Bu nasıl bir tesadüfse böyle ben “hey güzel Allah’ım, yok mu benden başka gürültü sevmez” diye sorarken meğer hemen yanı başımda Reha Ağbi, Reina’nın “çarşaflandığını” yazmış yana yakıla.. Karşı kıyılara gürültü gitmesin diye kadife perde asmışlar, bu sefer de millet boğazı göremiyormuş.
AKP’li Belediye gürültü genelgesiyle hiç iyi bir şey yapmıyormuş, turizm ne olacakmış, böyle böyle daha neler yapmazlarmış..
Dört gündür tuhaf tuhaf yerlerde dolaşmaktan mütevellit elime gazete geçmiyordu, yan yana yazılarımızı tesadüfen arkadaşımın evinde gördüm.
Aynı konuyu aynı gün taban tabana zıt bir bakış açısı ile istesek bile yazamazdık. Gerçi son zamanlarda ben “ciddi” ne yazsam illa ki bir başka sevgili yazarımızla taban tabana zıt oluyorum ya o da başka bir hikaye.
Böyle “ayrık otu” şeklinde takılıp duruyoruz.
Neyse ki kimse beni ciddiye almıyor da gazetemizde ağır polemikler çıkmıyor. Burada baş çavuşun eşeği misali kendi kendimize takılıyoruz. Canları sağ olsun..
Reha Ağbi ile de takışmak gibi bir niyetim yok zaten de mevzu gürültü olunca dayanamadım.
Bildiğiniz gibi ben Reina/Sortie/Buzzz/Muzzzz adamı değilim. Gitmişliğim yok değil. Bir iki defa gittim, birinde yanımda oturan kişiye sesimi duyuracağım diye sesimi kaybettim, birinde tahtalarının arasına sıkıştı, topuğumu kaybettim, birinde de hesap bana kaldı, hatırı sayılır bir servet kaybettim..
Pek meraklısı değilim yani.
Ve lakin meraklısı olmadığım ne kadar yer varsa dibimde. Reha Ağbi nerede oturuyor bilmiyorum ama ben söz konusu mekanlara yazık ki yeterince yakın oturuyorum.
Evime gidebilmek için sık sık önünden geçiyor ve bugüne kadar her yaz trafik yüzünden o bölgede hayli uzun süre takılmak zorunda kalıyordum.
Bugüne kadar her yaz, gecenin ilerleyen saatlerinde derinden bir gümbürdeme, uğultu şeklinde bir gürültü “eğlence” mekanlarından yatak odama kadar geliyordu..
Uyumak için kulaklarımı tıkaçla tıkamak zorunda kalıyorum. Bu yıl yerimde durmadığım için henüz test edemedim..
Fakat dünyanın bütün medeni ülkelerinde yapılan “ses sınırlaması” uygulamasına “Turist eğlenceyi seviyor, aynı zamanda boğaz manzarasını da seyretmek istiyor, eğlence dediğin gürültülü olur, bu nedenle halkımız gürültüye biraz katlanıversin” mantığı ile karşı çıkmak benim bütün uğraşılarıma, bütün empati çabalarıma, bütün başkasının yerine kendimi koymalara vs vs rağmen anlayabildiğim bir şey değil.
Bir kere ben gece yarıları oralarda hiç turist görmedim. Ülkelerine gidip hakkımızda iyi şeyler söylemesi umut edilenler erken gelip gürültüye kalmadan erken çıkanlar.
Ki onlar da anladığım kadarıyla New York Times muhabirleri ve pek o kadar iyi şeyler de yazmamışlardı..
Hadi öyle olsun diyelim. Gelenlerin yarısı turist olsun. Rus’u da var, İsrailli’si var, diyelim fark edemedim.
En az iki yüz bin yerlinin huzuru bir avuç turistin sözde mutluluğuna feda edilebiliyor öyle mi?
Onlar eğlensinler, gidip bizi övsünler diye biz sabaha kadar helak olalım öyle mi?
Bu vatan hesapça bizim ama mutluluk yabancının öyle mi?
Yani bu vatan bu kadar şehidi bir avuç turist rahat rahat tepişsin, civar mahallelerde oturan on binlerce Türk ise yatağında dört dönsün diye verdi öyle mi?
Turist seviyor diye daha ne yapacağız mesela hız sınırını da kaldıralım mı? Uyuşturucuyu da serbest bırakalım mı? Veya şimdi aklıma gelmeyen başka bir aşırılık?
Kim insanlar eğlenmesin diyor? Kim insanlar dans etmesin diyor? Kim insanlar boğazı seyretmesin diyor?
Ses MAKUL düzeylere getirilsin, açılsın kadife perdeler olsun bitsin! Onlar söz konusu mekanlarda, biz iskelenin oradaki banklarda seyredelim boğazımızı kim karışır?
Müzik, kulak zarını patlatmayan seviyelerde olunca insanlar “eğlenemiyorlar” mı? Bu mudur? Bu nasıl manyak bir eğlencedir?
