- 8 Nisan 2007
- 528
- 2
Ana – baba, çocuklarını eğitirken, öncelikle gelişim evrelerini bilmeli ve çocuklarının içinde bulunduğu gelişim dönemini tanımalıdırlar. Başka bir deyişle, ana – babalar, çocuklarını tanıyarak işe başlamalıdırlar. Ana – baba, çocuklarının kendi modelleri olmadığı gibi, kardeşlerinden ve arkadaşlarından farklı, bağımsız, kendine özgü zeka ve kişilik özellikleri olan, bir birey olduğu gerçeğinden hareket etmelidirler. Bir çok anne-baba çocuklarının hoşa gitmeyen davranışlarını sözel cezalarla karşılarlar. “ Sen” diliyle mesaj gönderirler. “Sen yaramazsın, kötüsün, tembelsin” gibi. Oysa bir davranışı eleştirmek yerine “Ben” diliyle mesaj göndermek, çocuğu daha fazla düşündürür. Duygu iletişimine daha fazla katılmayı sağlar. Örnek : Sen dili “ Bu sabah odanı toplamadın. Sende hiç iş yok. Tembelin birisin. “Ben dili “ Çok kızgınım. Çünkü sana söylediğim şeyleri yapmadığın için benim yapmam gerekti. “ Ben dili çocuğa bir sorumluluk yükler. Anne-babaların duygularını da içerdiği için, çocuğun benlik saygısını zedelemez. Sen dili suçlayıcıdır, karşıdaki kişiyi savunucu iletişime iter. İki insanın birbirini anlamasını engelleyen en önemli etkenlerden biri, savunucu iletişimdir. Aile iletişiminde paylaşılmış deneyimlerin olumlu rolü büyüktür. İyi bir iletişim sağlanabilen evden gelen öğrencilerin kişisel ve sosyal uyumları daha kolay olmakta, bu olumlu nitelikler de başarıyı doğrudan doğruya etkilemektedir. Sağlıklı bir iletişim sayesinde, kişi, karşısındakinin düşüncesini anlayabilir. Kendi görüşünü ortaya koyabilir. Bozuk iletişimde yanlış anlamalar çok yaygındır. Okul öncesi yıllarda başlayan okul-aile yakınlaşması, daha sonraki okul yıllarında da sürdürülme şansına sahiptir. Ana-baba ve öğretmenler, genelde, birbirleriyle işbirliği yapmak isterler. Yalnız bu isteği engelleyen bazı durumlar vardır. Bunların en önemlisi ana-baba ve öğretmenlerin önyargılarıdır. Ana-babalar, öğretmenlerin kendilerine tepeden bakacaklarına; davranışlarını eleştireceklerine, yetersiz bulacaklarına inanabilirler. Öğretmenler de ana-baba tarafından bilgisiz, yetersiz, sinirli, pasif bulunabileceklerini düşünebilirler. Anne ve babanın çocuklarına, “ uygun olan davranışı “ ya da neyin yanlış neyin doğru olduğunu öğretebilmeleri için, kendi aralarında ve çocuklarına yönelttikleri davranışlarda dengeli, tutarlı ve kararlı olmaları gerekir. Çocuğun, taklit yoluyla her türlü davranış kalıbını öğrenmesi söz konusu olduğundan, “ istenen – uygun davranış “ örüntülerini geliştirmelidirler. Ana – baba, önce kendi içlerinde barışık, huzurlu birer birey ve sağlıklı birer özdeşim modeli olmalıdırlar. Ana – baba, çocuğundan yaşı ve yeteneklerine uygun isteklerde bulunmalı, çocuğu hayal kırıklığına uğratacak, yaşının üstünde beklentiler içine girmemelidirler. Çocuğun ilgi ve yeteneği onun yönlendirilmesinde esas alınmalı, anne ve baba tutkularından vazgeçmelidirler. © Ana – baba, öncelikle çocuğunu bağımsız bir birey