- Konu Sahibi hanxixmsultan
- #941
Merhaba. Ben bipolar olduğumu iki sene önce öğrendim, aslında öncesinde bipolar olduğumdan şüpheleniyordum ama doktorlar emin olamamıştı. Daha çok depresif belirtilerim vardı çünkü.
Biraz uzunca bir hikayem var. Daha doğrusu ben özet geçmeyi beceremiyorum. İsteyen okusun, isteyen okumasın okuyan olacağını da sanmam. Yakın çevremde bunu uzun uzun konuşabileceğim kimsem yok. Ailem dahil. Onların tadını kaçıran bir konu. Çoğu arkadaşım da (arkadaşım var mı orası da şüpheli) hastalığımı bilmiyor, bilen iki tane arkadaşım var, onlarla da aylardır görüşme imkanım olmadı. Onlarla da bu konuları konuşmayız zaten. Onları korkutmaktan, kendimden uzaklaştırmaktan korkarım hep. Zaten anlattığımda da pek anlamıyorlar, bir şey demiyorlar, kafaları karışıyor. Düşününce, ben de yaşamasam anlamazdım. Ama ben bunu etraflıca konuşabileceğim birileri olsun istiyorum. İnsan tek başına bu kadar şey yaşayınca dile getirmek istiyor. Ama damgalanma riskiniz de var. Kim dinler bir tek? Doktor. Ama doktorumla da ayda bir zor konuşuyorum, bazen ona bile imkanım olmuyor. Onun haricinde kime söyleyebilirim ki?
Ben kendimi bildim bileli biraz içine kapanık, mutsuz, alıngan, özgüvensiz, utangaç biriyim. Çok küçükken durum tam tersiymiş, ama zamanla böyle biri oldum. Arkadaşım pek yoktu, beni pek sevmezlerdi de. Haklılardı. Neyse. 8. sınıfta sınav hazırlığı malum, iyice sinir stres sahibi oldum. Mükemmeliyetçi bir insandım hala da öyleyim, takıntılıydım, en iyisi olmalıydı, fen lisesi olsun, sonucum harika olmalı, notlarım çok iyi olmalı, özetle, HER ŞEYİM MÜKEMMEL OLMALI, OLMAK ZORUNDA. Çok da başarılı bir öğrenciydim, sınavlarım genelde yüz gelirdi, doksanın altı notum olduğunu bilmem. Denemelerde sınıfımda birinci olurdum, bazen okulumda. Olamasam da birincilerle yarışabilirdim. Ama yine de yapamamaktan çok korkuyordum, matematikte çok sorunum vardı ve kendime sürekli kızıyordum, kötü şeyler söylüyordum. Sınav yaklaştıkça ben iyice strese girdim. İntihar düşüncesiyle ilk o zaman tanıştım. Hatta okulda tavana asılı bir çengel görüp “acaba bununla kendimi asabilir miyim” diye ciddi ciddi düşündüğümü hatırlıyorum. Neyse sınav günü geldi çattı, ilk oturum güzeldi, ikinciden ağlayarak çıktım. Hiç unutmuyorum, ağlaya ağlaya yolda karşıdan karşıya geçerken kendimi o hızla geçen arabalardan birinin önüne atmak istemiştim, gerçekten çok istemiştim. Ciddi ciddi bunu düşünmüştüm. Ama o zamanlar bunların anormal olduğunu bile bilmiyordum.
Sonra sınav sonuçları açıklandı, fen lisesine gidebiliyorum hatta özel okullar burslu alıyor. Ben yine de sonucumu öğrendiğim gün mutsuzdum biliyor musunuz? Aklımda hep “daha iyisi olmalıydı” düşüncesi… Sonrasında bir özel okula kayıt yaptırdık, bir süre mutluydum, okulla ilgili kaygım ortadan kalkmıştı en azından.
