Merhaba…
Hikayemi benim gibi olanlar için yazmak istedim… Benim gibi hissedenler için… Belki de bütün bu sıkıntılardan hiç haberi olmadan bir evlat sahibi olmayı mucize değil doğal bir süreç gibi görenlerin yanılgılarını anlaması için…
2009 yılının Şubat ayında gittiğim bir doktordan öğrendiğim, inanamadığım ama kabullenmek zorunda olduğum bir gerçekle karşılaştım. Evleneli yaklaşık 5 ay olmuştu. Sadece kontrol için gittiğim doktor bana Erken Yumurta Yetmezliği teşhisi koydu… FSH 13…
34 yaşında hayatı boyunca çocukları olsun istemiş biri için kabullenmesi zor bir durumu doktor gözlerini kaçırmadan, yüzüme bakaaa baka söylemişti. Ne kadar üzüntülü bir ifade takınmış olsa da kalbinizde açılan yara hakkında en ufak bir fikri olmadığını anladığınız bir insanın yüz ifadesiydi bu… O yüz eşliğinde söylenen birkaç kelime “hemen vakit geçirmeden çalışmalara başlayın… Aksi takdirde elinizdeki son şansıda kaçırabilirsiniz!..” Bu kadar basit öyle mi? Kaçırabilirim! Tren gibi… Vapur gibi… Otobüs gibi…
Tek başına gitmiştim doktora, yalnızdım bu sözleri duyduğumda ve iyice yalnızlaşmıştım. Dokunsalar ağlayacaktım ama dokunacak kimse yoktu yanımda… Aslında o an, belki de o kelimeleri duyduğum o birkaç saniye kimsem yoktu benim. Sanki hiç olmamıştı. Köprü altında düşüp kalmış, üstü başı pis içinde, kokuşmuş, aç- susuz zavallı yaşlı bir kadındım sanki.
Doktor elinden geleni yapacağını 3- 4 ay denememiz gerektiğini eğer olmazsa hemen tüp bebek çalışmalarına başlamak gerektiğini eklemişti ardından… Her ay yumurta rezervim hakkında bilgi alabilmek adına doktora gitmem gerekiyordu… Bu sözlerin ardından arabaya bindim işe gitmeliydim. Hiçbir şey olmamış gibi. Oysa içimde koskoca bir boşluk oluşmuştu rüzgar önden giriyor arkadan çıkıyordu sanki. Üşüyordum ve beni ısıtacak tek şey elimden alınmak üzeriydi. Hamile kalamazsam, çocuk sahibi olamazsam kadınlığım ne olacaktı. Gerçek bir kadın olmayacak mıydım? Yaratım sürecine tanıklık edememek, vesile olamamak, bir evlat, bir insan yetiştiremeyecek olmak beni ne kadar etkileyecekti. Peki, yarım bir kadın olarak mı hissedecektim kendimi yoksa insanlar beni öyle mi addedecekti. Etrafa nasıl bakacaktım. Çocuklara, babalara, annelere… Onlar bana nasıl davranacaktı… Sorulara nasıl dayanacaktım? Çevreyle paylaşmalı mıydım? Destek almalı mıydım?
Eşime anlatırken çok ağladım bir tek o zaman çok ağladım… Diğer ağlamalarım geçiciydi ve sanki bir tek ona anlatırken kalıcıydı. O ay hayatı sorguladım, sonra kendimi, sonra kocamı, işimi, sevdiklerimi, sevmediklerimi… Kızgındım. Üzgündüm. Yara almıştım. Hırslıydım. Çabalamaya kararlıydım. Durumu benim gibi olanları aradım internette… İşim gücüm saatlerce onları okumaktı. Bir umut aradım… Tutunacak bir dal. Başarı hikayeleri aradım… Bana güç verecek bir iki söz aradım… Aradığım şey aslında “…korkmayın ben başardım!” nidasıydı… Ama o kadar azlardı ki… Tüp bebek olmadan kendi kendine başaranların hikayeleri ya yoktu ya da yeterli değildi. Forumların içinde yok oluyordum saatlerce. Doktorlarını, kürlerini, ailevi ilişkilerini, çevrede yaşadıklarını… Bir dizi izler gibi izliyordum sanal arkadaşlarımı. Ben yazmıyordum, konuşmalarına katılmıyordum ama onları izliyordum, anlıyordum. Okumuş, kültürlü kadınların bu uğurda neler yapabileceklerini ne cahilce arayışlar içine girdiklerini, kendilerine gülerken üzüldüklerini okudum. Ve bende aynılarını her an yapabilirdim. Eşine destek olmak adına araştırmaların içinde boğulan ve kadınların formuna üye olup onlarla konuşan bir erkeğe bile rastladım. Sonra tüm ilaç gruplarını, alternatif tıbbı, masaj yöntemlerini, nefes tekniklerini araştırdım. Hatta başarmış bir anne adayının tavsiye ettiği bir kitabı yurt dışında bulup alan eşim sayesinde Türkçeye çevirmesi için ablama verdim. Önce ne yenebilir, ne içilebilirle başladım. Herkesin ortak yaptığı, mantığıma uyan şeylerle ilgilendim. Östrojen artsın diye… Kan dolaşımı çoğalsın diye…
İncir kürüne başladım. Onunla birlikte bal, tarçın, çöre otu karışımı yedim. Bebe asprini içtim. Doktora sordum ve DHEA almaya başladım günde 3 adet… Folik asit almaya başladım. Arada adaçayı içiyordum. Sağlıklı beslenmeye çalıştım.