olarak kabul eden, ona sevgi ile yaklaşan ve olumlu ilişki kurmaya çalışan kişiler olmalıdırlar. Bilinmelidir ki, sevgi temeline dayanan eğitim, sağlam ve başarılı bir eğitimdir. Anne ve baba, öyle bir ortam hazırlamalıdır ki, çocuk sanki her zaman anne ve babası yanındaymış gibi kendini güvenli ve hiç yanında değilmiş gibi özgür hissedebilmelidir. Anne ve baba aşırı koruyucu yaklaşımdan kaçınarak çocuğun kendi kendini yöneten bir birey olmasına izin vermelidir. Kısacası, ana – baba, çocuğa sevgi veren, girişim yeteneğini ve özgüvenini kazanabilmesi için onu destekleyen kişiler olmalıdırlar. Çocuğa yeterli düzeyde desteğin sağlandığı bu ortamda, ana – babanın sağladığı disiplin ve eğitimin nitelikleri olumludur. Çocuğun istemi hiçbir zaman engellenmemelidir. Aşırı davranışları anlayışla karşılanmalı ve yumuşak bir biçimde düzeltilmelidir. Böyle esnek bir ortamda çocuk, cesaretli ve topluma uyumlu bir insan olarak yetişir. İdeal ana – babayı anlatmak zor olmakla beraber, başarılı ana – babalar, çocuğun ihtiyaçlarını sezen, onlara uygun yanıtlar veren, aşırı hoşgörülü veya katı olmayıp, çocuğa karşı esnek bir yaklaşım içinde olan, davranışlarında belirli bir devamlılık ve kararlılık sağlayan, karşı çıkmadan önce her zaman çocuğun isteklerini dinleyen ana-babalardır. Yine başarılı ana–babalar, çocuğun kendi kendisini denetlemesi yada ahlak gelişimine ortam hazırlayan , çocuktaki sorumluluk duygusunu geliştiren, olayların sonuçlarıyla onları baş başa bırakan, onlara hak ve özgürlüklerinin sınırını öğreten, çocuklarına korku silahını çevirmeksizin, kendi kendilerini disipline eden ve düşüncelerini özgürce anlatabilen birer birey olarak yetişmelerine imkan hazırlayan kimselerdir. AİLE İÇİNDE DİSİPLİN Disiplin; aile içindeki denge ve düzenin oluşturulmasında büyük önem taşır. Ancak disiplin çoğunlukla “ cezalandırma “ ile eş anlamda değerlendirilir. Oysa disiplin, çocuğa istenilen davranış ve alışkanlıkları öğretmek, kendi kendini denetlemesini ve ahlak gelişimini sağlamaktır. Bu da dıştan gelen bir zorlamayla olmaz. Önemli olan, içselleşmiş bir sorumluluk duygusunun oluşturulmasıdır. Disiplin bir anlamda, çocuğun sahip olduğu sorumluluklarıyla yaşantısındaki hareketlerinin doğal ve sosyal sonuçlarını kabul etmesidir. Bir düzen ve emir olarak disiplini ele aldığımızda, öncelikle ebeveyn olarak yetişkinin neler hissettiği ve yaptığına bakmak gerekir. Çocuğuna bir disiplini veya kuralı uygularken, öncelikle anne ve babanın sakin ve sorumlu olmaları gerekir. Bunun yanında, her şeyi yaptıklarından emin olmaları gerekir. Bir takım “yap” ve “yapma” listesini sürekli olarak çocuğa hatırlatarak onu eleştirmek çocuğu mutsuz eder. Eleştiri, sadece gerektiği zaman ve çocuğun bunu hak ettiği zaman yapılmalıdır. Aksi takdirde, sürekli gelen eleştiri, çocuğun doğru bir şey yapma beceri ve arzusunu azaltmaktan başka bir işe yaramaz. Hatası nedeniyle çocuğa yeni bir şans vermek, yada onunla doğrudan konuşmak gerekir. Konuşma