- 28 Kasım 2007
- 1.059
- 52
- 32
Hiç olmadığın kadar yoktun hayatımda ve belki yaşadığım bir hayat bile yoktu.Tutunamadım sevdana... Yosun tutmuş dallar gibiydi kolların hep. Her dokunduğumda kayıyordum sevdandan. Ve ne acı ki, benden başka bana destek verecek kimsem yoktu. Sen bile yoktun... Ben hep senin yokluğunda yaşadım sevdamı. Dalların kaygandı çünkü... Hiç olmadığın kadar yoktun hayatımda ve belki yaşadığım bir hayat bile yoktu. Hatırladığım tek şey yokluğun.Hep kimsesizliğin..Hep sessizliğin..Sen hep çalmayan telefonlarımdın. Duyulmayan aşk fısıltılarım. Dünyayı suskunluğa bürümem bile yetmezdi sana. Sen hemen kendine yeni bir dünya yaratırdın. Bense senin o yeni dünyanın kapısında kimsesiz bir çocuk gibi beklerdim. Güneş doğardı... Güneş batardı... Ama senin kapıların asla kımıldamazdı. Bense susardım... Yokluğunu sessizliğe kurban ederdim. Hıçkırıklarımı bile sustururdum. Susar ve kapını açmanı beklerdim. Sense beni her fark edişinde beni bilmediğim kimliksizliklere bürürdün. Üzerime zorla giydirilmiş gibi hissettiğim kimlikler yüzünden kapının açılmasına bile sevinemezdim. Çünkü bilirdim; açılan her kapının ardında yine sensizliğin olurdu. Aslında beni dünyana almak için açmazdın kapılarını. Açılan kapıların sadece kendine yeni bir dünya yaratma telaşın olurdu. Bilmezdin sen... bilemezdin... Yarattığın dünyalarının kapılarında bekleyen o sessizlik olmasa, dört duvardan başka bir şeyin olmayacağını bilemezdin. Senin dünyalarının gizemi bendim. Benim varlığımı kapının ardında bilmekti dünya. Ve hep bu yüzden başka kapıları özlerdin. Hep yeni beklemeleri... Yeni sessizlikleri... Bilirdin ki; kapının önü hep dolu olacak... Bilirdin ki; sessizlik orada öylece dinginliği bozmanı bekleyecek... Ama ben de bilirdim ki HAYAT SONSUZ SESSİZLİK...