aslında ruhsal sıkıntıları cahillikten yaşıyoruz. sistemi bütünüyle anlayıp göremediğimiz için yaşıyoruz. bilmemek korkuyu büyütüyor, anlamak sevgiyi. sistemi araştırmak, sistem üzerine tefekkür etmek ve anlamak gerekli. o zaman insanın zihni ve duyguları dengeye geliyor. hayat denge esaslıdır. istediğiniz kadar ibadet edin, içinde yaşadığımız sistemi anlamadığınız sürece soruların, boşluğun, isyanın sesi yükselir, içinizde kapladığı yeri büyür. ama tefekkür edip anlarsak o zaman sistemle uyumlu yaşayabiliriz ve içimizde yükselip alçalan duyguları takip edip aslında neyi işaret ettiklerini ve geçici olduklarını görebiliriz. hayat ve ölüm döngüsünü içselleştirdiğimizde negatif bakış açılarının penceresinden nasıl ayrılacağımızı da görebiliriz. dünyanın zıtlıklarla dolu yapısını içselleştirdiğimizde sorularımız azalabilir, sistemdeki dengeyi ve sistemin tam şu vakitte neresinde denge bozukluğu olduğunu bütüncül görebiliriz. sistemin işleyiş prensiplerini anladıktan sonra kendi dengemizde nerede eksik varsa tamir edebiliriz. varlığa dair aklınıza takılan sorular için önce kendi zihninizde soru sorup kendi kendinize cevap vermeyi denerseniz, takıldığınız yerde de bu konuda farklı görüşlere bakarsanız, o zaman kendi sistem algınızı sağlıklı oturtabilirsiniz ama mutlaka kendini, dünyayı, öğretilenleri sorgulamak ve özgür iradeniz esastır ruhsal eğitim, irade terbiyesi yolunda. şuan bu duygu durumunda ve zihniyette olmayı seçenin de siz olduğunu ve kendi kendinize hangi öğretiyi vermeye çalıştığınızı, hangi olayların biz insanlığa vesile olduğunu mikro çapta kendi hayatınızda, makro çapta da toplumsal bazda fark etmeniz gerekir. bir kişi bir kişi belki bir gün tamamen aydınlanmış oluruz, bilemiyorum çok umudum yok buna dair. bütün kötülük cahillikten, bütün cahillik sevgisizlikten. önce hayatı sevin ucunda ölüm olduğu için.