Can Dündar'dan "Mustafa"

Atamıza sevgiyi elbette kimse ,hiç bir film azaltamaz.Ben açıkcası kendimi kandırılmış hissediyorum.Can dündarı severdim.Bu yüzden filmin ilk günü koşa koşa gittim emindim çünkü kesin muhteşem bi şey çıkarmışdır diye düşünmüştüm.Can dündar yapmışssa tamamdır.Bu yüzden kendime sinirleniyorum ben nasıl böyle bi filme para kazandırdım diye...Ayrıca ilkokul çocuklarını bu filme topluca götürdüklerini biliyorsunuzdur.Tazecik beyinlerinde bir soru işareti olmayacakmı...Can dündarda bunu yaparsa artık kime nasıl güvenicez.Hadi diyelim iyiniyetli biz kötü niyetliyiz.Böyle zamanda böyle film yapılırmı kimse kimseyi kandırmasın.Film doğru şeyleri yansıtmış diyenler.Atatürkün hangi diktatörlüğünü görmüş.Ata diktatör olsaydı cumhuriyetle ne işi olacaktı karanlıktan korkarmış bu nasıl bir detay bu detayı veriyosun çanakkaleyi niye üstünkörü geçiyosun.Ben sinirleniyorum evet Atamı yeren bir belgesele nasıl para kazandırdım diye.Filmden önce muhakkak gidelim diyen ben filmden çıkar çıkmaz sakın gitmeyin mesajı attım.Can dündar zeki bi adam bizde zeka olarak fena değiliz allaha şükür....
 
Son düzenleme:
film gösterime girmeden 1 ay kadar önce izledim can dündar'ı haberlerde.ata'mı bilinmeyen yönleriyle anlatmış,bir insan olarak ele almış.heyecanlandım,sabırsızlandım.bir an önce bu filme gitmeliydim.onunla ilgili bilmediğim kimbilir neler öğrenecektim,bunları öğrencilerimle paylaşacaktım,hatta onları da götürecektim bu filme.
film gösterime girdi,bir akşam genç bakış'ı izledim.gençler eleştiriyorlardı,öfkeyle konuşuyorlardı.'anlaşılan bu çocuklara hiç kimse sarı zeybek'i izletmemiş,bu çocuklar can dündar'ı tanımıyorlar,bunlar ne acımasız eleştiriler' diye düşündüm,can dündar onlara cevap verdi,ikna oldum...
sonra bir gün filmi izledim,öfkeden ve üzüntüden ağlayarak...ve filmden çıktığımda sürekli şu cümleyi sayıkladım: yazıklar olsun,yazıklar olsun,yazıklar olsun...
bu ve benzeri saçmalıklar bendeki atatürk imajını sarsamaz ama yeni yetişmekte olan genç beyinler?onun izlerini bu toplumdan silmek için uğraşanlar,açık arayanlar,fırsat kollayanlar?
 
Biz, O'nu mısır tarlasında karga kovalamasıyla değil, topraklarımız üzerinden leş kargalarını kovalamasıyla;

Biz, O'nu "Fikriye"siyle degil, emperyalizmin ezmeye çalıştığı tüm uluslara örnek olan fikirleriyle;

Biz, O'nu kendisini çaresiz hisseden birisi olarak değil, tüm gücünü Milli Mücadele döneminde kuzeyinden güneyine, doğusundan batısına tek yumruk olan ulusundan alan yüceler yücesi yüreğiyle;

Biz, O'nu içki masasından kalkmayan bir "ayyaş" olarak değil, üzerinde güneş batmayan topraklara hükmedenlerle oturduğu masaya yumruğunu vurup Sevr'i parçalayarak suratlarına fırlatan kararlılığıyla;

Biz, O'nu küçük yaşta hocasına beslediği kini ileride devlet yönetimine karıştıracak denli "sığ" bir lider olarak değil; tüm dünyanın takdir ettiği ilerici görüşlerini silah yapıp bir ulusun makûs talihine meydan okuyan büyük devrimci kişiliğiyle;

Biz, O'nu kimseleri ilgilendirmeyecek "özel hayatı"nı "insan yanı" olarak sunma şaklabanlığı ile değil; örneğin 1936'da Yalova'daki köşkü bir ağacın kesilmesini önlemek için rayların üzerinde 4.80 metre kaydıracak kadar dahi ve insan yanı ile;

Biz, O'nu "Mustafa" olarak değil, bazı canlara inat, canımızın parçası, ruhumuzun ta kendisi Mustafa Kemal Atatürk'ümüz olarak anladık, anlatıyoruz.
KAYNAK:
Prof. Fethi Murat DOĞAN
 
Abdullah Gürgün'ün kaleminden:
MUSTAFA MISTIK!