Regl zamanım gelmişti ancak hastalanmadım… Hamile olmadığımı hissediyordum yani bir terslik vardı… Doktora gittim ve hayatımda ilk defa içimde bir kist büyütmüş olduğumu öğrendim… Regl olmak için ilaçlara başladık… Soğan suyu içtim günlerce…(Faydasını görmedim) Ve ben bir ay kanama geçirdim… Bu kistin sebebini çok iyi biliyordum. Üzüntü, kafaya takma, incir suyu, bal çöre otu tarçın karışımı, adaçayı, asprin fazla gelmişti… Doktora göre ise bu kistin anlamı doğurganlığını yitiren bir vücudun reaksiyonuydu . Ertesi ay normale dönmüştü her şey ancak doktorun söylediğine göre yumurta rezervim daha da azalmıştı… İlk muayenede 8 adet iken artik 4 veya 5 idi… Büyümesi gereken 1 adet yumurtanın da ne kadar büyüdüğü belirsizdi. Mail destekleri esnasında ablamın arkadaşı bana yumurtlama sürecini gösteren bir alete sahip olduğunu ve gönderebileceğini söyledi. Her sabah yaptığım testle yumurtlama sürecini yakalayabilecektim. Bu aleti kullandığım ilk ay yumurtam büyümüş ve çatlamıştı ama bebek yoktu ikinci ay ise yumurtlama bile olmamıştı. Doktor oluşan kistten hoşlanmadığını durumun git gide kötüye gittiğini söylüyordu. Ayrıca eşimin durumunu bilmediğimizi onunda kontrol olması gerektiğini belirtmişti. Böylece eşimin tetkikine başladık.
Ve sonuç inanılmazdı, şaka gibiydi… Acı dolu gözlerle bakarken tebessümle güldüğüm en korkunç şakaydı… Eşimin ilk eşinden çocuğu olmasına rağmen artık çocuk sahibi olması zorlaşmıştı. Çünkü Sperm Morfolojisi %1 di… Doktor bana ilkinden biraz daha acınası bir ifadeyle bakarak acilen Tüp Bebek yapmamız gerektiğini, normal yolla çocuk sahibi olabilme ihtimalimizin bizim şartlarımızda %1 olduğunu, tüp bebekle ise en iyi ihtimalle %40 oranında çocuk sahibi olabileceğimizi söyledi. O da kaç deneme gerekir, belli değildi… Maddi olarak defalarca deneme şansına sahip değildik. Ama ilki için kendimizi hazırlamamız gerekiyordu. Kendimle ilgili gerçeği Şubat ayında öğrenmiştim ve Temmuz ayındaydık. Ancak eşimin durumunu öğrendikten sonra daha güçlenmiştim sanki. İnternet sitelerinden tüm yaşananları, gelişmeleri üzüntülü hikayeleri okumayı bıraktım. Hiç okumadım. Araştırmaları da bıraktım. Gün hesabı yapmayı da… O bir ay içinde DHEA yı bıraktım. Yaklaşık 5 ay kullanmıştım. Folik asidi hiç bırakmadan devam ettim. Bebe aspirini ara ara aldım. Nefes egzersizini ve femoral masajı kendimi sıkmadan aklıma geldikçe yaptım. Kadınlara özel bir vitamin almaya başladım. Üzülmeyi bıraktım ve olacağına inanmaya başladım. Bu kadar terslik üst üste gelemezdi. Dünyada büyük acılar vardı. Çocuklarını kaybeden anneler… Ebeveynlerini kaybeden çocuklar… Kanser gibi hastalıklar. Onlar ayaktaydı, bana ne oluyordu… Her şey iyi olacaktı biliyordum bu bir histi. Bu hissi belki ben yarattım, belki kuantuma inananlar, belki düşünce gücünü savunan yazarlar, belki de kendi kendine oldu bilmiyorum. Ama benim bebeğim olacaktı buna inanıyordum. Nasıl olurdu ne zaman olurdu bilmiyordum. Belki donörle, belki evlat edinerek, belki doğal yoldan… Bilmiyordum… Ama olacaktı… Allahtan istedim. Allaha çok kısa bir süre isyan ettim. Ama biliyordum ki bir tek o bana bebeğimi verebilirdi. Buna bir an için inanmasam isyan da etmezdim zaten. İsyanım kısa sürdü çünkü bu başkaldırı beni korkuttu daha kötüsü olabilirdi çünkü. Benim inancıma göre tüm evren, düşünceler ve ben bir bütünün parçalarıydık. Allah