- 20 Kasım 2006
- 1.098
- 26
Görür görmez vurulmuş, “İşte tam istediğim gibi bir gelin” diye mırıldanmıştı. Hemen isteme turlarına başlamış, oğlunu paşalara layık bir düğünle baş göz etmişti.
İlk günler gelinini çok sevmişti. Ama ne olmuşsa düğünden sonra olmuş, her akşam oğluna bir şikâyet dilekçesi sunmaya başlamıştı.
Artık delikanlı eve koşar adımlarla değil korkuyla geliyordu. “Acaba annem bugün neler anlatacak?” diyerek ürküyordu. Daha kapıdan girer girmez annesinin serzenişleriyle karşılaşıyordu.
Eşi de ufaktan ufaktan rahatsız olmaya ve tartışmalar, gözyaşları ve şikâyetler başlamıştı…
…Ve anne son dilekçeyi vermişti. Ya eşin ya ben.
Delikanlı deliye dönmüştü. Ne eşinden vazgeçebiliyordu ne de annesinden. Yıllarca süren bu tartışmalar mahkeme kapısına kadar gitmişti.
Ne yazık ki, böyle trajediler sık sık yaşanıyor. Bir hiç yüzünden nice genç gelinlerin boynu bükülüyor. Genç erkeklerin omuzu çöküyor. Gencecik insanlar, anne kaprisine kurban gidiyor.
Kimi avukatlar, boşanmaların birinci sırasını şiddetli geçimsizliğin, ikinci sırasını ise aile yakınlarının müdahalesinin aldığını söylüyor.
Uzmanlara göreyse bazı insanların evlenmemesi gerekiyor. Bunlardan birileri de “büyüyememişler”.
Yani belirli bir ruhi olgunluğa erişmemiş, şahsiyeti tam oturmamış ve ailesine son derece bağlı ve etki altında kalanlar…
Bu tip kişilerin kişilikleri oturmamış olduğundan hep yakınlarının sözleriyle hareket ediyor. Kendilerini idare edemediklerinden idare ediliyorlar.
Yani kayınvalide oğluna “eşini sev” dediğinde sever. “Döv” dediğinde döver.
Bu sadece erkek için değil, kadın için de geçerlidir. İyilik zannıyla nice kötülük yapan:
Yaşınız büyüdü; ya ruhunuz, davranışlarınız büyüdü mü?
* İlk önce evlenmeyi düşünen aday “büyüyememişler” grubundaysa büyüyene kadar evlenmemelidir.
* Kayınvalidelerse, çocuklarının evine karışmamalıdır. Bu kız annesi için de erkek annesi içinde geçerlidir. Çünkü aile probleminde sıkıntıyı sadece kayınvalidenin “el kızı” dediği gelin değil, “ciğerparem” dediği oğlu da çekmektedir.
* Erkek iki kadın arasında kalmaktadır. Bir taraftan eşi öbür taraftan annesi çekiştirmekte ve annenin “ciğerparesi” de “el kızıyla” birlikte yıpranmaktadır.
* Öyleyse, oğlunu seven ve onun mutluluğunu isteyen kayınvalide, gelinini sevmeli ki, hem oğlu mutlu olsun hem de gelininin sevgisini kazanarak oğlunu kaybetmesin.
GÜLAY ATASOY
İlk günler gelinini çok sevmişti. Ama ne olmuşsa düğünden sonra olmuş, her akşam oğluna bir şikâyet dilekçesi sunmaya başlamıştı.
Artık delikanlı eve koşar adımlarla değil korkuyla geliyordu. “Acaba annem bugün neler anlatacak?” diyerek ürküyordu. Daha kapıdan girer girmez annesinin serzenişleriyle karşılaşıyordu.
Eşi de ufaktan ufaktan rahatsız olmaya ve tartışmalar, gözyaşları ve şikâyetler başlamıştı…
…Ve anne son dilekçeyi vermişti. Ya eşin ya ben.
Delikanlı deliye dönmüştü. Ne eşinden vazgeçebiliyordu ne de annesinden. Yıllarca süren bu tartışmalar mahkeme kapısına kadar gitmişti.
Ne yazık ki, böyle trajediler sık sık yaşanıyor. Bir hiç yüzünden nice genç gelinlerin boynu bükülüyor. Genç erkeklerin omuzu çöküyor. Gencecik insanlar, anne kaprisine kurban gidiyor.
Kimi avukatlar, boşanmaların birinci sırasını şiddetli geçimsizliğin, ikinci sırasını ise aile yakınlarının müdahalesinin aldığını söylüyor.
Uzmanlara göreyse bazı insanların evlenmemesi gerekiyor. Bunlardan birileri de “büyüyememişler”.
Yani belirli bir ruhi olgunluğa erişmemiş, şahsiyeti tam oturmamış ve ailesine son derece bağlı ve etki altında kalanlar…
Bu tip kişilerin kişilikleri oturmamış olduğundan hep yakınlarının sözleriyle hareket ediyor. Kendilerini idare edemediklerinden idare ediliyorlar.
Yani kayınvalide oğluna “eşini sev” dediğinde sever. “Döv” dediğinde döver.
Bu sadece erkek için değil, kadın için de geçerlidir. İyilik zannıyla nice kötülük yapan:
Yaşınız büyüdü; ya ruhunuz, davranışlarınız büyüdü mü?
* İlk önce evlenmeyi düşünen aday “büyüyememişler” grubundaysa büyüyene kadar evlenmemelidir.
* Kayınvalidelerse, çocuklarının evine karışmamalıdır. Bu kız annesi için de erkek annesi içinde geçerlidir. Çünkü aile probleminde sıkıntıyı sadece kayınvalidenin “el kızı” dediği gelin değil, “ciğerparem” dediği oğlu da çekmektedir.
* Erkek iki kadın arasında kalmaktadır. Bir taraftan eşi öbür taraftan annesi çekiştirmekte ve annenin “ciğerparesi” de “el kızıyla” birlikte yıpranmaktadır.
* Öyleyse, oğlunu seven ve onun mutluluğunu isteyen kayınvalide, gelinini sevmeli ki, hem oğlu mutlu olsun hem de gelininin sevgisini kazanarak oğlunu kaybetmesin.
GÜLAY ATASOY