi.
İşte bu bana bir ömür yetti...
 
Bir eşi olmalı insanın,
Rüzgar onun kokusunu getirmeli,
Yağmur o'nun sesini.
Akşam onu görecek diye pırpır etmeli yüreği,
Ayakları birbirine dolaşmalı heyecandan, eve dönerken.
Cennetten köşe almışçasına,
Sevdiği, sakındığı, bakmaya kıyamadığı..
Her bir hücresinden aşkın fışkırdığı,
Çölde okyanusu yaşadığı bir eşi olmalı insanın.
Ben seni ölene dek seveceğim diyen değil
Ben seni sevdikçe ölmeyeceğim diyen...
 
En güzel günlerimin
üç mel'un adamı var:
Ben sokakta rastlasam bile tanımayım diye
en güzel günlerimin bu üç mel'un adamını
yer yer tırnaklarımla kazıdım
hatıralarımın camını..
En güzel günlerimin
üç mel'un adamı var:
Biri sensin,
biri o,
biri ötekisi..
Düşmanımdır ikisi..
Sana gelince...
Yazıyorsun..
Okuyorum..
Kanlı bıçaklı düşmanım bile olsa,
insanın
bu rütbe alçalabilmesinden korkuyorum..
Ne yazık!..
Ne kadar
beraber geçmiş günlerimiz var;
senin
ve benim
en güzel günlerimiz..
Kalbimin kanıyla götüreceğim
ebediyete
ben o günleri..
Sana gelince, sen o günleri -
kendi oğluyla yatan,
kızlarının körpe etini satan
bir ana gibi satıyorsun!.
Satıyorsun:
günde on kaat,
bir çift rugan pabuç,
sıcak bir döşek
ve üç yüz papellik rahat
için...
En güzel günlerimin
üç mel'un adamı var:
Biri sensin,
Biri o,
biri ötekisi...
Kanlı bıçaklı düşmanımdır ikisi...
Sana gelince...
Ne ben Sezarım,
Ne de sen Brütüssün...
Ne ben sana kızarım
ne de zatın zahmet edip bana küssün..
Artık seninle biz,
düşman bile değiliz..
 
En uzak mesafe ne Afrika'dır,Ne Çin, Ne Hindistan,Ne seyyareler Ne de yıldızlar geceleri ışıldayan…
En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir..Birbirini anlamayan..
Can Yücel
 
Son düzenleme:
"yemek yemek üzerine ne düşünürsünüz bilmem
ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı"

nerede yemekli içmekli şey, ben onu beğeneyim zaten. sonra da "ay çok kilo aldım". müstahak bana.
 
Back