Sonra liseye başladım. Yine çekingenim, akranlarıma yaklaşamıyorum falan. Bazıları arada bir çağırırdı, aralarına katmaya uğraşırdı ama aradan zaman geçince onlar da anladı benden bir şey olmayacağını. Kimseyle ilişki kuramıyordum, öğretmenlerime bir günaydın bile diyemiyordum, birisiyle iletişim kurmam gerektiğinde elim ayağım titriyordu, göz teması kuramıyordum. Sonradan bunların sosyal fobi olduğunu öğrendim. Sosyalleşemedikçe yalnız kalıyordum, yalnız kaldıkça da iyice dibe batıyordum. Zaten ciddi bir özgüven sorunum vardı. Gider kışın ayazında bahçede tişörtle gezerdim, tek başıma. Üşümek iyi geliyordu, biraz da üşüyüp kendime eziyet etmek istiyordum, kendimden öyle nefret ediyordum ki. Tamamen yalnız değildim ama çoğunlukla yalnızdım, bazen kalabalıklar içinde bile yalnızdım. Kendimi rahatlamak için anormal derecede kahve içerdim, gerçekten sağlığımı bozacak derecede içerdim. Bağımlılık noktasına gelmişti. Hala da çok kahve içiyorum, azalttım ama bırakamadım.
Bir süre sonra ben iyice kötüye gittim, intihar düşüncelerim tekrar başladı, üstelik artarak. İntiharla ilgili planlar, araştırmalar yapıyordum. Zihnim hep bunlarla meşguldü. Çok mutsuzdum. Sosyal ilişkilerim çok kötüydü. Ders başarım da habire düşüyordu. Takıntılarım çok artmıştı sonradan okb teşhisi de kondu. En sonunda psikiyatriste gittim. İlk başta basit bir depresyon olduğunu söyledi aileme. Sonra beni tekrar çağırdı, dolaylı da olsa intihar konusunu açtım. Adamın yüzündeki ifadenin net bir şekilde değiştiğini hatırlıyorum. Bu sefer endişelendi, dört gün sonra tekrar gelmemi istedi. Gittik, bu sefer de beni hastaneye yatırmak istediğini söyledi. Kabul etmedim. Beni sık sık kontrole çağırıyordu, her hafta gidiyordum. Birkaç kere daha bu hastane konusunu açtı, neden kabul etmediğimi de sordu. Herkes bana deli der dedim, hemşireler bile bana deli gözüyle bakar dedim. Adam korkuyordu fark ediyordum, bir keresinde yine intihardan konuşurken işte gelecek hafta gelecek misin geleyim mi ne zaman geleyim falan, çok net hatırlamıyorum ama söylediğim bir şeyin üstüne “inşallah haftaya intihar etmezsin” demişti, beni haftaya görüp göremeyeceğinden emin değildi bile. Benle anlaşmaya çalıştı bilmiyorum doktoruyla bu tarz bir anlaşma yapan var mı, intihar etmeyeceğime dair bir söz almaya çalıştı. Ben de yapmadım. Ama sürekli kendime zarar veriyordum. Kendimi kesiyordum, gereksiz yere bir sürü ilaç içiyordum. Bunlar arttıkça doktor iyice korkmaya başladı. Hep tek başıma giderdim, aileme bir şey diyemesin diye. Artık iş öyle bir boyuta gelmişti ki, bir daha tek başıma gelirsem kabul etmeyeceğini söyledi. Çok üzülmüştüm o zaman, kızmıştım, ama şimdi düşününce anlıyorum. Ben olsam ben de o durumdaki bir hastanın ailesine haber verme ihtiyacı duyardım. Hele ki o yaşta. Ara ara duygudurum dalgalanmaları yaşamaya başlamıştım, bazen çok coşkulu hissediyordum, sordum, “ben bipolar olabilir miyim, korkuyorum” dedim, bana “belki olabilir ama ben bipoları eğer nasıl kontrol edebileceğini bilirsen denizde sörf yapmaya benzetiyorum” demişti, hala unutmuyorum o lafını, bazen o şekilde teselli buluyorum. Ama ciddi bir manik dönem geçirmediğim için öyle bir tanı koymadı. Sonra bir kere ailemle gittim, sonra da bir daha gitmedim. İlaçları