- 20 Haziran 2007
- 4.250
- 27
- 45
Bazen yolda yürürken bilerek ve isteyerek insanlarla göz göze geliyorum. Ama şu ana kadar göz göze geldiğim hiçbir insan bana insanmışım gibi bakmadı.
sanki Ben bir öcüyüm, onları kurban olarak seçtim ve birazdan üzerlerine atlayıp onları pençelerimle parçalayacakmışım gibi korkuyla bakıyorlar gözlerime.
Hatta birkaç kere "Ne bakıyorsun, beğenemedin mi" diyenler bile oldu.
Evet beğenemedim. Bu halimizi, birbirimize bu kadar yabancılaşmamızı, birbirimizle göz göze gelmekten rahatsız halimizi hiç beğenemedim.
Nasıl da insanı birbirine yabancılaştırıyor şu büyük şehirler. Karşı komşumuzu bile tanımıyoruz artık. Zerre kadar güvenemiyoruz birbirimize. Neden? Çünkü korkuyoruz yaşadığımız büyük şehrin kalabalığından, yabancılığından hepimiz korkuyoruz. Güvenemiyoruz kimseciklere.
Hem kim, kime, niye güvensin ki? Bizden başka herkes kötü niyetli değil mi ki?
Çocuğumuzu okula gönderirken herkese karşı dikkatli olması konusunda iyice tembihliyoruz. "Aman çocuğum yabancılarla konuşma, sana bir şey verirlerse sakın alma". Şimdi bu çocuk benim gözlerime bakmaktan korkmasın da neden korksun?
Oysa kırsalda yaşayanlar birbirlerine değil, bu korkulara yabancı. Sevgi alışverişinin, karşılıklı güven duygusunun, yardımlaşmanın sınırı yok onlar için.
Bir defa asla kapınızı kilitlemiyorsunuz. Gecenin kaçı olursa olsun dışarı çıkabiliyorsunuz. Sabahları tanıdık tanımadık karşınıza çıkan herkese "günaydın" diyebiliyor, korkmadan göz göze gelebiliyorsunuz.. Hastamı oldunuz, şanslısınız çorba yapanınız bol.
Şehirden alınması gereken bir ihtiyacınızı köy ile şehir merkezi arasında şoförlük yapan minibüs şoförüne söylemeniz yeterli. Bütün siparişleri alır, akşama hepsini eksiksiz teslim eder. Üstelik bunun için bir teşekkür bile beklemez. O bu işi içinden gelerek yapar çünkü.
Sen komşuna bir kâse süt veririsin o sana tandırda pişirdiği ekmeği; sen ona bahçendeki meyveden hediye edersin, o sana verdiğin meyveden yaptığı reçeli.
Köyde düğün mü var? Sorgusuz sualsiz köyün bütün kızları ikramlıkları hazırlamak için, delikanlıları ise servis için yardıma koşar. Çünkü düğün benim, senin, onun değil, köyün düğünüdür.
Kimse çocuğunu yabancılara karşı dikkatli olması konusunda tembihlemez. Aksine köyün içinde yaşamayan biriyseniz, sizi misafir etmek isteyen çok kişiniz var inanın…
Yanlış anlamayın, kimseyi suçlamıyorum bu durum için. Sadece üzülüyorum. Bu zavallı yalnızlığımıza:çok üzgünüm:.
Çünkü kısa süre de olsa kırsalda yaşamış biri olarak hazmedemiyorum bu birbirimize uzaklığı. Nasıl özeniyorum bir bilseniz kırsalın yerlilerine. Sıcacık gözleriyle bakıyorlar birbirlerine. Aralarındaki güven duygusu onların hiçbir korku yaşamasına izin vermiyor. Korkusuz yaşamanın keyfini yaşıyorlar küçük dünyalarında. Bunu kısa süre de olsa yaşamış biri olarak söylüyorum. İnanın korkusuz yaşamanın keyfi bambaşkaa.s
sevgiyle kalına.s.
sanki Ben bir öcüyüm, onları kurban olarak seçtim ve birazdan üzerlerine atlayıp onları pençelerimle parçalayacakmışım gibi korkuyla bakıyorlar gözlerime.
Hatta birkaç kere "Ne bakıyorsun, beğenemedin mi" diyenler bile oldu.
Evet beğenemedim. Bu halimizi, birbirimize bu kadar yabancılaşmamızı, birbirimizle göz göze gelmekten rahatsız halimizi hiç beğenemedim.
Nasıl da insanı birbirine yabancılaştırıyor şu büyük şehirler. Karşı komşumuzu bile tanımıyoruz artık. Zerre kadar güvenemiyoruz birbirimize. Neden? Çünkü korkuyoruz yaşadığımız büyük şehrin kalabalığından, yabancılığından hepimiz korkuyoruz. Güvenemiyoruz kimseciklere.
Hem kim, kime, niye güvensin ki? Bizden başka herkes kötü niyetli değil mi ki?
Çocuğumuzu okula gönderirken herkese karşı dikkatli olması konusunda iyice tembihliyoruz. "Aman çocuğum yabancılarla konuşma, sana bir şey verirlerse sakın alma". Şimdi bu çocuk benim gözlerime bakmaktan korkmasın da neden korksun?
Oysa kırsalda yaşayanlar birbirlerine değil, bu korkulara yabancı. Sevgi alışverişinin, karşılıklı güven duygusunun, yardımlaşmanın sınırı yok onlar için.
Bir defa asla kapınızı kilitlemiyorsunuz. Gecenin kaçı olursa olsun dışarı çıkabiliyorsunuz. Sabahları tanıdık tanımadık karşınıza çıkan herkese "günaydın" diyebiliyor, korkmadan göz göze gelebiliyorsunuz.. Hastamı oldunuz, şanslısınız çorba yapanınız bol.
Şehirden alınması gereken bir ihtiyacınızı köy ile şehir merkezi arasında şoförlük yapan minibüs şoförüne söylemeniz yeterli. Bütün siparişleri alır, akşama hepsini eksiksiz teslim eder. Üstelik bunun için bir teşekkür bile beklemez. O bu işi içinden gelerek yapar çünkü.
Sen komşuna bir kâse süt veririsin o sana tandırda pişirdiği ekmeği; sen ona bahçendeki meyveden hediye edersin, o sana verdiğin meyveden yaptığı reçeli.
Köyde düğün mü var? Sorgusuz sualsiz köyün bütün kızları ikramlıkları hazırlamak için, delikanlıları ise servis için yardıma koşar. Çünkü düğün benim, senin, onun değil, köyün düğünüdür.
Kimse çocuğunu yabancılara karşı dikkatli olması konusunda tembihlemez. Aksine köyün içinde yaşamayan biriyseniz, sizi misafir etmek isteyen çok kişiniz var inanın…
Yanlış anlamayın, kimseyi suçlamıyorum bu durum için. Sadece üzülüyorum. Bu zavallı yalnızlığımıza:çok üzgünüm:.
Çünkü kısa süre de olsa kırsalda yaşamış biri olarak hazmedemiyorum bu birbirimize uzaklığı. Nasıl özeniyorum bir bilseniz kırsalın yerlilerine. Sıcacık gözleriyle bakıyorlar birbirlerine. Aralarındaki güven duygusu onların hiçbir korku yaşamasına izin vermiyor. Korkusuz yaşamanın keyfini yaşıyorlar küçük dünyalarında. Bunu kısa süre de olsa yaşamış biri olarak söylüyorum. İnanın korkusuz yaşamanın keyfi bambaşkaa.s
sevgiyle kalına.s.