inancı, kuantum, iyi düşünce teknikleri benim kafamda hiç çelişmedi. Dini vecibelerini gerçekleştiren biri değilim, dini kuralları uygulamam. Ama dua ederim. Fetih ve Meryem sürelerini okudum ve Allah’tan istedim. Bilgisayar şifremi bebekbebek yaptım. Yıllarca önce annemin olması muhtemel bebeğim için aldığı şeyleri tozlu kutulardan çıkardım ve bebeğimin odası yapmak isteğim odaya koydum. Onun için hazırlanmak istedim. Ufak hareketlerle kimseye hissettirmeden sanki gelecek bebeğimle iletişime girdim. Aldığım bir bluzu geniş aldığımı hatırlıyorum. Hamile kalınca da giyerim düşüncesiyle… Sigarayı azalttım günde 3 adet içtim. BU ARADA ÖNEMLİ OLDUĞUNA VE FAYDASINA İNANDİĞİM KEÇİBOYNUZU KURUNU eşime 3 ay uygulamıştım ve devam ediyordu zaten… Ablamın arkadaşının tavsiyesi üzerinin henüz sahip olmadığım bebeğime bir oyuncak aldım, başucuma koydum. Her akşam ona asıl sahibini getirmek için uğraştığımı düşünerek baktım. İLGİSİ VAR MI BİLMİYORUM AMA O DÖNEM GENE RAMAZAN AYIYDI VE ÇOK SEVDİĞİM İÇİ HERGÜN HURMA YEMİŞTİM.
Oysa dışarıda gerçek farklıydı. Doktor tüp bebeği derhal Ağustosta denemek gerektiğini söylemiş ilaç isimleri vermeye başlamıştı. Çok acelesi vardı. Hemen, vakit kaybetmeyelim diyordu. Karamsardı. Ben karamsar değildim. Üzgündüm sadece... Daha en başında olmama rağmen tüm bunları yaşamak çok ağırdı. Ve yıllarca yaşanabilirliliği olan bir gerçekti. Çevremden tüm hislerimi saklamak, çocuk için bahaneler bulmaya başlamakta zordu. Menopoza girinceye kadar hayatım; ilaçlar, doktor tavsiyeleri, kürler, aldığım hormonlar yüzünden kanser riskiyle geçebilirdi. Yaşamım boyunca bebek sahibi olmaya çalışmak konusunda kararlıydım ama tüm bu çabalardan masraflardan ve çilelerden korkuyordum.
Ancak içimde bir ay daha denemeliyim hissi doruk noktasındaydı. Böylece ben 1 ay daha beklemek istediğimi söyledim doktora. 1 ay daha beklemek istiyordum. Hazır olmak için miydi? Doğal yollardan olma umudumu yitirmemiş miydim? İlaçlardan ve getireceklerinden mi korkuyordum? Bilmiyordum. Ama beklemeliydim. İçimde bir şey 1 ay daha diyordu… 1 ay daha…
6 ay boyunca tüm bu süreci kimseyle paylaşmak istemedim aslında. Eğer herkes bilirse tüm dünya bu durumu onaylayacaktı. Onaylansın istemedim. Acıyan, üzülen yüzler görmek istemedim. Çocuk sahibi olan kişilerin yanımda çocuklarından bahsetmemeye çalışmasını istemedim. Konuyu oturup uzun uzun kimseyle tartışmak istemedim. Kafam karışsın istemedim. Bin bir adet doktor önerisi istemedim. Bunu da dene şunu da dene sözleri istemedim. Beni düşünen beni sevenlerin desteği bana faydalı değil zararlı olacaktı, biliyordum. Yaslandığım hangi omuz üzüntümü dindirebilirdi ki…
Bu arada hafif bir grip atlatıyordum. Bayramda başka bir şehirde yaşayan ablam ve eniştemin evine gidecektik hasta olmak istemiyordum ve dönüşte de tüp bebek için ilaçlara başlayacaktım. Her şey için zinde olmalıydım. Bu şehir gezisi ruhuma iyi gelecekti ilaçta alırsam gribi de atlatacak tüp bebeğe hazır olacaktım. Ancak içimden bir ses ilaç alma diyordu. Sadece bir kez basit bir ilaç aldım. Tüp bebek denemesi için anneme ihtiyacım vardı. Artık ona söylemeliydik. Ablamlarda hep birlikte anneme söyleyecektim, alıştıra alıştıra… Söyledik… Ama annem hiç tepki vermedi “…olur olur merak etmeyin…” dedi… Şaşırdık. Durumu anlayıp anlamadığını defalarca teyit ettik. Anlamıştı. Ama olmayacağına inanmıyordu. Olacaktı.
