Emin Çölaşan'dan başörtüsü üzerine fetvalar

Hakikatten erkek niye başını örtmüş kur an da yazmıyor.......benim bildiğim sünnet olması gerek farz değilmiş şimdi jeton düştü.......ama hepsi örtülü

Farz degil canim, 32 farz bellidir. Erkegin de kadinin da basini ortmesi Islamiyetten once iklim sartlarina bagli.. Col iklimi oldugu icin Arap erkekleri hala ortuyorlar. Bizde de tarlada bagda bahcede gunesin altinda calisan erkekler yorelere gore degisen sapka veya ortu ile korunurlar. Gunes diye bir faktor var yani...:34:
 
kimin ne giyip ne giymediğini tartışa tartışa yıllarca geri kaldık...

yazık ya yazık

hala da devam ediyor
 
Bunca yillik ateistim bu adamin kafasina ben bile erisemedim. Cakma ozgurlukculer...

Kadınlar Kulübü Mobil uygulaması kullanılarak gönderilmiştir.
 
[h=1]Kur'an'da başörtüsü emri yok mu?[/h]"Bazı ilahiyatçılarlar, 'Kur'an'da başörtüsü hükmü yoktur' veya 'Devir değişti, İslam hukuku artık uygulanmaz' diyorlar. Dayandıkları bir nas var mı?"
Okuyucumun ikinci sorusu bu idi.
Bu konuda yıllardır yazıyoruz; ama hâlâ konuşulduğunu, tartışıldığını, sorulduğunu görünce yazmaya devam etme ihtiyacı ortaya çıkıyor.
"İslâm'da başörtüsü vardır" diyecek yerde "Kur'ân'da vardır" dememizin sebebi, "Kur'ân'da olmayan İslâm'da da yoktur" diyenlere itiraz payı/fırsatı bırakmamaktır. Doğrusu ise "Kur'ân'da, Sünnet'te, ictihadda ve ictihadların birleşmesi ile meydana gelen icmâda var olanın İslâm'da da varolduğu" hükmü ve kaidesidir. Cehaletten cesaret alanlarla bilgisini "nefsânî arzularına, menfaatine, taassubuna, peşin hükmüne" kurban edenler, Müslüman halkımızın kafasını karıştırıyorlar. Ortaya attıkları yeni iddia -daha doğrusu yeniden ısıtıp sofraya getirdikleri temcit pilavı- "başörtüsünün Kur'ân'da bulunmadığı, başın ve saçın açılmasında dinî bir sakınca olmadığı" hükmüdür. Halbuki biraz Arapça bilenler, Nur sûresinin ilgili ayetinde (24/29) geçen "hımâr" (çoğulu humur) kelimesinin "başörtüsü ve baş dahil vücudun üst kısmını kapatan örtü" mânasına geldiğini bilirler. Bu âyet gelmeden önce başlarındaki örtünün öndeki iki ucunu omuzlarından arkaya atan, boyunlarını ve gerdanlarını açıkta bırakan kadınlara "böyle yapmayın, bu iki ucu göğsünüzün (elbisenizin yakasının, gerdanınızın) üzerinden bağlayın" emrinin verildiğini de bilirler. Hadis okuyanlar, bu âyet gelince mescitte bulunan Ensar kadınlarının -ilâhî emri geciktirmeden yerine getirmek üzere- etekliklerini yırtarak başlarını, boyun ve gerdanlarını bununla bağladıklarını; keza Hz. Peygamber'in (s.a.) "Ergenlik çağına gelmiş bir kadın başörtüsü giymedikçe Allah onun namazını kabul etmez" buyurduğunu da bilirler. Bunları bilmeyenlerin fetva verme hakları yoktur. Bilip de bilmezden gelenlerin, güneşi nefsânî balçıklarıyla sıvamaya kalkışanların ise hesap günü gelip çatmadan akıllarını başlarına almaları gerekir.
Bu vesile ile konuyu bir daha özetlemekte fayda görüyoruz:
Nur sûresindeki âyetlerde kadınların avret (örtmeleri gereken) yerleri açıklanmış, hadisler de bu açıklamayı tamamlamıştır. Örtme, kapatma emri ve yabancıya (nâmahreme) gösterme yasağının, kadın başını ve saçını da içine alıp almadığı bütün devirlerde konuşulmuş, sorulmuş ve başın ve saçın avret olduğu, kapatılması gerektiğinde ittifak edilmiştir (icmâ meydana gelmiştir). Bizim tesbitimize göre sahâbeden günümüze kadar her asırda yapılan ve kısmen yazılan tefsirlerde hür, Müslüman kadınların el, yüz ve ayakları hariç, bütün vücutlarının avret olduğu, örtülmesi gerektiği konusunda sözbirliği ve görüş beraberliği vardır. Baş dahil avret yerlerinin örtülmesinin farz, açılmasının haram olması hükmü, açıklayıcı hadisler yanında bilhassa Nur sûresindeki âyete ve bu âyetin şu üslûp özelliğine dayandırılmıştır:
a) Erkeklerin gözlerini haramdan korumaları, iffetlerine sahip olmaları istenmiş; ancak bu davranışın onları ruhen temiz kılacağı bildirilmiştir.
b) Kadınların da gözlerini haramdan (cinsi arzuyu uyandıracak yerlere bakmaktan) sakınmaları, iffetlerini korumaları emredilmiş; hemen bunun arkasından zaruri olarak açıkta kalan yerler (eller, ayaklar ve yüz) müstesna bütün vücutlarını kapatmaları, güzel ve çekici yerlerini nâmahreme göstermemeleri istenmiştir. c) Başörtülerini (hımâr-humur) boyun ve göğüslerini örtecek şekilde bağlamaları açıkça ve özellikle emredilmiştir.
d) Örtülecek ve açılacak yerler yanında kimlere karşı ne kadar açılabilecekleri de hükme bağlanmıştır. e) İlgili ayetlerin sonunda "Ey iman edenler! Hep birden Allah'a tövbe ediniz ki kurtulasınız" buyurulmuş, örtünmenin bir tavsiye değil, bağlayıcı emir olduğu hükmüne bir işaret göndermesi de bununla yapılmış, daha önceki ve bundan sonraki itaatsizlikler için tövbe edilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Bu emir gelince Müslüman kadınlar derhal itaat etmişler, gerektiği gibi kapanmışlar, uygulama Hz. Peygamber (s.a.) tarafından titizlikle takip edilmiş ve asırlar boyunca da bu şekilde devam etmiştir.
Bütün bu açıklama, karîne, delil ve işaretler konumuz olan, sınırları belirlenmiş örtünme emrinin -tavsiye değil- bağlayıcı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Peki bu hüküm belli bir tarih ve coğrafyaya mı aittir.