da bıraktım. İyiyim sanmıştım. Sonra lise ikiye geçtim. Öğretmenlerim aileme sürekli özgüvensiz, mutsuz olduğumdan bahsediyorlardı. Bu sefer de psikoloğa götürdüler. Psikolog da halimi iyi görmedi ki ikinci seansta psikiyatriste gitmemi söyledi. Başka birine gittim bu sefer, o da farklı ilaçlar yazdı. Yine pek iyi değildim. Bu doktor gelecek ay kontrole çağırmıştı, gittim, aynı ilaçlarla devam. İki hafta sonra ne oldu, kendimi öldürmeye çalıştım. Hiçbir şey yapamadım, tam yapacakken yakalandım, hareketlerim o kadar tuhaftı ki zaten tedavi gördüğümü bilen kişiler anlamıştı bir delilik yapacağımı, tabii ben o sırada o kadar kötüyüm ki resmen kontrolsüz hareket ediyorum, kimse fark etmez sanıyorum. Engel oldular, sonra doktorun hastanede olduğu ilk gün gittik. Anlattık, duygudurum dalgalanmalarından bahsettim. İlk defa bir bipolar ilacı yazıldı. bu arada ben halüsinasyonlar görüyorum falan. Gerçek olmadıklarını bilsem de görüyordum. Sonra ben daha yetkin bir doktora gittim, dedi ki psikotik şeyler de var benim seni yatırmam lazım. İstemedim ama kabul etmek zorunda kaldım. Bir ay sonra servise aldılar bu dönemde benim bir girişimim daha oldu, hastaneye yatana kadar tedavime bakan doktora anlatınca o hızlandırdı süreci, acil diye. Bu dönemde ben sigara da içtim, alkol de aldım, kendime çok fazla zarar da verdim. En dipteyken de yatırdılar.
Yatışın ilk günleri çok mutsuzdum, sürekli ağladım, kafamı duvara vuruyordum, kapıları zorluyordum kaçmak için, hastalara “buradan nasıl kaçılır” diye soruyordum sonradan baya geyiğini yaptık, çok güldük, hepsi “sen öyle bir geldin ki biz korktuk bu kız deli diye” dedi, ha sonradan servisin en normali ben oldum o ayrı konu :) bu süreç içinde yine ilaç değişimine gidildi, ilk defa lityum kullandım. Çok yüksek dozda antipsikotik kullandım. Ama yine kesin bir tanı yok. Bir hafta sonra vizite gelen doktora takıntılardan bahsedince “bu çocukta okb varmış neden antidepresan vermediniz” diye antidepresan başladı. Kullandığım 3. ssri oldu o da :) yeni bir ilaç daha verdiler, birkaç gün sonra da dozunu artırdılar (bipolar bozuklukta antidepresanı yüksek dozda kullanmak maniye yol açar). Sonra ne oldu, sonraki vizitte dedim ki ben çok kötüyüm. Yerimde duramıyorum, ağlıyorum falan. Sonra bunlar bi korktu tabii kıyamam benle ilgilenen asistanın yüz ifadesi değişti hocam dün iyiydi diyor, gerçekten de iyiydim noldu şimdi ben de ayrı şaşırdım sonra hoca bana iyice anlattırdı, eskiden olan aşırı coşkulu zamanlarımı da anlattım. İşte bu sefer bipolar dediler. Enteresandır ki benim hiçbir zaman haftalar süre mani ataklarım olmadı, hatta o yüzden bazı raporlarda bipolar yazarken bazılarında tanımlanmamış duygudurum bozukluğu yazıyor, daha doğrusu ilaç raporlarında bipolar, taburcu raporunda öbürü yazıyor. Sonradan araştırdıkça ben tip2 olduğumu düşündüm, çok şiddetli maniler geçirmiyordum ama hipomani yaşıyordum ve depresyonum vardı. Çok aşırı ve ani duygudurum değişimleri yaşardım hala da böyle bu durum. Beni aldılar bir saat bipolar ne onu anlattılar, psikoeğitim deniyormuş ona da. Zaten bildiğim bir hastalıktı ama iyice detayını öğrendim orada. Benim orada durduk yere benim de anlamadığım ağlama krizlerim tutardı, çok kötü olurdum, sakinleştirici verirlerdi.
