Diyabet Nedir? Nasıl Meydana Gelir?

Mune

Nirvana
Yönetici
Super Moderator
12 Temmuz 2006
55.440
212.343
52

1. Diyabet Nedir?


Vücudun başlıca enerji kaynağı glukoz adı verilen bir tür şekerdir. Alınan besinler vücutta glukoza dönüştürülerek kullanılır. Hücrelerin glukozdan enerji elde etmesi için pankreastan insülin adında bir hormonun salgılanması gerekir. ınsülin olmadan glukoz hücrelere giremez. Eğer vücutta insülin yapılamıyorsa ya da hücreler var olan insülinden etkilenmiyorsa, kandaki şeker hücre içine giremez, yani kullanılamaz ve kandaki düzeyi yükselir. Bu duruma diyabet ya da şeker hastalığı adı verilir. Aç karnına ölçülen kan şekerinin 126 mg/dl'nin üzerinde olması, şeker hastalığı olarak kabul edilir.

2. Kaç Tip Diyabet Vardır?

Genellikle 25 yaşından önce ortaya çıkan tip 1 diyabette, vücutta yeterli insülin
üretilemez. Bu nedenle tip 1 diyabeti olan hastaların, kan şekeri düzeyini ayarlamak
için devamlı olarak insülin kullanması gerekmektedir. Bu hastalar genellikle
çok yemek yemelerine rağmen zayıflarlar. Bu tip diyabette kan şekerini kontrol
altına almak daha zordur ve hastalar şeker düşüklüğü (hipoglisemi) ya da şeker
yüksekliği (hiperglisemi) olasılığı nedeniyle yakından izlenmelidir.

Tip 2 diyabet yaşamın daha geç dönemlerinde (genellikle 45 yaşından sonra) ortaya
çıkar. Pankreasın yeterli insülin üretememesinin yanı sıra, vücut hücrelerinin
insülini kullanmasında da sorun vardır.



Bir başka deyişle, kanda yeterli miktarda glukoz ve insülin bulunmasına rağmen
glukoz hücre içine giremez ve hücreler yeterli enerji sağlayamaz. Bu hastalar
ağızdan alınan şeker düşürücü ilaçlarla (oral antidiyabetikler) tedavi görürler.
Tip 2 diyabet hastaları genellikle fazla kiloludur.


3. Diyabetin Belirtileri Nelerdir?


Aşırı su içme,

Aşırı idrara çıkma, gece idrara çıkma,

Sık acıkma, aşırı yemek yeme,

Yorgunluk, halsizlik.


4. Diyabet Ne Tür Sonuçlar Doğurabilir?

Glukoz, hücrenin yaşamı için gereklidir ancak kandaki düzeyi uzun süreli yüksek
kalırsa, damarların iç yüzeylerinde hasar oluşturur. En sık etkilenen organlar
göz, kalp, sinir dokusu ve böbreklerdir. En korkutucu sonuçları ise, yüksek
tansiyon, böbrek yetersizliği, görme bozuklukları ve körlük, dolaşım problemleri
ve sinir sistemi hasarlarına bağlı olarak duyu ve hareket bozukluklarıdır. Damarlarda
oluşan hasar, glukoz seviyesinin ne kadar fazla olduğuna ve yüksek kaldiğı sürenin
uzunluğuna bağlıdır.



Önceleri ince damarları tutan bu hasar giderek daha büyük damarları da etkiler
ve sonuçta ateroskleroz (damar sertliği), kalp damarlarının hastalıkları, miyokard
infarktüsü (kalp krizi), inme (felç) gibi hayatı tehdit edici hastalıklara neden
olabilir. Kalp krizi nedeniyle ani ölüm şeker hastalarında 6 kat daha sık görülür.
Ayaklarda dolaşım yetersizliğine ve sinirlerin yıpranmaşına bağlı olarak his
azalması ve yaralar oluşabilir. Kangrene kadar gidebilen bu durum "diyabetik
ayak" olarak adlandırılır.