http://yenisafak.com.tr/yazarlar/HayrettinKaraman/kuranda-basortusu-emri-yok-mu/26552
 
[h=1]Kur'an'da başörtüsü emri yok mu?[/h]"Bazı ilahiyatçılarlar, 'Kur'an'da başörtüsü hükmü yoktur' veya 'Devir değişti, İslam hukuku artık uygulanmaz' diyorlar. Dayandıkları bir nas var mı?"
Okuyucumun ikinci sorusu bu idi.
Bu konuda yıllardır yazıyoruz; ama hâlâ konuşulduğunu, tartışıldığını, sorulduğunu görünce yazmaya devam etme ihtiyacı ortaya çıkıyor.
"İslâm'da başörtüsü vardır" diyecek yerde "Kur'ân'da vardır" dememizin sebebi, "Kur'ân'da olmayan İslâm'da da yoktur" diyenlere itiraz payı/fırsatı bırakmamaktır. Doğrusu ise "Kur'ân'da, Sünnet'te, ictihadda ve ictihadların birleşmesi ile meydana gelen icmâda var olanın İslâm'da da varolduğu" hükmü ve kaidesidir. Cehaletten cesaret alanlarla bilgisini "nefsânî arzularına, menfaatine, taassubuna, peşin hükmüne" kurban edenler, Müslüman halkımızın kafasını karıştırıyorlar. Ortaya attıkları yeni iddia -daha doğrusu yeniden ısıtıp sofraya getirdikleri temcit pilavı- "başörtüsünün Kur'ân'da bulunmadığı, başın ve saçın açılmasında dinî bir sakınca olmadığı" hükmüdür. Halbuki biraz Arapça bilenler, Nur sûresinin ilgili ayetinde (24/29) geçen "hımâr" (çoğulu humur) kelimesinin "başörtüsü ve baş dahil vücudun üst kısmını kapatan örtü" mânasına geldiğini bilirler. Bu âyet gelmeden önce başlarındaki örtünün öndeki iki ucunu omuzlarından arkaya atan, boyunlarını ve gerdanlarını açıkta bırakan kadınlara "böyle yapmayın, bu iki ucu göğsünüzün (elbisenizin yakasının, gerdanınızın) üzerinden bağlayın" emrinin verildiğini de bilirler. Hadis okuyanlar, bu âyet gelince mescitte bulunan Ensar kadınlarının -ilâhî emri geciktirmeden yerine getirmek üzere- etekliklerini yırtarak başlarını, boyun ve gerdanlarını bununla bağladıklarını; keza Hz. Peygamber'in (s.a.) "Ergenlik çağına gelmiş bir kadın başörtüsü giymedikçe Allah onun namazını kabul etmez" buyurduğunu da bilirler. Bunları bilmeyenlerin fetva verme hakları yoktur. Bilip de bilmezden gelenlerin, güneşi nefsânî balçıklarıyla sıvamaya kalkışanların ise hesap günü gelip çatmadan akıllarını başlarına almaları gerekir.
Bu vesile ile konuyu bir daha özetlemekte fayda görüyoruz:
Nur sûresindeki âyetlerde kadınların avret (örtmeleri gereken) yerleri açıklanmış, hadisler de bu açıklamayı tamamlamıştır. Örtme, kapatma emri ve yabancıya (nâmahreme) gösterme yasağının, kadın başını ve saçını da içine alıp almadığı bütün devirlerde konuşulmuş, sorulmuş ve başın ve saçın avret olduğu, kapatılması gerektiğinde ittifak edilmiştir (icmâ meydana gelmiştir). Bizim tesbitimize göre sahâbeden günümüze kadar her asırda yapılan ve kısmen yazılan tefsirlerde hür, Müslüman kadınların el, yüz ve ayakları hariç, bütün vücutlarının avret olduğu, örtülmesi gerektiği konusunda sözbirliği ve görüş beraberliği vardır. Baş dahil avret yerlerinin örtülmesinin farz, açılmasının haram olması hükmü, açıklayıcı hadisler yanında bilhassa Nur sûresindeki âyete ve bu âyetin şu üslûp özelliğine dayandırılmıştır:
a) Erkeklerin gözlerini haramdan korumaları, iffetlerine sahip olmaları istenmiş; ancak bu davranışın onları ruhen temiz kılacağı bildirilmiştir.
b) Kadınların da gözlerini haramdan (cinsi arzuyu uyandıracak yerlere bakmaktan) sakınmaları, iffetlerini korumaları emredilmiş; hemen bunun arkasından zaruri olarak açıkta kalan yerler (eller, ayaklar ve yüz) müstesna bütün vücutlarını kapatmaları, güzel ve çekici yerlerini nâmahreme göstermemeleri istenmiştir. c) Başörtülerini (hımâr-humur) boyun ve göğüslerini örtecek şekilde bağlamaları açıkça ve özellikle emredilmiştir.
d) Örtülecek ve açılacak yerler yanında kimlere karşı ne kadar açılabilecekleri de hükme bağlanmıştır. e) İlgili ayetlerin sonunda "Ey iman edenler! Hep birden Allah'a tövbe ediniz ki kurtulasınız" buyurulmuş, örtünmenin bir tavsiye değil, bağlayıcı emir olduğu hükmüne bir işaret göndermesi de bununla yapılmış, daha önceki ve bundan sonraki itaatsizlikler için tövbe edilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Bu emir gelince Müslüman kadınlar derhal itaat etmişler, gerektiği gibi kapanmışlar, uygulama Hz. Peygamber (s.a.) tarafından titizlikle takip edilmiş ve asırlar boyunca da bu şekilde devam etmiştir.
Bütün bu açıklama, karîne, delil ve işaretler konumuz olan, sınırları belirlenmiş örtünme emrinin -tavsiye değil- bağlayıcı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Peki bu hüküm belli bir tarih ve coğrafyaya mı aittir.