Sonrasında taburcu oldum. Lityum gitti başka bir ilaç geldi, kendisiyle bir seneden fazladır beraberiz. Antipsikotikle iki senedir beraberiz. İlaçlarımı ne zaman aksatsam, maniye doğru kayıyorum. Geçen hafta doğru dürüst içmedim, hayatımda öyle mani geçirdiğimi hatırlamıyorum. Sürekli kendi kendime konuşuyordum, halüsinasyonlar tekrar başlamıştı, anormal derecede hiçbir şey olmasa bil gülüyordum, kollarım kesik içinde kalmıştı, arada bir ağlıyordum, iştah uyku falan kalmamıştı hiçbir şey yiyemiyordum, düşünce uçuşması yaşıyordum resmen düşünceler birbiriyle yarışıyordu, kafamın içi hiç susmadı ve ben hiçbir şeye odaklanamadım, en basit soruyu bile çözemez hale geldim. Tiklerim başladı, intihar düşünceleri tekrar başladı. İlk yattığımdaki halimin manik dönemine dönmüş gibiydim. Sonra biraz mantıklı düşünebildiğimde, bu böyle olmaz, dedim ve ilacımı aldım. Geçti. Ama sonra ben salak gibi ne yaptım? İki gündür yine ilaç almadım. Bu gece de almadım ve saat 4 olduğu halde uyanığım, kahve falan da içmedim, bir bardak çay sadece. Zerre uykum yok (uyumayı çok severim normalde). Gecenin 2 sinde gittim saçımı düzleştirdim makyaj falan yaptım. Düzleştirirken de yerimde duramadım. Şimdi sakinledim tekrar, ama uyuyamıyorum. İşin garibi gidip o ilaçları içmek de istemiyorum. Doktor bunun bir tür kendine zarar verme olduğunu söylemişti. Neden içmiyorsun derseniz, inanın bilmiyorum. Ders çalışmama engel olduğunu düşünüyorum ama asıl sebep bu değil. Ne olacak bilmiyorum, umarım kötü olmaz. Ama olsa da umrumda değil. Yaşamam o kadar gerekli mi ondan bile emin değilim hatta. Belki içmezsem krize girip bitiririm bu işi diye düşünüyorumdur. Bir tarafım ölümü tekrar arzuluyor. Bir taraftan korkuyorum, içimde bir parça da yaşamak istiyor. Ama yaşamam için pek bir sebep de göremiyorum. Aklım çok karışık.
Buraya kadar okuyan var mıdır, sanmam. Beni gerçek hayatımda ciddiye alıyorlar mı ki sanalda alsınlar? Okuyan varsa da hakkını yemeyeyim ama Ama ben yine de yazdım, yazmanın bazı şeyleri çözdüğüne inanıyorum.
Herkese geçmiş olsun.
Biraz uzunca bir hikayem var. Daha doğrusu ben özet geçmeyi beceremiyorum. İsteyen okusun, isteyen okumasın okuyan olacağını da sanmam. Yakın çevremde bunu uzun uzun konuşabileceğim kimsem yok. Ailem dahil. Onların tadını kaçıran bir konu. Çoğu arkadaşım da (arkadaşım var mı orası da şüpheli) hastalığımı bilmiyor, bilen iki tane arkadaşım var, onlarla da aylardır görüşme imkanım olmadı. Onlarla da bu konuları konuşmayız zaten. Onları korkutmaktan, kendimden uzaklaştırmaktan korkarım hep. Zaten anlattığımda da pek anlamıyorlar, bir şey demiyorlar, kafaları karışıyor. Düşününce, ben de yaşamasam anlamazdım. Ama ben bunu etraflıca konuşabileceğim birileri olsun istiyorum. İnsan tek başına bu kadar şey yaşayınca dile getirmek istiyor. Ama damgalanma riskiniz de var. Kim dinler bir tek? Doktor. Ama doktorumla da ayda bir zor konuşuyorum, bazen ona bile imkanım olmuyor. Onun haricinde kime söyleyebilirim ki?
