- 4 Haziran 2008
- 281
- 0
- 46
-
- Konu Sahibi incir_kusu
- #1
SÜHEYLA NE YAPSIN?
Süheyla töre cinayetinden "tesadüfen" kurtulabilmiş az sayıdaki kadından biri. Ölümden, öldürülmekten kurtulması yetmiyor ama yaşaması için. Hayatta kalabilmek ve hayata tutunabilmek için de çok uzun bir yolu var hâlâ. Bir yandan öldürülme korkusu, bir yandan korunma ihtiyacı, bir yandan da geçim derdi, psikolojik sorunlar, sosyal handikaplar.... Onun hayatını birlikte okumaya, "şans"larını, yapabileceklerini gözden geçirmeye ve sanki elimizdeymiş gibi yapmasını sağlamaya çalışmaya ne dersiniz? Farzedin ki hayatını-hayatımızı temize çekiyoruz... Belki birileri bu hayatın temize çekilmiş halini görür ve geri dönüşsüz müsveddesine gerek kalmadan onu öylece, temiz bir şekilde yaşar...
Onu tanıdığımda hastaneden yeni çıkmıştı. Vücuduna saplanan kurşunlar günlerce bilinci yitik bir şekilde yatağa bağlamıştı onu. Uyandığında ilk ne hissetti acaba? Sorduğumda, hatırlamadığını söylemişti. Ama gözlerine takılan yabancı nesnelerle birlikte, mutlaka aklına da bir şeyler düşmüştü elbette. Şimdi zaman zaman gözlerinin dalması, o anları hatırlamasından mı, bilmiyorum.
Daha önce de bilincinden onu uzaklaştıran darbeler yemişti kafasına. Ama bilincini en son ve en uzun yitirdiği yer, bir sokak ortasıydı, kocasından kaçıyordu. Karanlıktı. Sağda solda, pencerede insanlar görüyordu ama kimse yardım etmiyordu. Kulaklarını sağır edecek kadar güçlü bir ses ve daha önce hiç duymadığı acıyı duyana kadar, yine de umutla bir yardım bekledi. Sonrası sokak gibi karanlıktı.
Kocası yedi-sekiz kurşunu vücuduna doldurduktan sonra, öldüğüne karar verip bıraktı onu orada. Hemen babasını aradı "tamam" dedi "namus temizlendi."
Süheyla şimdi 27 yaşında. Aramızda yaşayan gerçek bir kadın. Kendisi gibi hayatı da filmlerdeki kadar, belki onlardan bile daha gerçek. Daha doğrusu, hiç yaşayamadığı, kocaman bir kabus demek belki daha doğru olur. Ama öyle bir kabus ki yıllardır bitmek bilmiyor. Kocası tarafından öldü sanıldığı için ölmeyecek kadar "şanslı", ama döndüğü hayatta, her gün ölüm korkusuyla, o olmazsa hayata tutunamama korkusuyla yaşayacak kadar şanssız. Tabii bunlara şans denebilirse...
Ne yapsaydı? Türkiye'nin bir köyünde (Ki sandığınız gibi Güneydoğu'da değil, kuzeyde, denizi olan bir yerdeki köyünde) 12 yaşındayken, kendisinden en az 20 yaş büyük birine "verildiğinde" ne yapsaydı? Bir sene sonra doğurduğu çocuğu oraya bırakıp canını anne-baba evine zor attığında, yeni bir "evlilik"ten başka çare dayatılmadığında önüne, ne yapsaydı? Ya, ilk defa severek evlendiği üçüncü kocası beynine beynine vurmaya, kömürlüğe, tuvalete kilitlemeye başladığında?
Cevap vermeden önce, koşullarını düşünmeyi unutmamak gerek tabii: Bir işi, eğitimi, parası yok. Ona yardım etmeye hazır bir ailesi de. Tersine "senin yerin kocanın, çocuklarının yanı" diyor, çektiklerine aldırmıyorlar. Zaten dayak onların da en az kocası kadar başvurdukları bir iletişim yöntemi.
Ne yapsaydı?
YARIN: ÖLÜM SÖZLEŞMESİNİ NASIL İMZALADI...