Tip 2 diyabetlilerde böylesi tehlikeli sonuçların görülme sıklığı daha fazladır.
Bu nedenle Tip 2 diyabetlilerde kandaki glukoz kontrolünün yanısıra, kan yağlarının
(kolesterol) ve kan basıncının (tansiyon) normal düzeylerde tutulması çok önemlidir.
Diyabetin sonuçlarından korunmak, onlarla mücadele etmekten çok daha kolaydır.


5. Komplikasyon gelişeceğini gösteren belirtiler nelerdir?

Bulanık görme,

Aşırı yorgunluk,

EI ya da ayaklarda hissizlik ya da karıncalanma,

Göğüs ağrısı,

Sık sık infeksiyon gelişmesi ya da yaraların iyileşmemesi,

Devamlı baş ağrısı


6. Yapılması Gerekenler Nelerdir?

Diyabette tedavi ve önerilere sıkı sıkıya bağlı kalmak çok önemlidir, fakat
en az bu kadar önemli olan ikinci bir bilgi de, bu yaşam tarzının bir ömür boyu
devam etmesi gereğidir. Ne yazık ki diyabet tam anlamıyla iyileşebilecek, diğer
bir deyişle geçecek ya da hayatınızdan çıkıp gidecek bir hastalık değildir.
Diyabetle birlikte yaşamak öğrenilmeli ve önerilere uyulmalıdır.


Sebze, meyve ve hububattan zengin beslenme alışkanlığı geliştirmek,

Öğün atlamadan uygun içerikli beslenmek, · Düzenli egzersiz yapmak,

Fazla kilolardan kurtulmak,

Düzenli doktor kontrolüne gitmek,

Önerilen tedaviyi doktor kontrolünde düzenli olarak ömür boyu kullanmak,

Kan glukozunuzu normal seviyelerde (açlık kan şekeri: 70-110 mg/dl) tutarsanız,
diyabetin getireceği sorunları azaltabilirsiniz.


7. Diyabet ve Egzersiz

Egzersizin her iki tip diyabetin de tedavisinde çok önemli bir yeri vardır.

Doğru beslenme ve düzenli ilaç kullanımı ile birlikte sürekli, düzenli ve uygun
egzersiz yapılması, diyabet hastasını birçok sorundan koruyacak ve iyi bir kan
şekeri kontrolü sağlayacaktır.



8. Egzersiz Neden Gereklidir?




Egzersiz, kan şekerinizin düzenlenmesinde önemli rol oynar. Egzersiz sırasırıda
enerji ihtiyacını karşılamak için kandaki seker kullanılır ve kan şekeriniz
bir miktar düşer.

Egzersiz, vücutta bulunnan insülinin daha iyi kullanılmasını da sağlar.


Diyabette en başta gelen ölüm nedeni kalp ve damar hastalıklarıdır. Egzersiz,
diyabette çok önemli bir sorun olan kalp ve damar hastalıklarının gelişimini
önler ya da geciktirir.

Fazla kilolu iseniz, düzenli egzersiz kilo vermenize yardımcı olacaktır.
Başlangıç aşamasındaki birçok diyabet hastasında, sadece iyi bir diyet ve
düzenli egzersiz ile kan şekerini kotrol altına almak mümkün olabilir. Ayrıca
egzersiz, sizin kendinize zaman ayırmanızı, daha iyi görünmenizi ve kendinizi
daha iyi hissetmenizi sağlayacaktır.



9. Hangi Egzersiz Uygun Olur?

Doktorunuza danışmadan ve kan şekerinii bilmeden egzersize başlamayın.

Egzersize başlamadan önce doktorunuza danışmanız en doğrusudur. Başka bir hastalığınız
varsa, egzersiz yapmanız tehlikeli bile olabilir. Doktorunuz sizi muayene edecek
ve sizden kan şekeri tayininin yanısıra, gerekli görürse bazı başka testler
de isteyecektir. Bunlara göre doktorunuz sizin hangi egzersizi, ne sıklıkta
ve ne kadar yapmanız gerektiğini belirleyecektir.

Yürüyüş yapmanın diyabetliler için en iyi egzersiz yöntemi olduğu kabul edilmektedir.
Haftada en az birkaç kez, düzenli olmak üzere yürümeniz size oldukça yararlı
olacaktır. Bu yürüyüş süresini doktorunuzla birlikte belirleyeceksiniz. Ama
kendinizi ilk günden başlayarak zorlamamanız, kendinize kısa ve uzun vadeli
hedefler koyarak bu programa uymanız doğru olur. Eğer mümkünse bisiklete binmeniz
de sizin için iyi ve zevkli bir egzersiz olabilir.

