Ayşe, babasının görevi dolayısıyla hemen bütün vilayetleri görme imkanı bulmuştu. Vali olan babasının tayini Anadolu'nun şirin vilâyetlerinden birine çıkmıştı. Yeni bir şehir görecek olmanın heyecanıyla Ayşe'nin içi içine sığmıyordu. Taşınma hazırlıkları tamamlanıp babasının yeni görev yerine varışlarının ertesi günü şehrin ileri gelenleri yeni valiye kendilerini tanıtmak amacıyla hükümet konağına akın ediyorlardı.
Her gelen ziyaretçi hediyesini önceden gönderiyordu. Bu duruma
fena hâlde sinirlenen Ayşe'nin paşa babası, akşam yemeğinde konaktaki bütün görevlileri toplayarak şu talimatı verdi:
"Daha ilk günde hiç tanımadığım insanlar tarafından gönderilen en ufak bir hediyeyi bile teslim almayacaksınız! Halkım geçim sıkıntısında ve her şeyin ateş pahası olduğu bir zamanda yaşıyoruz. Hükümet dairesinde kahve var, şeker yok. Gelen misafirlere bile kahve ikram edemez olduk. Şeker pahalı, artık hesaplı olmak gerek."
Vali Paşanın bu sözleri karşısında hemen atılan hanımı, "Burada adet böyleymiş Paşa Efendi. Yeni gelen Vali Paşa olsun, Kumandan Paşa olsun, kim olursa olsun, şehir eşrafı butun ihtiyaçlarını gönderirmiş" demiş.
Babasını son derece öfkeli, annesini de bu derece hiç şaşkın görmeyen Ayşe, babasına "Babacığım ateş pahası ne demektir?" diye sorunca Vali Paşa kızını kucağına alarak şu hikâyeyi anlatmış.
Kanuni Sultan Süleyman, bir gün hizmetkarlarıyla beraber ava çıkar. Küçük bir Türkmen köyü yakınlarında avlanırken, aniden bastıran şiddetli yağmurdan sırılsıklam olur. Her tarafı su içinde kalan ve üşüyen Padişah, kurulanıp ısınmak amacıyla köylülerden birisinin evine girer.
Padişah, ev sahibinin tutuşturduğu ateş karşısında ısınırken, gördüğü misafirperverlikten hayli memnun olduğunu ifade etmek için;
"Gerçekten şu ocaktaki ateş bin sarı lira eder" der.
Gece boyu aralıksız yağan yağmurun yola koyulmaya meydan vermemesi yüzünden Kanuni Sultan Süleyman ve beraberindekiler geceyi köylünün evinde geçirmek zorunda kalırlar.
Gün ağarıp vedalaşma vakti geldiğinde padişah köylüye borçlarını sorar. Köylü, kim olduğunu bilmediği fakat önemli kişiler olduğunu sandığı bu adamlara şu cevabı veriri:
"Efendiler! Borcunuz bin bir san lira" der.
Padişah ve beraberindekiler bu cevap karşısında hayrete düşerler. Padişah hiddetlenir köylüye:
"Be adam! Bize ne masraf ettin ki, bin bir sarı lira istersin" der.
Köylü hiç istifini bozmadan;
"Ateşin bin sarı lira ettiğini siz söylediniz, bir gecelik konaklama bedeli de bir sarı liradır, eder bin sarı lira efendiler" der.
Bu cevap padişahın çok hoşuna gider. Yanındakilere dönerek "Köylünün 'ateş pahası' eden hakkını hemen ödeyiniz" diye emir verir.
Vali Paşa kızının saçlarını okşayarak "Yavrum! Bu olaydan sonra 'ateş pahası' sözü, değeri çok olan şeyler için söylenegelmiştir" açıklamasını yapar.
Her gelen ziyaretçi hediyesini önceden gönderiyordu. Bu duruma
fena hâlde sinirlenen Ayşe'nin paşa babası, akşam yemeğinde konaktaki bütün görevlileri toplayarak şu talimatı verdi:
"Daha ilk günde hiç tanımadığım insanlar tarafından gönderilen en ufak bir hediyeyi bile teslim almayacaksınız! Halkım geçim sıkıntısında ve her şeyin ateş pahası olduğu bir zamanda yaşıyoruz. Hükümet dairesinde kahve var, şeker yok. Gelen misafirlere bile kahve ikram edemez olduk. Şeker pahalı, artık hesaplı olmak gerek."
Vali Paşanın bu sözleri karşısında hemen atılan hanımı, "Burada adet böyleymiş Paşa Efendi. Yeni gelen Vali Paşa olsun, Kumandan Paşa olsun, kim olursa olsun, şehir eşrafı butun ihtiyaçlarını gönderirmiş" demiş.
Babasını son derece öfkeli, annesini de bu derece hiç şaşkın görmeyen Ayşe, babasına "Babacığım ateş pahası ne demektir?" diye sorunca Vali Paşa kızını kucağına alarak şu hikâyeyi anlatmış.
Kanuni Sultan Süleyman, bir gün hizmetkarlarıyla beraber ava çıkar. Küçük bir Türkmen köyü yakınlarında avlanırken, aniden bastıran şiddetli yağmurdan sırılsıklam olur. Her tarafı su içinde kalan ve üşüyen Padişah, kurulanıp ısınmak amacıyla köylülerden birisinin evine girer.
Padişah, ev sahibinin tutuşturduğu ateş karşısında ısınırken, gördüğü misafirperverlikten hayli memnun olduğunu ifade etmek için;
"Gerçekten şu ocaktaki ateş bin sarı lira eder" der.
Gece boyu aralıksız yağan yağmurun yola koyulmaya meydan vermemesi yüzünden Kanuni Sultan Süleyman ve beraberindekiler geceyi köylünün evinde geçirmek zorunda kalırlar.
Gün ağarıp vedalaşma vakti geldiğinde padişah köylüye borçlarını sorar. Köylü, kim olduğunu bilmediği fakat önemli kişiler olduğunu sandığı bu adamlara şu cevabı veriri:
"Efendiler! Borcunuz bin bir san lira" der.
Padişah ve beraberindekiler bu cevap karşısında hayrete düşerler. Padişah hiddetlenir köylüye:
"Be adam! Bize ne masraf ettin ki, bin bir sarı lira istersin" der.
Köylü hiç istifini bozmadan;
"Ateşin bin sarı lira ettiğini siz söylediniz, bir gecelik konaklama bedeli de bir sarı liradır, eder bin sarı lira efendiler" der.
Bu cevap padişahın çok hoşuna gider. Yanındakilere dönerek "Köylünün 'ateş pahası' eden hakkını hemen ödeyiniz" diye emir verir.
Vali Paşa kızının saçlarını okşayarak "Yavrum! Bu olaydan sonra 'ateş pahası' sözü, değeri çok olan şeyler için söylenegelmiştir" açıklamasını yapar.