Regl günüm eve dönüş günüydü. Yolda sırtım belim ağrımaya başlamıştı bile... Eve geldik hastalanmamıştım. O gece aklıma hamile miyim acaba diye bir düşünce bile gelmeden uyudum Ertesi sabah yataktan bir ok gibi kalktım eşime hiç bir şey söylemeden çok önceleri için aldığım gebelik testini açtım ve yaptım. Kenara koydum dişlerimi fırçaladım, Saçımı düzelttim ve fütursuzca teste baktım. O ana kadar her şeyi biri beni yönetiyormuşçasına yaşadım. Ben bir kuklaydım ve yapmam gerekeni yapıyordum. Teste bir daha baktım. Tek çizginin yanında belli belirsiz bir çizgi daha… Eşimin yanına gittim, onu uyandırdım ve orada kaç çizgi olduğunu sordum. Emin değildi ama iki tane gibi diyordu. Ayağa kalktı heyecanlanmamam gerektiğini gidip bir kan tetkiki yaptırmamı, heveslenmememi sakin olmamı tembihledi ve beni işe uğurladı. O kadar sakindim ki. O kadar kendime hakimdim ki. Bir yanım evet işte bu diyordu, diğer yanım doktor %1 dedi kızım deli misin diye bağırıyordu.
Kimseye bir şey söylemeden öğle tatilinde kanımı verdim ve beklemeye koyuldum. Zaman geçmiyordu. Geçmek bilmiyordu. Tetkik sonucu çok geç çıktı… Saat 17.30’da…Sonucu telefonda alıyordum ama hemşire sonucu uzattıkça uzatıyordu. Tüm konuşmalarının sonunda hamilesiniz dedi. Eşimi aradım ve gayet sakin bir şekilde tebrik ederim, baba oluyorsun dedim. İlk önce inanmadı. “….Değilsin değil mi? Bu kadar sakin bağırmadan ağlamadan sevinç gösterisinde bulunmadan haber vermezsin” dedi. Ama hamileydim. Çok mutluydum. Çok mutluydum. Allah’ın bir mucizesiydi. Ama bağırmadım, sevinç gösterileri yapmadım, ağlamadım… Çünkü biliyordum ki onu veren güç istediği zaman geri alabilirde… O andan itibaren tek düşüncem onun benden ayrılmaması, sağlıklı olmasıydı. Bu arada merak edenler için o bir erkek…
Umudum ve sizler için tek temennim bir an önce, tez zamanda bu sevince ve mutluluğa kavuşmanız. Dilerim Allah’tan kucaklarınızı evlat sevgisiyle doldursun. Ben biliyorum ki eğer hak etme derecesi var ise bu öncelik hayatta bu sıkıntıyı çekmiş ya da çeken anne baba adaylarının hakkı olsa gerek. Ben bugün biliyorum ki eğer isterseniz olur… Öyle ya da böyle… Her ne şekilde olursa olsun olacaktır. Ben her biriniz için tek tek kişi kişi olacağına inanıyorum. Sizde inanın. Önce derin bir nefes alın ayaklarınızı dibe vurun ve suyun yüzüne çıkın. Her şey geride kalsın. İnanın. Kendinizi öyle ya da böyle hırpalamayın. İnanın. Ben bir örneğim. Olması ihtimali %1 şans verilmiş bir örneğim… İnanın… Olacak… Olmalı… Öyle ya da böyle! Doğal yoldan, tüp bebek tedavisiyle, evlat edinerek, donör alarak… Hiç fark etmez deyin. Diyebilin! Anne ya da baba olmayı bekleyen, bunu için maddi ve manevi çırpınan bir evlat sahibi olmanın değerini bilecek kişilersiniz siz… Sizin olmayacakta kimin olacak diyenlere inanın. Bir yerde bir gün bir yumurta ve sperm, ya da bir cenin, ya da bir bebek ya da bir çocuk sizi seçecek ve evinizin yuvanızın tam da ortasında size kucak açacak… İnanın ve vazgeçmeyin…
Hikayemi benim gibi olanlar için yazmak istedim… Benim gibi hissedenler için… Belki de bütün bu sıkıntılardan hiç haberi olmadan bir evlat sahibi olmayı mucize değil doğal bir süreç gibi görenlerin yanılgılarını anlaması için…
2009 yılının Şubat ayında gittiğim bir doktordan öğrendiğim, inanamadığım ama kabullenmek zorunda olduğum bir gerçekle karşılaştım. Evleneli yaklaşık 5 ay olmuştu. Sadece kontrol için gittiğim doktor bana Erken Yumurta Yetmezliği teşhisi koydu… FSH 13…