Burada yer alan hertürlü bilgi ALINTIDIR
 
Son düzenleme:
Diyabet sık görülen bir hastalıktır. Diyabeti olan kişi sayısı ülkeden ülkeye değişiklik gösterir ancak, diyabetli olan kişi sayısının genellikle bir ülke nüfusunun % 3 - 5 i olduğu kabul edilmektedir.


Bilim adamları halen diyabetin ortaya çıkma nedenlerini araştırmaktadır. Eğer ailenizde Tip I diyabeti olan bir akrabanız varsa, sizde de Tip I diyabet ortaya çıkma olasılığı normalden daha fazladır. İnsanlarda Tip I diyabetin ortaya çıkması yalnızca genler yolu ile olmamaktadır. Başka faktörler de vardır ancak bunların tamamı konusunda kesin bilgi henüz yoktur.



Tip II diyabet, yaşı 40 ın üzerinde olan ve kilolu olan kimselerde daha sık ortaya çıkar. Risk, ailesinde Tip II diyabeti olan akrabası bulunan ve hamilelik esnasında diyabet gelişen kadınlarda daha fazladır.



Diyabeti olan kimselerde bazı sağlık sorunlarının ortaya çıkma riski fazladır. Bunlar arasında ;
• Böbrek rahatsızlıkları
• Göz problemleri
• Kalp rahatsızlıkları
sayılabilir. Bunlara genellikle diyabetin komplikasyonları denir ve hem Tip I hem de Tip II diyabette ortaya çıkabilir. Ancak, bu bilgileri okuduğunuzda, bu komplikasyonlara yakalanmadan sağlıklı bir yaşam sürebilmek için yapabileceğiniz pek çok şey olduğunu göreceksiniz. Tip I ve Tip II diyabetin nedenleri birbirinden farklıdır ve dolayısı ile bu iki tip diyabetin tedavi şekilleri de aynı olmayacaktır.


TİP 1 İnsülin Gerektiren Diyabet


Bu tip diyabette pankreas çok az insülin yapar ya da hiç insülin yapamaz. Kanda insülin reseptörlerini doldurmaya yetecek kadar insülin olmayınca, hücre yüzeyindeki reseptörler ( kapılar ) kapalı durumda kalır. Hücrenin içine giremeyen şeker kanda birikir. Kan şekeri düzeyi yükselir. Diyabetin bu tipi daha çok genç yaşlarda ortaya çıkar. Tip 1 diyabetin belirtileri :

• Çok fazla acıkma
• Fazla miktarda idrar yapma
• Ani kilo kaybı

olarak sayılabilir. Bu belirtiler genellikle aniden başlar.



TİP 2 İnsülin Gerektirmeyen Diyabet

Bu tip diyabette pankreas insülin üretir ancak miktarı yeterli değildir ya da yeterli derecede kullanılmaz. Vücut insülin reseptörlerini açmak için kandaki insülini kullanamayınca, reseptörler ( kapılar ) kapalı kalır ve kanda çok miktarda şeker birikir.
Tip II diyabet genellikle 40 yaşın üzerinde ve kilosu fazla olan kimselerde görülür. Tip II diyabetin belirtileri olarak :
• Sık enfeksiyona yakalanma
• Ciltteki kesik ya da yaraların zor iyileşmesi
• Sık idrara çıkma
• Açlık ve susuzluk hissinin artması
• Bulanık görme
• Yorgunluk hissi sayılabilir.

Bu belirtiler uzun dönemde ortaya çıkar.
 