http://yenisafak.com.tr/yazarlar/HayrettinKaraman/kuranda-basortusu-emri-yok-mu/26552

şimdi farklı yerlerden alntılar yapılabilir. baş örtüsünü savunan bir siteden de bu yazıyı okuum geçen mesela. ne demek asıl anlamı örtüdür ama kadına denince başörtüsü anlamı taşır

“Hımar”ın Tanımı ve Hükmü :

“Hımar”ın aslı itibarıyla “örtü” anlamına gelmektedir. Kadına atfedilerek kullanıldığında ise “başörtüsü” anlamını taşır.

kim neye göre yorumluyor bunu? asıl anlamı örtüyse neden kadın için başörtüsü anlamı taşısın? Allah islamın imanın şartlarını açıkça belirtirken neden kullarını böyle bir ikilemde bıraksın?
 
Son düzenleme:
Ergenlik çağına gelmiş bir kadın başörtüsü giymedikçe Allah onun namazını kabul etmez" buyurduğunu da bilirler.

ben de buraya takıldım, yani şimdi ben namaz kılınca kabul olmuyor mu:43::43::43:

oysa ikisi ayrı, başka yerlerde de okudum ikisi ayrı ...

ve hep öyle bildim bu yaşıma dek ama şuan bunu okumak beni üzdü çok
 
Ergenlik çağına gelmiş bir kadın başörtüsü giymedikçe Allah onun namazını kabul etmez" buyurduğunu da bilirler.

ben de buraya takıldım, yani şimdi ben namaz kılınca kabul olmuyor mu:43::43::43:

oysa ikisi ayrı, başka yerlerde de okudum ikisi ayrı ...

ve hep öyle bildim bu yaşıma dek ama şuan bunu okumak beni üzdü çok

İnsanlar yazıyor da yazıyor... Kur'an dan hiç bir dayanak sunmadan. bu resmen şirktir. canını sıkma. Müslümanın en büyük rehberi Kur'andır. kimsenin ne dediği önemli değil... "hımar" kelimesnin anlamını da gayet iyi bilirler diyor hiç bir dayanak sunmadan nerden biliyorlar? işte başörtüsü takmayanın namazının kabul olmayacağını da hımar kelimesinin anlamını bildikleri ölçüde biliyorlar ve resmen şirk koşuyorlar..
 