Ben kendimi bildim bileli biraz içine kapanık, mutsuz, alıngan, özgüvensiz, utangaç biriyim. Çok küçükken durum tam tersiymiş, ama zamanla böyle biri oldum. Arkadaşım pek yoktu, beni pek sevmezlerdi de. Haklılardı. Neyse. 8. sınıfta sınav hazırlığı malum, iyice sinir stres sahibi oldum. Mükemmeliyetçi bir insandım hala da öyleyim, takıntılıydım, en iyisi olmalıydı, fen lisesi olsun, sonucum harika olmalı, notlarım çok iyi olmalı, özetle, HER ŞEYİM MÜKEMMEL OLMALI, OLMAK ZORUNDA. Çok da başarılı bir öğrenciydim, sınavlarım genelde yüz gelirdi, doksanın altı notum olduğunu bilmem. Denemelerde sınıfımda birinci olurdum, bazen okulumda. Olamasam da birincilerle yarışabilirdim. Ama yine de yapamamaktan çok korkuyordum, matematikte çok sorunum vardı ve kendime sürekli kızıyordum, kötü şeyler söylüyordum. Sınav yaklaştıkça ben iyice strese girdim. İntihar düşüncesiyle ilk o zaman tanıştım. Hatta okulda tavana asılı bir çengel görüp “acaba bununla kendimi asabilir miyim” diye ciddi ciddi düşündüğümü hatırlıyorum. Neyse sınav günü geldi çattı, ilk oturum güzeldi, ikinciden ağlayarak çıktım. Hiç unutmuyorum, ağlaya ağlaya yolda karşıdan karşıya geçerken kendimi o hızla geçen arabalardan birinin önüne atmak istemiştim, gerçekten çok istemiştim. Ciddi ciddi bunu düşünmüştüm. Ama o zamanlar bunların anormal olduğunu bile bilmiyordum.
Sonra sınav sonuçları açıklandı, fen lisesine gidebiliyorum hatta özel okullar burslu alıyor. Ben yine de sonucumu öğrendiğim gün mutsuzdum biliyor musunuz? Aklımda hep “daha iyisi olmalıydı” düşüncesi… Sonrasında bir özel okula kayıt yaptırdık, bir süre mutluydum, okulla ilgili kaygım ortadan kalkmıştı en azından.
Sonra liseye başladım. Yine çekingenim, akranlarıma yaklaşamıyorum falan. Bazıları arada bir çağırırdı, aralarına katmaya uğraşırdı ama aradan zaman geçince onlar da anladı benden bir şey olmayacağını. Kimseyle ilişki kuramıyordum, öğretmenlerime bir günaydın bile diyemiyordum, birisiyle iletişim kurmam gerektiğinde elim ayağım titriyordu, göz teması kuramıyordum. Sonradan bunların sosyal fobi olduğunu öğrendim. Sosyalleşemedikçe yalnız kalıyordum, yalnız kaldıkça da iyice dibe batıyordum. Zaten ciddi bir özgüven sorunum vardı. Gider kışın ayazında bahçede tişörtle gezerdim, tek başıma. Üşümek iyi geliyordu, biraz da üşüyüp kendime eziyet etmek istiyordum, kendimden öyle nefret ediyordum ki. Tamamen yalnız değildim ama çoğunlukla yalnızdım, bazen kalabalıklar içinde bile yalnızdım. Kendimi rahatlamak için anormal derecede kahve içerdim, gerçekten sağlığımı bozacak derecede içerdim. Bağımlılık noktasına gelmişti. Hala da çok kahve içiyorum, azalttım ama bırakamadım.
Bir süre sonra ben iyice kötüye gittim, intihar düşüncelerim tekrar başladı, üstelik artarak. İntiharla ilgili planlar, araştırmalar yapıyordum. Zihnim hep bunlarla meşguldü. Çok mutsuzdum. Sosyal ilişkilerim çok kötüydü. Ders başarım da habire düşüyordu. Takıntılarım çok artmıştı sonradan okb teşhisi de kondu. En sonunda psikiyatriste gittim. İlk başta basit bir depresyon olduğunu söyledi aileme. Sonra beni tekrar çağırdı, dolaylı da olsa intihar konusunu açtım. Adamın yüzündeki