Diyabet nedir? Nasıl meydana gelir?
Diyabet, başta karbonhidratlar olmak üzere protein ve yağ metabolizmasını ilgilendiren bir metabolizma hastalığıdır ve kendisini kan şekerinin sürekli yüksek olması ile gösterir. Diyabet hastalarındaki temel metabolik bozukluk, kan yoluyla taşınan glükozun (şekerin) hücrelerin içine girememesidir. Normal koşullarda besinlerden elde edilen veya karaciğerdeki depolardan kana salınan glükoz pankreas tarafından salgılanan İNSÜLİN hormonunun yardımıyla hücre içine girer ve orada yakılarak enerjiye dönüşür. Hücrelerin üzerinde değişik maddelerin girmesine izin verilen kapılar vardır. Bu kapılar normalde kilitlidirler ve uygun anahtar varlığında açılırlar. Diyabet, hücrelerin üzerindeki glükoz kapısının açılamaması durumudur. Bu örnekten ilerlersek diyabet, anahtar işlevi gören İNSÜLİN hormonu yetersizliğine ve/veya insülinin etkilediği reseptörlerin (hücre kapısındaki kilidin) bozukluğuna bağlı gelişmektedir.


Kaç tip diyabet vardır? Diyabet sıklığı ne kadardır?
Nedenlerine göre bir çok diyabet tipi olmakla birlikte diyabet vakalarının çok büyük bir kısmını Tip 1 ve Tip 2 diyabet vakaları oluşturmaktadır.


Tip 1 Diyabet
Daha çok çocuklarda ve genç erişkinlerde görülür. Tip 1 diyabet, pankreasta bulunan ve insülin üreten beta hücrelerinin otoimmün bir süreç (vücudun bağışıklık sisteminin kendi hücrelerini tanıyamaması) sonunda zedelenmesi ile meydana gelmektedir. Mutlak veya görece bir insülin yetersizliği olduğundan hastalar ömür boyu insülin hormonunu dışarıdan (enjeksiyon yoluyla) almak zorundadırlar. Bu nedenle Tip 1 diyabet İnsüline Bağımlı Diyabet (Insulin Dependent Diabetes Mellitus=IDDM) olarak da isimlendirilmektedir. Genel olarak toplumdaki diyabet vakalarının %10’unu Tip 1 Diyabet vakaları oluşturmaktadır. Çocukluk çağında Tip 1 diyabet sıklığı ülkeler (bölgeler) arasında farklılık göstermekte ve her yıl 15 yaş altındaki 100.000 çocuktan 1-42’sinde diyabet gelişmektedir. Tip 1 diyabet genel olarak kuzey ülkelerinde daha sık görülmektedir.


Tip 2 Diyabet
Sıklıkla erişkinlerde ve şişman (obes) kişilerde görülmektedir. Tip 2 diyabetli hastalarda insülin salgılanmasındaki yetersizlikten çok dokulardaki insülin reseptörlerindeki direnç (rezistans) sonucunda glükoz metabolizması bozulmaktadır. Tip 2 diyabetin kuvvetli bir genetik yatkınlık zemininde geliştiği bilinmekle birlikte, genetik mekanizmalar tam olarak aydınlatılamamıştır. Tip 2 diyabetliler hastalıklarının başlangıcında ve sıklıkla çok uzun bir süre insülin ihtiyacı olmaksızın yaşamlarını sürdürebilmektedirler. Bu nedenle Tip 2 diyabet İnsüline Bağımlı Olmayan Diyabet (Non-Insulin-Dependent Diabetes Mellitus= NIDDM) olarak da isimlendirilmektedir. Genel olarak erişkin nüfusta %4-8 oranında Tip 2 diyabet görülmektedir.


Diyabetin bulguları nelerdir?
Diyabete bağlı klinik bulgular vücuttaki karbonhidrat, protein ve yağ metabolizmasının bozulmasına bağlıdır. İnsülin eksikliği ve/veya insülin direnci nedeniyle hücrelere giremeyen glükoz belli bir serum düzeyini (180mg/dl) aştığında idrarla atılmaya başlar. Böbreklerden atılan glükoz beraberinde sıvı atılımını da arttırır ve sonuçta ÇOK VE SIK İDRAR YAPMA (POLİÜRİ) olur. Vücut, poliüri ile olan sıvı kaybını karşılamak için ÇOK SU İÇİLİR ve bu da POLİDİPSİ olarak isimlendirilir. Organizma, enerji kaynağı olarak glükozu kullanamayınca bir taraftan İŞTAH ARTAR diğer taraftan yedek enerji depoları olan yağlar ve proteinler yıkılmaya başlar ve bunun sonucunda iştah artmasına rağmen KİLO KAYBI olur. Bu klasik bulguların dışında diyabet hastalarında ÇABUK YORULMA, GÖRME BULANIKLIĞI, SIK DERİ ENFEKSİYONU, KADINLARDA VAJİNAL MANTAR ENFEKSİYONU gibi bulgular da görülür.