Son düzenleme:
Valla benim de o ayette anlamadigim yer kadinlara soyle ayaklarini yere vurmasinlar, ziynetleri belli olmasin. Ayaklarini yere vurunca saclar ortunun altinda sallanip belli mi oluyormus? Yoksa gogusler mi ziynet olan? Tabi bunlarin tartisilmasi dinen yasak oldugu icin hersey havada kalmakta ve isteyen istedigine inanmaktadir.. neyse, bu forumda zaten ayet filan paylasmak yasak, bosverin... Icinden cikamazsiniz... Onemli olan kalbin temizligi. iyi bir insan olmak, kimsenin kul hakkina girmemek... Gerisi herkese gore farkli algilaniyor zaten..
 
Iyice sacmalamis.peygamberimz, bu kadar alimler bilmiyor da kendi bilmis bir tek.Laf!..ciddiye alinmamasi gereken itici bir şahsiyet bana gore
 
Ergenlik çağına gelmiş bir kadın başörtüsü giymedikçe Allah onun namazını kabul etmez" buyurduğunu da bilirler.

ben de buraya takıldım, yani şimdi ben namaz kılınca kabul olmuyor mu:43::43::43:

oysa ikisi ayrı, başka yerlerde de okudum ikisi ayrı ...

ve hep öyle bildim bu yaşıma dek ama şuan bunu okumak beni üzdü çok

hayir canim namaz ALLAHa olan borcumuzdur o sira sen örtünüp namazini eda ediyorsan borcunu ödemis oluyorsun o mesuliyet kalkiyor üzerinden ;)


Kur'an da saç telinin görünmemesi gibi bir ayet yer almaz. örtü manasında da "Hımar" kelimesi geçer. "örtülerini göğüslerinin üzerlerine vursunlar." denir.. Kur'anda kadınların kapaması gereken yerler açık açık, tek tek belirtilmişken saç tellerinin görünmemesiyle ilgili tek bir cümle bile geçmez. yalan gıybet gibi konuların bahsi onlarca ez geçiyor ve genelde insanlarımız bunu umursamıyorken kutsal kitabımızda açıkça yazmayan bir durumdan insanların böylesine birbirine girilmesi ve bunu dinimizin baş şartı gibi öne sunulması...

kimseyle polemiğe girmek tartışmak veya suçlamak vs. amacıyla kesinlikle yazmadım. ama bu dediklerime karşılık Kur'an la bana cevap verecek biri olursa çok memnun olurum. İlk emir oku... sadece öğrenmek istiyorum.

canim biraz uzunca olucak ama Elmalili hamdi yazarin nur suresi tevsiri ;)

30- Müminlere yani mümin erkeklere- söyle, gözlerini indirsinler; gerek dışarda, gerek içerde ve gerekse başkalarının evlerine girip çıkarken, otururken kalkarken gözlerini dikmesinler, harama bakmaktan, ayıp bir şey görmekten sakınsınlar. Sofiyeden Şiblî (k.s.)'ye: " ne demektir? diye sormuşlar, demiş ki: "Baş gözlerini haramlardan, kalp, gözlerini Allah'tan gayri şeylerden çeksinler." Irzlarını da korusunlar, apış aralarını tamamen koruyup haramdan, bakmaktan saklasınlar, avretlerini örtüp ırz ve namuslarını korusunlar.

FÜRÛC, Fercin çoğuludur. Ferc, aslî mânâsında iki şey arasındaki açıklık demektir. Bu şekilde gerek erkek, gerek dişi insanın bacakları arasındaki açıklığa da gerçek olarak bu isim verilir ki, dilimizde apışarası denir ve bu deyim ile avret mahallinden kinaye de edilir ki, Kur'ânda bu mânâ ile geçmiş ve onun için erkeğe de dişiye de kullanılmıştır. Sonra özellikle kadının ön avretinden kinaye olarak kullanılması fazla yapılmış ve kinaye değil, sarih denecek derecede bu şekliyle kullanılmıştır. "Fercini korudu" (Enbiya, 21/91) bu mânâdadır. "Fercleri koruma" emri haramdan fevkalade korumakla ırzı muhafazadan kinayedir. Ve bu muhafazayı ifade ederken daha evvel konulduğu mânânın delaletiyle avret mahallinin örtülmesi emrini de içinde bulundurur. Bundan başka kinaye mânâsının gereğini ifade ederken hakikatini de iradeye mani olmadığından füruc kinayesi avret mahallinin sınırlarına da işaret eder. Yani insanın avret mahalli, bilinen cinsel organdan ibaret değil, apış arası denilen açıklık boyunca uzar ki, bunun âzamisi topuklara kadar varırsa da en yakin bilinen azı, diz üstü oturulduğunda belirleneceği üzere göbek altından dizlere kadardır. Bunun için erkeklerde korunması ve örtülmesi farz olan bir avret mahalli bu bilinen en az miktarıdır. Fazlası müstehabdır. Kadınlarda da bundan sonraki âyetin delaletiyle tepeden topuğa kadardır. Demek ki, iki diz arasındaki açıklığı örtmeyen elbise, avret mahallinin örtülmesine yeterli, denemeyecektir.