34 yaşında hayatı boyunca çocukları olsun istemiş biri için kabullenmesi zor bir durumu doktor gözlerini kaçırmadan, yüzüme bakaaa baka söylemişti. Ne kadar üzüntülü bir ifade takınmış olsa da kalbinizde açılan yara hakkında en ufak bir fikri olmadığını anladığınız bir insanın yüz ifadesiydi bu… O yüz eşliğinde söylenen birkaç kelime “hemen vakit geçirmeden çalışmalara başlayın… Aksi takdirde elinizdeki son şansıda kaçırabilirsiniz!..” Bu kadar basit öyle mi? Kaçırabilirim! Tren gibi… Vapur gibi… Otobüs gibi…
Tek başına gitmiştim doktora, yalnızdım bu sözleri duyduğumda ve iyice yalnızlaşmıştım. Dokunsalar ağlayacaktım ama dokunacak kimse yoktu yanımda… Aslında o an, belki de o kelimeleri duyduğum o birkaç saniye kimsem yoktu benim. Sanki hiç olmamıştı. Köprü altında düşüp kalmış, üstü başı pis içinde, kokuşmuş, aç- susuz zavallı yaşlı bir kadındım sanki.
Doktor elinden geleni yapacağını 3- 4 ay denememiz gerektiğini eğer olmazsa hemen tüp bebek çalışmalarına başlamak gerektiğini eklemişti ardından… Her ay yumurta rezervim hakkında bilgi alabilmek adına doktora gitmem gerekiyordu… Bu sözlerin ardından arabaya bindim işe gitmeliydim. Hiçbir şey olmamış gibi. Oysa içimde koskoca bir boşluk oluşmuştu rüzgar önden giriyor arkadan çıkıyordu sanki. Üşüyordum ve beni ısıtacak tek şey elimden alınmak üzeriydi. Hamile kalamazsam, çocuk sahibi olamazsam kadınlığım ne olacaktı. Gerçek bir kadın olmayacak mıydım? Yaratım sürecine tanıklık edememek, vesile olamamak, bir evlat, bir insan yetiştiremeyecek olmak beni ne kadar etkileyecekti. Peki, yarım bir kadın olarak mı hissedecektim kendimi yoksa insanlar beni öyle mi addedecekti. Etrafa nasıl bakacaktım. Çocuklara, babalara, annelere… Onlar bana nasıl davranacaktı… Sorulara nasıl dayanacaktım? Çevreyle paylaşmalı mıydım? Destek almalı mıydım?
Eşime anlatırken çok ağladım bir tek o zaman çok ağladım… Diğer ağlamalarım geçiciydi ve sanki bir tek ona anlatırken kalıcıydı. O ay hayatı sorguladım, sonra kendimi, sonra kocamı, işimi, sevdiklerimi, sevmediklerimi… Kızgındım. Üzgündüm. Yara almıştım. Hırslıydım. Çabalamaya kararlıydım. Durumu benim gibi olanları aradım internette… İşim gücüm saatlerce onları okumaktı. Bir umut aradım… Tutunacak bir dal. Başarı hikayeleri aradım… Bana güç verecek bir iki söz aradım… Aradığım şey aslında “…korkmayın ben başardım!” nidasıydı… Ama o kadar azlardı ki… Tüp bebek olmadan kendi kendine başaranların hikayeleri ya yoktu ya da yeterli değildi. Forumların içinde yok oluyordum saatlerce. Doktorlarını, kürlerini, ailevi ilişkilerini, çevrede yaşadıklarını… Bir dizi izler gibi izliyordum sanal arkadaşlarımı. Ben yazmıyordum, konuşmalarına katılmıyordum ama onları izliyordum, anlıyordum. Okumuş, kültürlü kadınların bu uğurda neler yapabileceklerini ne cahilce arayışlar içine girdiklerini, kendilerine gülerken üzüldüklerini okudum. Ve bende aynılarını her an yapabilirdim. Eşine destek olmak adına araştırmaların içinde boğulan ve kadınların formuna üye olup onlarla konuşan bir erkeğe bile rastladım. Sonra tüm ilaç gruplarını, alternatif tıbbı, masaj yöntemlerini, nefes tekniklerini araştırdım. Hatta başarmış bir anne adayının tavsiye ettiği bir kitabı yurt dışında bulup alan eşim sayesinde Türkçeye çevirmesi için ablama verdim. Önce ne yenebilir, ne içilebilirle başladım. Herkesin ortak yaptığı, mantığıma uyan şeylerle ilgilendim. Östrojen artsın diye… Kan dolaşımı çoğalsın diye…
İncir kürüne başladım. Onunla birlikte bal, tarçın, çöre otu karışımı yedim. Bebe asprini içtim. Doktora sordum ve DHEA almaya başladım günde 3 adet… Folik asit almaya başladım. Arada adaçayı içiyordum. Sağlıklı beslenmeye çalıştım.
Regl zamanım gelmişti ancak hastalanmadım… Hamile olmadığımı hissediyordum yani bir terslik vardı… Doktora gittim ve hayatımda ilk defa içimde bir kist büyütmüş olduğumu öğrendim… Regl olmak için ilaçlara başladık… Soğan suyu içtim günlerce…(Faydasını görmedim) Ve ben bir ay kanama geçirdim… Bu kistin sebebini çok iyi biliyordum. Üzüntü, kafaya takma, incir suyu, bal çöre otu tarçın karışımı, adaçayı, asprin fazla gelmişti… Doktora göre ise bu kistin anlamı doğurganlığını yitiren bir vücudun reaksiyonuydu . Ertesi ay normale dönmüştü her şey ancak doktorun söylediğine göre yumurta rezervim daha da azalmıştı… İlk muayenede 8 adet iken artik 4 veya 5 idi… Büyümesi gereken 1 adet yumurtanın da ne kadar büyüdüğü belirsizdi. Mail destekleri esnasında ablamın arkadaşı bana yumurtlama sürecini gösteren bir alete sahip olduğunu ve gönderebileceğini söyledi. Her sabah yaptığım testle yumurtlama sürecini yakalayabilecektim. Bu aleti kullandığım ilk ay yumurtam büyümüş ve çatlamıştı ama bebek yoktu ikinci ay ise yumurtlama bile olmamıştı. Doktor oluşan kistten hoşlanmadığını durumun git gide kötüye gittiğini söylüyordu. Ayrıca eşimin durumunu bilmediğimizi onunda kontrol olması gerektiğini belirtmişti. Böylece eşimin tetkikine başladık.
Ve sonuç inanılmazdı, şaka gibiydi… Acı dolu gözlerle bakarken tebessümle güldüğüm en korkunç şakaydı… Eşimin ilk eşinden çocuğu olmasına rağmen artık çocuk sahibi olması zorlaşmıştı. Çünkü Sperm Morfolojisi %1 di… Doktor bana ilkinden biraz daha acınası bir ifadeyle bakarak acilen Tüp Bebek yapmamız gerektiğini, normal yolla çocuk sahibi olabilme ihtimalimizin bizim şartlarımızda %1 olduğunu, tüp bebekle ise en iyi ihtimalle %40 oranında çocuk sahibi olabileceğimizi söyledi. O da kaç deneme gerekir, belli değildi… Maddi olarak defalarca deneme şansına sahip değildik. Ama ilki için kendimizi hazırlamamız gerekiyordu. Kendimle ilgili gerçeği Şubat ayında öğrenmiştim ve Temmuz ayındaydık. Ancak eşimin durumunu öğrendikten sonra daha güçlenmiştim sanki. İnternet sitelerinden tüm yaşananları, gelişmeleri üzüntülü hikayeleri okumayı bıraktım. Hiç okumadım. Araştırmaları da bıraktım. Gün hesabı yapmayı da… O bir ay içinde DHEA yı bıraktım. Yaklaşık 5 ay kullanmıştım. Folik asidi hiç bırakmadan devam ettim. Bebe aspirini ara ara aldım. Nefes egzersizini ve femoral masajı kendimi sıkmadan aklıma geldikçe yaptım. Kadınlara özel bir vitamin almaya başladım. Üzülmeyi bıraktım ve olacağına inanmaya başladım. Bu kadar terslik üst üste gelemezdi. Dünyada büyük acılar vardı. Çocuklarını kaybeden anneler… Ebeveynlerini kaybeden çocuklar… Kanser gibi hastalıklar. Onlar ayaktaydı, bana ne oluyordu… Her şey iyi olacaktı biliyordum bu bir histi. Bu hissi belki ben yarattım, belki kuantuma inananlar, belki düşünce gücünü savunan yazarlar, belki de kendi kendine oldu bilmiyorum. Ama benim bebeğim olacaktı buna inanıyordum. Nasıl olurdu ne zaman olurdu bilmiyordum. Belki donörle, belki evlat edinerek, belki doğal yoldan… Bilmiyordum… Ama olacaktı… Allahtan istedim. Allaha çok kısa bir süre isyan ettim. Ama biliyordum ki bir tek o bana bebeğimi verebilirdi. Buna bir an için inanmasam isyan da etmezdim zaten. İsyanım kısa sürdü çünkü bu başkaldırı beni korkuttu daha kötüsü olabilirdi çünkü. Benim inancıma göre tüm evren, düşünceler ve ben bir bütünün parçalarıydık. Allah inancı, kuantum, iyi düşünce teknikleri benim kafamda hiç çelişmedi. Dini vecibelerini gerçekleştiren biri değilim, dini kuralları uygulamam. Ama dua ederim. Fetih ve Meryem sürelerini okudum ve Allah’tan istedim. Bilgisayar şifremi bebekbebek yaptım. Yıllarca önce annemin olması muhtemel bebeğim için aldığı şeyleri tozlu kutulardan çıkardım ve bebeğimin odası yapmak isteğim odaya koydum. Onun için hazırlanmak istedim. Ufak hareketlerle kimseye hissettirmeden sanki gelecek bebeğimle iletişime girdim. Aldığım bir bluzu geniş aldığımı hatırlıyorum. Hamile kalınca da giyerim düşüncesiyle… Sigarayı azalttım günde 3 adet içtim. BU ARADA ÖNEMLİ OLDUĞUNA VE FAYDASINA İNANDİĞİM KEÇİBOYNUZU KURUNU eşime 3 ay uygulamıştım ve devam ediyordu zaten… Ablamın arkadaşının tavsiyesi üzerinin henüz sahip olmadığım bebeğime bir oyuncak aldım, başucuma koydum. Her akşam ona asıl sahibini getirmek için uğraştığımı düşünerek baktım. İLGİSİ VAR MI BİLMİYORUM AMA O DÖNEM GENE RAMAZAN AYIYDI VE ÇOK SEVDİĞİM İÇİ HERGÜN HURMA YEMİŞTİM.
Oysa dışarıda gerçek farklıydı. Doktor tüp bebeği derhal Ağustosta denemek gerektiğini söylemiş ilaç isimleri vermeye başlamıştı. Çok acelesi vardı. Hemen, vakit kaybetmeyelim diyordu. Karamsardı. Ben karamsar değildim. Üzgündüm sadece... Daha en başında olmama rağmen tüm bunları yaşamak çok ağırdı. Ve yıllarca yaşanabilirliliği olan bir gerçekti. Çevremden tüm hislerimi saklamak, çocuk için bahaneler bulmaya başlamakta zordu. Menopoza girinceye kadar hayatım; ilaçlar, doktor tavsiyeleri, kürler, aldığım hormonlar yüzünden kanser riskiyle geçebilirdi. Yaşamım boyunca bebek sahibi olmaya çalışmak konusunda kararlıydım ama tüm bu çabalardan masraflardan ve çilelerden korkuyordum.
Ancak içimde bir ay daha denemeliyim hissi doruk noktasındaydı. Böylece ben 1 ay daha beklemek istediğimi söyledim doktora. 1 ay daha beklemek istiyordum. Hazır olmak için miydi? Doğal yollardan olma umudumu yitirmemiş miydim? İlaçlardan ve getireceklerinden mi korkuyordum? Bilmiyordum. Ama beklemeliydim. İçimde bir şey 1 ay daha diyordu… 1 ay daha…
6 ay boyunca tüm bu süreci kimseyle paylaşmak istemedim aslında. Eğer herkes bilirse tüm dünya bu durumu onaylayacaktı. Onaylansın istemedim. Acıyan, üzülen yüzler görmek istemedim. Çocuk sahibi olan kişilerin yanımda çocuklarından bahsetmemeye çalışmasını istemedim. Konuyu oturup uzun uzun kimseyle tartışmak istemedim. Kafam karışsın istemedim. Bin bir adet doktor önerisi istemedim. Bunu da dene şunu da dene sözleri istemedim. Beni düşünen beni sevenlerin desteği bana faydalı değil zararlı olacaktı, biliyordum. Yaslandığım hangi omuz üzüntümü dindirebilirdi ki…
Bu arada hafif bir grip atlatıyordum. Bayramda başka bir şehirde yaşayan ablam ve eniştemin evine gidecektik hasta olmak istemiyordum ve dönüşte de tüp bebek için ilaçlara başlayacaktım. Her şey için zinde olmalıydım. Bu şehir gezisi ruhuma iyi gelecekti ilaçta alırsam gribi de atlatacak tüp bebeğe hazır olacaktım. Ancak içimden bir ses ilaç alma diyordu. Sadece bir kez basit bir ilaç aldım. Tüp bebek denemesi için anneme ihtiyacım vardı. Artık ona söylemeliydik. Ablamlarda hep birlikte anneme söyleyecektim, alıştıra alıştıra… Söyledik… Ama annem hiç tepki vermedi “…olur olur merak etmeyin…” dedi… Şaşırdık. Durumu anlayıp anlamadığını defalarca teyit ettik. Anlamıştı. Ama olmayacağına inanmıyordu. Olacaktı.
Regl günüm eve dönüş günüydü. Yolda sırtım belim ağrımaya başlamıştı bile... Eve geldik hastalanmamıştım. O gece aklıma hamile miyim acaba diye bir düşünce bile gelmeden uyudum Ertesi sabah yataktan bir ok gibi kalktım eşime hiç bir şey söylemeden çok önceleri için aldığım gebelik testini açtım ve yaptım. Kenara koydum dişlerimi fırçaladım, Saçımı düzelttim ve fütursuzca teste baktım. O ana kadar her şeyi biri beni yönetiyormuşçasına yaşadım. Ben bir kuklaydım ve yapmam gerekeni yapıyordum. Teste bir daha baktım. Tek çizginin yanında belli belirsiz bir çizgi daha… Eşimin yanına gittim, onu uyandırdım ve orada kaç çizgi olduğunu sordum. Emin değildi ama iki tane gibi diyordu. Ayağa kalktı heyecanlanmamam gerektiğini gidip bir kan tetkiki yaptırmamı, heveslenmememi sakin olmamı tembihledi ve beni işe uğurladı. O kadar sakindim ki. O kadar kendime hakimdim ki. Bir yanım evet işte bu diyordu, diğer yanım doktor %1 dedi kızım deli misin diye bağırıyordu.
Kimseye bir şey söylemeden öğle tatilinde kanımı verdim ve beklemeye koyuldum. Zaman geçmiyordu. Geçmek bilmiyordu. Tetkik sonucu çok geç çıktı… Saat 17.30’da…Sonucu telefonda alıyordum ama hemşire sonucu uzattıkça uzatıyordu. Tüm konuşmalarının sonunda hamilesiniz dedi. Eşimi aradım ve gayet sakin bir şekilde tebrik ederim, baba oluyorsun dedim. İlk önce inanmadı. “….Değilsin değil mi? Bu kadar sakin bağırmadan ağlamadan sevinç gösterisinde bulunmadan haber vermezsin” dedi. Ama hamileydim. Çok mutluydum. Çok mutluydum. Allah’ın bir mucizesiydi. Ama bağırmadım, sevinç gösterileri yapmadım, ağlamadım… Çünkü biliyordum ki onu veren güç istediği zaman geri alabilirde… O andan itibaren tek düşüncem onun benden ayrılmaması, sağlıklı olmasıydı. Bu arada merak edenler için o bir erkek…
Umudum ve sizler için tek temennim bir an önce, tez zamanda bu sevince ve mutluluğa kavuşmanız. Dilerim Allah’tan kucaklarınızı evlat sevgisiyle doldursun. Ben biliyorum ki eğer hak etme derecesi var ise bu öncelik hayatta bu sıkıntıyı çekmiş ya da çeken anne baba adaylarının hakkı olsa gerek. Ben bugün biliyorum ki eğer isterseniz olur… Öyle ya da böyle… Her ne şekilde olursa olsun olacaktır. Ben her biriniz için tek tek kişi kişi olacağına inanıyorum. Sizde inanın. Önce derin bir nefes alın ayaklarınızı dibe vurun ve suyun yüzüne çıkın. Her şey geride kalsın. İnanın. Kendinizi öyle ya da böyle hırpalamayın. İnanın. Ben bir örneğim. Olması ihtimali %1 şans verilmiş bir örneğim… İnanın… Olacak… Olmalı… Öyle ya da böyle! Doğal yoldan, tüp bebek tedavisiyle, evlat edinerek, donör alarak… Hiç fark etmez deyin. Diyebilin! Anne ya da baba olmayı bekleyen, bunu için maddi ve manevi çırpınan bir evlat sahibi olmanın değerini bilecek kişilersiniz siz… Sizin olmayacakta kimin olacak diyenlere inanın. Bir yerde bir gün bir yumurta ve sperm, ya da bir cenin, ya da bir bebek ya da bir çocuk sizi seçecek ve evinizin yuvanızın tam da ortasında size kucak açacak… İnanın ve vazgeçmeyin…