- 23 Ekim 2007
- 510
- 4
- 43
Çalışan Anneler
Dışarıda hava hala karanlık... Yağmurlu, soğuk bir hava… Çocuğunuz yumuk yumuk gözlerini açmış, size gülücükler atıyor… Kollarını kaldırmış ve sizin kucağınızda olmayı, keyifle oyun oynamayı talep ediyor… Ancak sizin işe gitmek için hazırlanmanız, hatta belki de onu da, siz işteyken ona bakacak bir akrabanızın yanına götürmek için hazırlamanız gerekiyor…Siz hazırlanırken, ya da çocuğunuzu hazırlarken onun küçük suratında küskün, mutsuz bir ifade… Hayalinizde çoğu zaman çocukluğunuzdan kalan, kendi annenizle yaşadığınız keyifli sabah saatleri… Ve evden çıkarken çocuğunuzu hayal kırıklığına uğratmış olmaktan, onunla keyifli güzel vakit geçirememekten kaynaklanan yoğun suçluluk duygusu; belki de bütün gün sizi bırakmayacak midenizdeki, yüreğinizdeki kramplar… Akşam eve gittiğinizde “hatanızı” telafi etmek üzere onun sevdiği, ona götürdüğünüzde yüzünün güleceğinden emin olduğunuz hediyeleri tasarlamakla geçen iş saatleri…”
Her çalışan annenin yukarıdaki sahneye benzeyen bir yaşantısı olmuştur. Çalıştığı ve bundan dolayı çocuğuna yeterli vakti ayırmadığını düşünen kadın vicdan azabı çekebilir. Bir de üstüne; hayatını evi ve çocukları arasında yaşamış, geçmiş kuşağa ait akrabalar, örnekler vardır. Çalışan anne bu akrabaların, tanıdıkların kendisini suçlayan ve çocuğa acıyan bakışlarını yakalar zaman zaman. Anne ile ilgisi olsun olmasın çocuğun gelişiminde bir aksaklık yaşandığında, çocuk hastalandığında, anne eve geç gelmek zorunda kaldığında bu bakışlar söze de dönüşür ve anneyi suçlamaya başlayabilirler. Bütün bunlar yaşanırken anne-çocuk ilişkisinin önemini her fırsatta vurgulayan “uzmanlar” ve ilgi çekeceğinden emin oldukları konuları abartmaya bayılan medya organları da çalışan annelerin işini hiç kolaylaştırmaz.
Geçmiş kuşaklara oranla, günümüz annelerinin işi çok daha zor. Bugünün annelerinin çoğu, okul yılları boyunca ailelerinden okumaları ve güzel işlere sahip olmaları gerektiğini duyarak büyüdüler. Evlendiklerinde çocuklarına en iyi şartları sağlayabilmek için koşullarını uygun hale getirip ondan sonra çocuk sahibi olma kararı aldılar. Hamileliklerinden itibaren çocuk gelişimi kitaplarını okudular. Bir çoğu çocuk sahibi olduktan sonra, çocukları için çalıştıkları işleri bırakmak zorunda hissetti kendisini. En azından daha esnek iş saatleri için kariyerlerinden vazgeçti pek çoğu. Sonuçta iyi eğitimli ama ev kadını ve anne olan bir çok kadın çıktı ortaya.
Çalışmaya devam etme kararı alan bir çok kadın ise, çocuğuna yeterli bir anne olamadığını düşündüğünden sadece annelik rolüne yoğunlaştı. Özel hayatı kalmadı, sosyal çevresini ve arkadaşlarını kaybetti, eşiyle ilişkisi bozuldu. Çocuğunun gelişimindeki en ufak ve gereksiz ayrıntılara takıldı, çocuğundaki en ufak sorunu çalıştığı için yaşandı gibi algıladı. Veremediğini düşündüğü zamanı telafi etmek için çocuğunu ilgiye, sevgiye, hediyeye, toleransa, aktivitelere “boğdu”. Çocuklar annelerinin yaşadığı suçluluğu algıladılar; her şeye hakları olduğunu düşündüler, evin hakimi olmaya çalıştılar. Zamanından önce büyüdüler, söz dinlemez oldular….
Kadının çocuk sahibi olduktan sonra çalışıp çalışmama kararı alırken; üzerinde düşünmesi gereken bir çok nokta vardır.