sırasında gerek çocuk, gerekse ana-baba duygularının etkisinden uzak, sakin olmalıdırlar. Gergin ortamdaysa çocuğa sakin bir biçimde konuşmaya hazır oluncaya kadar odasına gitmesi önerilmelidir.Bu arada nutuk çekercesine ana-babanın sürekli konuşmasının da yarardan uzak olduğunu belirtmek gerekir. Çocuk, onunla iletişim kurulduğu andan itibaren kendi özgürlük sınırlarından haberdar edilmeli ve yemek yeme, tuvalet alışkanlığı, belirli saatte uyuma gibi bazı temel alışkanlıklarla, kuralları okul öncesi dönemde benimsetilmelidir. Aşırı hoşgörü ve disiplin eksikliği, çocukta bencilliğe veya anti-sosyal davranışlara sebep olabilir. Aşırı otoriter ve baskılı katı disiplin de, ana-babaya karşı korku ve öfke ile nefret duygularının geliştirilmesine, bağımlılığa yada başkaldırıcı tutumlar içinde isyankar bir birey olmasına sebep olabilir. Ceza, sadece çocuğun, başkalarının haklarını çiğnediği ya da toplumun veya ailenin kurallarını bozduğu zaman kullanılmalıdır. Bu yüzden gerek ana-babalar, gerekse öğretmenler olur olmaz zamanlarda ceza uygulamasına gitmemelidirler. Örneğin; Ev ödevini yapmayan ya da önceden planladığı bir programı iptal eden bir çocuğun, bu hareketleri mutlaka bir cezayı gerektirmez. Bu durumda, çocuğu kendi kayıtsız, dikkatsiz tutumu ve tembelliği ile baş başa bırakmak, en sağlıklı yoldur. Eğer bir çocuk başkalarının ev ödevlerini yapmalarını engelliyor, ya da içinde bulunduğu aile kurumunun kurallarını hiçe sayıyorsa o zaman yönlendirilmesi gerekir. Bu durumda öncelikle kurallar birkaç kez hatırlatılmalıdır. Kurallar makul ve herkese uygulanabilecek türde adil olmalıdır. Her şeyden önemlisi esnek olabilmeli, değişebilmelidir. Kurallar çocuğa uygulanırken bu kuralları tartışabilme hakkı da çocuğa verilmelidir. Örneğin; Akşam en geç saat 17’ de evde olması kural haline gelmiş bir çocuk, bir arkadaşının doğum gününe giderken gecikebileceğinin mümkün olup olmadığını sorduğunda, kendisine telefonla gecikme saatini belirtmek koşuluyla izin verilebileceği anlatılmalıdır. Sevgi temeline dayanmayan bir disiplin gerçekleşemez. Disiplin, sorumluluğu öğretmektir. Ancak, yeterli bir çevreye sahip olmayan bir çocuk için, yapılacak ilk iş, yeni bir çevre yaratmak olacaktır. Çocuğu kontrol etme ve ona tümüyle egemen olma girişiminde bulunan ana-babalar, çocuklarını gerçek yaşama hazırlayamamaktadırlar. Günümüz ailelerinde ebeveyn, özellikle babalar, çocuklarına çok az zaman ayırabilmektedirler. Bu da çocuğun kendine örnek alabileceği bir modelden yoksun olarak yetişmesine sebep olmakta, dolayısıyla sorumluluğu öğrenme ve kendi kendini kontrol etme mekanizmasının gelişimini engellemektedir. Anne ve babaların uyguladıkları tüm disiplin yöntemlerinin seçiminde, kişisel deneyimleri kadar, yakın çevrelerinin de etkisi görülmektedir. Ana-baba-çocuk ilişkisi, çocuk yetiştirme ve ona uygulanan disiplin yöntemiyle yakından ilgilidir. Aşırı sert ve otoriter bir disiplin yöntemi, olumsuz ve itaatsiz çocukların