Diyabet tanısı nasıl konur?
Diyabet tanısı, çeşitli uluslararası kuruluşların (WHO, Amerikan Ulusal Diyabet Veri Gurubu=NDGG) belirlediği ölçütlere göre konmaktadır. Bu ölçütler:


Klasik diyabet bulguları olan bir kişide herhangi bir zamanda ölçülen plazma glükoz düzeyinin 200 mg/dl'ye eşit ya da üzerinde olması,
En az 8 saatlik aç (kalori almayan) bir kişide plazma şekerinin 140 mg/dl'ye eşit ya da üzerinde olması. Yakın zamanda Amerikan Diyabet Birliği açlık kan kekeri sınırını 126 mg/dl'ye eşit ya da üzerinde olarak belirlemiştir.

Şeker yükleme testinde (OGTT) 2. saatdeki plazma glükoz düzeyinin 200 mg/dl'ye eşit ya da üzerinde olması.

Gizli şeker nedir?
Halk arasında gizli şeker olarak isimlendirilen durum, normal glükoz dengesi ile diyabet arasındaki metabolik durumu ifade etmektedir. Normalde açlık plazma şekerinin 110 mg/dl olması gerekmektedir. İşte açlık plazma şekerinin 110 mg/dl'nin üzerinde fakat 140 mg/dl'nin altında (yeni kriterlere göre 126 mg/dl) olması bozuk glükoz toleransı olarak tanımlanmaktadır. Benzer şekilde şeker yükleme testi yapılan kişilerde 2. Saatdeki plazma glükoz düzeyininin 140 mg/dl'nin üzerinde fakat 200 mg/dl'nin altında olması da bozuk glükoz toleransı olarak isimlendirilmektedir. Bu durumdaki kişilerin gün boyu kan şekerleri normaldir ve diyabetin klasik bulguları görülmez. Bununla birlikte bu kişiler Tip 2 diyabet için en riskli grupta olduklarından yaşam biçimlerini yeniden düzenlemeleri gereklidir.
 
Diyabet Gün Geçtikçe Yaygınlaşıyor

Anadolu Sağlık Merkezi’nden Endokrinoloji, Metabolizma Hastalıkları ve Diyabet Uzmanı Dr.Özay Tiryakioğlu, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü nedeniyle bilgi verdi.

Diyabet Nedir?

Diabetes Mellitus, yani halk arasında bilinen adı ile ‘şeker hastalığı’ ya da “diyabet” ilk hekim olan Hipokrat zamanından bu yana bilinen endokrin hastalıktır. Diyabetin önemi sadece kan şeker düzeyinde yüksekliğe bağlı olarak yol açtığı anlık sıkıntılardan daha da önemli olarak uzun dönemde hastalarda bir çok organ sisteminde yol açabildiği, çoğu başarılı bir tedavi ile önlenebilecek olan komplikasyonlarında yatmaktadır.
Diyabet; küçük ve / veya büyük damar hasarlarına bağlı komplikasyonlara neden olan, temelde kan şekeri yüksekliği ile tanımlanan bir hastalıktır. Kan şekeri yüksekliği, glukozun yakıt olarak tüketilmesi ve kan değerlerinin açlık ve tokluk durumlarında vücut için kabul edilebilir olan normal değerlerde tutulması için kullanılacağı hedef dokulardaki hücrelerin içine girmesini sağlayan, pankreas isimli iç salgı bezinden salgılanan bir hormon olan insülinin hedef organlarda sonradan gelişen bir direnç nedeniyle etkinliğinde azalmaya bağlı olabildiği gibi (tip 2 diyabet), insülinin bizzat eksikliğine bağlı da olabilir (tip 1 diyabet).
Diyabetin daha az rastlanan ve insülinin tersi yönde etki eden hormonal mekanizmaların işlemesine bağlı olan hastalıklarda (akromegali; büyüme hormonunun artmış aktivitesi, cushing sendromu; kortizolün artmış aktivitesi, feokromositoma; adrenerjik hormonların artmış aktivitesi) ortaya çıkan (sekonder diyabet) ya da bu iki ana tipin (tip 1, tip 2) ara formları olan alt tipleride bulunmaktadır. Gebeliğe bağlı diyabet (gestasyonel diyabet) ise; gebelikte işleyen hormonal mekanizmalar sonucu gelişen (plasentadan salgılanan İnsan Plasental Laktojeni (HPL) isimli hormonun temelde rol oynadığı ), gebeliğin sonlanması ile sıklıkla gerileyen bir diğer özel diyabet tipidir.