1. Hayatın içinde “mükemmel” olan hiç bir şey yoktur ve buna annelik de dahildir. Herkesin düşünmekten keyif aldığı gibi annelik, çocuk doğar doğmaz kendiliğinden gelmez. Annenin nasıl bir anne olacağını; doğum sonrası fizyolojik ve psikolojik sağlığının nasıl olduğu, çocuğunun doğarken getirdiği mizacı ve genetik mirası, annenin kendi annesinden gördüğü annelik şekli, eşiyle olan ilişkisinin iyi yada kötü oluşu, ve yaşam koşulları belirler. Anneliğin oluşumundaki bu şartları önemsemeden, yine de ben “mükemmel anne” olacağım diyorsanız, çalışmanız yada çalışmamanız bir şeyi değiştirmez; çok zorlanacaksınız.
2. Çocuğun gelişimindeki ilk altı yıl kişilik gelişimi için çok önemlidir. Bebeğin annesiyle ilişkisi, özellikle emzirme döneminde kurduğu ilişki çocuğun temel güven duygusuna katkıda bulunur. Ancak burada sadece anne değil genel olarak aile içindeki ilişkiler ve ailenin yaşadığı ortam da önemlidir. Yani çocuğun kişiliğinin gelişiminden sadece anne sorumlu değildir. Ayrıca çalışan annelerin, çalışmayan annelerden daha “kötü” anneler olduğunu gösteren bir araştırma yoktur. Çalışan ve çalışmayan annelerin şartlarına uygun olarak anneliği yaşama ve yaşatma konusunda faklılıkları olabilir sadece. “Çalışan anneler yada çalışmayan anneler aynıdır” demek, “bütün Türkler aynıdır” demek gibi bir durumdur ve yanlıştır. Etrafınıza bir bakın, bütün Türkler aynı mıdır?
3. İnsanoğlu hayatı boyunca gelişir ve değişir. Kadınının uyguladığı annelik de, kendi yaşı ve çocuğunun yaşı ilerledikçe değişecektir. Ayrıca çocuğun kişiliği de büyüdükçe farklı şeylerden, örneğin okul ortamından, etkilenecektir. Çocuğunuza bilinçli olarak zarar vermeyi amaçlamadığınız taktirde, bunun için özel çaba sarf etmediğinizde, kitaplarda “hatalı” diye tanımlanan bazı davranışlarınız tolere edilebilir. Yani çocuğunuz zaman içinde bazı “hatalı annelik” tavırlarını tanıyacak, ona uygun yöntemler geliştirecek ve sağlıklı bir şekilde büyüyecektir. Hatasız ya da her şeyi doğru yapan bir anneye sahip olan çocuk yoktur. Yani siz bazı şeyleri yanlış yada eksik yaptınız diye çocuğunuzun akıl ve ruh sağlığı bozuk olacak diye bir durum söz konusu olamaz. Buna rağmen hatasız ve mükemmel anne olmaya çalıştığınızda aileniz, eşiniz, çocuğunuz olumsuz etkilenebilir. Mükemmel olmaya çalıştığınızda, farkına varmadan her şeyin mükemmel olmasını talep etmeye başlarsınız. Mükemmeli sağlayamadığınızda hayal kırıklığınız ve öfkeniz herkes için zararlı olur.
4. Çocuğunuz hayatı boyunca sadece öğrettiklerinizi öğrenmez. Görerek de öğrenir birçok şeyi. Çocuklarımıza aktardığımız aslında bilmediğimiz şeylerdir., konuşmada en çok iletilmeyen söylenmeyendir.* Siz çalıştığınız için suçluluk duyarsanız, bunu hissettirmemeye çalışsanız da, çocuğunuz bunu hisseder. Üstelik annesinin kendini neden kötü hissettiğini tam olarak anlayamayacağından, çocuk suçluluğunuzu satın alır. Yani kendisi kötü bir şey yaptığı için yada kendisi yeterince iyi olamadığı için annesini mutsuz ettiğini düşünmeye başlar ve sizin üzüntünüzden kendini sorumlu tutmaya başlar. Bazen de sizin kendinizi suçlu hissetmenizden kaynaklanan duygularla, ona ihtiyacı olandan daha fazla ilgi göstermeye, ihtiyacından daha fazla şey almaya başladığınızı fark eder. Bunu da sonuna kadar kullanır. Sizden her şeyi isteme hakkının olduğuna, tüm zamanınızı onunla geçirmeniz gerektiğine, her türlü kararı sadece onun izniyle alabileceğine sizi ikna eder. Bir süre sonra “çocuk imparatorlar” tarafından yönetilmeye başlarsınız.