Şüphe yok ki Allah her yaptıklarından haberdardır. Erkeklerin nelere göz diktiklerini, istekleriyle nelere doymak istediklerini, organlarını ne gibi duygularla tahrik ettiklerini, ne maksat beslediklerini, ne düzenler kurduklarını, ne işler çevirdiklerini, ne sanatlar yaptıklarını bilir. Hiçbiri O'na gizli kalmaz. Bundan dolayı, Allah'ın razı olmayacağı şeylerden sakınmak gerekir.

31-Önce erkekler hakkındaki bu emir ve ihtardan sonra müslümanlar, şimdi de kadınlar hakkındaki şu emre dikkat etsinler.

Müminelere de, yani mümin kadınlara da söyle: Gözlerini indirsinler, helal olmayan erkeklere bakmaktan sakınsınlar, zira bakmak, zinanın postacısıdır, derler. Ve avret yerlerini korusunlar, tamamiyle örtüp, zinadan korunsunlar. Ve zinetlerini teşhir etmesinler. Kadının zineti denince örfte, taç küpe, gerdanlık, bilezik ve benzeri takılar, sürme, kına ve benzerleri ve elbise süsleri gibi şeyler akla geliverir. A'râf Sûresi'nde "Ey Adem oğulları! Her mescide gidişinizde zinetli elbiseler giyin" (A'râf, 7/31) âyetinde zinetin elbise demek olduğu da geçmişti. O halde bu zinetleri açmak bile yasaklanmış olunca, bunların mahalli olan vücudu açmak öncelikle yasaklanmış olur. Yani vücudlarını açmak şöyle dursun, üzerlerindeki zinetleri bile açmasınlar. Bununla birlikte bir kısım âlimler, burada zinetten maksadın, zinetin takıldığı, kullanıldığı yer olduğu fikrini kabul etmişlerdir ki, yüz, sürme ve allık yeri; baş, taç yeri; saç, örgü ve büklüm yeri; kulaklar, küpe yeri; boyun ve göğüs, gerdanlık yeri; el, yüzük ve kına yeri; bilekler, bilezik yeri; pazular, pazubent yeri; baldırlar; halhal yeri; ayaklar da, eller gibi kına yeridir. Bunlardan başka vücudun kısımları da aslında açılmaz.

Bu âlimlerden bazıları muzaafın hazfi veya zikr-i hâl, irade-i mahal ile "ziynet yeri" takdirinde bir mecaz gözetmiştir. Buna delil olarak da, kadının vücudundan ayrı olduğu zaman o zinetlere normal olarak bakmak ve alıp satmak ittifakla caiz ve mübah olduğunu ifade ve kabul etmişlerdir. Bazıları da yine bu delil ile, kadının asıl zineti, vücudunun güzel yaratılışı, zinet yapmaktan gaye de vücudun süslenmesi olduğunu kabul ederek bu zinetten maksadın, yalnız vücut olduğunu kabul etmişler ve kadınların birçoğu yapmacık zinetten uzak bulunmakla zaten zinetli oldukları halde yaratılış zinetinin zaten hepsinde bulunması ve her kadın bedeninin özünde bir zinet olması hükmün genelliği hakkını yerine getirme noktasından bu tahsisin bir destekleyicisi olduğunu söylemişler ve buna göre şu mânâyı vermişlerdir: Kadınlar yaratılıştan zinetleri demek olan vücudlarının hiçbir tarafını açmasınlar.

Doğrusu, doğal olan güzelliklere, zinet denilmekten çok "cemal" denilmesi daha yaygın ve zinet tabiri yapma şeylerle süslenen takılarda meşhur ise de "Kadınlardan, oğullardan, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşten...aşırı sevgi ile bağlanılan bu gibi şeyler insanlar için bezenip süslendi" (Âl-i İmrân, 3/14) âyetinin delaletiyle zinet kavramının yaratılıştan olana da sonradan yapmaya da şâmil olduğunda şüpheye yer yoktur. Zinet ve güzelliğin hakkı da meydana çıkarılmasını kendi sahiplerine tahsis edip başkalarından gizlenmektir.

Hüsn olsa da vâcibü't-tecellî - Gizler onu Hak nikâb içinde

Ağyârına gösterir mi hurşîd Didârını hîç o tâb içinde

"Güzelliğin ortaya çıkması gerekse de, gizler onu

Hak bir örtü içinde Başkasına gösterir mi güneş, yüzünü hiç o parlaklık içinde"