Görülme Sıklığı Nedir?

Dünya üzerinde halen 171 milyon diyabetik hastanın varolduğu tahmin edilmektedir. Ancak, yanlış ve aşırı beslenme ve gündelik hayatta hareketsizlik gibi kolaylaştırıcı etkenlerden dolayı sürekli artmakta olan obezite yani ‘şişmanlık’ nedeniyle bu rakamın 2030 yılında 366 milyona ulaşacağı tahmin edilmektedir ki bu da diyabete bağlı ölüm ve sakatlıkların sürekli artacağının bir işaretidir.
Ülkemiz için de durum pek farklılık göstermemektedir. Son yapılan toplum taramaları halen ülke nüfusumuzun yüzde 7.2’sinde diyabet, yüzde 6.7’sinde ise en az diyabet kadar önemli olan ve bu gün için diyabete doğru gidişin engellenebilir bir evresi olarak kabul edilen ‘glukoz tolerans bozukluğu’nun bulunduğunu ortaya koymuştur. Yani kabaca bir rakam vermek gerekirse her 10 kişiden biri ya diyabet hastası ya da ileride diyabet olma riski ile karşı karşıyadır.


Diyabet Çeşitleri

Tip 1 diyabet: Tip1 diyabet; yani ‘çocukluk çağında başlangıç gösteren diyabet’ genelde çocuk ve genç erişkinlik döneminde, olguların hemen hemen tamamında 40 yaş öncesinde başlar. Çoğunlukla altta yatan neden mutlak insülin eksikliği ile sonuçlanan; pankreasta insülin salgısından sorumlu olan beta hücrelerine ya da insülinin bizzat kendisine yönelik gelişmiş olan ‘otoimmun’ denilen bir çeşit reaksiyondur. Özetle nedeni bu gün için açıklanamaz bir şekilde vücut kendisine ait bir organı, bir hücreyi ve bir hormonu yabancı olarak algılamakta ve onu yok etmeye yönelik iltihabi bir reaksiyon başlatmaktadır. Bu reaksiyon ve yıkım sonrası beta hücrelerinin sayısı azalmakta, insülin salgısı azalmakta ve tip 1 diyabet ortaya çıkmaktadır. Kalıtım tip 2 diyabete göre tip 1 diyabette daha az önem taşımaktadır. Tip 2 diyabette obezite hastaların büyük çoğunluğunda bulunup aynı zamanda bu hastalık için bir risk faktörü teşkil ederken tip 1 diyabette insülinin yokluğu ve buna bağlı artmış katabolizma (yıkım olayları) nedeniyle izah edilemez ve önlenemez bir kilo kaybı ilk bulgulardandır. Tip 2 diyabete göre daha ani başlangıç, hızlı seyir ve daha yüksek kan şekeri değerleri ile sayreden bu hastalıkta hastaların tedavisinde insülin kullanımı mutlak gereklilik göstermektedir.
Hangi tip olursa olsun diyabetik hastaların tedavisinde kan şekeri kontrolunden sonra hedefler; tansiyon ve kan yağları-kolesterol düzeyinin kontroludur. Damar komplikasyonlarına neden olan bu hastalıkta damar duvarına zarar verdiği ve aterosklerozu hızlandırdığı bilinen diğer risk faktörleri olan bu unsurlar sağlıklı insanlarda olan kriterlerden farklı olarak incelenip tedavi edilir. Yani gerek kan basıncı, gerekse kan yağları (trigliserid) ve kolesterol formlarının hedeflenen düzeylerinin diyabet hastalarında sağlıklı bireylere göre farklı (daha düşük değerler hedeflenir) olduğu bilinmelidir. Hastaların sigara gibi bir diğer ateroskleroz risk faktörünü kullanması ise kesinlikle kabul edilemez.