5. Çocuğunuzun görerek öğreneceği şeylerden biri de ilişki kurma tarzıdır. Sadece “iyi anne” olmaya çalışmak bazen, iyi bir eş olmayı unutturur insana. Çalışan anne olarak, çocuğunuza daha iyi anne olmak adına kendinizi ve eşinizi ikinci plana ittiğinizde ilişkinizde kaçınılmaz olarak sorunlar, uzaklaşmalar, soğumalar yaşanır. Halbuki, çocuk karı-koca ilişkisinin bahçesinde yetişen bir çocuktur. Bahçenize ne kadar özen gösterirseniz, içindeki çiçeklerde o oranda iyi yetişecektir.
6. Hayatından memnun, işi ve evi arasında denge kurabilmiş bir kadın kız çocuğuna ileride nasıl bir kadın olması gerektiğini, erkek çocuğuna da nasıl kadınlar arayacağını öğretir. Çalışmanızdan dolayı kendinizi mutsuz hissediyor, ilişkinizde sorunlar yaşıyorsanız, kız çocuğunuza istediğiniz kadar okumasını söyleyin. Okuyup, çalışan kadın olup mutsuz olacağına, okumayıp, çalışmayıp “evinin kadını” olmayı tercih eder sizi mutsuz gördükçe…
Çalışan anne olmak yada işini bırakmak kadının hayatında alacağı çok önemli kararlardan biridir. Kadın çocuğu için olduğu kadar, kendisi için de hangisinin daha uygun olacağını çok iyi değerlendirmelidir. Çalışmayıp mutsuz olabilir ve bu mutsuzluğu çocuğu dahil ailedeki herkese yansıtabilir. Ya da çalıştığı için mutsuz olabilir. Kendi adıma ben seanslarda iyi eğitimli, çocuğu için işini bırakmış, çocuğuyla eşiyle ilişkisi bozulan kadınların yer aldığı aileler; çalışmayı bıraktığı için kendine olan güvenini ve saygısını kaybetmiş kadınlarla oldukça sık karşılaşıyorum. Bu gruptaki kadınlar çocuk gelişimiyle ve annelikle olduğu kadar evin düzeniyle de o kadar fazla ilgileniyorlar ki, kendilerini bu roller arasında kaybediyor, kim olduklarını unutuyorlar. Çoğunun ortak sorunu depresyon, anksiyete bozuklukları ve baş ağrısı gibi psikolojik durumdan etkilenen fiziksel rahatsızlıklar. Seanslarda sıkça karşılaştığım bir başka grup ise, işini seven ama işinden dolayı evine ve çocuklarına yeterince ilgi gösterememekten suçluluk duyan kadınlar. Bu kadınların çoğu, çalışmaktan dolayı çocuklarına karşı duydukları suçluluğu bastırmak için “mükemmel anne” olma çabasına girişiyorlar. Varolan zamanlarının çoğunu çocuklarıyla geçiriyorlar, eşlerini nasıl babalar olmaları gerektiği konusunda eğitmeye çalışıyorlar ve bu konuda eşleriyle ciddi sorunlar yaşıyorlar. Bir yandan dışarıda çalışıp, diğer yandan evdeki işlerin tümünü yapmaya çalışırken o kadar yorgun düşüyorlar ki eşleriyle konuşmaya, gezmeye, eğlenmeye, sağlıklı cinsel yaşantıya halleri kalmıyor. Bu gruptakiler genellikle çocuklarındaki sorunlarla geliyorlar ve evlilik terapisi almaya başlıyorlar. Çocuklarına hiç müdahale edilmediği halde bile, evlilikleri düzeldiğinde ve daha az mükemmel anneler olmayı kabul ettiklerinde aile içi ilişkilerindeki ve çocuklarındaki sorunlar genellikle ortadan kalkıyor.
Sonuç olarak, çalışan anne olmak yada olmamaktan ziyade sorunlar genellikle kadının kendinden, anneliğinden, çocuğundan ve çevresinden beklentileriyle alakalıdır. Önemli olan dengeleri kurabilmek, çalışma konusundaki karar ne olursa olsun, verilen karardan dolayı suçlu hissetmemeyi başarabilmektir.