Ancak görünen kısımları müstesna, O zinetlerden dışa gelen örtülse bile görünmesi doğal olanı, bu hükümden müstesna ve başka bir hükme tabidir ki, bunlar örtünün dış tarafıyla el ve yüz zinetleridir. Çünkü örtünün kendisi de kadının bir zinetidir. Tabiîdir ki, bunun dışı görünecektir. El ve yüzün de, namazda görünmesi adettir. Ebu Davud'un Müsned'inde rivayet edildiği üzere, Peygamber (s.a.v) Hz. Esma'ya "Ya Esma, kadın bülûğa erince ondan görülebilecek olan ancak şudur." buyurmuş ve kendi mübarek yüzüne ve avuç içlerine işaret etmişlerdir. İş yaparken, gerekli eşyayı tutarken ve hatta örteceğini örterken bile elin açılması gerekli olduğu gibi ,zarurî olan bakma ve nefes alma sebebiyle yüzün diğerleri gibi örtülmesinde zorluk vardır. Bir de şahitlikte, mahkemede, bir de nikahta yüzün açılmasına ihtiyaç vardır. Bundan dolayı zaruretler kendi miktarınca takdir olunmak üzere bunların açılmasında sakınca yoktur. Fakat bunlardan geriye kalanlarının açılması, görülmesi, bakılması haramdır ve nâmahremden örtülmesi gerektir.

Buyuruluyor ki ve baş örtülerini yakalarının üzerine vursunlar, başlarını, saçlarını, kulaklarını, boyunlarını, gerdanlarını, göğüslerini açık tutmayıp bu şekilde sımsıkı örtünsünler ve o halde bu emri yerine getirebileck baş örtüsü kullansınlar. Tefsircilerin nakline göre cahiliye kadınları da hiç baş örtüsü kullanmaz değillerdi. Fakat yalnız enselerine bağlar veya arkalarına bırakırlar, yakaları önden açılır, gerdanları ve gerdanlıkları açığa çıkardı, zinetleri görünürdü. Demek ki, son zamanlarda asrîlik sayılan açık saçıklık böyle eski bir cahiliye âdeti idi. İslâm böyle açıklığı yasaklayıp baş örtülerinin yakalar üzerine örtülmesini emir ile tesettürü farz kılmıştır.

Görülüyor ki, bu emirde tesettürün yalnız vacib oluşu değil, özel bir şekli de gösterilmiştir ki, kadın edeb ve temizliğinin en güzel ifadesi budur. Görülüyor ki bu emir ev içinde veya dışında diye kayıtlanmamıştır. Bu bakımdan mutlaktır. Ancak görünen istisna edildiği gibi, gizlenen zinetlere bakmanın helal olanları da istisna ile bu tesettürün, yani örtünmenin vacib oluşunun, nâmahreme karşı olduğunu anlatmak için bu vücubun kuvvetini ve önemini göstermek üzere bir daha tekid ile buyurulmuştur ki, öyle örtsünler ve zinetlerini açmasınlar, açık bırakmasınlar ancak kocalarına veya kendi atalarına, yani babalarına, dedelerine ki amca ile dayı da nikah düşmeyeceğinden bunlara dahildir veya kocalarının atalarına veya kendi oğullarına veya kocalarının oğullarına veya kendi erkek kardeşlerine veya erkek kardeşlerinin oğullarına veya kız kardeşlerinin oğullarına veya kendi kadınlarına; müminlerin kadınları, yani müslüman kadınlar veya hizmet veya sohbetlerinde özel yeri bulunan kadınlardır.

Demek ki, özelliğini bilip tanımadıkları yabancı kadınlara da açılmaları caiz olmayacaktır. Önceki müfessirlerin çoğunluğu demişlerdir ki; müminlerin kendi kadınları demek, kendi dinlerinde olan müslüman kadınlar demektir. Bundan dolayı müslüman kadınları müslüman olmayan kadınlara açılmamalıdırlar. Fakat bazıları da bunu istihsane hamlederek müminlerin kadınları, hizmet veya sohbetlerinde bulunan gerek müslüman, gerek müslüman olmayan kadın cinsi demek olduğunu söylemiştir ki, Fahreddin Râzî buna "mezhep budur" demiştir. Önceki daha ihtiyatlı, bu ise daha uygundur.

Veya ellerinin altında malik oldukları cariyelerine veya erkeklerden ırbe sahibi olmayan hizmetçilere, yani kadına ihtiyaç duymaz olmuş, şehveti kalmamış salihlerden ihtiyarlar veya bunaklar veya kadın işini bilmez, yalnız yemeklerinin fazlasından yemek için şunun bunun arkasına takılır miskinler güruhu veyahut erkekliği yok, yaratılıştan iktidarsız uşaklar; bunda hadım edilmiş ve mecbûbün, yani erkeklik uzvu kesilmiş olanların da dahil olacağını zannedenler olmuş ise de, Keşşâf Tefsiri'nde ve Ebu Hayyan'da zikredildiği üzere İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretlerine göre bunları istihdam etmek, tutmak, alıp satmak helal olmaz. Bunları tutmak selefin hiçbirinden rivayet edilmiş değildir. Çünkü bunda hadım etme gibi bir kötülüğe düşmeye teşvik vardır. Halbuki hadım etmek haramdır.

Veya henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına. Buraya kadar zikredilen on iki istisnaya da bir dereceye kadar zinetlerini açabilirler.