O kadar mühimse, turist dediğin adamı mutlu etmenin bin tane başka yolu var. Ama önce bu ülkenin evladı olarak bizim mutluluğumuz gelir.
Tuğçe Baran
AKP’li Belediye gürültü genelgesiyle hiç iyi bir şey yapmıyormuş, turizm ne olacakmış, böyle böyle daha neler yapmazlarmış..
Dört gündür tuhaf tuhaf yerlerde dolaşmaktan mütevellit elime gazete geçmiyordu, yan yana yazılarımızı tesadüfen arkadaşımın evinde gördüm.
Aynı konuyu aynı gün taban tabana zıt bir bakış açısı ile istesek bile yazamazdık. Gerçi son zamanlarda ben “ciddi” ne yazsam illa ki bir başka sevgili yazarımızla taban tabana zıt oluyorum ya o da başka bir hikaye.
Böyle “ayrık otu” şeklinde takılıp duruyoruz.
Neyse ki kimse beni ciddiye almıyor da gazetemizde ağır polemikler çıkmıyor. Burada baş çavuşun eşeği misali kendi kendimize takılıyoruz. Canları sağ olsun..
Reha Ağbi ile de takışmak gibi bir niyetim yok zaten de mevzu gürültü olunca dayanamadım.
Bildiğiniz gibi ben Reina/Sortie/Buzzz/Muzzzz adamı değilim. Gitmişliğim yok değil. Bir iki defa gittim, birinde yanımda oturan kişiye sesimi duyuracağım diye sesimi kaybettim, birinde tahtalarının arasına sıkıştı, topuğumu kaybettim, birinde de hesap bana kaldı, hatırı sayılır bir servet kaybettim..
Pek meraklısı değilim yani.
Ve lakin meraklısı olmadığım ne kadar yer varsa dibimde. Reha Ağbi nerede oturuyor bilmiyorum ama ben söz konusu mekanlara yazık ki yeterince yakın oturuyorum.
Evime gidebilmek için sık sık önünden geçiyor ve bugüne kadar her yaz trafik yüzünden o bölgede hayli uzun süre takılmak zorunda kalıyordum.
Bugüne kadar her yaz, gecenin ilerleyen saatlerinde derinden bir gümbürdeme, uğultu şeklinde bir gürültü “eğlence” mekanlarından yatak odama kadar geliyordu..
Uyumak için kulaklarımı tıkaçla tıkamak zorunda kalıyorum. Bu yıl yerimde durmadığım için henüz test edemedim..
Fakat dünyanın bütün medeni ülkelerinde yapılan “ses sınırlaması” uygulamasına “Turist eğlenceyi seviyor, aynı zamanda boğaz manzarasını da seyretmek istiyor, eğlence dediğin gürültülü olur, bu nedenle halkımız gürültüye biraz katlanıversin” mantığı ile karşı çıkmak benim bütün uğraşılarıma, bütün empati çabalarıma, bütün başkasının yerine kendimi koymalara vs vs rağmen anlayabildiğim bir şey değil.
Bir kere ben gece yarıları oralarda hiç turist görmedim. Ülkelerine gidip hakkımızda iyi şeyler söylemesi umut edilenler erken gelip gürültüye kalmadan erken çıkanlar.
Ki onlar da anladığım kadarıyla New York Times muhabirleri ve pek o kadar iyi şeyler de yazmamışlardı..
Hadi öyle olsun diyelim. Gelenlerin yarısı turist olsun. Rus’u da var, İsrailli’si var, diyelim fark edemedim.
En az iki yüz bin yerlinin huzuru bir avuç turistin sözde mutluluğuna feda edilebiliyor öyle mi?
Onlar eğlensinler, gidip bizi övsünler diye biz sabaha kadar helak olalım öyle mi?
Bu vatan hesapça bizim ama mutluluk yabancının öyle mi?
Yani bu vatan bu kadar şehidi bir avuç turist rahat rahat tepişsin, civar mahallelerde oturan on binlerce Türk ise yatağında dört dönsün diye verdi öyle mi?
Turist seviyor diye daha ne yapacağız mesela hız sınırını da kaldıralım mı? Uyuşturucuyu da serbest bırakalım mı? Veya şimdi aklıma gelmeyen başka bir aşırılık?
Kim insanlar eğlenmesin diyor? Kim insanlar dans etmesin diyor? Kim insanlar boğazı seyretmesin diyor?
Ses MAKUL düzeylere getirilsin, açılsın kadife perdeler olsun bitsin! Onlar söz konusu mekanlarda, biz iskelenin oradaki banklarda seyredelim boğazımızı kim karışır?
Müzik, kulak zarını patlatmayan seviyelerde olunca insanlar “eğlenemiyorlar” mı? Bu mudur? Bu nasıl manyak bir eğlencedir?
O kadar mühimse, turist dediğin adamı mutlu etmenin bin tane başka yolu var. Ama önce bu ülkenin evladı olarak bizim mutluluğumuz gelir.
Tuğçe Baran