Dışarıda hava hala karanlık... Yağmurlu, soğuk bir hava… Çocuğunuz yumuk yumuk gözlerini açmış, size gülücükler atıyor… Kollarını kaldırmış ve sizin kucağınızda olmayı, keyifle oyun oynamayı talep ediyor… Ancak sizin işe gitmek için hazırlanmanız, hatta belki de onu da, siz işteyken ona bakacak bir akrabanızın yanına götürmek için hazırlamanız gerekiyor…Siz hazırlanırken, ya da çocuğunuzu hazırlarken onun küçük suratında küskün, mutsuz bir ifade… Hayalinizde çoğu zaman çocukluğunuzdan kalan, kendi annenizle yaşadığınız keyifli sabah saatleri… Ve evden çıkarken çocuğunuzu hayal kırıklığına uğratmış olmaktan, onunla keyifli güzel vakit geçirememekten kaynaklanan yoğun suçluluk duygusu; belki de bütün gün sizi bırakmayacak midenizdeki, yüreğinizdeki kramplar… Akşam eve gittiğinizde “hatanızı” telafi etmek üzere onun sevdiği, ona götürdüğünüzde yüzünün güleceğinden emin olduğunuz hediyeleri tasarlamakla geçen iş saatleri…”
Her çalışan annenin yukarıdaki sahneye benzeyen bir yaşantısı olmuştur. Çalıştığı ve bundan dolayı çocuğuna yeterli vakti ayırmadığını düşünen kadın vicdan azabı çekebilir. Bir de üstüne; hayatını evi ve çocukları arasında yaşamış, geçmiş kuşağa ait akrabalar, örnekler vardır. Çalışan anne bu akrabaların, tanıdıkların kendisini suçlayan ve çocuğa acıyan bakışlarını yakalar zaman zaman. Anne ile ilgisi olsun olmasın çocuğun gelişiminde bir aksaklık yaşandığında, çocuk hastalandığında, anne eve geç gelmek zorunda kaldığında bu bakışlar söze de dönüşür ve anneyi suçlamaya başlayabilirler. Bütün bunlar yaşanırken anne-çocuk ilişkisinin önemini her fırsatta vurgulayan “uzmanlar” ve ilgi çekeceğinden emin oldukları konuları abartmaya bayılan medya organları da çalışan annelerin işini hiç kolaylaştırmaz.
Geçmiş kuşaklara oranla, günümüz annelerinin işi çok daha zor. Bugünün annelerinin çoğu, okul yılları boyunca ailelerinden okumaları ve güzel işlere sahip olmaları gerektiğini duyarak büyüdüler. Evlendiklerinde çocuklarına en iyi şartları sağlayabilmek için koşullarını uygun hale getirip ondan sonra çocuk sahibi olma kararı aldılar. Hamileliklerinden itibaren çocuk gelişimi kitaplarını okudular. Bir çoğu çocuk sahibi olduktan sonra, çocukları için çalıştıkları işleri bırakmak zorunda hissetti kendisini. En azından daha esnek iş saatleri için kariyerlerinden vazgeçti pek çoğu. Sonuçta iyi eğitimli ama ev kadını ve anne olan bir çok kadın çıktı ortaya.
Çalışmaya devam etme kararı alan bir çok kadın ise, çocuğuna yeterli bir anne olamadığını düşündüğünden sadece annelik rolüne yoğunlaştı. Özel hayatı kalmadı, sosyal çevresini ve arkadaşlarını kaybetti, eşiyle ilişkisi bozuldu. Çocuğunun gelişimindeki en ufak ve gereksiz ayrıntılara takıldı, çocuğundaki en ufak sorunu çalıştığı için yaşandı gibi algıladı. Veremediğini düşündüğü zamanı telafi etmek için çocuğunu ilgiye, sevgiye, hediyeye, toleransa, aktivitelere “boğdu”. Çocuklar annelerinin yaşadığı suçluluğu algıladılar; her şeye hakları olduğunu düşündüler, evin hakimi olmaya çalıştılar. Zamanından önce büyüdüler, söz dinlemez oldular….
Kadının çocuk sahibi olduktan sonra çalışıp çalışmama kararı alırken; üzerinde düşünmesi gereken bir çok nokta vardır.
