- 4 Ekim 2007
- 248
- 0
- 316
- 43
- Konu Sahibi Cirkin Peri
-
- #1
Küçük bir odanın içinde üç kişi. Pek paylaşacak bir şeyleri yok aslında korkuları dışında. Birbirlerini çok fazla da tanımıyorlar hani, yani uyumadıkları sürece ne anlatabilirlerse o.
Kadınlardan biri torunu gelince pek mutlu oluyor, diğeri kızından bahsetmeye başlıyor birden. Evlenmediğinden, evliliğini görememe korkusundan. O sırada daha genç olanları sadece dinliyor. Annesi geliyor aklına, haberi yok şu an o odada olduğundan. Yalnız kız, kimseye seslenmemiş, sessiz sedasız arkadaşta kalacağım diyerek çıkmış evden. İki gün o odada kalacağını biliyor ama yine de kimseye söylemiyor. Korkuları yamacında her daim gösteriyor kendini ama o artık korkularını bile paylaşmıyor.
Kadınlar anlattıkça düşünüyor.
Annem de böyle derdi eminim diye geçiriyor içinden. Ama ben belki gerçekleştiremeyeceğim bile. Belli belirsiz bir yaş süzülüyor yanağından, korkuları siliyor. Yalnızlık böyle bir şeymiş diyor kendi kendine.
Sonra torununu yolcu eden kadın fark ediyor onu, o tek gözyaşını gördükçe konuşmak istiyor ama yalnızlığına gem vurup daha da deşmek istemiyor yüreğini. Susup oturuyor usulca yerine. Diğer kadın konuşmaya devam ediyor kızından.
Genç kız, kadın anlattıkça; birden değişen hayatını getiriyor aklına. Neden korktuysa başına geldiğini fark ediyor birden. Eli telefonuna gidiyor, bir ses duymak istiyor… Kim olduğu önemli olmayan bir ses. Sadece hani yalnız değilimin ispatı için bir ses. Gezerken onu fark ediyor. Aslında herhangi bir sesten öte olduğunu anlıyor ihtiyacının.
Annesini arıyor derken, sesini duyuyor biraz iyi hissediyor kendini. O küçücük odada kalırken ne kadar da yalnız olduğunu hissediyor birden. Dostlarının olmadığını, kimseye güvenmediğini ama; güvenmeyi çok istediğini. Korkularıyla tek başına kalmanın ne kadar kötü olduğunu fark ediyor. En önemlisi ise tekrar ayağa kalktığında artık kimsenin kendisini üzemeyeceğini fark ediyor.
Bir hastane odasında düşünüyor her şeyi, her şeyin o gün verilecek sonuçlara göre son bulacağını veya devam edeceğini bilerek korkuyor.
Ya daha çok güçsüzleşecek ya da artık hiçbir şeyi umursamayacak. Çünkü en önemli şeyi fark ediyor geçte olsa.
İnsan nefes aldığı sürece yaşıyor ve kimse kimseyi düşünmüyor. Yanında olmuyor, gerçekten… Yürekten var olmuyor.
Küçük bir odanın içinde üç kişi. Pek paylaşacak bir şeyleri yok aslında korkuları dışında. Birbirlerini çok fazla da tanımıyorlar hani, yani uyumadıkları sürece ne anlatabilirlerse o.
Diğer iki kişi hayattan alacaklarını almış ama yine de umutla bakıyor. Oysa en genç olanları öyle yalnız ki umutlarını da bırakmış içeri girerken. Umursamaz gibi davranıyor ama her halinden belli oluyor elinin tutulmasını istediği. Her halinden belli oluyor o masaya yattığında birini istediği. Yaşlı kadın gülümsüyor genç kıza. Genç kız bir gülücükle cevap veriyor. Hiç konuşmuyorlar, genç kız ağzını açmıyor. Sadece düşünüyor ve susuyor. Ara sıra telefonuna bakıyor, ara sıra uyuyor ama tek kelime etmiyor. Çünkü çok korkuyor ve korktukça daha bir silikleşiyor.