ifadenin net bir şekilde değiştiğini hatırlıyorum. Bu sefer endişelendi, dört gün sonra tekrar gelmemi istedi. Gittik, bu sefer de beni hastaneye yatırmak istediğini söyledi. Kabul etmedim. Beni sık sık kontrole çağırıyordu, her hafta gidiyordum. Birkaç kere daha bu hastane konusunu açtı, neden kabul etmediğimi de sordu. Herkes bana deli der dedim, hemşireler bile bana deli gözüyle bakar dedim. Adam korkuyordu fark ediyordum, bir keresinde yine intihardan konuşurken işte gelecek hafta gelecek misin geleyim mi ne zaman geleyim falan, çok net hatırlamıyorum ama söylediğim bir şeyin üstüne “inşallah haftaya intihar etmezsin” demişti, beni haftaya görüp göremeyeceğinden emin değildi bile. Benle anlaşmaya çalıştı bilmiyorum doktoruyla bu tarz bir anlaşma yapan var mı, intihar etmeyeceğime dair bir söz almaya çalıştı. Ben de yapmadım. Ama sürekli kendime zarar veriyordum. Kendimi kesiyordum, gereksiz yere bir sürü ilaç içiyordum. Bunlar arttıkça doktor iyice korkmaya başladı. Hep tek başıma giderdim, aileme bir şey diyemesin diye. Artık iş öyle bir boyuta gelmişti ki, bir daha tek başıma gelirsem kabul etmeyeceğini söyledi. Çok üzülmüştüm o zaman, kızmıştım, ama şimdi düşününce anlıyorum. Ben olsam ben de o durumdaki bir hastanın ailesine haber verme ihtiyacı duyardım. Hele ki o yaşta. Ara ara duygudurum dalgalanmaları yaşamaya başlamıştım, bazen çok coşkulu hissediyordum, sordum, “ben bipolar olabilir miyim, korkuyorum” dedim, bana “belki olabilir ama ben bipoları eğer nasıl kontrol edebileceğini bilirsen denizde sörf yapmaya benzetiyorum” demişti, hala unutmuyorum o lafını, bazen o şekilde teselli buluyorum. Ama ciddi bir manik dönem geçirmediğim için öyle bir tanı koymadı. Sonra bir kere ailemle gittim, sonra da bir daha gitmedim. İlaçları da bıraktım. İyiyim sanmıştım. Sonra lise ikiye geçtim. Öğretmenlerim aileme sürekli özgüvensiz, mutsuz olduğumdan bahsediyorlardı. Bu sefer de psikoloğa götürdüler. Psikolog da halimi iyi görmedi ki ikinci seansta psikiyatriste gitmemi söyledi. Başka birine gittim bu sefer, o da farklı ilaçlar yazdı. Yine pek iyi değildim. Bu doktor gelecek ay kontrole çağırmıştı, gittim, aynı ilaçlarla devam. İki hafta sonra ne oldu, kendimi öldürmeye çalıştım. Hiçbir şey yapamadım, tam yapacakken yakalandım, hareketlerim o kadar tuhaftı ki zaten tedavi gördüğümü bilen kişiler anlamıştı bir delilik yapacağımı, tabii ben o sırada o kadar kötüyüm ki resmen kontrolsüz hareket ediyorum, kimse fark etmez sanıyorum. Engel oldular, sonra doktorun hastanede olduğu ilk gün gittik. Anlattık, duygudurum dalgalanmalarından bahsettim. İlk defa bir bipolar ilacı yazıldı. bu arada ben halüsinasyonlar görüyorum falan. Gerçek olmadıklarını bilsem de görüyordum. Sonra ben daha yetkin bir doktora gittim, dedi ki psikotik şeyler de var benim seni yatırmam lazım. İstemedim ama kabul etmek zorunda kaldım. Bir ay sonra servise aldılar bu dönemde benim bir girişimim daha oldu, hastaneye yatana kadar tedavime bakan doktora anlatınca o hızlandırdı süreci, acil diye. Bu dönemde ben sigara da içtim, alkol de aldım, kendime çok fazla zarar da verdim. En dipteyken de yatırdılar.