1. Hayatın içinde “mükemmel” olan hiç bir şey yoktur ve buna annelik de dahildir. Herkesin düşünmekten keyif aldığı gibi annelik, çocuk doğar doğmaz kendiliğinden gelmez. Annenin nasıl bir anne olacağını; doğum sonrası fizyolojik ve psikolojik sağlığının nasıl olduğu, çocuğunun doğarken getirdiği mizacı ve genetik mirası, annenin kendi annesinden gördüğü annelik şekli, eşiyle olan ilişkisinin iyi yada kötü oluşu, ve yaşam koşulları belirler. Anneliğin oluşumundaki bu şartları önemsemeden, yine de ben “mükemmel anne” olacağım diyorsanız, çalışmanız yada çalışmamanız bir şeyi değiştirmez; çok zorlanacaksınız.
2. Çocuğun gelişimindeki ilk altı yıl kişilik gelişimi için çok önemlidir. Bebeğin annesiyle ilişkisi, özellikle emzirme döneminde kurduğu ilişki çocuğun temel güven duygusuna katkıda bulunur. Ancak burada sadece anne değil genel olarak aile içindeki ilişkiler ve ailenin yaşadığı ortam da önemlidir. Yani çocuğun kişiliğinin gelişiminden sadece anne sorumlu değildir. Ayrıca çalışan annelerin, çalışmayan annelerden daha “kötü” anneler olduğunu gösteren bir araştırma yoktur. Çalışan ve çalışmayan annelerin şartlarına uygun olarak anneliği yaşama ve yaşatma konusunda faklılıkları olabilir sadece. “Çalışan anneler yada çalışmayan anneler aynıdır” demek, “bütün Türkler aynıdır” demek gibi bir durumdur ve yanlıştır. Etrafınıza bir bakın, bütün Türkler aynı mıdır?
3. İnsanoğlu hayatı boyunca gelişir ve değişir. Kadınının uyguladığı annelik de, kendi yaşı ve çocuğunun yaşı ilerledikçe değişecektir. Ayrıca çocuğun kişiliği de büyüdükçe farklı şeylerden, örneğin okul ortamından, etkilenecektir. Çocuğunuza bilinçli olarak zarar vermeyi amaçlamadığınız taktirde, bunun için özel çaba sarf etmediğinizde, kitaplarda “hatalı” diye tanımlanan bazı davranışlarınız tolere edilebilir. Yani çocuğunuz zaman içinde bazı “hatalı annelik” tavırlarını tanıyacak, ona uygun yöntemler geliştirecek ve sağlıklı bir şekilde büyüyecektir. Hatasız ya da her şeyi doğru yapan bir anneye sahip olan çocuk yoktur. Yani siz bazı şeyleri yanlış yada eksik yaptınız diye çocuğunuzun akıl ve ruh sağlığı bozuk olacak diye bir durum söz konusu olamaz. Buna rağmen hatasız ve mükemmel anne olmaya çalıştığınızda aileniz, eşiniz, çocuğunuz olumsuz etkilenebilir. Mükemmel olmaya çalıştığınızda, farkına varmadan her şeyin mükemmel olmasını talep etmeye başlarsınız. Mükemmeli sağlayamadığınızda hayal kırıklığınız ve öfkeniz herkes için zararlı olur.
4. Çocuğunuz hayatı boyunca sadece öğrettiklerinizi öğrenmez. Görerek de öğrenir birçok şeyi. Çocuklarımıza aktardığımız aslında bilmediğimiz şeylerdir., konuşmada en çok iletilmeyen söylenmeyendir.* Siz çalıştığınız için suçluluk duyarsanız, bunu hissettirmemeye çalışsanız da, çocuğunuz bunu hisseder. Üstelik annesinin kendini neden kötü hissettiğini tam olarak anlayamayacağından, çocuk suçluluğunuzu satın alır. Yani kendisi kötü bir şey yaptığı için yada kendisi yeterince iyi olamadığı için annesini mutsuz ettiğini düşünmeye başlar ve sizin üzüntünüzden kendini sorumlu tutmaya başlar. Bazen de sizin kendinizi suçlu hissetmenizden kaynaklanan duygularla, ona ihtiyacı olandan daha fazla ilgi göstermeye, ihtiyacından daha fazla şey almaya başladığınızı fark eder. Bunu da sonuna kadar kullanır. Sizden her şeyi isteme hakkının olduğuna, tüm zamanınızı onunla geçirmeniz gerektiğine, her türlü kararı sadece onun izniyle alabileceğine sizi ikna eder. Bir süre sonra “çocuk imparatorlar” tarafından yönetilmeye başlarsınız.
