- 3 Aralık 2006
- 3.073
- 132
- 63
Akşam saatleri toplu yaşanılan yerlerde ocaktır,ailedir,muhabbettir..
Bir koku, getirir aklınıza neşeli sofralardaki sıcaklığı.
Pirinçteki taşını ayıklarken dolmanın, komşu kızının düğünü konuşulur.
Kimler gelmiştir,neler giymiştir...
Takı muhabbeti yoktur şimdiki gibi...
Aslında çeyiz serme dediğimiz,gelinin eksiklerini görüp tamamlama seremonisiydi ..
Sonra soğan doğrama faslı gelir..
Gözlerden damlayan bir iki yaş ve çekilen burunlar, aslında gelecekte kayınvalideden korkabilecek potansiyele sahip olmanın ölçüsüdür ().
Sanki korkup korkmaması gerekilen bir unsurmuş gibi...
Kimse hesaba katmaz aslında yokluğunu..
Ve kimse düşünemez ihtiyaç olduğunu..
Muhabbet hep yokluğu üzerinedir.
Oysa ben bu yokluğu hayatım boyunca hissetmişimdir.
Sıra maydonoza geldiğinde ille de bir bağ olması zorunludur...
Nane ha keza...
Nerde kalmıştık dercesine devam eder sohbet dolmalıkları ayıklarken.
O zaman biberlerin tabanına hiç dikkat etmemişim dişi mi erkek mi diye,şimdi "lezzetli olsun" diyerek bilerek aldığım biberlerin bile tadı kalmamışken..
Özellikle sapının olması önemlidir alırken,kolaylıkla ayıklanabilmesi için..
Hani armudun sapı üzümün çöpü diyerek kimseleri beğenmeyen kişinin kimi bulduğu da önemlidir ,domatesi tuzu,karabiberi ve yağını katıştırırken..
Ama bütün dilekler,istekler,beğenmemekler aslında komşu kızının mutlu olması isteği üzerine kurgulanmıştır.
Çünkü bir mahallede büyüyen çocuklar,yaş alan anneler, teyzeler kendi çocuklarından ayırmazlardı komşunun gelinlik kızlarını...
Tek tek özenle ve dışına bir tane iç malzeme taşmadan doldurulurken sohbetin koyulaşacağını müjdeleyen o öneri geliverir hemen.
Evin kadın kişisi;
"şunu ocağa koyalım da bol köpüklü bir kahve içelim" derken, bir yandan da domatesler kesilir kapak olsun diye..
Ve tek tek tencereye dizilir.
Bu aşamada bütün kadınlar simetri takıntısı yaşar.
Dolmaların üzerine konulan tabaktan kapak,deftere atılan imzalar gibidir ,dışarıya sır sızmasın içeride özleşip olgunlaşsın, kendi içinde harmanlansın ve lezzetlensin diyerek.
Ve kısık ateşte yana kavrula demini ala ala yayar etrafa ailenin sıcak huzurunu.
Şimdi hangi sokaktan geçsem,hangi kapıda bu kokuyu alsam,aklıma aile gelir ocak gelir,içime de bir tatlı huzur gelir.
Doyasıya koklarım,ciğerlerim patlayıncaya kadar açlıktan derler ama aslında bilmezler gidenlerin yokluğundan..
(Alıntı değildir..)
Bir koku, getirir aklınıza neşeli sofralardaki sıcaklığı.
Pirinçteki taşını ayıklarken dolmanın, komşu kızının düğünü konuşulur.
Kimler gelmiştir,neler giymiştir...
Takı muhabbeti yoktur şimdiki gibi...
Aslında çeyiz serme dediğimiz,gelinin eksiklerini görüp tamamlama seremonisiydi ..
Sonra soğan doğrama faslı gelir..
Gözlerden damlayan bir iki yaş ve çekilen burunlar, aslında gelecekte kayınvalideden korkabilecek potansiyele sahip olmanın ölçüsüdür ().
Sanki korkup korkmaması gerekilen bir unsurmuş gibi...
Kimse hesaba katmaz aslında yokluğunu..
Ve kimse düşünemez ihtiyaç olduğunu..
Muhabbet hep yokluğu üzerinedir.
Oysa ben bu yokluğu hayatım boyunca hissetmişimdir.
Sıra maydonoza geldiğinde ille de bir bağ olması zorunludur...
Nane ha keza...
Nerde kalmıştık dercesine devam eder sohbet dolmalıkları ayıklarken.
O zaman biberlerin tabanına hiç dikkat etmemişim dişi mi erkek mi diye,şimdi "lezzetli olsun" diyerek bilerek aldığım biberlerin bile tadı kalmamışken..
Özellikle sapının olması önemlidir alırken,kolaylıkla ayıklanabilmesi için..
Hani armudun sapı üzümün çöpü diyerek kimseleri beğenmeyen kişinin kimi bulduğu da önemlidir ,domatesi tuzu,karabiberi ve yağını katıştırırken..
Ama bütün dilekler,istekler,beğenmemekler aslında komşu kızının mutlu olması isteği üzerine kurgulanmıştır.
Çünkü bir mahallede büyüyen çocuklar,yaş alan anneler, teyzeler kendi çocuklarından ayırmazlardı komşunun gelinlik kızlarını...
Tek tek özenle ve dışına bir tane iç malzeme taşmadan doldurulurken sohbetin koyulaşacağını müjdeleyen o öneri geliverir hemen.
Evin kadın kişisi;
"şunu ocağa koyalım da bol köpüklü bir kahve içelim" derken, bir yandan da domatesler kesilir kapak olsun diye..
Ve tek tek tencereye dizilir.
Bu aşamada bütün kadınlar simetri takıntısı yaşar.
Dolmaların üzerine konulan tabaktan kapak,deftere atılan imzalar gibidir ,dışarıya sır sızmasın içeride özleşip olgunlaşsın, kendi içinde harmanlansın ve lezzetlensin diyerek.
Ve kısık ateşte yana kavrula demini ala ala yayar etrafa ailenin sıcak huzurunu.
Şimdi hangi sokaktan geçsem,hangi kapıda bu kokuyu alsam,aklıma aile gelir ocak gelir,içime de bir tatlı huzur gelir.
Doyasıya koklarım,ciğerlerim patlayıncaya kadar açlıktan derler ama aslında bilmezler gidenlerin yokluğundan..
(Alıntı değildir..)