"Meme kanseri Asya ülkelerinde Amerika'ya göre dörtte bir oranındadır. Menopoz şikayetleri de Asya kadınlarında nadiren olmaktadır. Ayrıca kalp hastalıkları ve damar kireçlenmesi de batı ülkelerine göre çok daha azdır. Acaba tüm bu hastalıkların az görülmesinin nedeni nedir? Uzakdoğu insanlarının beslenmeleri batıdan farklıdır. Bu insanlar protein gereksinimlerinin büyük bir kısmını soyadan karşılamaktadır. Soya, bitkisel hormondan (östrojenden) zengin bir bitkidir. Batı ülkelerinde meme kanseri, kalın bağırsak kanseri, prostat kanseri ve koroner kalp hastalıklarının Uzakdoğu ülkelerine göre giderek arttığı bir gerçektir. Bilimsel araştırmalar, bu Batı hastalıklarının ana nedeninin vitamin, mineral ve bitkisel kimyasallardan fakir, fazla yağlı aşırı besin tüketimi olduğunu ortaya koymaktadır. Uzakdoğu ülkelerinde balık dışında hayvansal yağ tüketimi önemsiz ölçülerdedir. İnsanlar taze sebze, pirinç ve soya ürünlerini bol tüketmektedirler. Bu besinlerin özelliği, bitkisel hormon içermeleridir.
BİTKİSEL HORMON NEDİR?
Kırsal yörelerde hayvan yetiştiriciler; bazı tür yonca yiyen atların tüylerinin çok parlak bir hale geldiğine, keza bazı tür bitkileri yiyen koyunların seksüel davranışlarının değiştiğine tanık olmuşlardır. Her iki olayın da nedeni bitkilerde bulunan hormon benzeri maddelerdir. Bitkisel hormonlar östrojen hormonuna benzer yapıda bitkisel maddelerdir. fitoöstrojenler (fito=bitki) insanlarda vücut östrojeninin etkisine benzer, ancak daha zayıf etki gösterirler. Fitoöstrojenlerin en yaygın ve önemli iki grubu izoflavon'lar ve lignan'lardır. İzoflavon'lar özellikle soya fasulyesi, kuru fasulye, mercimek, bezelye, sebze, çay ve şarapta bulunur. Lignan grubu ise daha yaygındır. Tüm tahıl ürünleri, tohumlar (keten tohumu, susam, ay çekirdeği), zeytin gibi yağlı yemişler, yer fıstığı, kiraz, şeftali, erik, elma, armut, havuç, brokoli, soğan, sarımsak, rezene, ahududu, böğürtlen, şerbetçi otu, lignan içerir. Bira yapımında kullanılan şerbetçiotundan dolayı bira lignan'dan zengindir. Şerbetçiotu tarlalarında çalışan kadınlarda fitoöstrojenin etkisine bağlı adet kanamalarının düzeninde değişmeler görülür. İsoflavon'lar ve lignan'lar güçlü antioksidandır. Kötü kolesterolün (LDL) oksitlenmesini azaltır. Vücudun antioksidan enzimlerini aktive eder. İsoflavon'lar ve lignan'ların her ikisinin de kolesterol metabolizmasını iyileştirici etkileri vardır. Her iki fitoöstrojenin kalp ve damar koruyucu fonksiyonu çok sayıda bilimsel araştırma ile kesinleşmiştir. Soya ürünlerindeki isaflavon kötü kolesterolü (LDL) yaklaşık yüzde 15 düşürmekte, iyi kolesterolü (HDL) artırmakta ve kanın akışkanlığını iyileştirmektedir. Böylece damar duvarlarının esnekliğini iyileştirdiğinden damar kireçlenmesi ve kalp enfarktüsünden de korumaktadır. Fitoöstrojen içeren besinleri bol tüketen ya da fitoöstrojen tableti alanlarda yeterli bedensel aktivitenin de olması halinde osteoporozdan da belirli ölçüde korunma olmaktadır.
KANSERDEN KORUR MU?
PROF. DR. Herman Adlercreutz, kanser problemini çözmek istiyorsak beyaz ekmek yerine tahıl ekmeği yememiz gerektiğini söylüyor
Ünlü fitohormon araştırıcı Prof. Herman Adlercreutz 10 yıl önce şu öneride bulunmuştu: Eğer kanser problemini çözmek istiyorsak geçmişe gitmeliyiz ve tekrar beyaz ekmek ya da tost ekmeği yerine tam tahıl ekmeği yemeliyiz. Asya ülkeleri insanlarında yalnızca kalp-damar hastalıklarının görülme sıklığının değil, ayrıca meme, kalın bağırsak ve prostat kanseri görülme sıklığının da az olması; soya gibi östrojen ve diğer koruyucu maddeleri içeren bitkisel besinlerin bol tüketilmesine bağlıdır. Örneğin yemlerine yüzde 5 oranında keten tohumu katılmış olan hayvanlarda da tümör gelişiminin etkin bir biçimde azaldığı saptanmıştır. Meme ve rahim kanseri riski yüksek olan kadınlarda (yakın akrabalarında kanser olguları olanlar) fitoöstrojenler tercih edilmektedir. Fitoöstrojenler, östrojen reseptörlerine (özel algılayıcı) bağlanarak bunları bloke ederler. Vücutta aşırı östrojen yapımı varsa bu östrojenlerin etkilerini gösterebilmeleri için özel reseptörlerine bağlanmasını önlerler. Böylece vücut östrojenlerinin aktivitesini azaltarak, aşırı östrojenin neden olabileceği yan etkileri engellerler. Vücutta yeterli östrojen olmadığında da östrojen reseptörlerine bağlanan fitoöstrojenler zayıf da olsa bir miktar östrojenik aktivite gösterirler. Ancak meme kanseri var olan bir kimseye fitoöstrojen verilmemelidir. İdeal bir anti-aging tedavisinde ömür boyu hormon desteği olmalıdır. Örneğin bir kadın menopoz şikayetlerinin aşırı olduğu ilk yıllarda doğal yumurtalık hormonları ile tedavi edilir. Sonra doğal östrojenle fitoöstrojenler kombine edilebilir. Daha sonra hafif etkili fitoöstrojenlere geçmelidir. Fitoöstrojen prostat büyümesi ve prostat kanserinden de korumaktadır. Demek ki fitoöstrojenden zengin besinleri tüketmekle vücudun kendi hormonları desteklenir ve hormon eksikliğine bağlı olumsuzluklar önlenebilir. Ancak tek başına beslenme yoluyla fitohormonlar menopoz yakınmaları ve sorunlarını gidermeye yetmeyebilir. Bu durumda ek olarak alınan fitoöstrojen tabletleri kemik, kalp-damar, cilt sağlığı ve iyi işleyen bir metabolizma için büyük yarar sağlar."