BİRİNCİSİ: Kocalar için vücutlarının tamamına bakmak helaldir. Çünkü zinetten kasıt onlardır.

İKİNCİSİ: Zikredilen mahremlerine bilinen zinet yerlerinden yüz, el ve ayaklarla, iş ve hizmet anında açılan başını, saçını, kulaklarını, boynunu, kollarını ve inciklerini açabilir. Onların da bunlara bakmaları helaldir. çünkü yakınlıklarından dolayı birarada bulunmaları gerekir. Ve fitne düşünülemez. Fakat karnını ve sırtını göstermek caiz değil, arsızlıktır.

ÜÇÜNCÜSÜ: Erkeğin erkeğe karşı olduğu gibi kadının kadına karşı avreti de göbekten dize kadardır. Geri kalan kısmına bakması caizdir.

DÖRDÜNCÜSÜ: Erkeklerden kadına ihtiyacı kalmamış, cinsi güçten düşmüş hizmetkârların, etkilenmemek ve fitne düşünülmemek itibariyle bakmaları, mahrem olanların bakmasına benzer.

BEŞİNCİSİ: Çocuklar mükellef değildir. Ancak anlayış ve idraklerine göre edeb ve terbiye öğretilmesi gerekir.

ALTINCISI: Bu örtünme emri, esir cariyeler hakkında değil, hür olan müslüman hanımlar hakkındadır.

İşte böyle hür kadınların, bu istisna edilmiş kimselerden başkasına zinetlerini göstermemeleri, kendi iffet ve korunmaları ve güzel geçimleri noktasından gayet önemli olduğu gibi, yabancı erkekleri etkilememek, günaha sokmamak, edeb ve iffet telkin etmek noktasından da çok önemli olduğundan, özellikle bu noktayı da düşündürmek ve tesettür emrinin kuvvet ve şumülünü bir daha hatırlatmak üzere, yürüyüş tavırlarının bile düzeltilmesi için buyuruluyor ki: gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar, yani baştan ayağa örtündükten sonra yürürken de edeb ve vakar ile yürüsünler. Örtüp gizledikleri sunî veya doğal ziynetler bilinsin diye, bacak oynatıp ayak çalmasınlar, çapkın yürüyüşle dikkat nazarları çekmesinler; çünkü erkekleri tahrik eder, şüphe uyandırır. Fakat unutulmaması gerekir ki, kadının bu konuda başarısı daha önce erkeklerin iffeti ve görevlerine dikkati ve toplumda olanların gayreti ve özeni ile mütenasip, bunlar da Allah'ın yardımı ile ayakta durabilir. Onun için bu noktada Resulullah (s.a.v) den bütün müslümanlara hitap ve erkekleri zikredip kadınları da içine alacak bir şekilde buyuruluyor ki:

Ve ey müminler! Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz. Demek ki bozuk bir toplulukta kurtuluş ümid olunmaz, toplumun bozukluğu da kadınlardan önce erkeklerin kusur ve hatalarındandır. Bundan dolayı başta erkekler olmak üzere erkek dişi bütün müminler imana yaramayan ve cahiliyyet izleri olan kusur ve hatalarından tevbe ile Allah'a dönüp Allah'ın yardımına sığınıp emirlerine özen ve dikkat göstermelidirler ki, topluca kurtuluşa erebilsinler. O halde herkesin kurtuluşu bakımından iş sahipleri ve ilgili şahıslar şu emirlere de özen göstermelidir.
 
ben de öyle biliyorum meysanur...

her şeyin sevabı günahı ayrı

ama yazıda öyle görünce bi kötü oldum.

zaten panik bir insanım hemen kötü kötü şeyler geldi aklıma
 
ben de öyle biliyorum meysanur...

her şeyin sevabı günahı ayrı

ama yazıda öyle görünce bi kötü oldum.

zaten panik bir insanım hemen kötü kötü şeyler geldi aklıma

zaten canim her yaziya inanmamak lazim ben nelerle karisilasiom netden :)
birde namazini eda ederken insaALLAH borcum olarak degilde RABBIM ile bulusma anim diye kilarsan daha bir husu icinde olunuyor canim ;)
sana tavsiyem fikih hocalari Halil Günenc fatih kalender gibi isimler bunlari takip et insaALLAH
 
Son düzenleme:
zaten canim her yaziya inanmamak lazim ben nelerle karisilasiom netden :)
birde namazini eda ederken insaALLAH borcum olarak degilde RABBIM ile bulusma anim diye kilarsan daha bir husu icinde olunuyor canim ;)
sana tavsiyem fikih hocalari Halil Günenc fatih kalender gibi isimler bunlari takip et insaALLAH


Allah razı olsun cnm

bazen çok zor oluyor nefsime yeniliyorum çok.

bazen de aşk'la oluyor öyle öyle daha iyi olur umarım...
 
hayırdır ne oluyo ya? yine hortladı başörtüsü haberleri (??????)


yakında başörtüsü yasağını çarşafla delmeye çalışanlara dair haberde çıkarsa şaşmayın:37:
 
Valla benim de o ayette anlamadigim yer kadinlara soyle ayaklarini yere vurmasinlar, ziynetleri belli olmasin. Ayaklarini yere vurunca saclar ortunun altinda sallanip belli mi oluyormus? Yoksa gogusler mi ziynet olan? Tabi bunlarin tartisilmasi dinen yasak oldugu icin hersey havada kalmakta ve isteyen istedigine inanmaktadir.. neyse, bu forumda zaten ayet filan paylasmak yasak, bosverin... Icinden cikamazsiniz... Onemli olan kalbin temizligi. iyi bir insan olmak, kimsenin kul hakkina girmemek... Gerisi herkese gore farkli algilaniyor zaten..