Silikleştikçe anlıyor, aslında yaşadığı her şeyin ne kadar da yalan kaldığını şu anda. Sevdiğim dediği insan yok çünkü yanında, belki de bu yüzden artık sevmiyorum diyebiliyor. İki dakika sonra yanında onu görmek istediğini düşünse dahi sevmiyorum diyor. Arkadaşlarını düşünüyor, sürekli arayan, çağıran… Kaçı merak ediyordur diye soruyor kendine. Durumu bilenleri düşünüyor derken, kaç kez aradılar ki diye geçiriyor içinden. Gülüyor, ne ekersen onu biçersin derler; iyi bir arkadaş değilmişsin demek ki diye geçiriyor içinden. Tıpkı iyi bir sevgili olamadığın gibi, tıpkı iyi bir evlat olmayı başaramadığın gibi… Tıpkı elinde kocaman bir hiçlikten başka bir şey olmadığı gibi…
Susuyor tekrar, sözleri ağır geliyor kalbine… Kendinden özür diliyor sonra… Zaten hiçbir şeyin anlamı yok diyor.
Yaşlı kadın izliyor genç kızı, hiç konuşmuyor ama mimikleri öyle derin ki o fark etmeden bir bir dinliyor içinden geçenleri. Diğer kadını almaya geldiklerinde baş başa kalıyorlar ve kadın bu sefer dayanamayıp konuşmaya başlıyor.
İçindeki kırıklıklar nedir bilmiyorum, ne ile kavga etmektesin böyle sürekli. Korkuların var belli ama neden paylaşmıyorsun kimseyle kızım… Tek başına karşı koyamazsın ki hiçbir şeye…
Koyabilirim, koymak zorundayım… Diyor genç kız.
Değilsin, tek başına hiçbir şeyi yok edemezsin. Hiç kimse yok etrafında, buradasın ve annene arkadaştayım diyorsun. Tek bir arkadaşını aramadın, tek kimseyi çağırmadın yanına. İnsan böyle anlarda bir el ister, bir çift göz ister yanındayız diyen.
Genç kız ağlamaya başlıyor ince ince. Hiç ses çıkmıyor sadece usul usul gözyaşları dökülüyor yanağına. Kadının ne kadar haklı olduğunu biliyor ama yine de yapabileceği bir şey olmadığı için saçma bir teklik mücadelesine giriyor.
Bazen tek başına savaşmayı öğrenmeli insan. Çünkü dost bildikleriniz düşmandan beter çıkabiliyor. En sevdikleriniz daha beter yaralayabiliyor sizi.
Ama ailen…
Diyerek vuruyor bu sefer onu saçları aklaşmış kadın…
Üzmemek için bu yalnızlığım. Onları üzmemek için. Evet isterdim. Hani çok isterdim yamacımda bir çift göz olsun. Hiçbir şey çıkmayacak söz veriyorum desi , elimi tutsun ama olmuyor işte istemekle hiçbir şey olmuyor.
Ne söylense farklı bir şekilde cevap veriyor kız, ne kadar ihtiyacı olsa da red ediyor. Tek başıma savaşabilirim diyor. Kadın susuyor. Sonra genç kıza hazırlanın diyor bir kadın. Sizi alacağız birazdan.
Peki diyor genç kız, içerde neler olacak bilmiyor. Söyledikleri şekilde hazırlanıyor sadece. Eli telefona gidiyor, annesini arıyor tekrar. Yatıyorum ben ararsanız merak etmeyin diyor mırıldanıyor sanki, annesi ses tonundan birşey olduğunu hissediyor... Soruyor ama uykum var diye cevap veriyor sadece kız. Merak etme annecim iyiyim ben. Kapatıyor, bu sefer onun numarasına bakıyor…
Seni sevmiyorum diye geçiyor içinden. Gerçekten diye tekrarlıyor, seni sevmiyorum. Bir çift göz geliyor aklına, telefonu bırakıyor…
Kadına bakıyor gülümseyerek,
Biliyor musunuz… Ben… Ben aslında çok korkuyorum…
Meral BİLGİÇ
Devam Edecek