Abdullah Gürgün


Can Dündar'ın "Mustafa" filmini görenlerin sayısı bir milyonu aşmış. Olumlu olumsuz yazılar, eleştiriler, övgüler,sövgüler sürüyor.

Dündar filmi yerenlere hemen "Filmi gördün mü?" sorusunu yöneltiyor.
O nedenle hemen belirteyim. Ben filmi izledim. Üstelik yıllarca İsveç Devlet Televizyonu'nda ve İsveç Devlet Radyosu'nda(Dündar'ın ustası Mehmet Ali Birand da bizim Brüksel muhabirimizdi) belgeselleryapmış, halkla ilişkiler, gazetecilik ve film eğitimi almış bir belgeselci ve gazeteciyim. O nedenle kendimde bu filmin eleştirisini yapma hakkını fazlasıyla görüyorum.

Yine baştan söylemeliyim: Yetişkinlere filmi görün ya da görmeyin demek istemiyorum. Ancak çocukların izlemesini uygun bulmuyorum.
İsveç'te bu filmi 15 yaşından küçük çocukların görmesi yasaklanır.Türkiye'de de çocukların görmesini sakıncalı buluyorum. Nedenini açıklayacağım.Elden geldiğince de üzerinde durulmamış olan noktalara değinmeye çalışacağım.

Filmi izledikten sonra Can Dündar'ın kalemini çok ustaca kullandığı ve film
zanaatını da iyi öğrenmiş olduğu konusunda kuşkum kalmadı.Filmde sözcükler seçilerek ve eksik bırakılarak kullanılmış. Sözün gerisini düş gücünüzü kullanarak kafanızdan tamamlayacaksınız. Film görüntü sanatı olduğuna göre "bir resim bin sözcüğe bedeldir" diyerek olayı kafanızda şekillendireceksiniz.

Dündar amaca uygun mükemmel bir ticari film yapmış. "Efendim iyi niyetinden kuşkumuz yok AMA şu hataları yapmış" gibi bir yaklaşımı ben ne yazık ki paylaşmıyorum. Can Dündar attığı her adımı bilerek profesyonelce atmış.

Filmin adına belgesel deniyor. Bana göre belgesel değil,kurgu.
Gerçeklerden yararlanılarak yapılan bir kurgu film. Can Dündar fılmde hem belgesel hem de kurgu filminin ögelerinden yararlanmışCanlandırmalar yaparak filmi etkili hale getirmiş.

Şekil olarak belgesel kurgu film diyebiliriz. Belgesellerin de aynı zamanda bir kurgu olduğunu, öznellik taşıdığını unutmayalım. Örneğin bir kişiyi pencerenin önüne oturtup konuşturuyorsunuz, yüzü karanlıkta görünmez. O zaman adam devlet sırrı açıklıyor gibi bir etki yapacaktır. Bir de adamı güllük gülistanlık yerde konuşturuyorsunuz. O da neşeli mutlu bir hava verecektir.
Burada açıkça yönetmenin öznellliği belirleyici olmaktadır. Adam aynı şeyleri söylese bile etkisi değişecektir.

Diğer bir örnek olarak da kendi sesini kullanmasını verelim. Can Dündar'ın sesi amacına uygun bir ses. Ağlıyor mu gülüyor mu, ciddi mi değil mi anlaşılmıyor. İzleyiciyi uyuşturan bir ton kullanıyor.Yeri geldiğinde alay ediyor ama ciddi sanıyorsunuz. Ya da tersi. Şimdi siz bu filmde söz gelimi tok sesli tiyatrocu Mazlum Kiper'i kullansanız izleyici coşar.

Müşfik Kenter'in yumuşak, müşfik sesini kullansanız Mustafa
Kemal'e büyük sevgi duyar. Can Dündar kendi amacına uygun ses oynaklıklarıyla okuyor.Sonuçta büyük bir başarıyla güvenilmez bir film kahramanı yaratılıyor.