yetişmesine sebep olacaktır. Çocukların bu olumsuz davranışları, ana-baba-çocuk ilişkisinin giderek daha da bozulmasına neden olur. Bundan başka, anne ve babalarının uygun bir yetiştirme ve disiplin yönteminde görüş birliğinde olmadıklarına inanan çocuklar, onlara karşı saygı ve güvenlerini yitirmeye başlarlar. Sert ve otoriter bir baba, çocukta olumsuz tavırların oluşmasına ve onun uyumsuz bir birey olmasına sebep olabilir. Anne ve babalar çocuklarına ceza verirken; çocuklarının yaptıkları olumsuz davranışlarla verdikleri cezanın türü, suça eşdeğerde olmasına dikkat etmelidirler. Örneğin : Arkadaşlarıyla gezmeye giden çocuk annesine veya babasına haber vermeden eve yarım saat veya bir saat geç dönmüş ise bu çocuğa tüm hafta sonu dışarıya çıkmama cezası yerine yine arkadaşlarıyla bir yere gitmek isteyeceği ilk zamanda buna izin vermemek daha uygun olacaktır. Uygulanan disiplin yöntemlerini şöyle sıralamak mümkündür ; DAYAK: “Dayak cennetten çıkmadır.” ya da “Kızını dövmeyen dizini döver.” gibi atasözlerinin çok gerilerde kalması beklenirken, günümüz çocuk eğitiminde “dayak” olgusunun, güncelliğini koruduğunu görmekteyiz. Dayak, bazı ailelerde zaman zaman, bazılarında ise çok sık uygulanan ve hiçbir yararı olmayan bir yöntemdir. Evde anne ve babasından dayak yiyen, dayak ve baskı endişesiyle evden kaçan, ya da içine kapanıp çeşitli uyum ve davranış bozukluğu gösteren çocukların yanı sıra, aynı yöntemi okulda öğretmeninde de gören çocuk sayısı az değildir. Ne var ki, bir ceza yöntemi olarak dayağın hiçbir olumlu yönünden ya da pedagojik işlevinden söz etmek mümkün değildir. Döven anne ve baba, bir an için gerginliğini ve taşkınlığını bu yolla gidermekte, ama hemen ardından kendini suçlayarak mutsuz olmaktadır. Döven anne ve baba, ya aile içi huzursuzluğunun ya da iş yaşamındaki gerginliğinin etkisinde kalarak, çocuğu ile kuramadığı iletişimi dayak yoluyla bastırmak ister. Dövülen çocuk, itilen, horlanan ve duygularını dile getiremeyen çocuktur. Dayak, olumsuz ve itaatsiz çocukların yetişmesine sebep olur. Çocukların bu olumsuz davranışları, ana-baba-çocuk ilişkisinin, zamanla daha da bozulmasına yol açar. Evinde duygularını ifade edemeyip, dayakla bastırılan çocuk, okulda saldırgan, arkadaşlarını ve öğretmenlerini rahatsız eden bir birey olabilir. Bir bakıma, evde bastırdığı duygularını oyunda veya okulda açığa çıkarabilirler. Babasının kendisine yönelttiği saldırganlık türündeki davranışları, arkadaşlarına uygulayabilir. Bazen de dayak yoluyla sindirilen çocuk, öylesine pasifize olur ki, bu silik kişilik özellik görüntüsünü tüm yaşamında sürdürebilir, kendine güveni kalmaz. Oyun grubu tarafından dışlanır ve yalnız bir birey olarak kendi dünyasında yaşamını sürdürebilir. Baskı altında büyüyen çocuklarda genellikle isyankar davranışlarla birlikte, aşağılık duygusu gelişebilir. Dayak yerine iletişimi sağlıklı bir şekilde sürdürmek için “ karşılıklı ilişkiyi kurabilen “ insanların birbirlerine ihtiyaç