• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

bebeğimi görebilir miyim?

realist

Nirvana
Kayıtlı Üye
3 Aralık 2006
3.073
132
688
63
Felç değildim, bebeğim yaşıyordu, dünyada herşeyden çok sevdiğim kocam yanımdaydı, annemleri de affetmiştim, artık bebeğimi görebilirdim.

“Macit, git sor bakalım hemşirelere, bebeğimi görebilir miyim?”

“Sanırım ancak sabah görebiliriz bitanem, sen biraz daha toparlan hele”

“Hayır ben şimdi görmek istiyorum”

“Peki” dedi mecburen, beni tanıdığı 7 yılda hiç değilse, benimle böyle bir dumumda savaşmamayı öğrenmişti. Bir süre sonra yanında bir hemşire ile döndü. Belli ki beni ikna etme görevi ona tevci edilmişti.

“Yonca Hanım bebeğiniz, diğer bebekler ile birlikte yoğun bakım odasında. Malesef yoğun bakıma giriş ve orada kalış zamanları bir takım kurallara bağlı. Sabaha kadar beklemek zorundasınız. Ama istediğiniz zaman durumu hakkında bizden bilgi alabilirsiniz.”

“Peki” dedim. Yorgundum, hevesim kırılmıştı, ameliyat yerim çok sancıyordu.

Elimi karnımın üzerinde koydum. Bebeğim artık orada değildi. En çok ihtiyacı olan yerde de değildi. Annesinin göğsünden meme emerek uykuya dalacak yerde, tanımadığı bir sürü çocuk ve hemşire ile karanlık bir odada yalnızdı. Acaba neye benziyordu? Onu düşünerek, gözyaşları içinde uykuya daldım. Ne kadar çabuk uyursam, sabahın o kadar erken geleceğini düşünüyordum.

Sabah erkenden, saçımı başımı taradım, tüm sancıma reğmen, hemşire bankosuna kadar gidip kızımı sordum. İçeriye telefon açtılar:

Hani bir takıma yeni transfer edilen bir futbolcuyla röportaj yapılırken, futbolcu üç kelimeden oluşan bir cümle kurar ve ve o takımın futbol şube sorumlusu tercüme eder:” X gibi büyük bir camiaya geldiğim için çok mutluyum. Hocamızın yüzünü kara çıkartmayacağım, takımla büyük uyum içinde, bu sene taraftara şampiyonluğu tattıracağım” der ya bizimkide o hesap. Hemşire telefonda yarım saat konuştu ama tercümesi 1 dakika bile sürmedi.

“Güneş bebeğin annesi burada, bebeğini soruyor, hı hı hı hı... hı hı ...”

Sanırım 3278 Hı hı nın ardından telefon kapandı. “Eeee” dedim.

“Bebeğiniz geceyi stabil geçirmiş, kanül ile nefes almaya başlamış. Doktorlarımız visitlerini yapsınlar, saat 10:30 da görüşe açılacaklar.”

O an aklıma Ahmet Kaya’nın görüş günü ile ilgili bir şarkısı geldi.

Beni burada arama, arama anne
Kapıda adımı, adımı sorma
Saçlarına yıldız düşmüş
Koparma anne ağlama.

Meğer benim kızımın görüş saatine varmış. Sen ne yaptın da düştün buralara bebeğim dedim içimden. Naçar bekledim saat 10:30 olana dek. Eşimle kahvaltımızı ettik, gelen telefonları isteksiz yanıtladık, gözümüz saatte pek de konuşmadan görüş saatini bekledik. Saat 10:29’da Yoğun bakım ünitesinin kapısındaydık. İçeriye telefon açıldı ve bebeğimizin bizi görmeye hazır olduğu öğrenildi.

Sadece içeriden açılan bir kapıdan girdik ve girer girmez de etrafa yayılan kesif bir dezenfektan kokusu doldu ciğerlerimize.Önce tertemiz yıkanmış ve sanırım 1500 derecede ütülenmiş ameliyat giysilerini giydik. Sonra ellerimizi, bir yanı dezenfektan diğer yanı fırça olan nesnelerle bir güzel fırçaladık. Saat yüzük ne varsa çıkarıldı. Ben koşar adımlarla üniteye girdim. Sanki kızım beni orada ellerinde çiçeklerle ayakta bekliyormuşçasına odaya girdim.

Etraf, cam fanusların içinde bebeklerle doluydu. Sanırım kızım ile aynı kaderi paylaşan 9 bebek vardı orada. Ben Güneş bebeğin annesiyim (önemli şahsiyetim yani) diye daldım odaya ve bir bebekten diğer bebeğe koştum. Camlardaki etiketlerde bebeklerin isimleri yazıyordu. Ama kızımı bulamıyordum. Sonra eşim elimden tuttu, sakin ol dedi, bak Mina burada.

Bana bebek diye gösterdikleri hiç de bir bebeğe benzemiyordu. Bir an için 28 haftalık da olsa yani zamanından tam 3 ay erken doğmuş da olsa, kızımın minyatür bir bebek olacağını hayal etmiştim. Evet görünüşte, hiç bir eksiği yoktu, elleri kolları her şeyi yerli yerindeydi ama o kadar zayıf ve o kadar küçüktü ki, bebek gibi değildi işte. Yaşadığım büyük bir hayal kırıklığıydı. Bu muydu şimdi benim aylardır hayalini kurduğum, sallanan sandalyede emzirirken şarkı söyleyeceğim pamuk yumağı. Bir kere bu kız siyah saçlıydı, ben sarışındım. Teni de beyaz değil, kırmızıydı. Gözleri kapalı olduğundan rengini göremedim ama yeşil değilse, kesin hastaneyi dava edecektim. Ben bu duygu kargaşası içindeyken, yanımıza Mina’yı takip eden doktor yaklaştı.

“Çok güçlü bir kız ve ne kadar size benziyor değil mi?” dedi bana bakarak. “ Hiç bu kadar küçükken birine net benzeyen bir bebek görmemiştim.”

Göğsüm kabardı birden, evet tabi bana benziyordu, bir kere bu kadar inatçı olmasa, şimdi karşımızda öyle yatmayacaktı. Mina ne kadar inatçı bir şeftali olduğunu bize ilerleyen aylarda ispatladı. Zamanından 3 ay önce ve sadece 750 gr olarak yaşama gözlerini açan bu küçük keçi, tüm doğumsal kusurlarına ve yaşadığı tüm olumsuzluklara rağmen inatla yaşama tutundu. Ben yaşayacağım, çünkü bu dünyaya bir çok görevle geldim diyordu adeta.

İlk görevlerinden biri de annesine sabretmeyi ve şükretmeyi öğretmekti sanırım.


(alıntı)
 
Güneş bebek miniminnacık bedeniyle hayata tutunmaya karar vermiş anneciğini üzmemiş Allah herkesin evledını ailesine bağışlasın
 
Bebeğini görmeyi bekleyen bir anneyi çok iyi anlayabiliyorum. Bende beklemiştim ama böyle değil tabi güneş bebekte annesini ne kadar çok seviyormuş ki çabucak toparlamış kendini. Paylaşımın için teşekkürler canım.a.s.
 
Back