Ben de çoğu kez annem ve evlatlarımla ilişkilerimi gözden geçirdiğimde yaşanmaması gereken hadiselerin yaşandığını görebiliyorum.
Sırf anne olma güdülerimizle, dünyaya bir insan getiriyor, tamamen bize muhtaç ve bağımlı olan bu minik insanı hayatımızın merkezine
koyuyoruz. Onunla tanışıncaya kadar ki tüm alışkanlıklarımız bir anda değişiyor. Herşeyden vazgeçip sadece anne oluyoruz.
Hayatımızı bu denli kısıtlayan varlığın yavaş yavaş bize muhtaçlığı ve bağımlılığı azaldıkça, ona yaptığımız yatırımların hesabını sormaya
başlıyoruz. Neymiş efendim, ne uykusuz geceler geçirmişiz - saçımızı süpürge etmişiz - yememiş yedirmiş, giymemiş giydirmişiz.
Peki tüm bunları yapmamızı o mu istemişti. Her canlı, yavrusu kendi ayakları üzerinde durana kadar annelik (babalık) sorumluluğunu
yerine getirir ama insandan başka hiç bir canlı yavrusunu büyütürken yaptıklarının bedelini yavrusuna ödetmez.
İstisnaları tenzih ediyorum lakin pek çok anne, evlatları üzerindeki hakimiyetlerinin sonsuza kadar sürmesini ister.
Kendilerini geliştirip yeni dünyaya ayak uydurmak yerine, evlatlarını eski zamana uydurmaya çalışırlar.
Çoğu yazılı ve görsel basında da, kayıtsız şartsız anneye itaat söylemleri, acımasız - egosu yüksek anneleri iyice kibirlendiriyor.
Dünyadaki tek karşılıksız sevginin anne sevgisi olduğuna inanmak isterdim. Ne yazık ki, gözlemlerim bunun aksini yansıtıyor.