Selim’in koş koş demesiyle birlikte birden hızlandı adımları Yağmur’un, derken kendini vapurda buldu. Güldü bir an,
Yine aynı Selim, ya biz buna neden bindik akıllım. ıçseydik hemen ordaki bir çay bahçesinde.
Olmaz, seni bir yere götüreceğim ben.
Hımmm, nereye götürecekmişsin bakalım.
Eğer hala aynı Yağmur’san seveceksin merak etme.
Karşı kıyıya ilerledikçe düşünüyordu, ne yapacaktı orada. Ne geçiyordu Selim’in aklından. Asıl soru ise, karşı kıyıda ya hüznü tamamen dönerse yüreğine. Bütün sorular bir bir geliyordu aklına ama o hiçbirini duymamaya çalışıyor, kendi sözleri etrafında yankılanıyordu sadece.
Vapur ilerledikçe düşüyordu aklına, vapur yaklaştıkça indiğinde onu bekleyen bir çift göz gelip takılıyordu gözlerinin önüne. Biraz buğu derken bir damla…
Hadi geldik…
Bir anda topladı kendini Yağmur, gereksiz ve belki de saçma bir güç gösterisine girdi derken. Garip ve bir o kadar da sığ olduğunu bildiği gülümsemesini taktı yüzüne ve takip etti Selim’i.
ındiklerinde hava biraz soğumuştu, üşüdüğünü hissetti ama umursamadı, bazen üşümek iyidir diye geçirdi içinden. Yürümeye başladılar sonra, bir dolmuşa bindiler ve indiklerinde karşılarında kocaman ışıklarıyla bir lunapark çıktı. Gülümsedi Yağmur,
Ne yine, hayır diyemedim nereye götürüyor bu deli dedin dimi bana dedi Selim bakarak ona. Cadı ben bilmez miyim nereleri seviyorsun sen?
Kocaman ışıklarıyla dönme dolaba daldı gitti derken, yüksekti, korkardı binmeye. Bir kez binmişti… Sadece bir kez, çünkü o zaman yanında… Düşünürken kızdı kendine genç kız, dağıttı tüm düşüncelerini. Selim bir anda yok olmuştu yanından, etrafına bakındı nereye gittiğini anlayabilmek içinki, Selim’in aniden önüne geçmesiyle irkildi birden.
Al bakalım, sen bunsuz yapamazsın
ınanmıyorum sana ya, hiçbir şeyi de unutmuyorsun deli sende.
Unutmam tabii, al bakalım…
Büyük bir iştahla açtı genç kız pamuk şekerin torbasını, ister misin diyerek uzattı Selim’e, Selim tam bir parça alacaktı ki çekti tekrar kendine.
Ahhh unutmuşum, sen asla paylaşmasın elindeki pamuk şekerse. Evet anlamında saldı başını Yağmur, pamuk şekerin tüm pembeliği bulaşmıştı gözlerine.
Lunaparkın içinde ilerliyorlardı, her yerde farklı bir oyuncak vardı, her yerde neşe dolu insanlar. Yürüdükçe neye bineceklerini anlamaya çalışıyordu Yağmur, derken dayanamadı daha fazla…
Eee, Selim dolaşacak mıyız böyle, binsek ya. Bir sürü oyuncak var.
Tamam yahu bineceğiz, ama en güzeline. Bak…
Atlıkarıncayı gördü Selim’in görüşmesiyle.
Hayır…
Nasıl hayır, az mı bindirdin bizi sen. Ne o artık sevmiyor musun?
Seviyorum da…
Eee…
Ben tek binmem ki…
Birlikte bineceğiz zaten cadı, unutmadım ızmir’de kaç tur attırmıştın bize.
Şimdi de atarız olmaz mı?
ıstediğin kadar, hatta ilk kim bıkarsa ona diğeri ceza versin.
Tamam kim kaybederse diğeri kahve ısmarlasın.
Cezayı kendisi belirlemeye çalışıyordu çünkü Selim’e kaldığında başına gelecekleri tahmin edebiliyordu.
Yok artık, o ceza mı olur hayret bir şeysin… Hım ben kazanırsam istediğim kadar resmini çekerim.Sen kazanırsan da istediğin bir şeyi o anda yaparız.
Ama…
Ama ne?
Tamam anlaştık ne de olsa ben bıkmayacağım… Dedi gülerek Yağmur, derken hızlı adımlarla jeton bölümüne ilerlediler. Bir avuç jeton aldı Selim, adamın garip bakışları arasında uzattı ona.
Bunlar yetmezse indiğimizde alırız tekrar dedi ve birlikte yan yana duran iki ata bindiler. Birden gülmeye başladı Yağmur… Kahkahalarla gülüyordu, Selim ne olduğunu anlayamadı… Ama kahkahalara o da eşlik etti…
Ya biz neden gülüyoruz?
Şu durumda olduğumuza inanamıyorum ya, iki saat önce hastaneden çıkıp şimdi…
Hastane mi?
Birden keskin bir bıçakla kesildi kelimeler… Yağmur cevap vermedi, zaten atlıkarınca da dönmeye başlamıştı o sırada. Hafif hafif esen rüzgârı teninde hissediyordu genç kız, Selim onun bu mutluluğunu fırsat bilip fotoğraf makinesini çıkardı yerinden.
Ya yapma dedi Yağmur ama kızmadı da, hatta kendinden beklemediği bir edayla poz bile verdi nerdeyse…
Atlıkarıncanın üstünde garip bir mutluluk sarmıştı genç kızın yüreğini. Çocuklar gibi hissediyordu kendini. Sanki uzun zamandır istemişti de gelmeyi, annesi tutup ödül olarak vermişti bunu ona.
Atlıkarınca döndükçe sanki her şey ardında kalıyordu, yüzüne vuran o güzel esintiyle birlikte önce geride bırakıyordu hepsini sonra tekrar bıraktığı yerden topluyordu onları. Sürekli ve sürekli bir kısır döngünün içinde ilerler gibi hissetti kendini.
Önce bıraktım diyorum ardımda seni, sonra dayanamayıp tekrar çıkarıyorum gün yüzüne. Ne zaman duracak geri dönmelerim ve özlemle sarılmalarım sana. Ne zaman son bulacak bu kısır döngü. Bitmesini istiyor muyum ya da. Tam unutmak üzereyken gözlerini ben getirmiyor muyum tekrar aklıma onları. Tam alışmışken bu soğuklara, sıcaklığını getirip hafızama ben değil miyim daha fazla üşümemi sağlayan. Şimdi burada bile garip bir mutluluğun içinde aslında yalnızlığın koynunda saklamıyor muyum kendimi. Ne olurdu yan tarafta…
Susturdu kelimelerini, birden sıkıldı canı. Serkan’a baktı fotoğraf çekmeye devam ediyordu ama bakışıyla birlikte anladı Serkan sıkıldığını.
ınelim artık dedi genç kız ve son turlarını attılar hüzünle birlikte.
Meral BıLGıÇ