duyduklarını anlatan ceza yöntemleri daha anlamlıdır, daha etkilidir. Dayak yiyen çocuk ise, zaman içinde hatasının birkaç tokat ile telafi edilebileceğini düşünür. Zaman içinde o birkaç tokada da alıştığından, “ dayağa rağmen “ istenmeyen hareketleri yapmakta ısrar eden bir birey olur. Kısaca özetlenecek olursa, dayağın zararları şöyle sıralanabilir : o Dayak, çocuğun ana-babasına karşı korku, öfke ve kızgınlık içinde olmasına sebep olur. o Çocuğa saldırgan olmayı ve sorunlarını şiddet yoluyla çözümlemesini öğretir. o Zayıf vicdan ve ahlak gelişimine yol açar. AŞAĞILAMAK: Yüksek sesle bağırma, kötü söz söyleme,alay etme bu gruba giren baskı yöntemidir. Bu disiplin yöntemi çocuğun kendine olan güvenini ve benlik saygısını zedeler. Çocuk, aşağılama nedeniyle kendisinin gerçekten eksiksiz ve değersiz bir birey olduğuna inanmaya başlar. AYIRMA YÖNTEMİ: Çocuğu bir başka odaya kapatma, uygulanan bir başka disiplin yöntemidir. Bu uygulamayı bazı anne ve babalar karanlık ya da üzerinden kilitli odalarda gerçekleştirmeye çalışırlar. Böylelikle de çocuklarının terbiyesiyle uğraşırken, ruh sağlıklarını bozarlar, bazı korkuların oluşmasına sebep olurlar. OLAYLARIN SONUÇLARIYLA BAŞBAŞA BIRAKMA: Çocuğun kişilik gelişimine, kendi kendini yöneten ve girişimci bir birey olmasına yardımcı olan bir yöntemdir. Bu yöntemle çocuk, olayların doğal sonuçlarından ders almasını öğrenir. Bu yöntemde ev ödevini yapmayan çocuğa annesi zor kullanmak yerine, ertesi gün alacağı kötü not ya da öğretmenin tepkisiyle kendisinin baş başa kalmasını tercih etmelidir. SORUMLULUĞU ÖĞRETME: Önemli olan çocuğu, kendine özgü kişiliği olan bağımsız bir birey olarak kabul etmek ve onun hak ve özgürlüklerinin sınırlarını dengeli bir biçimde belirleyebilmektir. Bu sınırlara uymayan çocuğa uygulanacak ceza “insanlar arası ilişkileri anlatacak” türde olmalı, aşağılama, bedensel ceza, karanlık odaya kapama vb. ceza türleri düşünülmemelidir. İnsanlar arası ilişkileri anlatacak türdeki ceza, ya çocuğun istediği bir şeyi almamak, gideceği bir programı iptal etmek, gibi onun bir isteğini kısıtlamak şeklinde uygulamalı, ya da çayı döken çocuğa masayı temizletmek şeklinde sebep sonuç ilişkilerini anlatmayı esas almalıdır. Bu disiplin yönteminde çocuk, sorumluluğu öğrenir ve kendi davranışının sonunda ortaya çıkan zararın ne olduğunu görmeye çalışır. Bu da çocukta iç denetim mekanizmasının gelişmesine yardımcı olur. ÖDÜLisiplinde ceza kadar ödül de büyük önem taşır. Ödül,anne ve baba tarafından hak edildiğinde verilmeli, sadece görevini yapan çocuk, gereksiz yere ve gereksiz şekillerde ödüllendirilmemelidir. Yine sosyal ödül adı verilen güzel bir söz, bir öpücük, başkalarının yanında övme gibi ödüller gerektiğinde sıklıkla uygulanabilmeli, buna karşılık oyuncak, bisiklet, bilgisayar almak gibi maddi ödüllere çok nadir durumlarda başvurulmalıdır. Çanakkale Anadolu Teknik Lisesi ,Anadolu Meslek Lisesi, Teknik Lise ve Endüstri Meslek Lisesi Rehberlik Servisi