Can Dündar zanaatını usta bir terzi gibi icra etmiştir. Müşteriye istediği kumaştan,istediği model ve bedenine oturacak giysi yapmak da her babayiğidin işi değildir.Filmi beğenenlere,beğenmeyenlere ve orta yolculara da bakarak müşterinin kim olduğunu bulabilirsiniz. Yakında İngilizce alt yazılı ya da dublajlı olarak MOUSTAPHA adıyla yurtdışına satılırsa çok beğenileceğine eminim. Ancak Dündar'ı aşırı işbirlikçi bulup alay edenler de çıkabilir. Batılının hepsinin yalakalardan hoşlanacağını savlamak da aymazlık olur.

Dündar filminde çok kullanılan bir dramatürgi modelini uygulamış. Bu model bir devenin üst tarafının yandan görünüşüne benzer. İlk önce devenin başındaki kısa kaviste ilk vuruş yapılır. Filmin ana fikri/ana çizgisi hakkında fikir veren kısa çarpıcı ilk bölümdür. Sonra olaylar geliştirilir, çatışmalar, çelişkilerle heyecan doruğa çıkarılır.Bu doruk devenin hörgüçüdür. Sonra çelişkiler çözülmeye başlar, inişegeçilir, olaylar dinginleşir ve sona gelinir.

Dündar'ın ilk girişteki vuruşu korkunçtur. Gerçekten korkunçtur. Bir korku filminin girişidir. Nasıl?

Mustafa Kemal'in bir ağabeyi üç yaşındayken ölmüş. Deniz kıyısında kumsala gömmüşler. Bir gece rüzgar fırtına kumları uçurmuş. Ortaya çıkan bebeği çakallar yemiş. Bu sahneyi Can Dündar bir Drakula filmi gibi canlandırmış. Karanlık feci bir gecede mezar başında dolanan çakallar...
Ve bu resimlerin üstünde ağlar gibi konuşan titrek bir Can Dündar sesi...

Drakula'da Türkleri kazığa oturtan Kazıklı Voyvoda'dan esinlenerek yaratılan bir kahramandır. Şimdi de Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ten esinlenerek yapılan MUSTAFA adlı korku filmini izliyorsunuz."Mustafa" da daha bir dinsel içerik var. "Kemal" ise devrimcidir(Devrimci önderlerden Mihri Belli de Yunan iç savaşında doğal olarak Kapetan Kemal kod adıyla anılıyordu).

Filmi izleyen çocuklar bu sahneden korkmazlar mı?

Şimdi bu ilk vuruşun filmin içeriği için verdiği mesaj nedir? "Bu aile uğursuz, lanetlenmiş bir ailedir!" Öyle mi?

Böyle bir olay olmuş mudur? Hiç mezar kazacak yer kalmadı da o sahile mi kazdılar? Rüzgar nasıl o toprakları kaldırmış atmış? Çakallar sahile inerler mi?
Bunları ben bilmiyorum ama bildiğim birşey var:Kendini bilen hiçbir gazeteci ya da belgeselci böyle bir olay olmuşsa bile bunu koymaz. Neden koymaz?
Çünkü hiçbiretik anlayışa uymaz... Kendinizi o ailenin yerine koyun. Çocuğunuzu mezarında çakallar yiyor. Bunu göstermek delikanlılığa da uymaz, insanlığa da. En hafif deyimiyle ayıptır, utanmazlıktır. Buna" belden aşağı vurmak" da diyebiliriz.

Can Dündar sesini titreterek anlatmaya devam ediyor. Mustafacık bu öyküyü dinleyerek büyümüş, kendini çok yalnız hissettiği için kendisine ayrı bir yuvacık yapmış. Hep oraya sığınırmış. Aklıma çocukluğumda evimizin arkasındaki boşluğu kendi mekanım olarak kullandığım geldi.Duvarlara ağaç dallarından, tahtalardan yaptığım oyuncakları, tabanca ve tüfekleri dizdiğimi anımsıyorum.Evcilik de oynardık. Ama Mustafa yalnız ve bunalımlı çocuk olduğu için evden kaçıp sığınıyormuş oyuncak evine.

Sonra dayısının oraya göçmüşler. Orada dayısının tarlasında kardeşi Makbule ile karga kovalıyormuş. Onu da güzel canlandırmış,kurgulamış. Ama tarlada değil kırlarda koşuşuyorlar. Ekin diye birşey yok ortada. Her yer çiçek. "O kadar kusur kadı kızında da olur", diyelim.
Yalnız bu bölüme, bir gün kardeşinin kafasına yoğurt çanağını geçirdiğini de koyabilirdi ve "Bunalım geçirdiği için çok asabiydi" diye de bir söz söyleyebirdi. Filmin sonunda gösterdiği yalnızlıklar içindeki Atatürk'ün bunalımlarına neden olarak, Freudçu bir yaklaşımla, bu çocukluk günlerindeki sorunları gösterilebilirdi. Unutmuş olmalı.