Tip 2 diyabet: Tip 2 diyabet; yani ‘erişkin tipi diyabet’ genelde 40 yaşından sonra başlayan, hastaların çoğunda (Yüzde 80-90) aşırı kilonun varlığı ile özellenen, temelde varolan insüline karşı gelişmiş hedef organ (kas, karaciğer ve yağ dokusu) direnci nedeniyle insülinin etkisiz kalması (relatif eksikliği) sonucu oluşan, en sık rastlanan diyabet tipidir (Yüzde 90). Tip 2 diyabetli hastaların 1.dereceden akrabalarında diyabet öyküsü sıklıkla vardır. Yani kalıtsal yönü ağır basan bir hastalıktır. Bu tip diyabet; insülin direncine neden olan kolaylaştırıcı risk faktörleri ortadan kaldırıldığında (örneğin hasta ideal kilosuna kadar zayıflatıldığında) büyük ölçüde engellenebilmektedir. Tip 2 diyabet özellikle büyük damarlarda oluşturduğu makrovasküler hasarlarla damar sertliği; yani ‘ateroskleroz’ ve buna bağlı ölümlerin tüm dünya üzerindeki önde gelen nedenlerinden birisidir. Bu hastalık, ortaya çıkmadan yıllar önce laboratuvarda saptanabilen bir takım biyokimyasal bozukluklarla adlandırılan ‘glukoz tolerans bozukluğu’ olarak da bilinen bir geçiş dönemindeyken kolaylaştırıcı faktörler ortadan kaldırılırsa yine engellenebilmektedir. Tip 2 diyabetin damar duvarına olan bu olumsuz etkilerinin hastalık ortaya çıkmadan yıllar önceki bu glukoz toleransı bozukluğu safhasında başladığı bu gün kabul edilmektedir. Bu nedenle yeni tanı almış bir tip 2 diyabet hastası bile aterosklerozdan çoktan etkilenmiş olabilir. Tip 2 diyabet hastalığının tedavisinde hastadan hastaya farklılık göstermekle birlikte; insülin direncini azaltan ilaçlar, insülin salgılanmasını uyaran ilaçlar, hastalığın ilerleyen dönemlerinde bu ilaçlara ilave olarak ya da tek başına insülin tedavisi kullanılmaktadır.


Hasta Eğitiminin Önemi

Diyabet her şeyden önce bu konuyla uğraşan hekimler ve bu hastalığı taşıyan hastalar için tam bir disiplin gerektirir. Modern tıpta olan gelişmeler, hasta takip ve tedavisinde kabul edilen uluslararası kriterler hekim tarafından takip edilip bu kurallardan taviz vermeden hastalara uygulanmalıdır. Hekim aynı zamanda hastaya bir ömür boyu bünyesinde barındıracağı hastalığı uygun bir dille anlatmalı, hastayı sistematik bir şekilde eğitmelidir. Hastalığını iyi tanıyan hastaların tedavilerini daha düzenli uyguladıkları, tedavideki başarı hedeflerine daha çok ulaştıkları gösterilmiştir. Evde kendi kendine kan şekeri ve kan basıncı takibi yapabilmek, insülin başta olmak üzere tedavide kullanılan ilaçları doğru kullanabilmek, gerek hastalığın gerekse tedavinin komplikasyonlarını tanıyıp doktorla görüşene kadar ilk yapılması gerekenleri yapabilmek hastaların sabırla eğitilmesi ile mümkündür ve bugün diyabet tedavisinde başarının kilit noktası olduğuna inanılmaktadır. Bu nedenle bu konuda özel hizmet veren dernekler, sağlık kuruluşları ve uzman doktorlar hasta ve hasta yakınlarının katılabildiği kitlesel eğitim toplantı ve diğer faaliyetlerini düzenli olarak yapmaktadır.
 
X