5. Çocuğunuzun görerek öğreneceği şeylerden biri de ilişki kurma tarzıdır. Sadece “iyi anne” olmaya çalışmak bazen, iyi bir eş olmayı unutturur insana. Çalışan anne olarak, çocuğunuza daha iyi anne olmak adına kendinizi ve eşinizi ikinci plana ittiğinizde ilişkinizde kaçınılmaz olarak sorunlar, uzaklaşmalar, soğumalar yaşanır. Halbuki, çocuk karı-koca ilişkisinin bahçesinde yetişen bir çocuktur. Bahçenize ne kadar özen gösterirseniz, içindeki çiçeklerde o oranda iyi yetişecektir.
6. Hayatından memnun, işi ve evi arasında denge kurabilmiş bir kadın kız çocuğuna ileride nasıl bir kadın olması gerektiğini, erkek çocuğuna da nasıl kadınlar arayacağını öğretir. Çalışmanızdan dolayı kendinizi mutsuz hissediyor, ilişkinizde sorunlar yaşıyorsanız, kız çocuğunuza istediğiniz kadar okumasını söyleyin. Okuyup, çalışan kadın olup mutsuz olacağına, okumayıp, çalışmayıp “evinin kadını” olmayı tercih eder sizi mutsuz gördükçe…
Çalışan anne olmak yada işini bırakmak kadının hayatında alacağı çok önemli kararlardan biridir. Kadın çocuğu için olduğu kadar, kendisi için de hangisinin daha uygun olacağını çok iyi değerlendirmelidir. Çalışmayıp mutsuz olabilir ve bu mutsuzluğu çocuğu dahil ailedeki herkese yansıtabilir. Ya da çalıştığı için mutsuz olabilir. Kendi adıma ben seanslarda iyi eğitimli, çocuğu için işini bırakmış, çocuğuyla eşiyle ilişkisi bozulan kadınların yer aldığı aileler; çalışmayı bıraktığı için kendine olan güvenini ve saygısını kaybetmiş kadınlarla oldukça sık karşılaşıyorum. Bu gruptaki kadınlar çocuk gelişimiyle ve annelikle olduğu kadar evin düzeniyle de o kadar fazla ilgileniyorlar ki, kendilerini bu roller arasında kaybediyor, kim olduklarını unutuyorlar. Çoğunun ortak sorunu depresyon, anksiyete bozuklukları ve baş ağrısı gibi psikolojik durumdan etkilenen fiziksel rahatsızlıklar. Seanslarda sıkça karşılaştığım bir başka grup ise, işini seven ama işinden dolayı evine ve çocuklarına yeterince ilgi gösterememekten suçluluk duyan kadınlar. Bu kadınların çoğu, çalışmaktan dolayı çocuklarına karşı duydukları suçluluğu bastırmak için “mükemmel anne” olma çabasına girişiyorlar. Varolan zamanlarının çoğunu çocuklarıyla geçiriyorlar, eşlerini nasıl babalar olmaları gerektiği konusunda eğitmeye çalışıyorlar ve bu konuda eşleriyle ciddi sorunlar yaşıyorlar. Bir yandan dışarıda çalışıp, diğer yandan evdeki işlerin tümünü yapmaya çalışırken o kadar yorgun düşüyorlar ki eşleriyle konuşmaya, gezmeye, eğlenmeye, sağlıklı cinsel yaşantıya halleri kalmıyor. Bu gruptakiler genellikle çocuklarındaki sorunlarla geliyorlar ve evlilik terapisi almaya başlıyorlar. Çocuklarına hiç müdahale edilmediği halde bile, evlilikleri düzeldiğinde ve daha az mükemmel anneler olmayı kabul ettiklerinde aile içi ilişkilerindeki ve çocuklarındaki sorunlar genellikle ortadan kalkıyor.
Sonuç olarak, çalışan anne olmak yada olmamaktan ziyade sorunlar genellikle kadının kendinden, anneliğinden, çocuğundan ve çevresinden beklentileriyle alakalıdır. Önemli olan dengeleri kurabilmek, çalışma konusundaki karar ne olursa olsun, verilen karardan dolayı suçlu hissetmemeyi başarabilmektir.