Bu sahnelerde Mustafa'yı bir Yunan çocuğu oynatarak canlandırmış. Tesadüfen olabilir mi? Hayır.
Bence Can Dündar'ın orada ince bir mesajı var. Bazı Atatürk düşmanlarının "Yunan tohumu" küfrüne göz mü kırpıyor? Yoksa yurtdışına satışta Yunan dostluğu diye yurtturma amacı mı taşıyor? Ama bunları söylediğinizde alacağınız yanıt"Ne var canım, ırkçımısınız?" olabilir.

Yeri gelmişken söyleyelim, filmin müziğinin de Goran Bregovic'e yaptırılması da tesadüf değil aynı ticari kafanın ürünüdür.Türkiye'de film müziği yapacak müzisyen yok mu? Var. İşte Cannes Fim Festivali'nde Yol filminin müziğiyle en iyi müzisyen ödülünü almış olan Zülfü Livaneli. Müzisyenimiz var ama bence hesap gene başka ve Zülfü o hesaplara uymuyor.
 
Okul döneminden askerlik maceralarına, İstanbuldaki aylak gençlik günlerine, Suriye'ye sürülmesine geçiliyor. Daha sonra Vahdettin'in yurtseverliği, Mustafa'yı Samsun'a yollayışı, Mustafa'nın Vahdettin'e ihanet edip kafasına göre takıldığı, Kazım Karabekir'in geldiğini duyunca yüzünün korkudan nasıl solduğu, inek sürüsünü düşman zannedip ödünün koptuğu ve karanlıkta uyuyamadığı ballandıra ballandıra anlatılıyor. Sonunda bu korkak adam Mustafa zafere ulaşıyor. Burası filmin doruk noktasını oluşturuyor.

Zaferden sonra inzivaya çekiliyor. Saraylarda zevk-ü sefa içinde emekli yaşamına başlıyor. Rakılar, cıgaralar, hatunlar! Yiyelim içelim eğlenelim! Yan gelip yatıyor, tarih kitapları okuyor. Vakit doldurmak için de Türk Tarih Tezi ve Güneş Dil Teorisi'nin mana ve ehemmiyetini anlatmaya çabalıyor.

Yalanlar, yanlışlar, saptırmalar, çarpıtmalar... Bunlar yeterince ele alındığından bunlara değinmiyoruz. Gözden kaçan ufak bir noktaya dikkat çekelim yalnız: Mustafa Kemal'in tarih ve dil konularına olan ilgisi "emeklilik(!)" döneminden çok önceleri de vardır. Daha Suriye'de bulunduğu sıralar dilci bir gençle tanışır: Agop Bey. O sıra Agop Bey Doğu cephesinden sürülen Ermeni kökenli genç bir yedeksubay askerdir. İngiliz esirlerle konuştuğu için casusluk ettiği şüphesiyle getirilir. Mustafa Kemal kelepçeleri çözdürür durumu sorar Agop beyin suçsuz olduğunu anlar. Agop Beyin cebinden Almanca yazılmış Türk Dili Gramer kitabı çıkar. Alman subaylara Türkçe öğretmektedir.

Mustafa Kemal ile Agop Bey dil ve Latin alfabesi üzerine sohbetler yaparlar.
Latin alfabesi, dil,tarih konuları o zamanlardan aklındadır Mustafa Kemal'in.
O Agop Bey de işte daha sonraları Türk Dil Kurumu'nun başdanışmanı olan
Profesör Agop Martayan Dilaçar'dır. Ve soyadı Dilaçar'ı Mustafa Kemal'in önerisiyle alır. Mustafa Kemal'e Atatürk soyadı verilmesi de Agop Bey'in önerisiyledir. Agop Bey Atatürk'ün ölmeden son görmek istediği kişilerdendir. "Dil çalışmalarını aksatmayın" der son günlerinden birinde.

Can Dündar'ın ayyaş adamı ölüm döşeğinde bile bir sürü memleket meselesi arasında dil çalışmalarını da görmektedir.

Can Dündar bunları bilmez mi? Bilmezse niye öğrenmez? Bilirse niye söylemez?

Dündar'ın yine sesini bir hoş ederek,Mustafa Kemal'in Hilafeti kaldırmasın nedeninin çocukken hocası Kaymak Hafız'dan yediği dayağın intikamı olduğunu öne sürmesi beni yerimden hoplattı. Burada kahkahayı basmaktan ve "Ohaaa! Çüş birader bu kadar da olmaz!" demekten kendimi alamadım doğrusu.Okulda bize "izleyiciyi sakın aptal yerine koymayın" derlerdi.
İzleyiciyi bu denli saygısızca aptal yerine koymak için ancak Can Dündar olmak gerekiyorgaliba. O zaman benim de "sen önce aynada kendine bak" deme hakkım doğuyor kuşkusuz.


Beni şaşırtan bir diğer nokta da, Atatürk'ün kendisine suikast girişimi yapıldıktan sonra içlerinde yakın mücadele arkadaşları da olmak üzere pek çok kişiyi tutuklattığının söylenmesiydi. Atatürk daha sonra en yakın arkadaşlarını affetmiş, gerisini astırmış.

Can Dündar'ın romantik(!) sesinden dinliyoruz: "Devrim yine kendi çocuklarını yedi".

Mustafa Kemal Atatürk'ün devrimleri sihirli bir değnek yardımıyla gerçekleştirmediğini söylemeye bilmem gerek var mı? Bu devrimleri gerçekleştirmek belki de Kurtuluş Savaşı'nı gerçekleştirmekten zordu. Çünkü dost düşman belli değildi, en yakınındaki dostları bile engelleme peşindeydi.Devrimci ve karşı devrimci çizgi sürekli mücadele ediyordu.

Kemal yine kelle koltukta, CHP bayrağındaki altı okla açıklanan devrimci, bağımsızlıkçı, halkçı, laik, devletçi,ulusalcı,cumhuriyetçi çizgiyi savunuyor.
Hilafet de, saltanat da öyle kaldırılıyor.Başka türlü kaldırılmasına olanak var mı? Kaymak Hoca'dan intikam için bunlar yapılamayacağı gibi en yakın arkadaşlarını karşısına alarak da olmaz. Hatır gönül tanımadan,kararlılıkla ama en geniş ittifaklar kurularak gerçekleştirilebilecek işlerdir bunlar.

Filmimizin sonlarına doğru, Atatürk'ün akşamları ud dinleyip,
bir büyük rakı, üç paket sigara, 15 fincan kahve tükettiği, efkarından ağlayıp
zırladığı, dengesiz, hasta bir adam haline geldiği söyleniyor..
Af buyurun ama mahalle kocakarıları bile böyle dedikodu etmez.

Akşamdan kalma olduğum için kalkamadığım bir gün annem içki
içmememi nasihat etmişti.
Ben de şakayla karışık, "Atatürk bile içiyormuş" dedim. Yanıtı çok güzeldi: "Atatürk çok içerimişimiş emme kafası da çok çalışırımışımış. Hiç uyumaz, hep çalışırımışımış. Senin gibi akşama kadar yatmazımışımış".

Bir de bir çelişkiye düşüyor burada Can Dündar. Bu ayyaş adam Hatay'ı kurtarmak için yorucu bir seyahate çıkıyor. Bir bakıma intihar ediyor.
Şimdi zevk-ü sefa içinde bunalımlar yaşayan adamın Hatay'ıkurtarmak
için intihar etmesi nasıl olur?
 
Filmin sonunda yalnızlık ve Rumeli özlemi içinde ölüyor. Çok acıklı bir son!

Ve birçok izleyici duygulanıyor. Gözyaşlarını tutamıyor. CanDündar artık amacına ulaşmıştır.

Ne izlemiştim ben? "Mustafa Mıstık / arabaya kıstık / üç mumyaktık / seyrine baktık" gibi basit, bayağı, banal bir öykü.

Mutafa Kemal'le ilgisi yok.
Mustafa Kemal hakkında bir belgesel yapacağınız zaman seçebileceğiniz o kadar çok malzeme var ki! Seçtiğiniz şeyler önem taşıyacaklar. İzleyiciye birşey söyleyecekler. Burada Osmanlı Devleti'inin yıkıntıları üzerine
Türkiye Cumhuriyetini kuran asker Mustafa Kemal olmadığı gibi o cumhuriyeti çağcıl uygarlıklar düzeyine çıkaran Atatürk de yok.

Can Dündar da o savı öne sürmüyor.
Dündar, Mustafa Kemal Atatürk'ün insani yanlarını İLK KEZ(!) öne çıkardığını öne sürüyor. Kendine uygun bazı ayrıntıları yalan yanlış, çarpıtarak ortaya dökmüş, Mustafa Kemal'in insani yanlarını, özünü, bağımsızlıkçı, isyancı, halksever ve yurtsever yanını öne çıkarmıyor Can Dündar, çarpıtıyor, çarpıtıyor...

İnsanı yaşadığı zaman, mekan ve koşullar içinde değerlendireceksiniz. İnsan Atatürk halk adamıdır. Tam anlamıyla "delikanlı" adamdır. Biraz argo söylersek " kıyak" adamdır. Jantidir. Mükemmel giyinir. Evet içkisi sigarası vardır. Yemeyi içmeyi sever. Hanımlarla ilgilenen, müziği dansı seven, aydınlanmacı, yurdunu halkını seven bir entellektüeldir.

Bir devrimcidir. Bol bol kitap da okur, masa da kurar. Masasında karatahtanın eksik olmadığını bilmeyen yoktur. Yeri gelir müzik de dinler zeybek de oynar. Müthiş şakacıdır da. Atatürk'ün fıkralarını bilmeyen var mıdır Can Dündar'dan başka? Çağının en büyük devrimcilerindendir.
Somurtan, yalnız, bunalımlı insanların işi değildir devrim yapmak.
Devrim coşkulu insanların işidir.Devrim "Hoca Nasreddin gibi ağlayan / Bayburtlu Zihni gibi gülen"lerin işidir.

Peki Atatürk hatasız mıdır? Böyle birşeyi kimse öne süremez.
Ancak onu belirleyen özellikler olumlu yanları mı yoksa olumsuz yanları mıdır?
İşte bir film yaparken çok ince düşünülecek noktalar bunlardır.
Can Dündar da düşünmüş ve Mustafa Kemal'i Mıstık yapmayı başaracak malzemeyiyaratmış ve kullanmıştır.


Bence Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ten esinlenerek yapılmış bir kurgufilm olarak birkaç puanı hak edebilir "Mustafa". Ama onun insani yanlarını elealan bir belgesel olarak öne sürerseniz puanı sıfırdır.

Filme gelen övgü ve yergileri iki uç örnekle değinelim.

Mehmet Ali Birand pişmiş kelle gibi sırıtarak filmi göklere çıkarıyor,
"Mutlaka gidin" diyor.

Atatürk'ün manevi kızı,Atatürk'ün huyunu ,suyunu Can Dündar'dan çok daha iyi bilenÜlkü Hanım ise, "Gitmeyin. Hatta bu film gösterimden çekilmelidir" diyor.

Bu kadar yazılıp çizildikten sonra isteyen gider isteyen gitmez. Filmi izledikten sonra, "Helal olsun aldığı paralara,güzel film yapmış" demek de,
"Haram, zıkkım zehir olsun, burnundan fiti fitil gelsin verdiğim bilet parası
ve kazandığı tüm paralar" demek de artık size kalmış.

Ben son olarak filmin amacı konusundaki kendi görüşümü söylemeliyim: Bu film, EVET, pekçok kişinin "psikolojik savaş" olarak nitelendiridiği çabaların birparçasıdır.

Irak üzerinden ABD, Yunanistan ve Kıbrıs üzerinden AB tarafından kıskaca alınmış bir Türkiye'nin direnme gücünü içten kırma çabalarındandır.

Ulusun özgüveni yok edilmeye çalışılmaktadır. Ulusal değerler ayaklar altında çiğnenerek "siz adam mısınız? Sizin En kralınız bile beş para etmez" denmeye getirilmektedir. Hele Ergenekon tertibiyle (burada da malum Ergenekon destanı, terör örgütü olarak genç
zihinlere yerleştirilmeye çalışılıyor) aynı zamana getirilmesi de bu planın inceliğiniiyice gözler önüne sermektedir.


alıntıdır
biliyorum çok uzun oldu ama eklemeden edemedim..
 