Benim okuduğuma göre,aYaklarınızı yere vurmayın ziynetleriniz belli olmasından kasıt ayak bileğine takılan halhaldır,hımar sadece örtü demektir,kadınlara ziynetlerinizi örtün buyurulmuştur,ziynet görülmemesi gereken yer değil,ziynet eşyası anlamındadır.Bu ayetin Hz Ayşenin ablasının kaybolan gerdanlığı ile ilgili iftiraya uğraması sebebiyle geldiği bilinmektedir.bu da ayrı bir yorum işte
 
Kimlerin ne zoruna gittiyse artık seçimlerden sonra özellikle başörtü muhabbeti dönüyo... Her önüne gelen açıklama yapıyo, arkadaşlar sözlerine değer verliyo zannediyorlar, daha fazla tartışmayın bunların sözlerini kaale almayın!
 
Erkekler neden kadınlar üzerine yazıp çizer, onların kıyafetleri, çocuk sayıları, nerde çalışacakları, nerde susup nerde konuşacakları üzerine yorum yaparlar ki.

Sayın Çölaşan Nur suresi 31. ayet meali üzerinden yorum yapmış, maalesef aynı ayet birçok ilahiyatçı tarafından farklı çevrilmiş, kimi baş örtüsü, kimi örtü olarak çevirmiştir, bu çeviriler sebebiyle iki farklı algı oluşuyor, baş örtüsü çevirisine bakarsak saçı ve göğsü örtün manası çıkar, örtü çevirisindeyse göğsü ve ziynet eşyalarını sakınıp saklamak anlamı çıkar.

Üstüne üstlük Nur suresi 31. ayeti bir tarafa bırakır, Ahzap suresi 59. ayeti baz alırsak, o zamanda örtünmenin baş örtüsü değil, tepeden tırnağa vücudu kapatan ve tanınmayı engelleyen bütün bir giysi sonucuna varırsınız ki, bu ayete göre baş örtüsü örtünme sayılmıyor, asıl örtünme tanınmayacak şekilde örtünme oluyor, baş örtüsünde dışarı çıktığınızda tanınıyorsunuz.

Kızıyoruz falan ama aslında bu bizim ayıbımız, Türkçe mealler yerine Ahzab 59. ayet ne diyor, Nisa 31. ayette kastedilen ne, kitabımızın indirildiği dili araştırıp sonra onu kendi dilimize çevirip yorumlayabilsek erkekleri susturacağız.
 
. Bununla birlikte bir kısım âlimler, burada zinetten maksadın, zinetin takıldığı, kullanıldığı yer olduğu fikrini kabul etmişlerdir ki, yüz, sürme ve allık yeri; baş, taç yeri; saç, örgü ve büklüm yeri; kulaklar, küpe yeri; boyun ve göğüs, gerdanlık yeri; el, yüzük ve kına yeri; bilekler, bilezik yeri; pazular, pazubent yeri; baldırlar; halhal yeri; ayaklar da, eller gibi kına yeridir.

sağol arkadaşım okudum hepsini ancak burada da takıldığım nokta türbana giren kadınlar da yanlış yapıyor o zaman.. bu manada ayak bileği,kına yakılan yer olan elleri sürme ve allık sürülen yerler olarak göz ve yanakları komple örtmek gerekir. ayrıca tekrardan hımar kelimesi başörtüsü olarak çevrilmiştir örtü anlamını da taşıyorken. şimdi o zaman bu açıklamaya göre başörtüsünden ziyade peçe takmak da Allah'ın emridir diyebilir miyiz? eğer diyemiyorsak neden saçı ziynet olarak kabul ediyorken burada açıklanan sürme sürülen ve allık sürülerin yerleri ziynet olarak kabul etmiyoruz?
 
ba ba ba ba ba Emin Çölaşan Din alimliğine de mi soyunmuş.
ayet de örnek vermiş garibim .
vay anasını sayın seyirciler .
bu kadar da terbiyesizlik hakikaten olmaz
bu adamın eskiden beri görüşünü biliyorum ,yazdıklarına şaşırmadım da
nedir bu ayet örneklemeleri ,fetva vermeler falan
nereyi dönsem herkes bi din alimi kesilmiş başımıza .
biz de şimdi Emin Çölaşan hoca dedi diye hemen başımızı açarız zati :ssz:
 
Back
X