Yatışın ilk günleri çok mutsuzdum, sürekli ağladım, kafamı duvara vuruyordum, kapıları zorluyordum kaçmak için, hastalara “buradan nasıl kaçılır” diye soruyordum sonradan baya geyiğini yaptık, çok güldük, hepsi “sen öyle bir geldin ki biz korktuk bu kız deli diye” dedi, ha sonradan servisin en normali ben oldum o ayrı konu :) bu süreç içinde yine ilaç değişimine gidildi, ilk defa lityum kullandım. Çok yüksek dozda antipsikotik kullandım. Ama yine kesin bir tanı yok. Bir hafta sonra vizite gelen doktora takıntılardan bahsedince “bu çocukta okb varmış neden antidepresan vermediniz” diye antidepresan başladı. Kullandığım 3. ssri oldu o da :) yeni bir ilaç daha verdiler, birkaç gün sonra da dozunu artırdılar (bipolar bozuklukta antidepresanı yüksek dozda kullanmak maniye yol açar). Sonra ne oldu, sonraki vizitte dedim ki ben çok kötüyüm. Yerimde duramıyorum, ağlıyorum falan. Sonra bunlar bi korktu tabii kıyamam benle ilgilenen asistanın yüz ifadesi değişti hocam dün iyiydi diyor, gerçekten de iyiydim noldu şimdi ben de ayrı şaşırdım sonra hoca bana iyice anlattırdı, eskiden olan aşırı coşkulu zamanlarımı da anlattım. İşte bu sefer bipolar dediler. Enteresandır ki benim hiçbir zaman haftalar süre mani ataklarım olmadı, hatta o yüzden bazı raporlarda bipolar yazarken bazılarında tanımlanmamış duygudurum bozukluğu yazıyor, daha doğrusu ilaç raporlarında bipolar, taburcu raporunda öbürü yazıyor. Sonradan araştırdıkça ben tip2 olduğumu düşündüm, çok şiddetli maniler geçirmiyordum ama hipomani yaşıyordum ve depresyonum vardı. Çok aşırı ve ani duygudurum değişimleri yaşardım hala da böyle bu durum. Beni aldılar bir saat bipolar ne onu anlattılar, psikoeğitim deniyormuş ona da. Zaten bildiğim bir hastalıktı ama iyice detayını öğrendim orada. Benim orada durduk yere benim de anlamadığım ağlama krizlerim tutardı, çok kötü olurdum, sakinleştirici verirlerdi.
Sonrasında taburcu oldum. Lityum gitti başka bir ilaç geldi, kendisiyle bir seneden fazladır beraberiz. Antipsikotikle iki senedir beraberiz. İlaçlarımı ne zaman aksatsam, maniye doğru kayıyorum. Geçen hafta doğru dürüst içmedim, hayatımda öyle mani geçirdiğimi hatırlamıyorum. Sürekli kendi kendime konuşuyordum, halüsinasyonlar tekrar başlamıştı, anormal derecede hiçbir şey olmasa bil gülüyordum, kollarım kesik içinde kalmıştı, arada bir ağlıyordum, iştah uyku falan kalmamıştı hiçbir şey yiyemiyordum, düşünce uçuşması yaşıyordum resmen düşünceler birbiriyle yarışıyordu, kafamın içi hiç susmadı ve ben hiçbir şeye odaklanamadım, en basit soruyu bile çözemez hale geldim. Tiklerim başladı, intihar düşünceleri tekrar başladı. İlk yattığımdaki halimin manik dönemine dönmüş gibiydim. Sonra biraz mantıklı düşünebildiğimde, bu böyle olmaz, dedim ve ilacımı aldım. Geçti. Ama sonra ben salak gibi ne yaptım? İki gündür yine ilaç almadım. Bu gece de almadım ve saat 4 olduğu halde uyanığım, kahve falan da içmedim, bir bardak çay sadece. Zerre uykum yok (uyumayı çok severim normalde). Gecenin 2 sinde gittim saçımı düzleştirdim makyaj falan yaptım. Düzleştirirken de yerimde duramadım. Şimdi sakinledim tekrar, ama uyuyamıyorum. İşin garibi gidip o ilaçları içmek de istemiyorum. Doktor bunun bir tür kendine zarar verme olduğunu söylemişti. Neden içmiyorsun derseniz, inanın bilmiyorum. Ders çalışmama engel olduğunu düşünüyorum ama asıl sebep bu değil. Ne olacak bilmiyorum, umarım kötü olmaz. Ama olsa da umrumda değil. Yaşamam o kadar gerekli mi ondan bile emin değilim hatta. Belki içmezsem krize girip bitiririm bu işi diye düşünüyorumdur. Bir tarafım ölümü tekrar arzuluyor. Bir taraftan korkuyorum, içimde bir parça da yaşamak istiyor. Ama yaşamam için pek bir sebep de göremiyorum. Aklım çok karışık.
Buraya kadar okuyan var mıdır, sanmam. Beni gerçek hayatımda ciddiye alıyorlar mı ki sanalda alsınlar? Okuyan varsa da hakkını yemeyeyim ama Ama ben yine de yazdım, yazmanın bazı şeyleri çözdüğüne inanıyorum.
Herkese geçmiş olsun.