yorumları okuyunca çok şaşırdım ,basında yapılan yourmları duuynca da aynı şeyi mi izledik acaba diyorum zaten..Mustafa Kemal Attürk bu filmle benim için o ilk okulda küçük halimizle küçücük sıralrda kocmaan gelen tahtanın üstündeki resimlerden indi sanki yanımızdaki sıraya oturdu bu filmle .benim saygım arttı, emeğine hayranlığım arttı, yaşadığım toprağa inancım arttı ..onun ruhunun onca seveni varken çok yakınım dedikleri tarafından zarar görmesi beni üzdü ,daha bir insan ,daha bir asker ,daha iyi bir politikacı , daah iyi bir evklat gördüm ben filmde...Can DÜNDAR kimsenin yapamadığın yaptı bence kendi fikirleri değildi ki bunlar herşeyi belgelemişti ve o Atatürk Hakkında birşeyler yaptı , onu konuşturdu ,hatırlattı o bir özelliğini anlatacak ,turgut özakman başak birşeyini anlatcak bu güzelo lna işte bunu yaptı herkse cesaret verdi.. onunla ilgili her şeyi Can DÜNDAr anlatamazki d,iye düşünüyorumm ...emeğine sağlık Can DÜNDAR'ın...
 
kim bunlar? ne yapmaya çalışıyorlar?

muro filminde ''muro'' karakteri :

..Dağdan Inme Bir Teröristi Canlandırıyor...birtakım komiklikler Yapıyor ...bölücüleri sempatik göstermeye çalışıyor...

vel hasıl, Insanların ''örgüt'' Olayına Bakışı Yumuşayabilir... bu yönüyle tehlike arz ediyor..

Baksanıza Sırf özentilik Olsun Diye Poşu Takıyor Bazı Arkadaşlar... :1shok:
 
Biz de bu filme Ege Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği 4. sınıf öğrencileri- geleceğin öğretmenleri olarak 29Ekim'de filmin ilk çıktığı gün gittik, ve büyük bir şaşkınlık yaşadık...

Bu filme bizimle beraber mini mini çocuklar da geldiler ve filmden sonra onlarla konuştuğumuzda, filmden ne anladınız dediğimizde "ATATÜRK ÇOK İÇKİ VE SİGARA İÇİYORMUŞ" cevabını aldık. Koca film Atatürk'ü övmemiş, gerçekleri belli bir bakışla yansıtmış ve resmen karalama kampanyası olmuştu...

Daha sonra hocalarımızla da bu film hakkında çok konuştuk. Can Dündar'ın bazı şeyleri açıklamak için uygun zamanı bekledik demesi üzerine çok tartıştık ve sonuç olarak bu filmin hükümete yalakalık yapmaktan başka bir amaca hizmet etmediği sonucuna vardık...
 
ben azeriyim,azerbaycanda yasiyorum.hic turkiyede olmadim.anlatmamin sebebi su.ben tam bir ATATURK hayraniyim.o kadar cok seviyorum ki anlatamam.malesef mustafa filmini izleyemedim ama mutlaka izleyecem allahin izniyle biliyorum.ne olursa olsun kimden yalvararak istemem gerekirse gereksin mutlaka cd alip izleyecem.ben ataturkumu seviyorum.oluyorum onun icin.yemin ederim canini ver o hayata geri donsun desler dusunmem bile.olum yil donumunde o kadar agladim ki kimse icin bu kadar uzun sure aglamamisdim.sanki tanmidigim cok sevdigim biri idi ve gitdigi icin ozluyordum onu.nolur herkesden rica ediyorum onun hatirasini yasatin ey turk gencligi.sevin onu.ataturku sevmedigi icin o kadar cok turkle sanalda kavga etdim ki bilemezsiniz.oyle insan sevilmez mi hic?
 
iktidara yakın olmanın ve bunu bağıra bağıra söylebilmenin çağdaş hali olmuş 'mustafa ve can dündar'ın bu filmdeki ahvali...
bu bir belgesel değil
düşündüğü gibi görmeyi, bazı endişelerlele atlayan, can dundarın kendi yorumu olmuş
anlatılan birşey aslına bakarsanız
klasik bir kaç cümlenin üstünde
aşk
kadınlar
lüks hayat
ve hep yanlız kalan bir adam...
üzgün bir adam...


biz Musatafa Kemal ATATÜRK hayranları ve onun ışığında yürüyen çocuklar olarak , filmin amacına ulaştığını yani maksad ve mesajı ile yakın olunan safa yeteri kadar ulaşıldığı kanısındayız.bu nedenle can dündarı başarılı buluyoruz.
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…