Töre cinayetinden tesadüf eseri kurtulan, ama üç yıldır ensesinde namluyla yaşamaya çalışan, kendisini korumak zorunda olan devletten ümidini kesmiş, hayata tutunmak için tüm umutlarını kaybetmek üzere olan Süheyla’yı en son kim hayal kırıklığına uğrattı? Ona kurum olarak bir ev tutup, en az bir yıl kirasını ödemeye söz veren bir belediye başkanı. Başkanın adı şimdilik bizde saklı. Peki Süheyla ne yapsın?
Töreden, ensesindeki ölümden, bazen tesadüfen, bazen birilerinin yardımıyla adım adım kaçarken, kendi hayatını bir türlü kuramayan, kurabilmesi için ne devletten, ne özel bir kurumdan yardım alabilen, tersine birçok kişinin çelmesiyle tökezleyen Süheyla'nın hikayesini... Yayınlarken size sormuştuk; "söyleyin ne yapsın?" diye... Hikayenin yayınlandığı günler boyunca da bir yardım eli uzanmadı Süheyla'ya... Biz de noktalarken "sonunu siz yazın" demiştik. Süheyla'nın hikayesinin sonunu ünlü bir belediye başkanı yazdı: Yardım için söz verdiği, onu umutlandırdığı halde, haftalarca söylediğini yapmayıp, sonra da ben böyle bir söz vermedim diyen, son noktayı, "Başının çaresine baksın" diyerek koyan, ünlü bir belediye başkanı... Kim mi bu 8 Mart'larda güleç yüzüyle kadınlara güller dağıtan belediye başkanı? Okuyun...
SÖZ VEREN BELEDİYE BAŞKANI KİM SÖZÜNÜ NİYE TUTMUYOR
Son umudu, bir belediye başkanının verdiği "söz"deydi.
Ona kurum olarak bir ev tutmaya ve bir süreliğine de olsa kirasını ödemeye söz veren adı bizde saklı bu başkan, 15 gündür verdiği sözün altına imza atmadığı için, Süheyla o izbe otelden, bu izbe otele gezip duruyor.
Sizce ne yapsın?
* Sözünü henüz tutmayan ve tutacağına dair bir umut da vermeyen belediye başkanının kapısında mı uyusun?
* Kendini sokaklara atıp, kocasının akrabaları tarafından öldürülmeyi mi beklesin?
* İntihar edip bütün bu sıkıntılardan kurtulsun mu?
* Yoksa "kurtulmayı" başarıp, aynı sıkıntıları yaşayan diğer kadınlara örnek mi olsun?
Eğer sonuncusunu seçtiyseniz, nasıl? Ne yapsın Süheyla?
"Başının çaresine baksın!"
Böyle dört hafta geçirdik. Ha oldu, ha olacak diye...
Sonunda Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, İstanbul Valiliği İnsan Hakları Masası İl Başkanı Avukat Vildan Yirmibeşoğlu'na, "Ben böyle bir söz vermedim, başınızın çaresine bakın" dedi.
Sözünden dönerken, kabalık etmeyi de ihmal etmemesi ilginçti. Yıllardır, valiler, belediye başkanları, hakimler, savcılarla çalışan Yirmibeşoğlu, hayatında ilk kez şöyle bir söz duyacaktı, onun ağzından: "Siz zaten bu kafayla giderseniz, hiçbir şey yapamazsınız."
Hangi kafayla gitmemiz gerektiğini ona sormak istemiyorum ben. Çünkü aklıma hemen onun yaptığını yapmayı kastetmiş olabileceği geliyor: Süheyla'ya "başının çaresine bak" demek...
İşte Süheyla'nın hikayesinin sonu. Sözün sonu. Bunca emeğin sonu. Bu ülkeye olan umudun sonu.
Bu sonu, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül'le birlikte, hepimiz, bütün toplum yazmış olduk.
Bu yüzden artık Süheyla ne yapsın, diye de sormayacağım. Zaten kimse cevap vermiyordu. Ama sessizlik, Sarıgül'ün cevabından daha iyiymiş galiba, hiç değilse umudu barındırıyordu içinde...
SON'U SİZ YAZIN....:uhm::uhm::uhm: